68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak demektir.
Geçmişte Yönetim Kurulu Üyeliğini yaptığım 68’liler Birliği Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Namık Kemal Boya ‘Devrimci Arkadaşlar…’ başlığıyla bir açıklama yayınlamış bulunuyor.
Açıklamasında ben dâhil 282 arkadaşı ‘68li olduklarını iddia eden bir grup’ olarak tanımlayıp, Cumhurbaşkanı adayı S. Demirtaş’ı destekleyen açıklamamızı ‘Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve yoldaşlarının anılarına karşı saygısızlık ve hakaret niteliğinde bir bildiri’ şeklinde kamuoyuna açıklamıştır.
Sosyalizmden nasibini almamış ama kendilerine devrimci diyen bir grubun temsilcisi olarak yapılan bu açıklama, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan yoldaşlarımızın ismini her yerde kullanarak kamuoyunun gözünü ‘boya’ma ve Saraya hizmet aşkıyla yanıp tutuşan Doğu Perincek çizgisinin bir sürümüdür.
Bu bildirideki laf ebeliği, daha doğrusu ‘ANTİ-EMPERYALİST DEVRİMCİ KARARLILIK’ türünden kendilerini tarif etme girişimi, içi boş ve 1969 yılından öteye geçemeyen ve geçmek istemeyen bir kuşağın acıklı, hazin öyküsünün bir ifadesidir. Deniz, Mahir ve de yoldaşlarının anılarına saygısızlık yapan tam da kendileridir. İçi boş anti-emperyalist düşüncenin temsilcisi olanlar, kendilerine bugüne kadar sosyalist (komünist) diyemeyen eski yol arkadaşlarımızdır. Tıpkı Doğu Perincek’in bir zamanlar FKF’nin başkanlığını yaptığı dönemdeki gibi. Ama şu an onlar: Devletin bekası için mücadele eden şoven-milliyetçilerdir.
‘Bu içinde devrimcilik kırıntısı kalmamış, emperyalizme açık teslimiyeti ve işbirliğini ilan eden densizlik’ diyerek bizlerin devrimciliğine saldırma cesareti bulan, hakaret eden bu kişinin kendisini değil düşüncesini ele alarak nasıl devrimcilikten, anti-emperyalist’lik ve ant-faşistlikten nasibini almamış olduklarını kamuoyuyla paylaşmak istiyorum:
1-) Tıpkı Deniz, Mahir, İbrahim ve devrim uğruna devlet tarafından katledilen tüm yoldaşlarımız gibi, 1969 yılı 1970 başında kalmayıp devrimin uzun ve zorlu yolunda ilerlemektir devrimcilik.
2-) Devrimcilik içi boş değil yani ezilen, sömürülen ve ötekileştirilenlerle birlikte olmak demektir. Eğer sözle devrimci ve sosyalist olunsaydı, dünyanın en büyük sosyalisti Milliyetci-Sosyalistler yani Naziler olurdu.
3-) Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak demektir.
4- Devrimcilik işçi sınıfı içinde, yoksullar arasında, sorunları olan kitleler arasında çalışmak demektir. Yoksa Deniz-Yusuf-Hüseyin’i asan devlet erkânıyla, Mahir, S. Cemgil ve arkadaşlarını katleden subaylarla, İ. Kaypakkaya ’yı yaralı halde işkence edip öldüren polislerle, bizlere 12 Eylül karakol ve zindanlarında işkence eden ve arkadaşlarımızı öldüren Güvenlik Güçleriyle, aydınlarımıza suikast düzenleyen devlet birimleriyle, Kürt halkına bok yediren, katleden ve her türlü kötü muameleyi yapmayı marifet sayan Generallerle ve de tüyü bitmemiş çocukların hakkını yiyen, onların ırzına geçen, ülkeyi parsel parsel satan, cumhuriyet adına ne varsa yok eden, her onurlu ve namuslu insana saldıran gözü dönmüş bugünkü iktidarla birlikte olmak demek değildir.
5-) N.K. Boya, bildirisinde bizim için ne demişti: ‘Amerikan Ordusu’nun Kara Kuvveti olduklarını çekinmeden söyleyen emperyalist işbirlikçisi bu çetenin bir temsilcisinin Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’na Adaylığı’nı desteklediklerini ilan ettiler.’ Suriye’de ki Kürt Özgürlük Hareketinin yani YPG’nin ilişkileri ve açıklamalarıyla (ki onların içinden birisinin bir açıklaması bu) bizim ‘Aşil topuğumuzu’ vurduğunu ve kendini Paris sanan bu talihsiz açıklamasıyla ülkemizin tarihinden de ne kadar yoksun olduğunu göstermiştir.
Bu konuya geçmeden önce belirtmeliyim ki S. Demirtaş ve onun yürüttüğü mücadele, kendisinin mensubu olduğu ‘ulusalcı’ ve milliyetçi kesimler tarafından da takdir edilmekte hatta seçim öncesi desteklenmektedir de.
Konumuza gelirsek: Kurtuluş savaşı veren tüm uluslar gibi Suriye’deki Kürt Hareketi de emperyalistler arasında ki çelişkilerden yararlanmakta ve kendi devletini kurabilmek için askeri işbirliklerine girmektedir. Tıpkı komünist olmadığı halde Komünist Partisi kurduran hatta partinin de üyesi olan Mustafa Kemal ve arkadaşları gibi. Tıpkı anti-emperyalist mücadele veren fakat savaşın hemen öncesi ve sonrası İngiltere ve diğer emperyalist devletlerle ilişkilerini geliştiren genç Cumhuriyet gibi. Mustafa Kemal’in başını çektiği Kurtuluş mücadelesini de bu anlayışla, aynı mantıkla mahkûm edeceklerdir sanırım. Bu günkü ‘anti-Amerikancı’ iktidar bunu zaten yapıyor.
Ayrıca Suriye’nin kuzey doğusundaki Kanton yapılanmasını ve anayasalarını incelerseniz siyasi olarak bunların devrimci ve demokratik olduğunu görürsünüz. BU yapılar var olduğu müddetçe, Kürt hareketi, İŞİD gibi şeriatçı, ortaçağ karanlığını savunan güçlere karşı (bugünkü iktidarın kimi desteklediğini hatırlatırım) ülkelerinde verdikleri savaş devrimci bir içerik taşıyor. ABD ve müttefikleri, hem İŞİD’le baş edememenin hem de Kürt Ulusal Hareketinin devrimci potansiyelinin kaçınılmaz çaresizliğiyle bu tür çıkar ilişkilerine girmiş ve uzun vadeli tertipler içindedir. Bu tür tarihsel gerçekleri sınıfsal bir bakış açısıyla ele almaktan uzak, özünde ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’nı tanımayan ulusal-devrimciler ne ilktir ne de son olacaktır.
68’liler Vakfı, Doğu Perincek anlayışının bir destekçisi ve sözcüsü durumuna düşürülmüştür. Devletin acımasızlığını, kıyıcılığını, işçileri, kadınları, ötekileştirilmişleri, doğayı ve tüm canlıları katledişini, öğrencilerin masum çıkışlarını bile vahşice bastırışını, içeriye atılan yüz binlerce insanı vb. binlerce iktidarın yarattığı haksızlığı konu etmeyen 68’liler Vakfı, Devrimcileri-komünistleri karalayarak kendine puan değil virgül bile kazandıramayacaktır.
Tüm devrimci ve sosyalist kamuoyuna duyurulur!
Selçuk Şahin Polat
Mersin 68’liler Derneği Eski Başkanı
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015