CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci kulvara itecektir. Devrimciler buna hazır mı?
CHP, M. Kemal öncülüğünde bir ülke kurmayı başarmış, fakat geçmişiyle hesaplaşamayan egemen sınıfın ‘sol’ merkez partisidir.
Bu partiye de tıpkı mağdurların ve aydınların bir dönem AKP’ye sığınması gibi gericilikten yüzyıllardır darbe yiyen Aydınlar ve Aleviler sığınmıştır. CHP Kurmayları yeni bir siyasi görev ve üslup yaratmıştır: sözde keskin ve yürek ısıtan laflar ve de mevcudu değiştirme gücü olmayan parlak eylemler. Partinin tarihsel ve sınıfsal görevi: mevcut iktidara karşı başkaldırıları frenlemek!
Kılıçdaroğlu’nun sağı, gericiliği, ülkücülüğü ön plana alan söz ve eylemleri görünüşte vatandaşlar arasında birlik ve sevgi olarak gözükse de tesadüf değildir. Fakat esas olan CHP tabanının analizidir. Bu tabanı devrimci saflara demokrasi mücadelesi açısından çekmek gerekir. CHP tabanı genellikle, eski bürokratlar, aydınlar, küçük-burjuva kesimler ve orta sınıf iş sahiplerinden oluşuyor. Sokağa öncü veya güveneceği bir güç olmadan çıkacak bir kitle değil. Ayrıca, partideki Alevi ağırlıklı kesimler de, tarihsel baskılardan ve düzen çarkları arasında örselenmiş olduklarından dolayı sokağa çıkacak ideolojik ve siyasi donanımdan uzak.
İşçi sınıfı ve köylülük arasında (Aleviler hariç) oldukça cılız olan parti tabanı özellikle iki düşüncenin etkisi altındadır: Atatürkçülük ve reformcu sosyalizm. 1986-87 (SHP) ve 1994 (ÖDP) yıllarında tarihi fırsatlar, yani demokratik kitlesel parti alternatifi devrimciler tarafından değerlendirilemediği için CHP Yönetimi, tabanını daha da sağlamlaştırmıştır.
CHP tabanı, parti liderinin kişisel dürüstlüğü, insancıllığı, üslubu ve sert anti Erdoğan propagandalarının uyuşturucu etkisi ve de kendi sınıfsal konumu icabı mevcut gerici ve boğucu havanın neden dağılmadığını araştırmak istemiyor. Çünkü bunu araştırmak demek CHP gerçeğiyle yüzleşme demektir. Bu yüzleşmenin, hem inandıkları cumhuriyetin RTE tarafından kuşa çevrildiğinde hem de en son 24 Haziran seçimlerinde yapılmadığını görüyoruz. “İlelebet payidar” kalacağına inandıkları Atatürkçü Cumhuriyetin böylesine kısa bir zamanda eriyip gitmesi onları çaresizliğe ve korkuya itmiş bulunuyor. Hala duyarlı bir yetkili bulabiliriz umudu ile devlete bağlılıklarını ve bilinçsizliklerini devam ettiriyorlar. Bilmiyorlar ki devlet hep sosyalistlerin, devrimcilerin düşmanı olmuştur.
Aydınları, Kürt yurttaşları ve de devrimci arkadaşlarımızı katledenler ve de asılmaları için mecliste oy verenler kimler? Elbette ki bu iki muktedir partinin üyeleri! Bugün de Kılıçdaroğlu’nun hiçbir şey yokmuş gibi davranmasına bu yüzden hem anlam veremiyor ve kızıyor, hem de onun rahatlığının gelecek için bir umut taşıdığını düşünerek ona koşuyorlar. CHP tabanının ana kesiminin temel hareket refleksi ve kültürü: kendi dışında ‘devrimci’ iyileşmeler beklemektir. CHP yönetimi de tabanının bu çaresizliğini bilerek, AKP ile şu ortak noktalarda birlikteliğini pekiştirdikçe pekiştiriyor:
1-) Kürt düşmanlığı yani ırkçılık, milliyetçilik;
2-) Faili meçhul yani devletin işlediği cinayetleri kanıksatma ve mağdurlara parti olarak sahip çıkmama ve de haksız, hukuksuz ve sırf haksızlığa karşı durdukları için cezaevlerine konmuş binlerce vatandaş, ilerici ve sosyalist muhaliflerle dayanışma için parti olarak etkili bir karşı koyuşun gösterilmemesi. Biliyoruz ki sağcı ve ülkücülerle olan her yakınlaşma, partinin tabanını, ezilenlerden, horlananlardan, ötekileştirilenlerden, mağdurlardan ve sosyalistlerden o kadar uzaklaştırmaktadır;
3-) Ülkenin adım adım gericileşmesi sürecinde: dokunulmazlıkları kaldırmak, Suriye’nin işgaline onay vermek, düzmece darbeyi benimsemek, gerici birisini cumhurbaşkanı adayı yapmak, ülkücüleri övmek vb. adımları yerine getirmeye çalışma. (Seçimlerde veya diktatörlüğe karşı çıkışlarda yapılan geçici ittifaklar veya benzer taktik adımlar ise her zaman olabilir dolayısıyla bu değerlendirmenin dışındadır);
4-) RTE’nin Cumhurbaşkanlığı dâhil AKP iktidarının yasal ve meşru olmadığı bilindiği halde bunu ilan edip ona göre davranmama;
5-) Parti içi diktatörlükte RTE ile yarış.
6-) Bugünkü seçimler, partiler, parlamento vb. cumhuriyet mekanizmaları biçimsel de olsa neden devam ediyor? RTE, diktatörlük taslayıp ve tüm yetkileri elinde topladığı halde bunları dağıtmıyor da neden hala seçimler yapıyor? Bunun esas sebebi NATO üyesi olmamızla açıklanabilir elbet. Oldukça da mantıklı! Fakat yetersiz kalır. Sorun, devleti bugüne kadar sevk ve idare eden ve CIA’nin de desteğiyle açık ve gizli, siyasi ve askeri, yasal ve yasa dışı olarak örgütlenmiş TÜRK-İSLAM SENTEZİ denen yapının varlığıyla açıklanabilir ancak. Zaten Erdoğan’ın iktidar olmasını sağlayan da bu yasadışı güçtür. Bu görev onlara ABD tarafından Yeşil Kuşak konsepti çerçevesinde verilmiştir.
Pekâlâ, bu süreçte CHP Genel Başkanı D. Baykal’ın işi ne? Hatırlayın 2000 yılların başında yapılan parti (AKP’nin organizasyonu) toplantılarında Baykal’a da Cumhurbaşkanlığı görevi verilmişti. Baykal’ın Erdoğan’ın milletvekili yapılmasında oynadığı rol de unutulmamalıdır. Elbette ki derin devletle (Ergenekonla) CHP’yi bir ve aynı görmemek gerekir. CHP, Ergenekon’a örgütsel değil (partinin etkin kişileri bu yapıda görev almış olabilir) ideolojik olarak bağlı bir siyasi oluşumdur. Eğer iktidar sırası onlara gelirse bu daha iyi gözükecektir. İşte egemenler, CHP ve mevcut İktidarı bu Türk-İslam Sentezi ve NATO kuralları ışığında uzlaştırmıştır. Gizli şifreler bunlardır.
Peki, sağ partiler ve CHP arasında hiçbir fark yok mu? Elbette ki var! Birisi, rotası çıkmış bir şekilde din faktörünü kullanarak kişisel çıkarları ön planda tutan bir organizasyonken, diğeri kişisel dürüstlük faktörünü kullanarak devletin bekasını ön planda tutan tarihsel bir fenomen. Biri; tek kişi yönetimini, biat kültürünü, dini, avantayı yani ‘yüzde’yi, liyakatı değil partizanlığı, istismarı, Allahı, cennet ve cehennemi, sert görünümü vb. yöntemleri öncelerken diğeri; kişisel dürüstlüğü, demokratik olmayan cumhuriyeti, slogan düzeyinde de olsa kardeşliği, güler yüzlülüğü vb. yöntemleri kullanmaktadır. İkisi arasındaki bu farklar aslında halkı daha iyi kim kandırır mücadelesinden başka bir şey değildir. 100 yıldır emekçilerin, aydınların, kadınların, halkların durumunda 1960 anayasası ile gelen kısmi iyileşmeler dışında bir gelişme olduğunu söyleyen var mı aranızda?
CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci kulvara itecektir. Devrimciler buna hazır mı?
ÇÖZÜM VAR MI?
Uzun ve kısa vadede yapılması gerekenler ise bana göre:
1-) Hiçbir partinin tabanını dışlamadan a-emekçiler; b- aydınlar; c- Kürtler; d- Aleviler’in ortak platformunu yaratmak;
2-) Sağ ve ‘sol’ muktedirler arasındaki çelişkileri iyi değerlendirmek, derinleştirecek taktikleri bulmak, devrimci siyasetin hedeflerindendir. Bu açıdan HDP’nin seçim taktiği ve benzerleri mevcut tehlikeyi ve acıları her an her saniye yaşayan bir siyasi yapının doğal ve doğru olan adımlarıdır. Keskin tavırlar eğer baş zalimi al-aşağı edecek bir sonuca yol açmıyorsa sonuçta havayı yumruklamak demektir. Ki bu da, bizim devrimci kesimlerin hoşlandığı bir tavırdır;
3-) Marksist sol, kendini seyrettiği dev aynasını kırarak işçi sınıfı öncülüğünde birliğini ve ittifaklar hattını inşa etmelidir;
4-) Mevcut diktatörlüğe karşı kadınların başı çekeceği muhalefetin güçlenmesi esas alınmalıdır.
Bunların hayata geçmesi için gerekli ve yeterli öznel şartlar olmasa da 40 yıl boyunca cılız da olsa yürütülen pratiği güncelleyerek mevziler kazanabiliriz.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015