Henüz belirgin bir stratejiden yoksun olsa bile, sol ve sosyalistler, demokratlar, ilericiler, kısacası Gezinin tüm bileşenleri HDP'ye oy vermelidir. Halkların, ezilenlerin ve sömürülenlerin faşizme direniş blokunu geliştirmek ve yüksetmek için..
Belli ki, şimdiden bir günah keçisi aranıyor.. CHP İstanbul Büyükşehir adayı Mustafa Sarıgül kaybederse sorumlusu HDP olacak, çünkü Sırrı S. Önder Sarıgül'ün oylarını bölüyormuş!
Hemen bütün anketlerde HDP adayı Sırrı Süreyya Önder'in oy oranı %5.5-6 civarında çıkıyor ya.. CHP ile AKP arasında ise 4-5 puan fark var, şimdi farkın yüzde 1'e düştüğü söyleniyor. Düz mantıkla düşünenler buradan HDP kaybettiriyor sonucuna varıyorlar..
Şimdi muhalif, "ulusalcılığa" terfi etmiş AKP'nin eski liberal destekçilerinden Yurt yazarı Cüneyt Ülsever, geçtiğimiz pazar günü 'Sırrı Süreyya Önder'e açık mektup' başliki yazsında şöyle diyor:
"Eğer bütün Türkiye'yi kucaklayan bir milletvekili isen HDP - İBB adaylığından çekilmelisin!
Aksi halde, adaylığının bir ‘pazarlık bedeli' olduğu iddiası hak kazanacak!
Bu pazarlığa göre; sen APO'nun RTE'den almayı hala umut ettiği tavizlerin bir bedeli / ücreti olarak, İstanbul'da CHP'nin oylarını bölmek için aday oldun!
Seçimi kazanmak için zerre kadar umudun yok. Sarıgül'ün oylarını bölüp RTE'nin İstanbul'u kazanmasına hizmet ettikten sonra, paşa paşa milletvekilliğine döneceksin!"
Yurt yazarı Ülsever, küstah ve üstenci bir eda ile Önder'in adaylığının arkasında Erdoğan-Öcalan pazarlığı olduğunu iddia ediyor. "APO RTE'ye İstanbul'u hediye ederse, RTE de APO'nun özgürlüğüne cevaz verecek!"
Böylece hem Batıda ve İstanbul'da devletin ürettiği Apo algısını da bir korkutma aracı olarak kullanıyor hem de HDP içindeki sosyalistleri "hınk deyici" konumuna düşürüyor.
Bu konuya polemik yapmak ya da HDP'yi savunmak amacıyla girmiyorum. HDP yönetcileri veya doğrudan muhattap olan S.S. Önder, gerek görürlerse cevabını vereceklerdir.
Ancak bu kadar temelsiz bir ‘iddia"nın arkasında özellike Gezi şehitlerinin ve Berkin Elvan'ın katillerinden, yaşam tarzına müdahale edenlerden, doğa talancılarından, kent yağmacılarından kurtulmak isteyenlerin, düzen karşıtı bir alternatif inşa etme gayreti içinde olanların görmesi gereken bir şey var. O da, sadece Kürt halkının değil, tüm ezilen ve sömürülenlerin umudu, düzene karşı sahici bir alternatif olma potansiyeli taşıyan HDP'nin itibarsızlaştırılmak ve böyle bir suçlamayla karşı karşıya bırakarak savunmaya itilmek istenmesidir. Daha da önemlisi, HDP ile birlikte ilk kez Fırat'ın Doğusundaki direnişle Batıda Gezi ile zuhur eden halk hareketinin birleşmeye yönelmesinin önünü kesmek arzusudur. Bir süre önce HDP'ye karşı ardısıra sahneye konan ırkçı-faşist saldırıların nedeni de budur.
Çünkü bu birleşme, hem AKP diktatörlüğüne karşı ve hem de fiilen ve zımnen kurulmuş olan CHP-MHP-Cemaat koalisyonunun amaçladığı düzenin restorasyonuna karşı tek alternatiftir.
*
İstanbul'da AKP'nin kaybetmesinin stratejik önemi hemen herkesin malumu. Ancak 17 Aralıktan sonra oluşan konjontür, Erdoğan ve AKP'nin yalnızca tek parti diktatörlüğü kurmak için adımlarını sıklaştıran bir iktidar değil, aynı zamanda bir suç örgütü olduğunu gösterdi. Yalnızca rüşvet-yolsuzluk ve kamu malını talan etmek boyutuyla değil, kara para aklayıcısı olmakla da değil, Suriye halklarına karşı illegal bir şekilde yürüttüğü savaş boyutuyla da. Böyle bir suç örgütünün, hangi gerekçeyle olursa olsun, iktdarda kalmasını sineye çekmek herkes için bir zuldür.
İşte bu nedenle seçimler de yerel olmaktan çıkıp referanduma dönüşmüştür.. Bu yönüyle AKP-devletinin karşısında muhalefet partilerinin alacağı oy oranı belirleyici bir konuma geldi.. Çünkü seçim sonrası her partinin alacağı oy moral dayanak olarak, kimin nereyi kazandığından daha tayin edici rol oynayacaktır. Zira seçim sonrası, seçim gününden başlayarak herşeye gebe.. İç savaş olasılığı dahil. Ciddiye alınması gereken bu olasılığı irdelemek ayrı bir yazı konusu..
Elbette ki HDP ve CHP arasında büyükşehir başkanlığı konusunda bir ittifak olabilirdi, olmalıydı.. Nitekim HDP bu teklifi CHP'ye götürmüş, CHP içinden kendilerinin destekleyebilecekleri bir adayın gösterilmesini talep etmiştir. Ancak CHP yönetimi, Sarıgül'de ısrar ederek bu teklifi reddetmiştir. Sadece Sarıgül'de ısrar değil, dün Kılıçdaroğlu'nun tekrarladığı gibi, 'sizinle yanyana gözükmek bize zarar verir" anlayışıyla reddettiler!
Ancak HDP'nin Gezi direnişinin ortaya koyduğu halk bolkunun nüvesi diyebileceğimiz bileşkeyi doğru tahlil edip, özellikle ulusalcı eğilimlerin etikisi altındaki kitleleri kazanmaya yönelik bir ideolojik siyaset yada bir ittifak siyaseti kurgulayabilmiş olsaydı ve bu siyasete dayanarak CHP'ye açıktan İstanbul için ve kritik başka yerler için işbirliği önerisinde bulunsaydı hem CHP'nin büyük sermaye güdümünde, cemaatle işbirliği siyasetini teşhir etmiş olur ve hem de böylece daha güçlü bir alternatif konumuna yükselmiş olurdu..
Bu tabi bir iç eleştiri konusudur: siyaset düzleminde HDP, CHP'ye götürdüğü teklifle görevini yapmıştır..
*
Peki, HDP oyları bölüyor mu gerçekten?
İki partinin ideolojik duruşları, programları belli.. Bunu Ülsever gibi düşenenler de bilir.. O halde ne demek istiyorlar? Sarıgül'ü koşulsuz destekleyin diyorlar.. Yani CHP-MHP-Cemaat-İstanbul sermayesi koalisyonunun arkasına siz de takılın.
CHP siyasal tercihlerini yapmış, işbirliğini reddetmiş, koalisyon fiilen ortaya çıkmış.. Bu nedenle HDP'den bunu istemek, onu ezilenlerin temsilcisi iddiasından vazgeçmeye, düzenin restorasyonuna ortak olmaya çağırmakla, yani kendini inkar etmekle eşanlamlıdır.. Bu çerçevede HDP'nin CHP tabanındaki emekçi kesimleri, demokratları kazanmak istemesinden daha doğal bir şey olamaz. Bunun ideololik ve politik meşruiyeti tartışılamaz.
Ancak somut durum bu da değil. Yani CHP tabanı HDP için "hedef kitle"lerden biri bile değil. İddianın tam aksinin varit olduğunu ortaya koyan gerçekler var.
Bu noktada yalnış anlamaları önlemek için bir kayıt koymak istiyorum. Samimiyetle AKP gericiliğinin geriletilmesini başlıca öncelik olarak gören ve salt bu gerekçeyle oyunu Sarıgül'e verecek olanlar bu yazının hedefi değildir. Zaten onların HDP'ye yönelik çağrı veya eleştirileri Ülsever'in bölücülük suçlamasından kategorik olarak farklı.
Cüneyt Ülsever'in tercüman olduğu katı ulusalcı ve laikçilerin İstanbul'un sosyolojisini, demografisini, özelikle kentin varoşlarında yaşayan toplumsal grupların seçmen olarak davranışlarını bilmiyor olduklarını varsayarak yakın tarihe kısa bir tur atalım.
*
1989 seçimlerinde SHP'li Nurettin Sözen %35.6 oy alarak başkan seçildi.. Sözen Kürt seçmenlerin, demokrasi güçlerinin oyunu da almıştı. SHP, o zaman Kürt raporu da hazırlayıp kamuoyuna deklere eden bir sosyal-demokrat anlayışa sahipti. 1994 seçimlerinde ise SHP %17, CHP % 2.7 ve DSP ise %14.4 oy aldı. RP %25.3 oyla seçimi kazandı.. Yani Erdoğan'ı sahneye çıkaranlar Baykal ve Ecevit oldu. Üç partinin toplam oyu %35'ti. Laiklik ve cumhuriyetin değerleri umurlarında olmamıştı..
Peki ne olmuştu?
Kürt raporu hazılayan SHP, Ekim 1989'da Paris'te düzenlenen Kürt konferansına katılan yedi Kürt milletvekilini derin devletin baskısıyla partiden ihraç etti. 7 Haziran 1990'da, SHP'den istifa eden 10 milletvekilinin de kurucuları arasında yer aldığı Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. Bununla birlikte 1991 yılındaki genel milletvekili seçimlerine giderken, SHP ile HEP arasında seçim ittifakı kurulabildi. HEP adayları Kürdistan illerinde seçime SHP listelerinden girdiler ve 20 kadarı seçilmeyi başardı. 6 Kasım 1991 günü yapılan yemin töreninde Hatip Dicle ve Leyla Zana'nın yemin metninin dışına çıkmaları ve Kürtçe konuşmaları nedeniyle patlak veren kriz sonucunda, önce bu iki milletvekilinin, daha sonra Mart 1992'de, 14 HEP'li milletvekilinin, Mayıs 1992 sonunda da iki HEP'linin daha SHP'den istifa etmeleri üzerine, toplam 18 HEP milletvekili SHP'den ayrılmış oldu. DEP'İ kurdular.
Bu arada 1992'de CHP yeniden açılmış ve başına Baykal getirilmişti.. SHP-DEP ittifakının devlet müdahalesiyle bozulduğu bu süreçte Kürtler 1994 seçimlerinde RP'ye yöneldiler.. Bu yönelişi kısmen İstanbul Anadolu yakasında, Kartal, Pendik ve Tuzla'da gözlemledim.
İstanbul'daki Kürt seçmenlerin RP ve sonrada AKP den kopuşları, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve BDP süreciyle, kimlik bilincinin gelişmesiyle birlikte tedricen başladı, yani sosyolojik ve siyasal bir süreç. 2009 yerel seçimlerinde Akın Birdal'la DTP İstanbulda % 4.52 oy aldı. Şimdi bu oran S.S. Önder'in adaylığı ile % 5.5-6 ya çıkmış görünüyor. Yani bir puanlık artış sözkonusu! Doğu'da olduğu gibi, -daha düşük ivmeyle de olsa- Batıda da tarihsel eğilimi yansıtan bu tedrici artış, sosyalistlerin oyundan çok, Kürtlerin AKP'den kopuşunu yansıtıyor. Kısacası Önder'e gelen oyların büyük bölümü AKP'den kopan Kürt seçmenler olduğunu anlamak zor değil.
Peki, Önder adaylıktan çekilse Kürtlerin oyunu MHP ve Devlet Bahçeli'ye övgü düzen Sarıgül alabilir mi? Bu övgüden belli ki, Sarıgül de, ne Kürtlerin ne de sosyalistlerin, çevrecilerin, anti-kapitalist Müslümanların oyuna talip.
*
İllede bir bölen aranacaksa, CHP ile aynı ideolojik düzlemde duran İşçi Partisi neden görülmüyor? Asıl İşçi partisi CHP'nin oy tabanına oynuyor, CHP oyunu bölmeye çalisyor. Bunu ben söylemiyorum.. Bizzat CHP'li bir gazeteci yazar bir süredir yazıyor. Gerçek Gündem yazarı Barış Yarkadaş, İP ve DSP'nin CHP tabanını kendilerine hedef kitle olarak seçtiklerini söylüyor. Özellikle İzmir'deki CHP'lilerin Ulusal Kanal'ın AKP'yi bırakıp CHP ile uğraşıtkları yönüdeki şikayetlerini aktarıyor. DSP'lilerin ise açıkça AKP'ye çalıştığını, CHP'den DSP'ye geçen bir belediye başkanının Binali Yıldırım tarafından finanse edildiğini yazıyor.
Yarkadaş, başka bir olguyu daha gündeme getiriyor ‘Sarıgül'e 90 bin oy gerekiyor başlıklı yazısında, ‘yapılan anketlerin tümü, CHP'li seçmenin bir kısmının hala ''sandığa gidip gitmemekte kararsız olduğunu, bazı seçmenlerin, kendilerine ''CHP'liyim'' demesine rağmen, çeşitli bahaneler ileri sürüp sandığa gitmeyeceğini' aktarıyor. Öte yandan, Barolar Birliği başkanı ve CHP üyesi Metin Feyzioğlu, hem Baro kurallarını ve hem de parti disiplinini çiğneyerek İzmir Bayraklı'da CHP'den DSP'ye geçen belediye başkanı Hüseyin Aslan'a destek ziyaretinde bulunduğu da 25 Mart tarihli medyada boy gösteriyor!
Anlayana bu kadar yeter..
Dediğim gibi, artık belirleyici olan partilerin oy oranlarıdır.. Seçimden sonra siyaset bu oranlardan güç alarak şekillencek. Henüz belirgin bir stratejiden yoksun olsa bile, sol ve sosyalistler, demokratlar, ilericiler, kısacası Gezinin tüm bileşenleri HDP'ye oy vermelidir.. Halkların, ezilenlerin ve sömürülenlerin faşizme karşı direniş blokunu geliştirmek ve yüksetmek için..
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019