Kooperatifler halkların gıda egemenliği anlayışına uygun örgütlenmeli!

Sibel Ersöz

26 Haziran 2022
Kooperatifler halkların gıda egemenliği anlayışına uygun örgütlenmeli!

Yüksek enflasyon altında en temel gıda ürünlerine dahi erişmekte zorlandığımız, 14,8 milyon insanımızın yeterli beslenemediği güzelim ülkemizde, zorluklara katlanma gücümüz de zayıflıyor… Alınması gerekli çok acil önlemlerin yanı sıra vahşi kapitalizmin baskıcı üretim anlayış ve uygulamalarına karşı koyacak köklü değişimlere ihtiyaç da giderek artıyor. Kentli ve köylünün, tüketici ile üreticinin birbirinden uzaklaşmasına neden olarak gıda krizinin derinleşmesine yol açan endüstriyel gıda sistemlerinin yerine; yerel üretim-yerel tüketim ile üretici-tüketici dayanışması, kurtuluşumuz için en temel şart! Ve bu bağlamda, kooperatifler de mutlaka halkların gıda egemenliği anlayışına uygun hale getirilmeli…

Önceki yazımda, gıda krizine karşı parçalı olarak yürütülen bütün mücadeleleri toplumsal bir mücadeleye dönüştürecek ana eksen olarak nitelendirilen gıda egemenliği kavramını ayrıntılarıyla ele almıştım. Bu yazımda, gıda egemenliği hareketinin oluşturulması mücadelesi içinde, halkın kendi gıda sistemini kurmaya yardımcı olacak örgütlenmelerden biri olarak kooperatifleri konu edineceğim. 

Kooperatif, bilindiği üzere, insan ihtiyaçlarının karşılıklı yardımlaşma yoluyla giderilmesini sağlamak ve ortakların çıkarlarını korumak amacıyla oluşturulan ekonomik kuruluşlara verilen ad. Kooperatifler, insanların ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle ve en az maliyetle karşılamak amacıyla kurulan tüzel kişiler. En önemli özellikleri, hem kişilerin tek başlarına yapmaya güçlerinin yetmediği işleri bir araya gelerek yapmalarını sağlamaları hem de toplumun kalkınmasına katkıda bulunmaları. 

Kapitalist sisteme karşıt, halkın gıda sistemine hizmet edecek bir kooperatif anlayışından söz etmeden önce kooperatiflerin tarihi geçmişine göz gezdirmemizde fayda var… 

Kooperatifçilik ve Tarihine Genel bir Bakış 

Kooperatif kapitalizmle beraber ortaya çıkan bir örgütlenme biçimi. İlk kooperatif, kapitalizmin geliştiği ilk ülke olan İngiltere’de ortaya çıktı. 1844 yılında Manchester yakınındaki Rochdale Kasabası’nda, 28 dokuma işçisinin kurduğu bir tüketim kooperatifidir bu. Sonraları Fransa’da üretim, Almanya’da kredi kooperatifleri gelişti. 1870 yılından sonra da kooperatiflerin yaygınlaşması hız kazandı. 

1863 yılında Mithat Paşa’nın kurduğu “Memleket Sandıkları” ile başlatılan bizim kooperatifleşme tarihimiz ise başından itibaren içinde bulunulan dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak devlet tarafından kurulmuş veya devletin vesayeti altında gelişmiş örneklerle dolu. Kapitalizmin yukarıdan aşağıya geliştirildiği bir ülkede kooperatifçiliğimiz de yukarıdan aşağıya doğru oluşturulmuş. Osmanlının son döneminde ülkenin ekonomik yapısında belirleyici olduğu düşünülen yabancı ve gayri Müslim tüccarların yerini Müslüman-Türk ticaret burjuvazisinin almasını sağlayacak ve “milli burjuvazi” yaratabilecek araç olarak kooperatifler düşünülmüş ve örgütlenmiş.

D:\Passport -yeni yüklenenler 01\Sibel Ersöz\Desktop\POLİTEZ\POLİTEZ -12-\POLİTEZ -12- images\Memleket Sandıkları.png

Kooperatifçiliğimizde ilk esaslı gelişmeler, Cumhuriyet döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün geniş vizyonu, kooperatifçiliğe duyduğu güven ve inanç sayesinde başladı. Nitekim 1920 ile 1938 yılları arasında kooperatiflere yönelik yapılan tüm hukuki düzenlemeler, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirildi.

1945 sonrası ve “Yeni Dünya Düzeni”

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin öncülüğünde kurulan “Yeni Dünya Düzeni”nde, yeni uluslararası işbölümü içinde ülkelerin yapılarını bu yeni duruma göre şekillendirilmeleri istendi. Tarım alanında da bu amaçla gıda üretimi, ticareti ve tüketimine yönelik düzenlemeler yapılması dayatıldı. Dayatılan üretim tarzı endüstriyel üretim tarzı ve bu üretim tarzının yapılabilmesi için uygun alt yapının oluşturulması, kapitalist ilişkilerin kırsal alanda yaygınlaştırılması, kırsal alanın pazara açılması gerekiyordu. Onun için ürün fiyatları yükseltilerek pazar için üretim yapmak teşvik edildi. 

1960’lı yıllar ve “Yeşil Devrim”in karanlık yüzü… 

60’lı yıllar endüstriyel tarımda “yeşil devrim”in yaşandığı yıllar. Bu dönem hibrit tohumların geliştirildiği, daha çok kimyasal gübre, kimyasal zehir, daha fazla su ve daha fazla enerji kullanılan, birim alandan daha fazla ürün alındığının reklamının yapıldığı dönem. 

D:\Passport -yeni yüklenenler 01\Sibel Ersöz\Desktop\POLİTEZ\POLİTEZ -12-\POLİTEZ -12- images\Yeşil Devrim.png

Yeşil devrim mantığı doğaya uygun gıda üretmekten değil, doğayı üretilecek olan gıdaya uygun hale getirmek fikrine sahip. Ülkemizde de gittikçe daha pahalılaşan bir üretim tarzı olan endüstriyel tarımsal üretime zorlanan çiftçiler, bu üretimi yapmakta ve pazarlamakta zorlanmakta. Yine aynı yıllarda dünyada ciddi köylü hareketleri gelişti. Çin başta olmak üzere köylülüğün yoğun olduğu birçok ülkede sosyalistlerin önderliğinde köylülerin kitlesel katılımıyla devrimler oldu, bu ülkeler emperyalist sistemden koptu. Kırsal alanda dünyadaki örneklerine benzer bir toplumsal hareketin oluşmasını engellemek ve küçük çiftçilerin endüstriyel üretim tarzına ayak uydurmalarını sağlayabilmek için kooperatifler ve tarımsal KİT’ler devreye alındı, destekleme alımları yaygınlaştırıldı. Çiftçilere girdi, kredi, sulama ve bilgi destekleri yapıldı, bütün bir tarımsal yapı endüstriyel tarım üzerine şekillendirildi. Endüstriyel tarım, yerel ve kendine yeterli üretim döngülerini parçalayarak gıda ürünlerini, fiyatları, uluslararası borsalarda belirlenen ticari metalara dönüştürdü. Bu tarımsal yapı içerisinde devlet kurumları gibi mevcut kooperatifler ve yeni kurulan kooperatifler de yerlerini aldı, bir yandan üyelerine avantajlar sağlarken, diğer yandan üyelerini uluslararası pazara bağlama araçları görevini gördü.

70’li yıllar…

Günümüzde tarım ve gıdada yaşanan sıkıntıları aşabilmek için kooperatiflerin en önemli konulardan biri haline gelmesi ve geçmişe öykünülmesine neden olan kooperatifçilik ise, 70’li yılların Köy Kalkınma Kooperatifleri… Bu kooperatifler, 1969 yılında çıkarılan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na (1) dayanılarak kuruldu. Bu yasa devlet vesayeti olmadan, demokratik yönetim ilkesine uygun olarak örgütlenme şansı vermişti. Bu kooperatifler, 1971 yılında bir araya gelerek Köy-Koop adıyla merkez birliklerini kurdu. Köy-Koop bağımsız davranabilme özelliği olması nedeniyle önemli bir deneyim. Yaptıkları ve yapamadıkları, başarı ve başarısızlıkları, doğruları ve yanlışları ile ülkemiz kooperatifçilik tarihine önemli dersler bıraktı. 12 Eylül darbesi ile uygulanacak liberal ekonomik programa bir tehdit olarak görüldüğünden dolayı da yöneticileri tutuklandı ve mal varlıklarına da el konuldu.

D:\Passport -yeni yüklenenler 01\Sibel Ersöz\Desktop\POLİTEZ\POLİTEZ -12-\POLİTEZ -12- images\Kooperatif-Birliktelik03.png

1980 sonrası…

1980 sonrası IMF ve Dünya Bankası’nın her talebi, her hükümet tarafından yerine getirildi, tarımda uygulanan neoliberal politikaların gereği olarak desteklenmeler azaltıldı, taban fiyat uygulamaları kaldırıldı, girdi sübvansiyonları neredeyse yok edildi, tarım kredi faizleri yükseltildi, sulama paralı hale getirilmeye başlandı, Tarım Satış Kooperatif Birlikleri devre dışı bırakıldı, tarımsal KİT’ler özelleştirildi. Kısacası devlet tarımdan el çektirilirken, bizzat devletin vesayeti altında kurulmuş kooperatiflerin de üstlendikleri rol ortadan kaldırıldı. 

Neoliberal Dönem Kooperatifçiliği

Tarım ve gıdayı kendi denetimleri altına almak isteyen şirketler açısından en büyük problem küçük çiftçilerin, aile tarımı yapanların, köylülerin varlığı… Onlar ellerinde tohumu olduğu sürece şirketlerin gıda sistemi için potansiyel tehdit durumundalar. Bu nedenle uyguladıkları programlarıyla küçük çiftçilerin ellerinden tohumlarını almak, onları üretemez duruma düşürerek topraklarından koparmak veya kendi gıda sistemlerine bağlayarak etkisizleştirmek isterler. Küçük çiftçileri şirketlerin gıda sistemine bağlamanın bir yolu sözleşmeli üreticilik ise, diğer yolu da şirket gibi çalışan kooperatifler. 

Neoliberal döneme özgün kooperatiflerin ilk örnekleri 2000’li yılların başında ortaya çıkmaya başladı. Siyasi iktidarlar, “AB’ye Uyum” adı altında “Kırsal Kalkınma Programları” başlatır, devlet tarafından şirket gibi davranan endüstriyel tarım temelli kooperatiflere ve kişiler hibe desteği de dâhil destekler sağlanıp AB fonlarından da yararlandırılır. Böylece ürün desenimizin uluslararası şirketlerin isteği doğrultusunda değiştirilmesinin yolu açılırken, kooperatiflerin ortakları da şirketlerin gıda sisteminin çarkları içine alınarak, girdilerde ve pazarlamada şirketler bağlı hale getirilir. 

Nasıl bir kooperatif

Azgın piyasa koşulları içerisinde endüstriyel tarım temelli bir üretim ve pazarlama biçimiyle oluşacak kooperatiflerin başarılı olma şansı az, başarılı olsalar dahi iktidarın da hedeflediği gibi şirketlerin gıda sisteminin bir parçası haline dönüşmeleri kaçınılmaz bir durum… 

Gıda krizinin esas nedeni, gıdanın serbest piyasaya konu edilmesi, gıda üretimindeki artan endüstriyelleşme, kimyasal girdi kullanımı, yüksek enerji kullanımı ile denetimin az sayıda şirketin eline geçmiş olması. Çözümü ise üreten halkın kendi gıda sistemini, yani gıda egemenliğini kurması… Şirketlerin gıda sistemi içinde rol oynayan kooperatiflere alternatif olarak, halkın gıda sisteminin oluşturulması için katkıda bulunan kooperatifler oluşturulmalı. 

Üretim ve tüketim kooperatiflerinin amacı, endüstriyel tarımın sağlıksız gıdaları karşısında, küçük çiftçilerin ekolojik köylü tarımıyla sağlıklı, temiz gıdaları üretmesi ve bu gıdaların tüketiciye ulaştırılması olmalı. Onun için yerel tohumlar ve biyoçeşitlilik korunmalı ve savunulmalı. Üretici ve tüketim kooperatifleri arasında sağlıklı birliktelikler yaratılmalı, tohumdan başlayarak, üretilmesine ve tüketiciye ulaştırılmasına kadar bütün bir süreç birlikte denetlenebilmeli. Bütün bunların yapılabilmesi için sağlıklı gıda üreten çiftçilerin ürünlerinin alınıp satılmasını vb. engelleyen anti demokratik kooperatifçilik yasa ve mevzuatlarının değiştirilmesine dönük esaslı mücadeleler yürütülmeli. 

Ekolojik köylü tarımı; temiz toprak, kirletilmemiş su ve uygun ekolojik koşullar gerektiriyor. Kooperatifler, kırsal alanın maden, enerji ve inşaat şirketleri tarafından tahrip edilmesine, meraların ve otlakların özelleştirilerek amaçlarının dışında kullanılmasına karşı durabilmeli. Sağlıklı gıda ancak küçük çiftçilerin ve köylülerin varlığıyla mümkün, onları topraklarından kovan, üretemez duruma düşüren tarım politikalarına karşı mücadelede de kooperatifler yerini alabilmeli. 

Denizli Tarım Platformu Başkanı, araştırmacı yazar İrfan O. Hatipoğlu, 14 Mayıs 2022 tarihli Dünya Gazetesi’nde, “Tarım Kooperatifçiliğinin Temel Sorunu”  başlıklı makalesinde şunları yazıyor: 

“Ülkemizde, tarımla ilişkili kooperatifler Tarım ve Orman Bakanlığı kontrolünde kurulur. Amaç çiftçilerin; girdiye, krediye, tekniğe, bilgiye, pazara daha kolay, daha ucuz ulaşması ve üretimini planlayabilmesidir. Kooperatifler amaçlarına göre; Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Sulama Kooperatifi, Su Ürünleri Kooperatifi ve Pancar Ekicileri Kooperatifi olarak kurulur. Toplam kooperatif sayısı 11 892, ortak sayısı ise 3.9 milyon dolayındadır.  Ortak sayısı dağılımında ilk sıra pancar ekicileri (%35,8) kooperatifindedir. Bunu tarım kredi (%23,0) ve tarımsal kalkınma (%19,1) kooperatifleri izler.

Tarımsal amaçlı kooperatifler, kuruluş yöntemi gereği bağımsız yapıdan yoksundur. Bağımsız olmaması, kooperatiflerde demokratik yapı ve işleyiş temel sorun olarak ortaya çıkıyor. Kooperatiflerin devlet kontrolünde olması antidemokratik yapının oluşmasının önünü açıyor… Tarımsal üretimin ve gıda güvenliğinin planlanması/sürdürülmesi; özerk, demokratik yapı ve işleyişin egemen olduğu güçlü çiftçi kooperatifleri ile olur. Bağımsız/demokratik kooperatifçilik geliştirilmezse küçük aile çiftçiliği yaşatılamaz, toprak doğru kullanılmaz, verimi artıramayız. Gelir dağılımını dengeleyemez, yoksulluğu yenemeyiz. Bu nedenle tarımsal amaçlı kooperatiflerde açık iletişim, şeffaflık, hesap verebilirlik, bütün datalara erişim gibi konulardaki sorunlar giderilmeli, uzlaşıya bağlı yatay karar alma süreçleri, bir kültüre dönüşmesinin önü açılmalıdır.”

Sözün özü, kooperatiflerin halkların gıda egemenliği mücadelesine uygun yapıya kavuşturulabilmesi için klasik kooperatifçilik mantığının etkisinden uzak bir anlayış ve örgütlenme tarzının benimsenmesi gerek. 

----- o -----

Kaynak: Bağımsızlık, Devrim ve Sosyalizm Mücadelesinde YOL (Dergi) Sayı: 5 Ekim 2019

Düzeltme: Önceki yazımda soyadını yanlış yazdığım Çiftçiler Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri’nin adı Adnan Çobanoğlu’dur, düzeltir, özür dilerim.










 

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
    Bir zamanlar, tarımda “kendi kendine yetebilen” güzel ülkemizde, gıda krizi yaşayacağımız hiç akla gelir miydi? Düştüğümüz şu duruma bakın… Üretememe ve gıdaya erişememe halinin giderek derinleştiği adeta bir çözümsüzlük sarmalı…
  2. Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
    Başımıza bir bir gelmekte olan türlü türlü musibetin sorumlusu kim? Doymak bilmeyen, gözünü hırs ve para bürümüş, iktidar ve güç sahibi olmanın getirdiği iştahla milyonlarca, milyarlarca masum insana zulmeden, gezegenimizi…
  3. Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
    Her ne ile ilgileniyorsak lütfen bırakalım! Doğanın yaklaşan sessiz çığlıklarına sessiz kalmayalım! Maden uğruna zeytinlikleri yok etme yetkisi veren kararnameye topyekûn karşı çıkmanın, kâbus gibi katliamların önünde duvar olmanın zamanı…
  4. Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
    “Türkiye’de sera gazı emisyonu ya da Türkiye’de sera gazı salınımı kişi başına yaklaşık 6 tondur. Türkiye her yıl 500 milyon ton sera gazı salmaktadır. Bu oranla Türkiye, dünyanın yıllık salınımının yaklaşık olarak %1'ini meydana getirmektedir'' Dünyamız ısınıyor, iklimler…
  5. Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…
    Tüm dünyayı kasıp kavuran bir salgının ortasındayız. Koronavirüs’le (Covid-19) hayatımızın akışı değişti. Her günümüze, daha önce yaşamadığımız “hayatta kalma” endişesiyle başlıyoruz artık… Öte yandan, virüsle ilk tanıştığımız andan itibaren “maske,…
  6. Sorular bitmiyor: Aşı gerçeğinin acı yüzü
    Bize Çin aşısı geliyor…  Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a sormuşlar: “Siz bu Çin aşısından kendinize yaptırır mıydınız?” Yanıt şu: “Önümüzde fazla alternatifimiz yok. Bi’ tek Çin aşısı olacaksa elbette yaptırırım.”…
  7. Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
    Devlet okullarına giden öğrencilerden 754 bin 429 öğrencinin evinde televizyon yok, 1,5 milyonun bilgisayarı yok, 3 milyon 17 bin 718 öğrencinin interneti yok. Yani uzaktan eğitimde yok çok…  Televizyonu, interneti, bilgisayarı…
  8. CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2
    Kendini evrenin merkezi kabul eden, endüstri devrimiyle birlikte diğer canlıları, hayvanları ve eşyayı küçümseyen ve hareket tarzını da bu inanışı çevresinde şekillendiren insan, şimdi çaresizce kendi türünün yok oluş tehdidiyle…
  9. Corona'nın düşündürdükleri ve öğrettikleri
    Dozunu iyi ayarlayabildiğimiz takdirde korku, kaygı, endişe gibi duygular, hayatın genlerimize kodladığı “hayatta kal!” dürtüsüyle harekete geçtiğimiz sırada, problemlerimizin çözümünde bize itici güç oluşturabilir.   1 metrenin milyarda biri olarak…
  10. 'Tedbir tehlikeye göredir'
    “Şeffaflık kaygıyı azaltır. Bilinçli farkındalık şeffaflıkla mümkündür. Farkındalık dayanıklılığı destekler. Müdahil olmayı sağlar. Dayanışmanın, ortak amaçların zeminini oluşturur. Aynı soruna karşı çözüm arayanların ortaklaşmasını hızlandırır. Toplumu etkinleştirir ve geliştirir.” Merhaba……

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…