Halkın inaçlarını kullanarak onun sırtına binenler, ona takla attıranlar değil; onuruna, değerlerine sahip çıkan, çıkarlarının bilincinde bir halk hareketi ve onun temsilcileri bizzat yargılayan olmadığı sürece, bu tiyatronun yeni sahnelerini görmeye devam edeceğiz.
Faşizm yargılıyor!
Ve "postmodern darbe" olarak tarihe geçen 28 Şubat müdahalesi de yargı önünde. Demokrasi ve özgürlükler adına hesap sormak için mi? Hiç öyle görünmüyor..
Çünkü devlet iktidarının tümünü ele geçirmesine karşın AKP iktidarının darbecilerden hesap sormadığını, sorar gibi yaptığını geçen beş yıl içinde yürütülen Ergenekon davaları göstermiştir. 90'li yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerin, katliamların birinin bile hesabı sorulmamıştır. Resmi raporlara rağmen, Kürt halkına karşı bir cinayet ve katliam makinesi olarak iş gören Çiller Özel Örgütü dava konusu bile değil.
TSK davaları: İkinci "Çuval" vakası
Darbe girişimlerine yönelik yürütülen davaların tayin edici niteliği, girişimleri açığa çıkarmak değil, fiilen TSK'yı baskı altında tutmak. Ortaya çıkan gerçek budur. Orduyu bu davalarla rehin tutup, polisin gücü artırıldı bu süreçte. Yeni rejimin, tek-parti diktatörlüğünün temel kuvveti polis gücü olacak.. Bu kuvvetin, aynı zamanda, bir iç-savaş ordusu gibi kurgulandığını düşündüren bir çok emareden sözetmek mümkündür..
Askeri vesayeti tasfiye etme, sivilleşme-demokratikleşme diye yutturulan bu oyunun perde arkası, ne yazık ki, h
ala yeterince algılanmış değil. Öyle bir atmosfer yaratıldı ki, nesnel gerçeklere işaret etmek, onların üstündeki örtüyü kaldırmak bir suç kategorisi haline getirildi..
Oysa, ABD'nin Irak'I işgaline karşı mücadele ederken, tavır alırken, bunu asla Saddam diktasını savunmak için yapmamıştık. Şimdi de kendi ülkemizdeki gizli işgali ortaya çıkarmak, bugüne dek emperyalizme bağımlılıktan şikayet etmemiş, 12 Eylül faşizmine tavır almamış, aralarında Kürt halkına karşı suç ilşlemiş olanların bulunduğu generalleri savunmak değildir. Amerikan çıkarlarlarına ters düşmeleri onları yurtsever yapmıyor. Ama yurtsever olmak için ellerinde fırsat var. Mahkeme kürsülerine çıkıp ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerinin tezgahlarını bir bir açıklası
nlar. Başlarına geçirilen çuvalı yırtıp atsınlar. "Mustafa Kemal'in askeri" olmak bundan başka ne olabilir?. Bu davalar bir bütün olarak ‘ikinci çuval geçirme vakası'ndan başka bir şey değildir çünkü. Bir gün tarih ABD emperyalizminin bu çuvalı nasıl geçirdiğini yazacaktır. İşbirlicilerinin, ki kendi ölçülerine göre vatan hainliğidir bu, bunu nasıl kahramanlık öyküsü olarak halkı kandırmakta, rejimi değiştirmekte kullandığına tanıklık edecektir. Ama kimin, nerede, nasıl durduğunu, halkın onuruna kimlerin sahip çıktığını da yazacaktır.
Cemaatin devlet içindeki yapılanmasını araştıran muhalif gazeteci ve yazarlar, varolan değil üretilen "delil"lerle darbe girişimleriyle ilişkilendirilerek tutuklanıp bu davaların sanığı haline getirildi..
KCK davalarında 5 bin civarında tutuklu var. Bu davalarda da yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar çeşitli bahanelerle içerde tutuluyor. İddianamelerde kapitalizmi eleştirmek, evrim teorisini savunmak suç delili muamelesi görüyor. Şiiri ve sanatı bile "terör aracı" olarak gören bir zihniyeti var iktidarda.
İşte bu zihniyet, Kenan Evren'le Tahsin Şahinkaya'ya indirgenmiş bir davayla ‘12 Eylül faşizmine hesap soruyoruz
' diye karşımıza çıkıyor şimdi! 12 Eylül'ün hükümet üyeleri, sıkıyönetim komutanları, emniyet müdürleri, valileri .. nerede? Üstelik, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan dolayı değil, "devlet aleyhinde cürümlere' dair 146. maddeye göre dava açılmış. Bu nedenle Evren, avukatı araçlığı ile ‘benim yaptığım anayasa ile beni yargılayamazsınız" demekte haksız değildir. İnsanlığa karşı işledikleri suçlardan yargılansaydı ne diyecekti?
Ballandıra ballandıra yazıp çizdiler. Evren yargı önündeymiş! İyi de 8 milletvekili niye içerde? 5 bin BDP'li, yönetici-üye, 31 belediye başkanı, demokratik üniversite kavgası veren 500 öğrenci, HES'lere karşı mücadele eden köylüler, Devrimci Karargah adlı komplo davasıyla sosyalistler neden tutuklu?
Darbecileri yargılamak, özgürlüklerin genişlemesine, barışa, Kürt sorununun çözümüne mi yol açıyor; yoksa halkın özgürlüklerini daraltan, savaşı tırmandıran ve Kürt sorununda çözümsüzlüğü katmerleştiren iktidarın bu suçlarını aklamaya mı? Daha da önemli bir soru.. Anti-demokratik yasalarla, DGM'lerin eşkal değiştirmiş hali olan özel yetkili mahkemelerle yapılan yargılamalar demokratik sonuçlar doğurur mu, doğurmakta mıdır?
Birileri "yetmez ama evet" dedikçe, AKP iktidarı ne yapıyor? Alın size Uludere-roboski katliamı. Alın size daha fazla tutuklama, daha fazla kan..Alın size.. "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsınız"..
27 Nisan muhtırası neden istisna?
Ama 28 Şubat'çılardan hesap soracaklar. Çünkü Batı Çalışma grubunun esas olarak kimleri hedef aldığı, 28 Şubat kararlarının içeriği belli. Evet bu davada, 28 Şubat sürecinde kapatılan Refah Partisi'nin içinden gelen AKP muhattaptır. Eğitim sistemini değışıtiren 4+4+4 olarak bilinen yasanın Cumhurbaşkanınca onaylanmasının hemen akabinde yaşanıyor bu göz altılar. Böylece bu köklü değişime karşı muhalefetin onu de kesilmek isteniyor. Tam rövanşist bir mantık var devrede..
Peki 27 Nisan muhtırası‘na ne oldu? Mesele demokratik sisteme müdahale ise, o neden istisna? 28 Şubat'ın bir yasallığı olduğunu söylemek mümkün. Sonuçta kararlar MGK da alınmış. Başbakan imzalamış.. Hükümet uygulama sözü vermiş. falan filan. Daha da ilginci, Çevik Bir, "Batı Çalışma Grubu MGK kararı ve Bakanlar Kurulu kararları muvacehesinde kurulmuştur" "BÇG'ce yapılan tüm çalışmalar ve hazırlanan belge ve raporlar belli bir silsileyi takiben Genelkurmay Başkanına ve o kanalla Başbakana ve hükümete sunulmuştur. Hükümetin bilgisi ve talimatı dışında yasal olmayan hiçbir iş ve işlem yapılmamıştır." Yani ne demek oluyor bu? İrticai faaliyetleri izleyen BÇG'yi Erbakan onaylamış oluyor! Başka bir anlamı var mı? Gelin çıkın işin içinden.
Bu mudur halk adına darbecilerden hesap sormak?
27 Nisan muhtırası ise doğrudan tehdit: "Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmeyiz' demiş özcesi. Bir hafta sonra Başbakan ve muhtırayı yazan Genelkurmay Başkanı (Büyükanıt) Dolmabahçe'de iki saat başbaşa konuşuyorlar.. Ünlü Dolmabahçe mütbaaktı.. Ama içeriğini kimse bilmiyor. Mezara kadar götüreceklermiş. Daha sonra ortaya çıkan belgeler sis perdesini dağıtıyor. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'un, 22 Mart 2003'te Washington'a geçtiği gizli bir kriptoda 4 Mayıs 2007 tarihli Tayyip Erdoğan-Yaşar Büyükanıt görüşmesinin kodları yer alıyordu. Pearson, dönemin 1'inci Ordu Komutanı Yaşar Büyükanıt hakkında CIA görevlilerine hazırlattığı dosyayı, Tayyip Erdoğan'a vermek için izin istiyor. Dosya Büyükanıt'a ait özel bilgiler içeriyordu.. İşte Erdoğan'nın elinde bu dosya varmış Dolmabahçe görüşmesinde. Yani şantaj vaziyeti.!! Sonra gelsin Ergenekon davaları..
Bu nedir peki? Başbakan Erdoğan'la Genelkurmay başkanı, hem darbe girişimi suçunu örtbas etmek, hem de ordunun başına çuval geçirmek için işbirliği yapmış olmuyorlar mı? Bu mudur halk adına darbecilerden hesap sormak?
Postmdern-faşizm böyle bir şey işte. İdeolojik olarak o kadar zayıf ki, demokrasi ve özgürlük söylemlerine, kısacası takkiyeye, yalana, riyaya, başvurmadan; "Zübük"vari bir tarzla inançları sömürmeden, başkalarının acılarını istismar etmeden yol alamıyor. Çirkin yüzünü maskelerle örtüyor.
Bu yüzden, 28 şubat yargılamalarının postmoderm faşizmin kendisini meşrulaştırmakta çok daha yaygın bir demogojik propaganda vesilesi yapılacağını düşünüyorum. Buradan, 28 Şubat günlerinde "Ne Refahyol Ne Hazırol" diyen sosyalistlere de saldırılacaktır. Onların öncülük ettiği ‘Aydınlık için iki dakika karanlık' eylemleri de soruşturma konusu çünkü. Fetullah Gülen'nin Erbakana'a ihaneti ve 28 Şubat'ı desteklemesi başka türlü nasıl perdelenebilir.
Ve diyorum ki, halkın inaçlarını kullanarak onun sırtına binenler, hatta İçişleri bakanı gibi, ona takla attıranlar değil; onuruna, değerlerine sahip çıkan, çıkarlarının bilincinde bir halk hareketi ve onun temsilcileri bizzat yargılayan olmadığı sürece, bu tiyatronun yeni sahnelerini görmeye devam edeceğiz. Aslolan, darbecileri, darbeleri mağdur edebiyatı ile kendi çıkarları için kullananları; 12 Eylül faşizminin, darbelerin, muhtıraların bu gayri-meşru evlatlarını halkın vicdanında mahkum etmek, bu bilinci yaygınlaştırmak, güçlü kılmak ve asıl hesabın sorulacağı halkın iktidarını kurma umudunu çoğaltmaktır. Kürt halkıyla el ele vererek emperyalizmin ve işbirlikçilerinin, din tacirlerinin oyununu bozmak. Bu mümkündür ve başka da yol yoktur.
*
Yandaki sütunda yer alan "Postmdern darbeden Postmodern Faşizme" başlıklı yazım tam üç yıl önce yayınlandı. O günün koşulları içinde yazılan bu yazının içerdiği öngörüler şimdi daha yaygın bir şekilde kabul görüyor. Bugün kimi liberallerin yaşadığı şaşkınlık, itilip-kakılma somut bir örnektir. O gün nesnel gerçeği dile getirmek, yazının muhtevasından anlaşılacağı gibi, kimi saldırıları da göze almayı gerektiriyordu.. Ben de düşük dozda da olsa muhattap oldum.. Ama aslolan, gerçekleri görmek ve ona göre inatla tutum almaktır.
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019