* Eğer siz, babanızın veya kardeşinizin ya da oğlunuzun/kızınızın yanında onun katilinin de ismini görürseniz ne hissedersinz? Hızla yükselen bir öfke dalgasıyla bütün insanı duygularınızın iğfal edildiği hissine kapılmaz mısınız? İsyan etmez misiniz bu aşağılık eşitlemeye?
* Dörtyüz yıl önce Pir Sultan’nın karşısına hangi düşünceyle çıktılarsa, onu hangi düşünceyle astılarsa 93 Temmuz'unda da, aynı düşünceyle nice Pir Sultan Abdalı yaktılar.
*
Aleviler ve ilerici-demokrat çevreler, Sivas Katliamına sahne olan Madımak Oteli’nin bir Utanç Müzesi’ne dönüştürülmesi için mücadele verdiler. Seçim öncesi Kültür bakanı pozitif bir tutum içinde göründü. Seçimlerden sonra ise Bilim ve Kültür Mekezi adıyla açıldı. İnsanları bir kere daha aldattılar. Madımak’ın utanç müzesi olmasına karşı çıkarken, kendileri utanç mekanına dönüştürdüler kurdukları bu “bilim-kültür” merkezini. Neyin bilimini, kültürünü yapacaklarının işaretini vererek. Bu, ilk bakışta Madımak adını unutturup vahşetin üstünü örtmek, geçmişle yüzleşmekten kaçmak demek. Dolayısıyla yeni muktedirlerin, egemenlerin, eskileri gibi, tarihten ders almadığını gösteriyor. Yeni-Osmanlıcılıkla övünenlere sormak lazım. Bu topraklarda işlenen, fiilen ittihatçı hükümetin marifeti olsa da, resmen Osmanlı devletinin Alman pre-faşistlerinin aklı ve desteğiyle tertiplediği, büyük bir insanlık suçu olan Ermeni Tehciri, bu tehcirdeki katliamlar, vahşet ne kadar saklanabildi? Tarih er geç hesabını soruyor, bir gün mutlaka suratına çarpıyor inkarcıların. O katliamların işletildiği, adi mahkumlardan, haydutlardan oluşturulmuş müfrezeler, o günün fanatik muhazakarları, “gavur”un katlinin vacip olduğuna inananlarla (Başıbozuklar), Madımak’ta, Aziz Nesin gibi dinsizleri, “Allahsız kızılbaşları” diri diri yakanların ne farkı var? Bu topraklarda egemenlerin iktidarı adına vahşetin çağrısına icabet eden bir sosyal damar her zaman varoldu. Her türlü kirli emel, para ve iktidar hırsını inanç örtüsünün altına gizleyenlerin, inancı bir silah olarak kullananların işbirlikçisi, maşası olmaya her zaman hazırdılar. Kanlı Pazar'da da cuma namazından çıkıp sahne almışlardı. Çorum’da, Maraş’ta Alevileri, devrimcileri, demokratları katletmişlerdi. Yakın tarihlerde şovenist histerilere kapılıp linç girişimlerine de çok tanık olduk. Şimdi bu damardan süzülüp gelenler, kılcal damarlarına yayıldıkları toplumun yeni müktedirleri olduktan sonra kendi geçmişlerini gizleme gayretindeler. Tarihi de kendi suretlerinde yazmak, göstermek çabasındalar. Ama sorun yalnızca bu mudur? Geçmişle yüzleşmekten kaçmak, tarihi gerçekleri örtbas etmek midir bugünün müktedirlerinin kusuru? Bütün egemen ve baskıcı sınıfların davranış tarzı eşbiçimlidir, bunlar da onu tekrar ediyorlar deyip, bu kadar sosyal ve siyasal sorunun ortasında meseleyi eleştiriyle sınırlayabilirdik belki. Ama ne yazık ki, çok daha derin insanlık-dışı bir durumla karşı karşıyayız. Sözümona Madımak’da, sadece düşünceleri, kültürleri ve inançları farklı olmaktan başka hiç bir “suç”u olmayan insanların diri diri yakılması adına açılan bu Merkez’de, ne yazık ki, sadece onların anısına, mücadelesine hakaret edilmiyor, onların yakınlarının hala canlı olan acılarıyla da alay ediliyor! O güzel insanların adlarının yanına onları vahşice yakanlarınkini de koyarak! Okuyunca insanı dehşete düşüren bu davranışın, o insanları bir kere daha katletmekten özde farkı nedir diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Eğer siz, böyle bir anıt-mekanda babanızın veya kardeşinizin ya da oğlunuzun/kızınızın yanında onun katilinin de ismini görürseniz ne hissedersiniz? Hızla yükselen bir öfke dalgasıyla bütün insanı duygularınızın iğfal edildiği hissine kapılmaz mısınız? İsyan etmez misiniz bu aşağılık eşitlemeye? Nitekim bu yazıyı bitirmek üzereyken, Madımak’ta yakılan aydınlardan biri olan Türkiyen’nin seçkin şairlerinden Metin Altıok’un kızının (Zeynep Altıok Akatlı) isyan eden mektubunu okudum gazete sitelerinde. “Sizin hiç babanız yandı mı” diye sesleniyordu devlet yönetcilerine. “Onları öldürmeye kalkanla öleni bir arada anamazsınız. Saldırganla mağdurun adını birlikte yazmak şuursuzluk ya da aymazlık değildir. Bu bilinçli yapılmış bir tercihtir. Meydan okumadır, gözdağı vermektir, kudret gösterisidir, vicdansızlıktır, hakarettir, saygısızlıktır” Evet tamda budur, meydan okumadır. Dahası, katliamcıyı “onur”landırarak katliamı sahiplenmedir. “O gün biz de oradaydık” demektir bu. Sivas Valisi Ali Kolat, "Olaya insan merkezli baktığımız için hiçbir ayrım yapılmadı" şeklinde açıklama getirmiş! Bunun neresinde insan merkezli bakış var? Hangi insan merkezli bakış, mağdurla katili eşitler? Ya da katille katledilen arasında ayırım yapmayan kişi, nasıl bir insandır? Onlar, her biri kahramanca savaşan, ateşkes anlarında siperlerde birbirlerine sigara veren, ama birbirlerini öldürmek zorunda bırakılan, Çanakkale’de yan yana yatan iki düşman ordunun askerleri mi? O askerlerin yan yana yatması savaşa ödün veren insanlığın “insanlık” adına biriktirdiği değerleri yeniden hatırlatır ziyaretçilerine, o değerlerden vazgeçmemek adına. Sonuçta askerler, yalnızca bir halk savaşı dışında, kendi tecihleriyle savaşa katılmazlar, kendilerinin olmayan bir savaşa zorlanırlar. Peki, Madımak vahşetini yapanlar, bu vahşete zorla, emirle mi itilmişti, karşılıklı bir çatışma mı vardı ki, onları da bir nevi kurban görebilelim? insanın hangi özgeci duygusunu hareketlendirebilir bir vahşetin katılımcısı? 70 yıldır hala bütün insanlığın lanetle andığı, Yahudileri fırınlara sokup yakan Hitler’in nazilerinden ne farkları var? Sivas katliamının bir provakasyon olduğu tezi sıkça dillendirilir. Bunu en çok diline pelesenk edenler de islamcı, dinci çevrelerdir. Böylece katliamın sorumluluğundan sıyrılmayı amaçlarlar. Dolayısıyla, vahşeti işleyenleri mazur göstermeye çalışırlar. Belgelerle sabitlenmiş tarihsel gerçeğin şu kadarını söyleyelim: Şeriatçı güçler günler öncesinden Sivas’ta Alevilerin, demokratların, ilericilerin, büyük ozan, Hızır Paşaların “devran” sürdüğü bir düzende yoksuldan yana tavır koyan bir halk önderi Pir Sultan Abdal’ı anmak amacıyla da olsa, varlık göstermesini engellemek ve onlara “müslüman mahallesinde salyangoz sattırmamak” için hazırlıklara girişmişlerdi. Gazete ilanları vererek, bildiriler hazırlayıp dağıtarak yalan dolana dayalı provakasyon ortamı hazırlarlar. Güya şenlik için Sivas’a gelecek olan Aziz Nesin, peygambere hakaret eden Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri adlı kitabını yayınlamıştır. Bu tamamen yalandır, ne bir hakaret ne de bir kitap yayınlama sözkonusu değildir. Yayınlamış olsa bile suç değildir bu. 2 Temmuz’dan 15 gün önce şeriatçılarca tüm Sivas’a dağıtılan Müslüman Kamuoyuna başlıklı ve altında Müslümanlar imzası olan bildiride halk “cihada” çağrılır: ”Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir. Kâfırler şunu iyi bilmeli ki: İşlâmin Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.” Diyelim ki, provokasyonu derin devlet hazırladı. Eğer, sizden farklı düşüneni, inancı farklı olanı ve hatta inançsız olanı öldürmeyi, katletmeyi, diri diri yakmayı Müslümanlığın gereği sayan bir zihniyete sahip değilseniz bu provakasyon gerçekleşebilir mi? Meseleleri bu değil elbette. Dörtyüz yıl önce Pir Sultan’nın karşısına hangi düşünceyle çıktılarsa, onu hangi düşünceyle astılarsa 93 Temmuz'unda da, aynı düşünceyle nice Pir Sultan Abdalı yaktılar. Onların şahsında Pir Sultanı bir kez daha öldürdüler. Yetmedi, heykelini sürükleyip parçaladılar. Onu idam ettiren Osmanlı Sivas Valisi Hızır Paşa’nın karşısında Pir Sultan ne demişti: Ben Musayım sen firavun İkrarsız şeytani lain Üçüncü ölmem bu, hain Pir Sultan olur, dirilir Bugün yapılan alçaklık Hızır Paşa’nın ihanetinden çok daha büyük. Sinsi yöntemlerle tarihi tersyüz etmeye çalışıyorlar. Dinci-yobaz katliamcıları aklamak için yasal kılıf uydurmaya çalışıyorlar. 2 yıl önce Sivas Emniyet Müdülüğü'ne başvuran “gizli tanığın” ifadeleri üzerine Sivas-Madımak Katliamı Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeniden soruşturulmaya başlanmıştı. 12 Haziran Seçiminden 12 gün önce, 31.05.2011’de, sahibi RTE’nin yakını olan Sabah Gazetesi, Savcılığın Sivas Katliamını aydınlattığını duyurdu. Bu gizli tanığın ifadelerinin izinden giden Savcılık, Katliamda, Sivas merkez olmak üzere Alevi ve Sünnî kesimlere çapraz eylemler organize eden bir üst düzey yöneticiye bağlı 4 PKK’linin rolünü keşfetmiş! Bunlar, o zamanki İP (İşçi Partisi) ile de bağlantılıymış. Ama bu PKK’liler başka eylemlerde ölmüşler! O üst düzey yönetici dedikleri gerilla komutanı kim? O günlerde Özgür Gündem gazetesinin müessese müdürü Yücel Halis. Eski devlet bakanı ve SHP milletvekili, yakın dönemde “yetmez ama evet”çi EDP genel başkanı Ziya Halis’in yeğeni. Aleviliğinin altı çizilerek verliyor haber. “Gizli“ tanığa dayandırılan kuyruklu yalanın ayrıntılarını Google'da bulabilirsiniz. Demek istedikleri şu: aslında Madımak’ı kuşatan ve tekbir sesleri arasında “yak yak” diye bağıran o on bin kişilik güruh, onları yönlendiren ideoloji masum. Asıl suçlu PKK, Pir Sultan Abdal Derneği, Aziz Nesin, ilericiler ve hatta sünnî düşmanı Aleviler! Aynen Maraş Katliamını da Hrand Dink ve arkadaşlarına yükledikleri gibi. Bu yalan da Maraş Katliamının bir numaralı sanığı ülkücü Ökkeş Şendiller tarafından TRT-1 ekranından anlatıdı!
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019