Erdoğan öyle bir stratejik hataya -Taksim'e sokmama inadına- düştü ki, artık Gezi parkına girildiği günün devrimin başlangıcı olması farz olmuştur. Şimdi bize düşen bunun fikri ve örgütsel hazırlığını yapmak. Esin kaynağı yine Gezi Direnişidir. Geçen bir yıl, bir kere daha teyid etti ki, devrimler önce insanların kafasında olur, sonra gerçekleşir..
Büyük bir toplumsal acının karşısında kontrolsüz bir vicdansızlık..
Kendisini protesto edenleri döven, görüntülemek isteyen bir genç kızı yumruklayan bir başbakan..
Katliamı, "darbe" sabotaj diye siyasi alana çekme gayreti içindeki iktidar vekilleri, hempaları, medyası, yalakaları..
Maliyeti 140 dolardan 23 dolara düşürmekle övünüp, bunu nasıl başardığını izah etmeyen, kendisine bu soru sorulmayan ve utanmadan kameraların karşısına çıkıp hiç ihmalimiz yoktur diyen bir patron..
Madeni gazetecilere, kameralara kapatarak, içerde ne olup bittiğini, Suriyeli mültecilerin gömülüp gömülmediğini, gerçek ölü sayısının ne olduğunu anlamamızı engelleyen bir iktidar..
Daha çok cümleler kurulabilir böyle..
Ama anlamı yok..
İKTİDARI ELEŞTİRMEK ZAYIFLIK GÖSTERGESİDİR ARTIK
Bir ülke ki, başbakanı acı içinde öfkesini haykıranlara ahlaksız, terbiyesiz diye çıkışıyor.. Kendisini protesto edenlere "İsrail dölü" diyebiliyor ve tokatlayabiliyor., korumalarına dövdürtüyor.. ve sıkışınnca dövdükleri vatandaşın ifadesini tehtidle değiştirtiyorlar.. Bir başbakan ki, "her gün tören mi olacak, öldü gitti" diyebiliyor, Berkin Elvan için.
Burada söz bimiştir..
Bütün bunları sineye çekmek, susmak onursuzluktur..
Böyle bir iktidarı eleştirmenin de hiç bir faydası yoktur.. Eleştirmek zayıflık göstergesidir artık. Çünkü eleştiri demokrasi bilincini içselleştirmiş olanlar için bir anlam ve değer taşır, "diktatör" diye tanınmladığınız için değil.
Toplumu bu alçaklık batağından, bu dikatörlük mühendisliğinden çekip çıkarmaktır elzem olan..
"YENİ TÜRKİYE" SOMA MADENİNİN ALTINDA KALDI
Soma katliamı göstermiştir ki, bu iktidarın temel dayanaklarından biri emekçi kitleleri yoksullaştırıp, toprağından yoksunlaştırıp açlıkla karşı karşıya bırakarak, sermayenin ve devletin kölesi haline getirmek ve onları satın almaktır.. Sadakaya mahkum etmek ve ölüm karşısında bile insanlık onurlarını hiçe saymaktır.. Sadece İstanbul Büyükşehir belediyesi bütçesinin %24'ü sosyal yardım adı altında yoksullara, yandaşlara dağıtılmaktadır ve seçimlerde gördük ki, bu oya tahvil edilmiştir. Soma'da işçilerin canı pahasına çıkardıkları kömür, başka yoksul kesimleri satın almayı kolaylaştırıyor. İşçilerin katmerli sömürüsü iktdarın payandalarını güçlendirmesini sağlıyor..
Bu, düzenin nasıl bir alçaklığa dayandığını göstermeye yeterli olmalıdır..
Karşımızda yoksulluktan beslenen, bütün insanı değerlerini yitirmiş, kendine şekil haline getirdiği islamı kalkan edinen hain bir ittifak var. Onun kurmakta olduğu koleci bir düzen var.
Yine Soma katliamı göstermiştir ki, "Yeni Türkiye" ve uzantısı olduğu 12 Eylül düzeni o madenin altında kaldı.. Tarihen 12 Eylül'ün kurduğu sisitem tükenmiştir. 12 Eylül faşizminin ayar verdiği kapitalist düzen, o ayarlarla ancak buraya kadar geldi. Ve şimdi tarihin çöp sepetine gitme zamanı. Bunun için ayak direyerek ancak Hitlerci bir faşist rejimle, islamcı bir ideloji ile kendini sürdürmek istiyor..
DEVLET İKTİDARI ARTIK SUÇ ORTAKLIĞIDIR
RTE "Yeni Türkiye'ye alışacaksınız" diyor. Soma'da olan bir kölelik düzeniydi. İşte buna alışacakmışız. Yani korkutarak, bastırarak, sindirerek, gözdağı vererek ve şiddete başvurarak yönetmeye çalışacak. O yüzden polislere "nasıl sabrediyorlar anlamıyorum" diyerek "Sabretmeyin, vurun, sokağa çıkamasınlar" direktifini veriyor.. Okmeydanı kana bulanıyor. 15-20 öğrencinin eylemi kontr-gerilla taktikleriyle bir anda, molotflu, silahlı, ulusal çapta bir olaya dönüştürülüyor. Ve tamda cemevinin avlusuna doğru yönlendiriliyor. Cemevi, hiç ilgisi yokken olayların odağı haline dönüştürülüyor.
Amaç Alevi-çatışmasını kışkırtmak değil mi? Ve korktukları kitle eylemi, sokaklar değil mi?
Görmemiz gerekiyor ki RTE'nin ve iktidarın provokasyona, şiddete, baskıya başvurmaktan başka çıkar yolu kalmamıştır.
Korkuyorlar. Korkacakları çok şey var.. Suçları çok.. 17-25 Aralık operasyonları, siyasi suçlarının yanısıra, hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk ve gasp suçlarını da ortaya çıkardı. Devlet iktidarı artık bir suç ortaklığıdır. Öyle bir ortaklık ki, savaş çıkarmak için "gerekirse türbeye füze atarız" diyerek kendi askerini öldürmeyi düşünecek kadar alçak ve onursuzdurlar.
TOPLUMU, İNSAN TOPLUMU OLARAK YOKEDİYORLAR
Bu iktidar kadrosunun, topluma ve ülkeye vereceği bir şey olmadığı gibi, onun bütün olumlu değerlerini yokederek ayakta kalma gayreti içindedir. Ahlak ahlak diyerek, "örtü"nün altında ahlaksızlığı teşvik ederek varolan ahlakını yokediyor, kontrol ettiği medya vasıtasıyla vicdanını da köreltiyor. Medya kalemşörleri, alçaklıkta, yavşaklıkta, yalakalıkta, ikiyüzlülükte, yalan üretmekte birbiriyle yarış halinde. Ve hepsi Hitlerin, Mussolinin, Franko'nun vandal ve lanetli ruhlarını RTE'nin bedeninde reenkarne ederek bir diktatör yaratma, onu führer yapma yarışındalar. Ulema takımı, halkın egemenlere ve diktatöre boyun eğmesi için dini dahi tahrif etmekten kaçınmıyor. Soma'da acıya ve zulme isyan eden emekçilere itaat etmeyi telkin ediyorlar. Toplumu, adalet duygusunu, vicdanını çökerterek teslim almak istiyorlar..
Kısacası, bunların toplumu bir insan toplumu olarak yoketmek ve kendi insanlıkdışı rejimleri için ülkeyi yağmalamaktan başka amaçları yoktur.
Bu iktidarın cinayetleri ve katliamları giderek artmaktadır. Soma'daki facia araştırılacak, hesap sorulacakmış. Bundan kimsenin kuşkusu olmasınmış..
9 Geziçinin kanı kurumamıştır. Hesabını veren yoktur.. Aksine Gezi direnişçilerinden, katılımcılarından hesap sorulur olmuştur. Roboski'de katledilen 34 Kürt köylüsünün dosyası kapatılmıştır.. Reyhanlı katliamının akıbetini bilen yoktur. Soruşturma savcısı AKP'li olan Soma katliamının hesabı belli ki zamana yayılıp unutturulacaktır..
Sadece kendilerine karşı rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını soruşturuyorlar.. Bunun için devleti bile, HSYK ve MİT yasalarıyla yeniden tahkim ettiler. Bu, kendilerinden olmayanların canının hiç kıymeti yok demek değil mi? Gezi cinayetlerinin nasıl soruşturulduğu açık değil mi? Delilleri karartmakta nasıl maharet gösterdikleri ortada değil mi? Katiller içimizde dolaşmıyor mu? Sivas katliamcılarını "miletimize hayırlı olsun" diyerek serbest bırakıp kaçırtmadılar mı?
MECLİS,12 EYLÜL'ÜN DANIŞMA MECLİSİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Parlamento artık iktidar tarafından işlevsizleşitirilmiş, fiilen 12 Eylül'ün Danışma Meclisine dönüştürülmüştür. Çoğunluk lideri halife ya da şef olarak algılanmaktadır, mensupları ondan tokat yiyecek kadar alçalmıştır. Oradan halk yararına, adalet için hiçbir yasa çıkmamakta, hiç bir araştırma önergesi geçmemektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmış, iktidar tekelleştirilmiştir.. Bürokrasi homojenleşmiş siyasi iktidarla kaynaşmıştır..
Devletin biçimi değişmiştir artık. Bunu anlamak için değişimin şekle bürüneceği 2023 mü beklemeliyiz? Tayyiban cumhuriyeti ilan edildiği zaman mı uyanacağız?
Kendisine demokratım, ilericiyim, halkın vekiliyim diyenlerin, insanların hayatıyla ilgili bir araştırma önergesini dahi reddeden o mecliste çözecekleri sorun yoktur.. O parlamento çoğunluğunu ikna edebilecek koşullar ortadan kalkmıştır. Ortaklaşacak bir mevzu kalmamıştır.
Eğer bir kurum sizin rolünüze imkan vermeyecek bir noktaya getirilmişse, sizi dinleyen yalnızca sizin gibilerse, konuşmalarınız dahi istenildiğinde halka aktarılmıyorsa, kısacası sizin deyişinizle "yasama yürütmeye bağlanmışsa" o kurumun halk için işlevi kalmamış demektir. Ve sadece mücadeleyi o alanla sınırlamak yozlaşmaktan, çürümeden başka bir sonuç getirmez.
İşte size somut örnek..
Ezgi Başaran ‘Bizi aptal yerine Koyuyorlar' başlıklı yazısında şu verileri aktrarıyor bize: "8 Mart 2012-18 Mart 2013 tarihleri arasında 440 günde 216 araştırma önergesi verildi. Bunların 50'sı AKP'nin, 103'u CHP'nin, 59'u MHP'nin, 54'u BDP'nindi. AKP'nin 50 önergesi kabul edilirken muhalefetin 0, evet, yazıyla da sıfır önergesi kabul edildi. E o zaman... Bizi aptal zannediyorlar. Net."
Mesele yoruma ihtiyaç duyulmayacak kadar "net"tir..
CHP TARİHSEL BİR EŞİKTE
İşte böyle bir noktada, halkın mücadelesine önderlik etme iddiasındaki parlamento içindeki partiler, majestelerinin muhalefeti gibi bir süs olarak varolmaya devam etmek istemiyorlarsa ve böylece rejime meşruiyet sağlama, demokrasi yanılsaması yaratmak istemiyorlarsa parlamento-dışı mücadele alanıyla birleşmelidirler.. Hatta "parlemento içindeki mücadeleyi diğer mücadele biçimlerine" sokağa bağımlı kılmalıdırlar. İşte o zaman parlamento kısmi bir çözüm yeri olmasa bile, halkın mücadelesi için güçlü bir kürsü olabilir.
Ana muhalefet partisi CHP bu bakımdan tarihsel bir eşiktedir. Bugüne kadar eski düzenin restorasyonunu temel alan bir mücadele yürütmüş, bütün toplumsal hareketleri ve özgün bir halk hareketi olan Gezi İsyanını da parlamenter sınırlar içinde gelişecek düzen içi muhalefetin içinde tutmak isteyen bir anlayışa sahip olmuştur. 30 Mart seçimleri bu siyasi anlayışın başarısızlığını gösterdiği kadar çıkmaz bir yol olduğunu da teyit etti. Parlamenter mücadelenin işlevsizleşmesinin daha görünür olması ise, bu politikayı büsbütün imkansız kılmaktadır.
EKSİK OLAN İRADI MÜDAHALE NİYETİ
Tarihte bireyin rolünü hatırlamamız gerekir. Birey olmazsa, onun öncü eylemi olmazsa tarihte olmaz. Çünkü tarih otomatik bir süreç değildir. Yoksa önderlere, partilere, örgütlere, programlara, politik ve teorik mücadelelere ne gerek kalırdı.
Marx, bazen 20 yıl geçse de sanki hiçbir şey olmamış da sadece birkaç gün geçmiş hissi veren dönemler olduğu gibi, bazen de bir günde yaşanan değişimlerin adeta 20 yıl geçmiş hissi verdiğinden söz eder. Bu şekilde tarih, akışı içinde zaman zaman toplumları hassas kavşak noktalarına getirir, ki bu dönemler kriz ve alt-üst oluş dönemleridir. Böylesi dönemler, olağan dönemlere nazaran iradı müdahalelerin etki gücünü, yani yaratacağı sonuçların büyüklüğünü arttırır.
Türkiye böyle koşullardan geçiyor.. Ancak eksik olan öyle bir iradı müdahale niyetinin henüz ufukta görünmemesi..
GEZİ'NİN ŞAVKI
Burjuva cumhuriyeti fiilen sona erdiren, 2023 de kendi rejimlerini resmen ilan etmenin hazırlığı içindeki AKP-devletinin ayağına Gezi takıldı. Gezi direnişi korkuyu, teslimiyeti sona erdirdi.. O gün bugündür diktatörlük heveslisinin maskesi düştü, hırçınlaştı.. Gezi'yi dilinden düşürmez oldu. Kitlelerin ayağa kalkmasından ödü kopuyor.
31 Mayıs'ta da görüldü; 50 bin polisi işgal kuvvetleri gibi her köşe başına dikseler de, insanları yerlerde sürükleseler de, 400'e yakın gözaltı ve onlarca yaralı da olsa, ne Erdoğan'dan ne de polisinden korkan yok. Asıl korkanlar onlar. Erdoğan'ın evi TOMA'larla korundu.. Evet, kitleler Taksim'e giremedi. Ama yenilen, polis işgal kuvvetlerinin arkasına sığınan Erdoğan ve rejimidir. İstedikleri kadar 'sokturmadık' diye böbürlensinler, İstanbu'da sıkıyönetim ilan etmeleri, korkularının derinliğini dünyaya gösterdi. Ve tarih yüreklerine Gezi ruhu kazınmış insanların devlet terörüne aldırmadan çoluk çocuk yollara dökülmelerini bir kere daha kaydetti.. Devrim bir kere daha şavkıdı..
Ve Erdoğan öyle bir stratejik hataya -Taksim'e sokmama inadına- düştü ki, artık Gezi parkına girildiği günün devrimin başlangıcı olması farz olmuştur. Şimdi bize düşen bunun fikri ve örgütsel hazırlığını yapmak. Esin kaynağı yine Gezi Direnişidir. Çünkü hangi bileşenlerle nasıl bir bileşke iradenin inşa edileceğini göstermiştir. Geçen bir yıl, bir kere daha teyid etti ki, devrimler önce insanların kafasında olur, sonra gerçekleşir..
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019