TARİH BİZİM SIRTIMIZDAN YAPILDI. ŞİMDİ BİZ YAZACAĞIZ TARİHİ YENİDEN --Çakalların ulumasından korkmıyacağız. Tiranların sokaklara saldığı, sömürüden değil ama kendisinin sömürücü olmayışından nefret eden lümpen ayaktakımıyla yıldıramazlar bizi..
Direniş dediğin, bir Gezi isyancısının deyişiyle, tam düşecekken ayağa kalkmaktır..
Onurlu yaşam için, özgürlüklerimiz için, çocuklarımızın geleceği için direnceğiz.. Bundan sonra yaşamı anlamlı kılacak tek şey direnmektir.. Her nerede olursak olalım, direnişe güç katmaktır. İNSAN KALMAK için başka yol yoktur. Ya bu yolu tutacağız, ya da bu düzenin haksızlıklarına, zulmüne, şu ya da bu biçimde boyun eğerek yaşamayı seçeceğiz; bilerekten ki, böyle bir seçim, yok oluşun bir biçimidir yalnızca.
Kimse umutlarımızı, özlemlerimizi bizden çalamaz. Çünkü atını sonuna kadar süren, imgelerini geleceğe yansıtan gündüz düşlerimizden, tasavvurlarımızdan yücelir umut. Dogma gibi, gökten yere değil, yerden göğe yükselir.. Ve geleceğin şavkını bugüne izdüşeren tek güç, sadece insana, insan kalana açık olan en geniş, en parlak ufuktur. Pratik, militan ve bayrak açan en insani duyumuzdur. Geleceğimizi, çocuklarımızı bu alçak sürüsüne, karanlığın kurtlarına teslim etmeyeceğiz. İsterse sıfatıları ‘uzun bıçaklar gecesi’nden firlayıp gelen Hitler bozuntusu sultanlar olsun. İsterse Nazi intikam rüyaları görsünler. Onların akibetinden kurtulamıyacaklardır.
Kimliğimize, yaşam tarzımıza el koydurmayacağız. Birbirimize daha çok kenetlenerek, kardeşleşerek, ortak yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Haramilerin saltanatını, saraylarını yıkana kadar..
Doğuda ve Batıda, kentlerde ve dağlarda güneşe gömdüklerimizin cesareti bizimledir. Onların güneşi yolumuzu aydınlatacaktır. Boşuna ölmediklerini göstereceğiz. Onlar imkansızlıkları zorlayanlar, bize imkan olarak birakanlardır. Gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur. Biz de zorlayacağız..
Türkülerimizi daha yürekten, marşlarımızı daha yüksekten haykıracağız, farklı dilde ama aynı ezgiyle ve aynı ruhla.. Dağlar kentlere kavuşacak, sokaklar meydanlara. Yıka yıka bizi ayrıştıran bütün entrikaları, hain tuzakları.
‘Büyük insanlığın’ ayağa kalkışıdır bu. Bu, büyük bir yürüyüştür. Sermayenin kanlı uygarlığına son vermeye akan bir yürüyüş. İnsanlığın ve doğanın yıkımına dönüşen bir çağı, barbarlık çağını kapatan.
Eskiden imparatorlar, krallar, padişahlar savaşlarla çağ kapatıp çağ açarlardı. Şimdi ezilen halkların, emekçilerin, kadınların zamanı..Büyük hesaplaşmadır bu yüzden. Bütün hesapları göreceğiz. Bu hesaplaşmanın içinde yer almak geleceğe bırakacağımız en büyük miras, gelecek zamanlarda asılı kalacak en büyük onurdur. Geleceği olmayacaktır adını yazdırmayanın.
‘Çağdönümleri bizat tarihin gençlik zamanlarıdır.’ (Ernest Bloch) Nasıl gençlik öznel olarak o ana dek açılmamış bir yaşam sayfasının önünde gibi hissederse kendini, nesnel olarak, yeni gelmekte olan bir toplumun kapıları önündedirler.
O kapılardan biri Gezi isyanı ise diğeri şimdi Kobane’dir. Kobane bizim yanan yüreğimizdir. Çünkü o geleceğin şavkıdır bir şimşek ışını gibi Ortadoğu karanlığını yaran..
Ey aydın süretinde görünüp yüreği yanmayanlar. Bölünme paronayısına aklını ve vicdanını tutsak edenler..
Biliniz ki, ‘Cinayete tanıklık edince tarafsız olamazsın; durdurmak istemezsen taraf tutmuş olursun’ Bu bir insanlık suçudur. Ve unutmayın ki, Kobane, bu kez durduralmıyacak büyük yürüyüşün ilk destanidir. Yenilse bile, bu, emperyalistler ve işbirlikçi gericileri için Pirus zaferi olacak, ama halkların bilincine dalga dalga yayılarak gerçek bir zafere ulaşacaktır bir gün. Bu yüzden, sizin duruşunuz, arenada gladyatörlerin dövüşünü izleyen, imparatorun parmak işaretiyle vahşetle coşan tribünlerdeki sürüden farklı değildir, o vahşete katılmasanız da.
Bir an için vicdanınızı hatırlayıp o arenadan çıkan Spartaküsleri görün.. Ezilen, köleleştirilen, gelişmesi engellenen halkların, kadınların, erkeklerin özgürlüğe şahlanışını selamlayın. Kurtulun sizi yabancılaştıran bilincinizin bodurumunda saklı tuttuğunuz önyargılarınızın dibindeki kibirinizden. Ki, Kurtuluş savaşı gibi bir ortak savaşı bile tek yanlı sahiplenen o kibir, ırkçılığın şifrelerinden biridir.
Korkunun umudun önüne ve karşısına geçmesine izin vermeyin. O zaman göreceksiniz, Kobane direnişinin, bir Kürtlük savaşı değil, aslında Gezi isyanının taleplerini de savunan bu savaşın, sizin de savaşınız olduğunu.. O zaman göreceksiniz, Kobane’de ve Rojava’nın diğer kantonlarında, Araplar’ın, Ermeniler’in, Asuri-Süryaniler’in, Türkmenlerin Kürtlerle eşit koşullarda kardeşçe yaşadığını.. Dillerini, kültürlerini, inançlarını özgürce yaşadıklarını.. Hep birilikte laik, demokratik, katılımcı, halkın kendi kendini yönettiği, bütün din ve mezheplerin, farklı etnik yapıların barış içersinde bir arada yaşadığı bir düzen kurduklarını.. Kadınların bütün kantonlarda yüzde- kırk kota ile temsil edildiğini.
İşte bu yüzden Kobane karanlık cografyada umudun parlayan yıldızıdır..
İşte bu yüzden, emperyalistler, gericiler, Hitler karikatürleri onu boğmak için vandal çetelerini aç kurtlar misali onun üzerine salmaktalar. Kadınların özgürlük ve eşitlik yolunda kazandıkları mevziler, kralların, şeyhlerin, emirlerin, yeni-sultanların karanlık recm dünyalarının korkulu rüyası oldu.
Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı yok bu işin… Ya bir arada yaşamayı mümkün kılacak seküler toplum ya da ortaçağ karanlığına teslim olma mücadelesidir bu. Ya özgürlük ya barbarlık kazanacak.. Sadece Kuzey Afrika’da, Irak’da değil, siyasal İslamın iktidarda olduğu Türkiye’de de. Rojava ve Kobane bu mücadelenin ön cephesidir.. Evet, Hitler faşizmine karşı Stalingrad gibi, tarihin akışına yön veren, dişe diş bir savunmadır..
Kobane düşerse eğer, radikal İslamcı çeteler daha da şimaracak ve daha da canileşeceklerdir. Karanlığın ve işkencenin tanrısı Gorgos’un kuyruğundan dökülen gıl-yaratıklardan daha beter. Daha bir pervasız çıkaracaklar başlarını Türkiyedeki yuvalarından. Sosyalistler, kürtler, demokratlar ve alevilerden sonra sıra size de gelecektir. Evrensel değerlerden, özgürlüğün koşulu olmaktan, adalet ve kardeşlik duygusundan soyutlayıp dinciler gibi salt şekle dönüştürdüğünüz ‘laik yaşam tarzınız’ da yok olmakla karşı karşıya kalacak. Aynı duyarsız ve kayıtsız duruşla Hitler faşizminin zaferine destek olan rahibin, ’beni almaya geldiklerinde sesimi duyacak kimse kalmamıştı’ pişmanlığına benzer olacak sizin hikayeniz de.
Kafafis’in Ithaki şiirinde söylediği gibi.. ‘Kendi ruhun taşımadıkça; dikmiyorsa karşına, rastlamazsın Poseidon’a.’ Yani Atlantis’ten daha iyi bir şehir kurmak için Gorgos’la ölümüne savaşa tutuşan Poseidon’un aşkı yoksa yüreğinde. Yoksa Kadıköy'den kalkıp, Kobane'de Mirkan'la aynı safta kardeşçe, omuz omuza savaşan genç türk devrimcisi Suphi Nejat'ın aşkının bir damlası. Yani adaletsizliklere karşı bir isyan duygusu, bir insan sevgisi, tüm insanlara karşı kendini sorumlu hissetme -ayırım gözetmeden ve tüm acılara kardeş olan bir vicdan.. Anlayamazssın o zaman İthaki’ye yolculuğun İNSAN OLMAKTA derinleşme. arınma ve zenginleşme olduğunu..
Ve bilmelisin ki, bu adalet, sevgi ve sorumluluk duygusu, ne kapitalizmden, ne onun kalpsiz dünyasının kalbi olmaya soyunan inanç biçimlerinden ve ne de kapitalizmin siyasal varoluş biçimi milliyetçilik veya ulusçuluktan çıkar.. Çıkabilseydi eğer, savaşlarla, katliamlarla, işkencelerle, zulümle beslenen kanlı bir uygarlık olmazdı kapitalizm.. Kafa kesenlere kol kanat olmazdı. Gide gide barbarlığa dönmezdi yeniden..
Bu adalet duygusunun, sevginin pınarını, barışın, kardeşliğin dilini bu topraklarda bulabilirsin.. Şeyh Bedreddin isyanında, Pir Sultan’ın başkaldırısında, Yunus Emre’de, Mevlana’da.. Ve kardeş halkların ortak Kurtuluş savaşında…
Burası Anadoludur, burası Mezepotamyadır. Fırat’ın ve Dicle’nin doğdukları yerdir Anadolu. Geçtikleri yer Mezepotamya. İki nehrin hikayesi, onların çocukları olan hakların ortak hikayesidir. Derler ki, ‘Fırat oğlumuzdur bizim, Dicle ise kızımız. Hırçındır Fırat, deli doludur. Dicle durgundur, akar narin narin. Fırat’ın hırçınlığı Dicle’ye olan aşkındandır. Dicle’yi Elazığ’ın yükseklerinde şöyle bir uzaktan görür ilk kez. İşte o görmede âşık olmuştur Dicle’ye, Fırat gönlünü kaptırmıştır. Onu tekrar görür müyüm diye derin vadilerden heyecanla kilometrelerce akarak sınırdan taşar. Suriye ve Irak’tan akarak Şattül Arap’ta Dicle ile buluşur; birlikte Basra Körfezi’ne süzülürler.’
Fırat’la Dicle gibidir Anadolu ve Mezepotamya halkları. İnsanlık bu topraklarda boy attı, serpildi.. Tiranlara karşı ilk kavgalarını burada verdi. Son kavgada burada başlayacak.. Başlıyor.. Sınırları yıkıp Fırat Dicle’ye kavuşacak; Anadolu, Mezopotamya’ya.. Bitecek halkların kendi yurtlarındaki sürgünlüğü; onları ayıran çitler yıkılacak.
Ortadoğu'da Şah Rıza'lar, kral Faruklar vardı.. Halkların isyanı karşısında kaçacak delik aradılar.. Şimdikiler bin odalı aksaraylar, korunaklar yaptırsalar da halkın öfkesinden kaçamıyacaklardır.
Tarih bizim sırtımızdan yapıldı, şimdi biz yazacağız tarihi yeniden..
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019