DİSK Genel Kurulu: Bütün topluma yönelik savaş tehditine karşı tutum almalı

Hayri Erol

15 Şubat 2020
DİSK Genel Kurulu: Bütün topluma yönelik savaş tehditine karşı tutum almalı

DİSK Genel Kurulu 15 Şubat günü toplanıyor. İşçi sınıfının, emekçi halkın tarihinin en zor günlerini yaşadığı bu koşullarda, DİSK Genel Kurulu nasıl bir anlam taşımaktadır? 

DİSK 13 Şubat 1967'de Amerikancı sarı sendikacılığa karşı bir alternatif olarak kuruldu. O yıllar, toplumsal muhalefetin tarihimizde en yüksek noktaya çıktığı bir dönem olmuştur. Özellikle 1960'lı yılların ortasından başlayarak işçi sınıfı hareketindeki canlanmanın yanı sıra, köylü hareketi, devrimci öğrenci ve öğretmen hareketi oluştu. DİSK'in kuruluşunu bu toplumsal şahlanış tetikledi ve DİSK kuruldu.

DİSK'in kurulması işçi sınıfı hareketine yeni bir boyut ve nitelik kazandırdı. Artık işçiler sadece ekonomik hakları için değil, demokratik hak ve özgürlükleri için de fabrikaları ve sokakları mücadele alanı haline getirdiler. DİSK kısa zamanda işçilerin  (özellikle sanayi işçilerinin) güvendiği, sınıfın ileri bir kalesi haline geldi. Artık işçiler coşkuyla kitleler halinde Türk-İş'ten koparak DİSK'e bağlı sendikalara üye olmaya başladılar. Dönem, aynı zamanda anti-emperyalist mücadelenin de siyasi tarihimizde en fazla yükseldiği dönemdir. DİSK diğer devrimci demokratik güçlerin de hesaba kattığı, birlikte davranmaya özen gösterdiği bir işçi örgütü durumuna gelmişti. DİSK'in bu niteliği işbirlikçi burjuvazinin ciddi rahatsızlığına sebep oldu. Çünkü DİSK her türlü baskı ve saldırıdan alnının akıyla çıkmasını bildi. Devlet-Sermaye-Türk-İş işbirliği ile DİSK'in kapatılması için düğmeye basıldı. Ancak DİSK'in buna yanıtı çok güçlü oldu.15-16 Haziran büyük işçi direnişi ile DİSK'in kapatılması engellendi.

Hiç kuşku yok ki, bu büyük direnişin başarısı, tabandaki öncü işçilerin, iş yeri temsilcilerinin fedakar ve militan tutumları sayesinde olmuştur. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in doğru önderliği ve tabanda sevilmesi de bu büyük başarının bir diğer unsurudur. Özetlersek, DİSK böylesi büyük bir mücadeleden gelmektedir.

Yukarıda aktardığımız bu gelenek sayesindedir ki, 12 Mart faşizmi DİSK’i kapatamamıştır. Darbeden 1 yıl önce DİSK üyesi işçileri test eden Amerikancı, işbirlikçi burjuvazi gereken dersi çıkardığı için DİSK'i kapatarak, sınıf mücadelesinin daha fazla keskinleşmesini göze alamadı.  DİSK 12 Mart döneminde kısa bir durağanlık süreci yaşadı. 1974’e gelirken DİSK yeniden fabrikalarda örgütlenmeye başladı. 12 Mart sonrası bu süreçte Türkiye sosyalist hareketi de hızla kitleselleşti. Artık işçiler, köylüler, gençlik, öğretmenler, teknik elemanlar, doktorlar, avukatlar, her biri emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelenin birer parçası oldular. DİSK, 1926’da yapılan açık alan kutlamasından tam 50 yıl sonra 1976'da ilk kez kitlesel 1 Mayıs kutlamasını Taksim'de başarı ile yaptı.

Ekonomik ve demokratik haklarını birer birer almayı başaran DİSK üyesi işçiler, siyasal hakları için de mücadeleden bir an geri durmadılar. Ve 1976 DGM direnişi ile tarih yazdılar. Bu direnişin öncüleri Maden-İş Sendikasının bilinçli militan işçileriydi. Direniş sonrasında yüzlerce öncü işçi işten atıldı. Yargılandı. İşveren örgütü MESS, bu işçilerin bir daha MESS’e bağlı işverenlerin fabrikalarında çalışmaması için isim listeleri yayınladı ve işe alınmalarına engel oldu. Ancak burada bir noktaya değinmeden geçemeyeceğiz. Öncü işçilerin birçoğunun tasfiyesinde DİSK’in de olumsuz rolünü hiçbir zaman unutmayacağız.

DİSK 1976'dan sonra nicelik olarak büyümesine rağmen nitelik olarak gerilemeye başladı. O dönem DİSK ve Maden-İş’te hakim olan siyasi akım, kendisinden farklı siyasi örgütlerle bağı olan öncü işçileri, Maocu, goşist, TİP'li, TSİP'li  ve benzeri şekilde etiketleyip ayrıştırarak tasfiyeye yöneldi. Bu uygulamalar DİSK’in birliğine büyük zarar verdi.

DİSK’in önderliğindeki emekçiler ve toplumsal muhalefet 1 milyonu aşkın insanın katıldığı 1977 1 Mayıs’ına böyle bir ortamda girdi.

1977 Genel Kurulunda mevcut hakim siyasi akıma muhalif olan ve tasfiye edilmiş güçler, Genel-İş Başkanı sosyal demokrat Abdullah Baştürk yönetimine oy verdiler ve seçilmesini sağladılar. Bu gelişmeler DİSK'in sağa kaymasına neden oldu.

DİSK’teki bu gelişmeler aynı zamanda bir devlet operasyonu idi. Burjuvazi DİSK'in sosyal demokratlaşmasından son derece memnundu. Ancak yönetimin sosyal demokrat olması tabandaki mücadele azmini olumsuz etkilemedi. Baştürk yönetimindeki DİSK, 20 Mart 1978’de Faşizme Karşı İhtar Eylemi kararını aldı ve diğer sendika, oda ve demokratik kurumların da katılımıyla tüm yurtta bir gün süreyle hayatı durdurmayı başardı.

DİSK, 12 Eylül'ü hazırlıksız, herhangi bir direniş kararı almadan karşıladı. DİSK yöneticileri, az sayıdaki devrimci sendika başkanı dışında neredeyse cuntanın “teslim ol” çağrısına tümüyle uydu. Bu büyük bir moral bozukluğu yarattı. Ancak DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, 12 Eylül mahkemelerinde DİSK’in bütün eylemlerini yürekli bir şekilde savunarak DİSK'in onurunu kurtardı. Baştürk'ün bu konuda hakkını teslim etmek görevimizdir. 12 Eylül faşist darbesi, DİSK yöneticilerine ve öncü işçilere yoğun bir baskı ve işkence uyguladı. DİSK yöneticilerinin neredeyse tamamı hakkında davalar açıldı, idamla yargılananlar oldu. Birçok öncü işçi işten atıldı.  DİSK’e ve DİSK üyesi işçilere bu zulüm uygulanırken, diğer büyük işçi konfederasyonu Türk-İş, cuntayı alkışlıyor ve Genel Sekreteri Sadık Şide'yi Çalışma Bakanı olarak veriyordu. Türk-İş, alnına sürdüğü bu kara leke ile bir kez daha burjuvaziye ve devlete olan görevini yerine getirmiş oluyordu.

Bu yargılamalar sürerken DİSK kapatıldı, tüm mal varlığına el kondu ve 1992’ye kadar bir daha da açılmadı. 1992'de SHP-DYP koalisyon hükumeti döneminde faaliyetlerine başlayan DİSK, aradan 28 yıl gibi uzun bir süre geçmesine karşın bir türlü eski gücüne ulaşamadı. Devlet ve burjuvazi DİSK’in eski gücüne kavuşmaması için bugün de DİSK'e bağlı sendikalara her türlü baskıyı AKP iktidarı eliyle uygulamayı sürdürüyor. Ancak DİSK’in yetersizliği sadece devlet ve sermayenin baskısı ile açıklanamaz. Tüm dünyada sermayenin uyguladığı, esnek çalışma, taşeronlaştırma ve örgütsüzleştirme politikalarının da elbette bunda etkisi vardır. Ne var ki, DİSK, konfederasyon içindeki sendikaların birliği konusunda bile son derece yetersiz ve sorunlu durumdadır. DİSK'e bağlı üç sendikanın belli bir gücü vardır; Genel-İş, Birleşik Metal-İş ve Nakliyat İş. Bunlardan Birleşik Metal İş ve Nakliyat İş, kora kor bir mücadele vermektedirler. Genel İş Sendikası, CHP'li ve HDP'li Belediyelerde varlığını sürdürebilmektedir ve işi biraz daha kolaydır. Bu sendikalar arasında işçilerin birliğini sağlayacak kavrayış ve devrimci sorumluluk yoktur. Bu durumdan çıkılmalıdır. Bugün DİSK’in başkanlığını ilk kez sosyalist bir kadın, Arzu Çerkezoğlu yapmaktadır. Bu başlı başına bir olumluluktur. Ancak bu olumluluk sorunları çözmemektedir. DİSK Başkanı, konfederasyona bağlı bir takım sendikaların yönetimleri ile sorunlu görülmektedir. Bu durumun karşılıklı hatalarla geliştiği kanaatindeyiz. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkın yoğun baskılar altında olduğu böylesi kritik bir dönemde fraksiyonculuk bir lükstür ve işçi sınıfının birliğine zarar vermektedir. Bu sorunların aşılmasında en büyük görev ve sorumluluk Başkanın omuzlarındadır.

Son asgari ücret tartışmalarında Genel Başkan’ın tavrı olumsuz olmuştur.  Asgari ücret talebini net 3.200 lira olarak dile getiren A. Çerkezoğlu, daha sonra asgari ücretin Türk-İş’in talebinin dahi altında kalmış olması karşısında anlamlı bir tepki göstermemiştir. Halbuki “Türk-İş'in önerdiği rakamın altında asla kabul etmeyeceğiz” tarzında bir tavır takınsaydı, hem Türk-İş’i tutarlı olmaya zorlamış hem de sınıfın ortak bir taleple mücadelesi için fırsat yaratmış olabilirdi. İnanıyoruz ki, kendileri de bunu farkındadır. Burada amacımız kimseyi yermek ya da yüceltmek değildir. Biz Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu güçlendirmek istiyoruz.

Son MESS sözleşmesinde Birleşik Metal İş sendikası üyesi genç işçilerinin grev konusunda ne kadar kararlı olduklarını gördük. Konfederasyon metal işçilerinin arkasında olmalıdır. Birleşik Metal-İş Sendikası da konfederasyonla omuz omuza olmalıdır.

Tarihimize saygımız varsa DİSK'in kuruluş ilkelerine geri dönülmelidir. Bu örgüt. Genel Başkanı Kemal Türkler’i faşist kurşunlara şehit vermiştir. Öncü işçiler eylemlerde şehit edilmişlerdir. Binlerce işçi, DİSK uğruna işsiz ve aç kalmış, hapishanelerde yatmıştır. Bunlar unutulmamalıdır. DİSK birilerinin milletvekili yapılmasının arka bahçesi değildir. İşçi sınıfımızın ve devrimcilerin, sosyalistlerin DİSK’ten beklediği bunlardır.

Bugün DİSK’in sınıf sendikacılığına sarılmaktan başka çaresi yoktur. DİSK tarihinde olduğu gibi fabrikalardan büyümelidir. DİSK'in tarihi, işbirlikçi burjuvazinin fabrikalarında yazıldı. Bunu kimse unutmasın.

Bu Genel Kurul’un, kıdem tazminatına, asgari ücretin altındaki maaşlara mahkum edilen emeklilere ve emeklilik hakları yaş gerekçesiyle gasp edilenler başta olmak üzere sınıfın bütün sorunlarına sahip çıkması, sınıfın birliği ve birlikte mücadelesini sağlayacak kararlar alması ve bütün toplumu tehdit eden savaş tehdidi konusunda tutum alması dileğimizdir. Savaşın daha yoğun ve yaygın bir sömürü ve yoksullaşma olduğu aşikardır.

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…