Böyle diyenler var. Oysa devlet iktidarı içinde rollerin paylaşım savaşının ikinci raundu bu.. ilki MİT müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef alan operasyondu.. Hükümet onu jet hızıyla Meclisten çıkardığı yasayla etkisiz kılmıştı..
Geçen yıl bu konu tartışılmış ve ben de cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık arasında güç dağılımına ilişkin iktidar bloku içinde bir çatışma olduğunu ve ABD Erdoğan'ı gözden çıkarmış olabilir mi? sorusunu sorarak belki Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığının engellenmesinin de sözkonusu olabileceğini ifade etmiştim. O günleri hatırlamak ve Cemaatin nasıl bir yapı olduğunu anlamak için bu yazıyı okumakta yarar var.
(Bknz: https://www.endiseli.org/detail/mehmet-ozgen/155/devlet-iktidarinin..)
Yarın öbürgün AKP ve Erdoğan'ın karşı hamlelerini gördüğümüzde iki müttefik arasındaki çatışmanın nasıl seyredeceğini anlayacağız.. Ancak burdan bir bölünme çıkmaz.
Erdoğan'ın dersaneler konusunda adım atarak Cemaat'i silkelemek ve candamarlarını kesmek istemesi Cemati daha radikal adımlar atmaya teşvik etti.. Bu opersyonun bir yıl öncesinden hazırlığı yapıldığı söyleniyor. Şaşırtıcı değil. Çünkü Cemaat devlet içindeki güçleriyle iktidarın öteki ortağına dair her konuda bilgi topluyor ve politik hamlelerin gerektirdiği ölçüde sahneye koyuyor. Bundan sonra kasetler de gelebilir, şantaj ve tehdit olarak..
Bu Erdoğan'ın bilmeyeceği birşey değil.. Çünkü oyunun içinde Cumhurbaşkanı Gül de var. Erdoğan'ın özellikle istanbul'da emniyet içindeki Cemaatçileri tasfiye etme girişiminde bulunduğu biliniyor. Ancak bu istihbarat birimlerinin başındaki bazı bürokratlarla sınırlı kalmıştı. Çünkü Gül bürokratların görevden alınması için gerekli olan üçlü kararnamelere imza atmadı. Sonuçta tasfiye oldukça sınırlı kaldı.
Gül'ün böyle bir rolünün olması, bu operasyonun, cemaatin gücünü korumakla birlikte asıl hedefinin Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını pazarlık konusu etmek olduğunu gösteriyor. Böyle bir pazarlık da seçimler öncesi olabilirdi..
Çünkü Erdoğan tek adam rolü oynuyor.. İktidarı kimseyle paylaşmak istemeyen bir sultan. Bunun için Batı'dan kopmayı bile göze almış durumda. Gül'le yer değiştirme eğilimi olmadığını gösterdi.. Cemaat ise iktidar paylaşımındaki konumunu Gül'le güvence altına alabilir. Ayrıca bu ABD ve Batının istediği ya da isteyebileceği bir şey.
Bu yüzden, bugünkü operasyon, Erdoğan'ı zayıflatarak pazarlığa razı etme operasyonudur. Bakanlara dokunmanın, önce oğullarını gözaltına alıp sonra kendileri hakkında fezleke hazırlamanın anlamı budur. Yani doğrudan hükümete dokunmaktı bu. Bu da pazarlık gücünü artıran bir şey.
Rejimin yapısına yönelik bir şey değil. Kimse "çatışmadan bize de düşer" umuduna kapılmasın. Çatışmanın olası tek yararı karşılıklı olarak birbirlerini zayıflatmaktan başka bir şey olamaz. Cemaat bugüne kadar Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, Devrimci Karargah davalarında önemli roller oynayarak, iktidarın ya da AKP-Cemaat koalisyonunun ideolojik ve politik hedeflerine büyük bir "hizmet" sundu. Toplumun İslamileştirilmesinde rol oynadı. Ordu bir engel olmaktan çıkarıldı.. Şimdi Erdoğan'ın kalkıp onu tasfiye ederek iktidara tek başına sahip olmasını sineye çekecek değildi. Hiç bir müttefik kabul etmez bunu.
Cemaat böyle bir operasyonu yapıyorsa, bunun risklerini de hesaplamıştır.. Kaldıki onu bu konuda yalnız düşünmek de yalnış.
Ortada daha geniş bir operasyonun olduğu söylenebilir.. ABD Cemaat vasıtasıya AKP iktidarını kontrol altında tutuyordu. Bu bilinmeyen bir şey değil.. MİT operasyonundan bu yana geçen sürede Erdoğan'ın Suriye politikası, Mısır'da ABD ile ters düşmesi, NATO standartlarıyla uyumlu olmayan Çin füzeleri, Şanghay Beşlisine katılma isteği gibi başlıklarla dosyası kabarmış durumda. Erdoğan bugün de tekrarladığı gibi, ikide bir "dış güçler, dış odaklar" söylemiyle ABD'deki güç odaklarını işaret ediyor.
Olacak olan şudur; gözaltına alınanlar bakanların çocukları.. Bu demektir ki, iş bakanlara ve başbakana sıçrayabilir.. Bunu yaparım resti.. Muhalefetin desteğini yanına almak konusunda emin. Çünkü operasyon alanı yolsuzluk, tarihi eser yağması, çevrenin ranta trampa edilmesi gibi, toplumun, muhalefetin hassas olduğu konular.. Böyle bir düzeyden başlaması Cemaatin meşruiyet alanını genişleten bir şey.
Elbette yolsuzlukları hedef alan her girişim desteklenmeli ve sonuna kadar gidilmesi için baskı kurulmalıdır.. Ancak bu meselenin bir yüzü. Üstelik kimin ne yaptığı somut olarak ortaya çıkmış değil. Çıksa bile soruşturmanın sonuna kadar gidileceğine emin olamayız. Cemaate mi güveneceğiz? İzmir Büyükşehir Belediyesine sudan sebeplerle fezleke hazırlayan, soruşturma açan kadrolar aynı kadorlar değil miydi? Sonra ne oldu?
Burada yolsuzlukların politik hesaplaşmanın bir aracı olarak kullanıldığını görmek gerekir. Bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de iç işleri bakanı Muammer Guler'in konumudur. Operasyon onun idaresi altındaki birimlerce yürütüyor ve kendi oğlu gözaltına alınıyor! Bir ikincisi, Belediye başkanlarının soruşturmaya tabi tutulması iç işleri bakanının iznine tabidir. Ancak ortada böyle bir izin yok. Belli ki, savcılık "örgütlü suç" yaklaşımıyla Fatih Belediye Başkanı için bakandan izin almayı gereksiz kıldı..
Öte yandan Erdoğan, yaptığı açıklamalarla bu operasyonu zaten kendisine karşı politik bir hamle olarak değerlendirdi ve "boyun eğmeyeceğim" mesajı verdi. "Arkasına Türkiye içinde ve dışında bir takım karanlık çevreleri alanlar, Türkiye'nin istikametiyle oynayamazlar. Ayarlarımızı değiştiremezler." dedi.
Bir süre sonra bu "bir takım çevrelere" CHP'yi de ekleyeceğinden emin olabiliriz. CHP'nin son dönemde Cemaatle yakın ilişkiler içinde olması, ABD gezisinde yapılan görüşmeler, cemaate yakın isimleri aday göstermesi, Kılcdaroğlu'nun cemaat oylarına eyvallah demesi .. Bütün bunlar Erdoğan'ın CHP'yi de kendisine karşı birleşen "şer güçler"in içine koyması için yeterli sebepler.
ABD açısından baktığımızda, bu operasyonla startı verilen politika, Erdoğan'ı radikal islama kayiştan "ılımlı" islama geri çekmek, böylece rejimin demokratik görüntüsünü muhafaza etmek anlamı taşıyor.
Bu oyunda CHP'ye de rol biçildi mi? Bunu bilemiyoruz. Ancak bu politika için en uygun formülün, Gül'ün başbakanlığı olduğunu biliyoruz: CHP'nin Gül'e sıcak baktığını da. Ne var ki, CHP bu formülün içinde yer almakla da böyle bir rejimin muhalefeti olmayı benimsemiş olacaktir..
Peki bu ne demektir?
Mısır'da olan neydi? Radikal İslama kayan, şeriatı yerleştirme gayreti içindeki Erdoğan'ın yoldaşı Mürsi'nin darbeyle devrilmesi.. ABD ve AB bunun arkasında oldu. Darbeyle Mısır halkından devrim nasıl çalındıysa, Türkiye'de de demokrasi güçleriyle Kürt halkının siyasal hareketi arasında ittifak imkanını açığa çıkaran ve bu doğrultuda basınç oluşturan Gezi'nin açtığı yolu tıkamak hedefleniyor.. Çünkü bütün gerici güçlere karşı olan bu yol, eşitlikçi ve demokratik bir cumhuriyete çıkar..
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019