Karayalçın: CHP, içinde HDP ve İYİ Parti’nin yer aldığı bir ittifak kurmalı

4 Eylül 2020
Karayalçın: CHP, içinde HDP ve İYİ Parti’nin yer aldığı bir ittifak kurmalı

Eski Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, AKP’yi demokratik yollardan devirecek en geniş siyasi ittifakı kurma konusundaki sorumluluğun CHP’ye düştüğünü, bu ittifakın içinde ise hem HDP’nin hem de İyi Parti’nin yer alması gerektiğini söyledi. Karayalçın, Kürt sorununun çözümü için de Meclis’i işaret etti.

AKP hükümetinin 18 yıllık politikaları sonucu ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda yaşanan kriz hali, değişim talebi ve beklentilerini büyütmüş halde. AKP hükümeti, iç ve dış politikada çıkış ararken, muhalefet Türkiye’yi yönetme iddiasını yüksek perdeden dillendirmeye başladı. Yeni bir hükümet kurmak için mevcut seçim sisteminin getirdiği bir zorunluluk haline dönüşen ittifaklar, demokratikleşme yönündeki talepler ise siyasetin belirleyicisi durumunda. 
 
Mezopotamya Ajansı, Türkiye’deki mevcut durum ile demokratikleşme ihtiyacını, Kürt sorununun çözümünde siyasi partilerin son dönemlerdeki çıkışları ve ittifak arayışlarını eski Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile konuştu. 
 
 Uzun yıllardır siyasetin içerisinde bulanan, Başbakan Yardımcılığı, Bakanlık ve Belediye Başkanlığı yapmış bir isim olarak Türkiye bugün nasıl bir noktada?
 
Görüntü maalesef hiç olumlu değil. Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye halkları çok ciddi sorun ve açmazlarla karşı karşıya kalmış durumda. Eski yıllarda durumun uzun uzadıya anlatıldığı açıklamalar yapılırdı fakat son yıllarda toplumsal yaşamın, iktisadi yaşamın, toplumun hemen her alanında göstergeler kullanmaya başlandı. Demokrasi bile ölçülüyor artık.  Basın özgürlüğü ölçülüyor, istihdam ölçülüyor, özgürlükler bile ölçülüyor. O nedenle toplumsal yaşamın her alanını ölçen göstergeler var. Bunlara baktığımızda, Türkiye’yi uluslararası karşılaştırmasını yaptığımızda durumun gerçekten çok olumsuz olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu çok fazla sürdürülemez. Bunu aşmamız gerekiyor. Mevcut gidişattan rahatsızlık duyan tüm kesimlerin bir araya gelmesini gerekli kılan bir dönemin içindeyiz.
 
Toplumda genel olarak bir değişim beklentisi var. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alındığında AKP siyaseti sürdürülebilir mi?
 
Sürdürülebilir bir siyasetten söz etmenin güç olduğu bir dönemdeyiz. Bunu ifade etmemiz gerekir. AKP sayısal çoğunluğuna dayanarak yıllar yıllı istikrar gerekçesiyle destek talebinde bulundu. “İstikrarı ben sağlarım bana oy verin” dedi. Aslında tek adam yönetimin getirildiği yeni siyasi rejimde de AKP aynı gerekçeyi kullandı ve tek adam sisteminde istikrarın daha kolay olacağını belirterek destek istedi.  Fakat şu görüldü ki siyasi istikrar ile siyaset istikrarı aynı değil. 2002’den bu yana AKP yönetimde. 18 yıldır siyasette bir istikrar var ama izlenen politikalarda bir istikrar söz konusu değil. Örneğin eğitim sistemine bakın. AKP’nin bugüne kadar ki eğitim sistemleri bir gün böyle diğer gün şöyle şeklinde oluyor. Dolayısıyla hep AKP yönetimi o yönüyle istikrar var fakat politikalarda istikrar yok. Ekonomide de yatırım politikalarında da böyle. Dolayısıyla siyasetten istikrar ile politikada istikrar birbirinden ayrı şeyler olduğunu söylüyorum.
 
AKP’nin “istikrar” söylemiyle yarattığı manipülasyona pareler olarak bir de “terör” ve “terörizm” kavramını kullanması söz konusu…
 
AKP toplumda duyarlılık yaratan kimi kavramları iktidarını sürdürmek ve iktidarda kalmak için kullanmaya başladı. İki yıl önce “Siz hele Sultanahmet Cami’yi doldurun da ondan sonra Ayasofya’ya bakarsınız” diyen Cumhurbaşkanı, birdenbire ‘Ayasofya Fatihi’ olarak sunulmaya başlandı. Belli ki buna ihtiyaçları var. Aslında ihtiyaç duyduğu konuyu her hafta ya da kısa aralıklarla kullanıldığını görüyoruz. Terör de bu bağlamda çok kullanılan kavramlardan bir tanesi. Yalnızca Türkiye için değil, dünya genelindeki güç erkleri ‘terör’ ve ‘terörizm’ kavramları üzerinde güç kazandı. Dolayısıyla hükümetler, yürütme erkini daha güçlü tutmak isteyen siyasi erk, bu kavramları sürekli kullanarak, bunlardan yararlanıyorlar. Terör başlığı da bunlardan bir tanesi.
 
 Peki muhalefet mevcut tablodan ne derece sorumlu. Bu zamana dek etkili bir politika ortaya konulabildi mi?
 
Aslında bu resimde derece derece hepimiz sorumluyuz. Dolayısıyla muhalefette sorumlu. Ayrıca yurttaşlarımız hükümete dair tepkilerini zaman zaman muhalefete öfke şeklinde de yönetebiliyorlar. Kendilerine hükümetin rahatsızlık veren durumların yeterince muhalefet tarafından karşı çıkılmadığı için yapıldığını söylüyorlar.
 
Her sorun kendi çözümünü de beraberinde getiriyor. En azında bundan yararlanırsanız, böyle bir sonucu elde edebilirsiniz. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin referandum sürecinden başlayarak yani 2017 yılının başlarından itibaren daha geniş bir muhalefet cephesini yaratmaya çalıştığını ve buna uygun bir biçimde davranmaya çalıştığını düşünüyorum. CHP, Anayasa Referandumu’na giderken ‘meseleye CHP meselesi değil, memlekete meselesi’ diye yaklaşmış ve parti bayraklarını kullanmadan bu kampanyayı yürütmüştü. Daha sonra bu çizgisini sürdürme çabasında girdi ve 2019 yerel seçimlerde çok net olmayan birlikteliklerle bu tarzını sürdürdü. Bugün de sayın Genel Başkanın kullandığı ifadelerde ‘dostlarla birlikte’ olma arayışını sürdürdüğünü görüyorum. 
 
Türkiye siyaseti 2017’den beri yeni bir dönemin içine girdi. Bu yeni dönemde siyaset yapma biçimini bana göre iki unsur belirliyor. Bunlardan birincisi Cumhurbaşkanı’nın iki turlu seçimle seçilmesi, ikincisi de partilerin seçim süreçlerinde ittifak kurmaları. Her ikisi de yeni ve her ikisi de Türkiye siyaseti için yeni gelişmeler. Partiler bunu kullanmaya başladılar. Yani bu yeni dönemin bilincine göre davranmaya başladılar. 2018-2019 seçimlerinde kısmı ittifaklarla ve dolaylı ittifaklarla sonuç alınmaya çalışıldı. 2019 yılını söyleyeyim. Belediye seçimlerinde ortada gözüken bir formel ittifak vardı. İYİ Parti ile CHP arasında bir de resmi olmayan yanı vardı. Asıl güçlü yanı da orasıydı. Saadet Partisi ile dirsek teması diye adlandırılan bir ilişki içine girmişti. Yine ÖDP’nin adı yoktu ama ÖDP Genel Başkanı, CHP’nin Beyoğlu adayı olmuştu. HDP’nin adı hiç anılmıyordu ama CHP’nin seçim başarısında HDP’li seçmenlerin çok büyük katkısı olmuştu. Böyle bir ittifak oluşmuştu o yılda.
 
*Önümüzdeki süreçte bu ittifaklar nasıl şekillenmeli? 
 
Seçimler resmen 2023’te ama öyle gözüküyor ki daha önceki bir tarihte Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Bu seçimle birlikte milletvekili seçimleri de yapılacak. Bence şu anda tartışılması gereken en önemli konuda ittifakların nasıl şekilleneceği, nasıl yapılacağı üzerine olmalı. 
Bana göre; Türkiye siyasetinin en önemli konularından bir tanesi budur. Öyle gözüküyor ki, burada sergilenecek siyaset mühendisliği başarısı, AKP’nin demokratik yollardan devrilmesini beraberinde getirecektir. AKP’nin demokratik yollardan devrilmesi için kurulacak olan ittifakta bence en önemli sorumluluk CHP’nindir. CHP bunu taşımak durumundadır. CHP’nin Türkiye’nin ikinci büyük parti konumunda olması, bunu zorunlu kılıyor.  CHP’nin yapması gereken şey AKP’yi demokratik yollardan devirecek en geniş siyasi ittifakı kurmasıdır.
 
 Mevcut şartlarda bu mümkün müdür?
 
2006 yılında İtalya’da dönemin Sosyalist Partisi Genel Başkanı Romano Prodi ile buluşmuştum. O dönem İtalya’da 18 partili bir ittifak kurmuşlardı. İttifakın başında İtalyan Sosyalist Partisi vardı, Romano Prodi vardı.  Ayrıca Hristiyan demokratlar, liberaller ve başka partiler vardı. Biz bunların programlarını sayın Nusret Doğruak ile türkçeye çevirip basmıştık. Yani orada biz şunu gösterdik; partiler farklı olsa bile asgari müşterek temelde yan yana gelip sonuç alabiliyorlar. İtalya gibi bir ülkenin hükümetine gelmişlerdi. Şimdi böyle bir ittifakın kurulması CHP’nin izleyeceği yol ve yöntemle belirlenecektir. Burada AKP’nin siyasetinin, ona paralel olarak MHP’nin izlediği siyasetin bu ittifakta yer alması olanaklı bazı partiler üzerinde etkili olabileceği görebiliyor. Onları endişeye sevk ettiği görüldü de. Bunu aşmak, bana göre bir zorunluluk. Ama bunu aşma sorumluluğunun sadece CHP de olması da yeterli olmuyor. Herkesin cesaretle karar alması gerekiyor. Birtakım mitlerin gerisine saklanarak siyaset kurguları yapılıyor. Bence herkesin buna karşı tavır alması gerekiyor. 
 
Cumhuriyet Halk Partisi’nin şöyle bir tavır ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Bu sefer ittifak olacaksa HDP’nin de, İyi Parti’nin de eş zamanlı olarak içinde yer alan bir ittifak olmalıdır. Yani ‘HDP olmasın ben İYİ Parti ile yaparım’ ya da ‘İYİ Parti olmasın ben HDP ile ittifak yaparım’ diyemez, dememelidir. Çünkü böyle bir şey derse AKP’nin demokratik yollardan devrilmesi için sorumluluk taşıyan güçlerin tümünü elde tutamaz ve harekete geçirmez. Çünkü HDP olmazsa tepki gösterecek güçler var, İYİ parti olmazsa tepki gösterecek güçler var. Onun için CHP’nin bu kuralı koyması gerektiğini düşünüyorum.
 
CHP hangi yolları izleyerek ya da ne yaparak bunu başarabilir?
 
Partinin yönetiminin düşünmesi gereken bir konu. Zaman zaman dile getiriyorum ama temel sorumluluk parti yönetiminde. Ben ilkeyi söylemekle yetinirim. Parti yönetiminin bu konuda üzerine düşenlerin gereğini yerine getireceğine eminim. 
 
 “Ak saçlılar” ve “404 yurttaş” olarak adlandırılan toplumun farklı kesimlerinden demokrasi güçlerinin yan yana gelmesi yönünde çağrılar var. Bu çağrıları nasıl karşıladınız?
 
Anayasanın uygulanması için yapılan bir çağrı. Yani demokratik, sosyal, hukuk devletini inşa etmek zorundayız. Bu topraklarda başka şekilde yaşayamayız. Bu topraklarda beka sorunu hukuk devletiyle aşılır, insan haklarıyla, demokrasiyle aşılır. Çünkü bu coğrafya böyle bir coğrafya. Çünkü bu coğrafyada yaşayan insanların önümüze koyduğu zorunluluklar bunlardır. İnsan hakları, hukuk devleti, demokrasi olacak. O çağrı buna ilişkindir. Yani konuştuğumuz konunun paralelinde olan bir şeydir.
 
Muhalefetin ilkeler etrafında ortak bir çatı altında yan yana gelmesinin önündeki zorluklar ve olası fırsatlar neler?
 
Olası fırsatlar biraz önce dile getirdiğimiz bir rejimin Türkiye’de inşa edilmesidir. Bundan büyük daha bir fırsat olamaz. Yani demokratik, sosyal, laik hukuk devletinin gerçek anlamıyla inşa edilmesi. Çünkü bu topraklarda yaşamamız buna bağlı. İnsan haklarına saygılı, hukuk devletine dayalı, demokratik işlevli bir yapı olmalı. Bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Bunun için bir araya gelinmesi gerekir. Peki ne olacak bir araya gelinecek? Türkiye siyasetinin şöyle bir açmazı olduğunu düşünüyorum. Pozisyonlarımızı birkaç cümle ile ortaya koyup orada duruyoruz. Biraz önce ittifaklar konusunu konuşurken buna değindik. Şöyle bir ittifak çatısı olmalı diye bir tanımlama yaptım. Eğer böyle bir ittifak çatısı oluşturulmazsa ittifaklar olamaz dedim. Peki böyle bir çatıyı nasıl inşa edeceğiz? Şimdi birkaç korkutmak, birkaç tehdit bu ittifakın oluşmasına engel olmamalı, bence partiler bir araya gelerek biraz konuşmalı. Örneğin; ‘güçlendirilmiş parlamenter sistemi talep ediyoruz’ söylemi tek başına yeterli olmamalı. Yani bu bizim Osmanlı’dan bu yana kullandığımız bir ifade. O günden bu yana hep yeni bir anayasanın ortaya gelinmesiyle sorunların çözüleceği düşünülmüştür. Hayır, bu doğru değildir. Yani demokratik laik, hukuk devleti ifadesi şu anda da var. Ama bu işlemiyor. Dolayısıyla birkaç cümle ile bir pozisyon tanımlaması yapmak bana göre yeterli değil. 
 
Peki ne yapılmalı?
 
Bence bunun bir derinine inelim. Sonuçta ittifak yapabiliriz de yapmayabiliriz de ama bunun konuşulması lazım. Yani yönetim erki nasıl kullanılacak, devlet nasıl yapılanacak, yerel yönetimler merkezi yönetim ilişkileri ne olacak vb. Ben bunun üzerinde bir çalışma yapılırsa sorunların aşılacağını düşünüyorum. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP tek kampanya yaptı. Yani Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak yaptığı kampanya ile parti olarak HDP’nin kampanyası aynıydı. Tek bir metinle HDP kampanya yaptı. Orada şöyle bir ifade vardı. Diyor ki; “Üniter devletin 21’inci yüzyılda ayakta kalması artık 1930’larda olduğu gibi merkezi yönetimin güçlendirilmesiyle değil, tam tersine yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle alakalıdır.” 
 
Bana göre bu altın değerinde bir çağrıydı. Bunun üzerinde konuşulabilmeli. Bunun üzerinde birbirlerinin ittifak içinde yer almamasını isteyen ya da karşı olan siyasi partiler üç beş cümle ile ‘ben karşıyım’ ya da ‘bundan yanayım’ demek yerine şu cümleyi konuşmalıdır. Bu dediklerim bir masa etrafında toplanmayı, bir müzakere etmeyi, gerektiriyor. Bana göre yapılması gereken budur.
 
Ülkedeki temel sorunlardan biri de Kürt Sorunu. Siyasi yaşam ve tecrübelerinizden üzerinden yöneltirsek Kürt Sorunu sizin için ne ifade ediyor?
 
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bir bölümü Kürt yurttaşları eğer ki ‘benim sorunlarım var’ diyorsa, bunun konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Benim için bu yaşamsal derecede önemli bir konudur. Hem Cumhuriyetçi hem sol kimliği olan bir siyasetçiyim. CHP’nin konumu da böyle olmalıdır. Burada Kürt yurttaşların sorunu varsa, bu tüm yurttaşlarımızın sorunudur. Başta da Türk yurttaşlarımızın sorunudur. Bunun giderilmesi gerekir.
 
Peki nasıl çözülecek bu sorun?
 
Bu sorunu bizim çözmemiz lazım. Bu toprakların yurttaşları çözecek. Başkaları gelip bu sorunu çözmeyecek. Buradan bugüne kadar kullanılan söylemin yanlış olduğuna ya da yanlış bulduğuma değinmek istiyorum. Bugüne kadar kullanılan söylem; değişik kişilerin ya da siyasetlerin kendi bireysel ya da örgütsel düşünceleriyle ‘şöyle olmalı’ şeklindeki açıklamalarıyla oluyordu. ‘Ben Murat Karayalçın olarak böyle düşüyorum’ şeklinde oluyordu. Yani herkes kendi pozisyonunu ortaya koyuyordu fakat buradan hareketle bir yola girilmedi, olmadı. Hep konuşuluyordu Ama ben bundan sonra yapılması gereken şeyin Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortaya koyduğu gibi Meclis içinde, parlamento içinde ve dışında tüm kesimlerle yapılacak tartışmalar yoluyla elde edileceğine inanıyorum. Yani ben böyle düşünüyorum değil. Ne Yapalım? sorusuyla başlamanın doğru olduğunu dünya deneyimlerini dikkate alarak konuşabilmeli ve bir süreç başlatmalıyız. 
 
Şimdi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir Hakikat Komisyonu kurulması önerimiz vardı -ki bu çok önemli bir konudur. Yararlı sonuçlar getireceğini düşünüyorum. Ama asıl olması gereken şeyin Meclis içindeki ve Meclis dışındaki kesimlerin bir yöntem ortaya koyarak ‘bu sorunu nasıl çözeceğiz, nasıl yapacağız?’ sorusunu sormaları gerekiyor. Belki burada nelerin olması gerektiği, nelerin olmayacağını ortaya koyarak araştırarak bir çözüm aranmalı. Yani ben örneğin Kürt sorununa çözümün üniter devlet yapısı içinde bulmamız gerektiğine inanıyorum. Yani üniter devlet bu topraklarda bir zorunluluk. Nasıl ki bekamız için demokrasi, hukuk devleti zorunluk ise üniter devlette öyledir bana göre. Çünkü bu sonuçta ortak yaşam için bir arayıştır. Kendisini bu topraklarda yaşama arzusunu sürdürecek olan farklı kimlikteki insanların ortak yaşam arayışıdır. Onun için bir kere oturmalıyız. Çalışma yöntemi olarak da bir taralı alanı yani olmazsa olmazları belirleyelim sonra açık alan çıkacaktır ve orada hangi önlemler alınır, ne yapılırım tartışılması gerekir.
 
 Kürt sorununda demokratik çözümün yolu ve muhatabı konusunda da tartışmalar sürüyor. Bahsettiğiniz gibi birçok kesim Meclis’i işaret ediyor. Peki nasıl bir Meclis veya yönetim sisteminde çözüme kavuşturulabilir?
 
Bunu biz çözeceğiz, bizim sorunumuz. Bu halkımızın seçtiği Meclis’tir. Halkın iradesi tam olarak yansıtıldı mı? yansıtılmadı mı? tartışılabilir ama beş aşağı, beş yukarı işte böyle bir Meclisi getiriyor mevcut irade. Bunlarla çözeceğiz. Kürt sorununun muhatabı herkestir. Kürt sorununun muhatabı kimdir? diye sorarsanız tüm yurttaşlarımızdır bana göre. Yani bu Meclis’in daha iyi bir kompozisyonunun olmasını tercih ederdim ama böyle yetkin olan bir Meclis’in Kürt sorunu üzerinde çalışma yapmaması için de bana göre hiçbir neden yok. Tabi belki yeni dönem Meclis’te daha ileri adımların atılması olanaklı olabilir. 
 
Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP), 1989 yılında ilk Kürt raporunu yayınladığında kıyamet kopmuştu. Orada bizim radyolarda, televizyonlarda Kürt sorunuyla ilgili ya da Kürtçe yayın önerimiz kıyametini kopmasına neden olmuştu ama şimdi bu yönetimin Kürtçe kanalı var.  Yani o zaman bu öneriye tüm gücüyle karşı çıkanlar var. Yani bu normalleşme adımları mı nedir bilmiyorum ama bir yandan acılar var diğer yanan gelişmeler sağlanabiliyor.  Bu yeni Meclis, yeni Cumhurbaşkanı yani AKP’nin bu konudaki zikzakları bu alanda Kürt sorunun çözümüyle ilgili olarak da çok ciddi sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Varsayalım AKP devrildi -ki buna inanıyorum. Varsayım ki muhalefet bir cumhurbaşkanı seçti. Bu aynı zamanda yeni bir Meclis yapısının da seçileceğine inanıyorum. Böyle bir Meclis’in Kürt sorunuyla ilgili çalışma başlatması, sanırım bugünküne göre daha ileri bir aşama olur. Yani çözüm yeri TBMM’dir.
 
 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Temmuz günü “40 yıldır Kürt sorunu tartışılıyor, 40 yıldır bir sorun neden çözülmez? 40 yıldır siyasi otorite Kürt sorununu çözmedi. Bu sorunu demokratik standartlar içinde, Türkiye’nin bağımsızlığı çerçevesinde çözeceğime söz veriyorum” dedi. CHP’nin Kürt Sorunu konusunda bir rapor hazırladığı da basına yansıdı. CHP, Kürt sorununa cesaretle yaklaşabiliyor mu?
 
İktidar olmayan bir parti rapor dışında ne yapabilir? İktidara geldiğinde neler yapacağını ortaya koyuyor. Burada da cesaretle bir dil kullanıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt sorununu CHP çözer’ ifadesi, hem bir cesaretin ifadesi hem de bir kararlılığın ifadesidir.  Peki CHP nasıl çözecek? CHP bunu kendi inandığı yolda çözecek. Çünkü CHP’nin Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve bir sol kimliği var. CHP bunların ürünü. CHP, Kürt Sorununu bu anlayışı çerçevesinde çözmeye çalışacaktır. Bu sorunu benimle sorun olarak gören tüm kurum ve kuruluşlar hep birlikte ele alıp öyle bir sonuca varmalıyız. Ben Kemal Bey’in açıklamasını cesur ve kararlı adım olarak görüyorum. CHP süreci söylüyor. Yani sürecin sonunda ne olacağını söylemiyor. ‘Bir süreci işleteceğim ve bu sürecin sonunda bir yere geleceğiz’ diyor.  
 
Son olarak, toplumun bir kesiminde “HDP ile ittifak kurduğunu açıktan söyleyemeyen CHP’nin Kürt sorununu nasıl çözecek” şeklinde bir kaygı var…
 
AKP’nin demokratik yollardan devrilmesini sağlayacak bir sürece ihtiyaç var. CHP’nin de bu süreçte çok temel bir sorumluluğu var bu durumda. Çünkü AKP’nin karşısındaki en büyük parti CHP. O Nedenle CHP’nin sırtında çok büyük bir sorumluluk var, o nedenle CHP’nin sırtında çok büyük yumurta küfesi var. Böyle bir ittifakın inşasında hepimizin bildiği, bazen söylediğimiz bazen söylemediğimiz çeşitli sorunlar var. Şimdi bu sorunu çözeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun tüm bunları dikkate alarak bir ittifak kurmaya çalışıyor. Kimi zaman belki bazı şeyleri söylüyor, kimi zaman söylemiyor. Kimi zaman gerekli durumlarda söylüyor. Bu bir yoğurt yeme yöntemi. Bu insan bir mühendislik çalışması yapıyor. Yeterli mi, yeterli değil mi sonuç gösterecek. Ben bir yere gidileceğini düşünüyorum. Gidilecek yerde hem HDP olmalı hem de İYİ parti olmalı. Simgesel olarak söylüyorum. İkisi birden olmalı. İkisinden biriyle olmaz. Biz yalnızca HDP ile götüremeyiz, yalnızca İYİ Parti ile götüremeyiz. İkisiyle birlikte olmayacaksa biz hiçbir ittifak olmadan seçime gideceğiz. Şahsım adıma söylüyorum, sizin dediğiniz eleştiriyi sunanların biraz da konunun bu tarafını dikkate almaları gerektiğinin kanısındayım.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…