Korona salgını Almanya’da değişimi tetikledi

12 Ağustos 2020
Korona salgını Almanya’da değişimi tetikledi

Salgınla etkin mücadele için hükümetleri hızlı önlemler almaya zorlayan korona krizi, istendiği takdirde dünyada değişim ve reform sürecinin çok daha hızlı gerçekleşebileceğini gözler önüne serdi.

Korona krizi, tarihte önemli bir dönüm noktası, toplumsal ve ahlaki olarak da büyük değişimlerin habercisi olabilir mi?

Bu, milyonlarca kişinin enfekte olduğu, yüz binlerin hayatını kaybettiği, dünya ekonomilerinin durgunluğa sürüklendiği ve kitlesel işsizliğin arttığı bir dönemde, yersiz bir soru gibi görünebilir.

Ancak koronavirüs salgınının, şimdiye kadar yıkılmaz denilen zihinlerdeki duvarların yıkılmasına yol açtığı, değişimin ve reformların itici gücü haline geldiğini dile getirenlerin sayısı artıyor.

Ne pahasına olursa olsun: Önce sağlık

Alman felsefeci Markus Gabriel, "salgın bize, ekonomik kaygılarımızı her zaman birinci öncelik olarak görmemeyi başarabileceğimizi gösterdi" dedi.

"Der Spiegel" dergisine verdiği röportajda Gabriel, "Bizler ahlaki olarak doğru olanı yaparak, tercihimizi sağlıktan yana kullandık. Üstelik bunu ekonomik açıdan büyük bedeller ödemeyi göze alarak yaptık" dedi.

Peki, koronavirüs, alışveriş ve tüketim çılgınlığını geride bırakarak, küreselleşme ile ilgili eleştirel bir değerlendirme yapmamızın önünü açabilir mi? Uzun süredir geri plana ittiğimiz etik sorularla yüzleşmemizi sağlayabilir mi?

Devletler para musluğunu açtı

Salgın sadece dijitalleşmeyi değil, inovasyonu da hızlandırdı. Koronavirüse karşı en kısa zamanda aşı bulunması için uluslararası işbirliği güçlendirildi. Ayrıca devletlerin, en azından Almanya’nın, Avrupa, kültür, eğitim ve sağlık için daha fazla para harcamasını da sağladı.

Federal Hükümet, Nisan ayı sonunda, sağlık bakım hizmeti sektöründeki asgari ücretleri artırdı. Gerçi bir kereliğine mahsus prim ödemelerinin, sadece yaşlılara bakım hizmeti verenlerle sınırlandırılması, yoğun bakımlarda korona hastalarına bakanlarda büyük hayal kırıklığına yol açtı.

Yoğun bakımlarda korona vakaları ile ilgilenen hasta bakıcılara toplumdan bol alkış geldi ancak prim ödemelerinde bu kesim unutuldu.

Yoğun bakımlarda korona vakaları ile ilgilenen hasta bakıcılara toplumdan bol alkış geldi ancak prim ödemelerinde bu kesim unutuldu.

Ancak pek çok ülkede olduğu gibi Almanya’da da, salgınla birlikte özellikle sağlık çalışanlarına, anaokul eğitmenlerine, pedagoglara daha çok değer atfedilmeye başlandı.

İlahiyatçı Johann Hinrich Claussen, bu alanlarda çalışanların takdir edilmeye başlanmasını, "korkunç bir salgının yol açtığı olumlu sonuçlar" olarak nitelendiriyor.

Almanya Protestan Kilisesi'nin (EKD) Kültür Sorumlusu Claussen, "toplumumuzda, insan hayatının korunmasına çok değer atfedilmesi, cesaretlendirici" diye konuştu. Johann Heinrich Claussen, kriz dönemlerinde çocuklara ve yaşlılara yönelik tutumun, toplumların insaniyetini, ne kadar insancıl olduğunu da ortaya koyduğuna dikkat çekiyor.

Teşvik primleri yerine kültür programları

Alman Hükümeti’nin, yaklaşık 1 milyar euro kaynak ayırdığı, "Kültürde Yeniden Başlangıç" adını taşıyan kültür ve sanatı teşvik inisiyatifi, Temmuz sonunda Federal Meclis'ten geçti.

İlahiyatçı Claussen, vatandaşların yeni otomobil almalarını amaçlayan teşvik primleri yerine kültür ve sanata destek verilmesini çok olumlu olarak nitelendirirken, bunun Almanya’nın kriz dönemlerinde de kendisini bir kültür toplumu olarak gördüğünü ortaya koyduğunu söyledi.

Dijitalleşme hız kazandı

Salgınla birlikte dijitalleşme de büyük hız kazandı. Merkezi Münih'te bulunan Ekonomik Araştırma Enstitüsü’nün (ifo) Ağustos ayı başında, Almanya’daki yaklaşık 800 insan kaynakları yöneticisinin katılımıyla yaptığı anket çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Buna göre şirketlerin çoğunluğu, salgından sonra da daha fazla evden çalışmaya ağırlık verecek, bunun için de internet üzerinden toplantı yapılması gibi dijital araçların kullanımı artırılacak.

İktisatçı Thomas Straubhaar, "büyük bir dönüşüm" süreci yaşandığı görüşünde. Hamburglu iktisat profesörü "Die Welt" gazetesine yazdığı makalede, "Korona sonrası dönemde küreselleşmenin yerini dijitalleşmenin alacağına" dikkat çekti.

Salgının, küresel tedarik zincirlerinin ne denli hassas olduğunu gözler önüne serdiğine işaret eden Straubhaar, ulusal tedarik güvenliğinin büyük önem kazandığının altını çizerek, "veri akışının mal akışının yerini alacağını" savundu.

Straubhaar, "Videokonferanslar, iş seyahatlerinin önemini azaltıyor. Evden çalışma, ofisten çalışmanın yerini alıyor" görüşünü kaydetti.

Evden çalışmanın da stresli yanları olmasına rağmen korona kriziyle tüm dünyada iyice hayatımıza yerleşti.

Evden çalışmanın da stresli yanları olmasına rağmen korona kriziyle tüm dünyada iyice hayatımıza yerleşti.

Çalışma hayatında dönüşüm

Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil, evden çalışma hakkını güvence altına alacak bir yasa tasarısı üzerinde çalışmaya başladıklarını duyurdu. Salgının Almanya’daki çalışma hayatında yol açtığı değişim bununla da sınırlı değil.

Örneğin et işleme tesislerindeki koronavirüs vaka sayılarındaki artış, çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesini beraberinde getirdi. 2021 itibarıyla, bu fabrikaların, geçici işçi ve taşeron şirketler üzerinden işçi çalıştırması yasaklandı.

Et işleme tesislerinde çalışma koşulları yeniden düzenleniyor.

İklimi koruma önlemleri

İklimin korunmasına dönük önlemler de, özellikle enerji sektöründe, ihmal edilmiyor. Hem Federal Hükümetin 130 milyar euroluk mali paketi hem de Avrupa Birliği'nin (AB) 1 trilyon 800 milyar euro tutarındaki tarihi korona yardım paketi, iklimin korunması önlemleri ile ilişkilendirildi.

İklim uzmanları özellikle Almanya’nın yardım paketi ile elektrik araçlar için teşvik öngörmüş olmasından övgüyle söz ediyor. Yine AB’de ortak bütçenin ve koronavirüs fonlarının yüzde 30’unun iklimin korunmasına harcanacak olunmasından memnuniyet duyuluyor.

Ancak iklimin korunmasına yönelik kampanyalar yürüten "Fridays for Future" (Gelecek için Cumalar) hareketi, hükümetlerin çok daha fazla önlem alabileceği görüşünde.

Felsefeci Markus Gabriel ise bu konuda ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olduğunu söylüyor.

Salgın sırasında hükümetlerin çok hızlı hareket ederek sorunları çözüme kavuşturmaya çalıştıklarına işaret eden Gabriel, "Ben 'Fridays for Future' hareketinin bir üyesi olsam hükümetlere dönüp 'Demek ki mümkünmüş, o yüzden iklim sorununun demokratik araçlarla çözülemeyeceği sadece siyasi bir yalan' derdim" şeklinde konuşuyor.

Astrid Prange De Oliveira-DW

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…