Mücadele edilen güç veya güçlere karşı daha etkili, kitlesel ve daha uygun bir eylemi, emekçiler veya onun temsilcisi iddiasındaki Marksistler ortaya koyamıyorsa yapılacak tek şey eyleme katılmak ve onu hem biçimsel hem de içerik olarak etkileyecek doğru taktikleri benimsemektir.
Demir Küçükaydın arkadaşın: Adalet Yürüyüşü" Bitti, Türk Ulusalcılarının, Şovenlerinin ve Irkçılarının Yürüyüşü Başladı başlıklı yazısını* okuyunca ister istemez geçmişte (1980 öncesi) ‘ortak mücadele’, ‘ittifak sorunu’ vb. başlıklarla ilgili tartışmaları, Marksist solun neden bir türlü birleşik, güçlü bir hareketi yaratamadığını hatırladım. Hoş Küçükaydın, aceleyle kaleme aldığı bu yazısından iki gün sonra sanırım bir önceki heyecan dolu yazısının etkisini dengelemek için ‘Bir yazıda Üç Yazı - Birinci Yazı: Eleştiri Dostlara Yapılır; Barış Düşmanlarla Yapılır, İttifaklar ise Tutarsız ve Kaypaklarla - İkinci yazı: HDP'nin Savruluşları ve Nedenleri - Üçüncü Yazı: #Adalet Yürüyüşünü ve HDP'yi Kurtarmak İçin Neler Yapılabilir?’ başlığıyla başka biryazı** kaleme almış. Bu yazı da içinde birçok hatayı ve tutarsızlığı taşısa da, Adalet Yürüyüşüyle ilgili en azından HDP’ye endeksli düzeltilmiş öneriler içermekte. Burada ben yazarın kırmızı başlıklı yazısını esas alarak, birlikte mücadele ve ittifaklar sorunu konusunda bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Küçükaydın arkadaşımız, kırmızı başlıklı yazısının başlığında ve içeriğinde soruna sınıfsal bakamamanın güzel bir örneğini vermiş. Küçükaydın’ın bu son tespitine birçok aydın ve grubun katıldığını veya desteklediğini söyleyebilirim. Yazarımız, daha önce Adalet Yürüyüşüne HDP’nin katılması için birçok olumlu önerilerde bulunmuştu. D. Küçükaydın’ın öncelikli hatası önerilerini genellikle HDP üzerinden yapmış olmasıdır. Fakat bu katılma tespitinin iyi düşünülmüş ve arka planı sağlam argümanlarla örülü olmadığı bayrak olayı ile birlikte açığa çıkmış oldu. Yazarımız sonuçta doğal olarak protest solcu ve Marksistlerle aynı çizgiye gelmiş oldu. Onlar ne diyorlardı: ‘bu yürüyüş sürprizle, uzlaşıyla veya satmayla sonuçlanabilir!’ Yine ‘yürüyüşü başlatan CHP veya lideri geçmişteki yapılan zulümlerde neredeydi?’ Ve ‘bugüne kadar izlediği politikanın yanlışlığı apaçık ortada!’ vb. gerekçelerle yürüyüşe katılımı yanlış ve anlamsız buluyorlardı. Evet! Bu Marksist veya solcu protestlerin dediği gibi, yürüyüş için ileri sürülen öngörü gerçekleşmiş ve bayrak olayı ile birlikte bu eylem Küçükaydın’ın deyimiyle ‘Türk Ulusalcılarının, Şovenlerinin ve Irkçılarının Yürüyüşü’ haline gelmişti.
Birlikte mücadele anlayışı sınıfsal olarak mevzilenmiş güçlerin, ortak düşman veya yakın tehlikeye karşı bir araya gelmelerinden başka bir şey değildir. Bu birliktelik önceden planlanmış olarak (subjektif) veya kendiliğinden bir şekilde de (objektif) gelişebilir. Bir eyleme katılıp katılmamak tamamen koşullarla yakından ilgili olup aynı zamanda eylemin içeriğiyle de vazgeçilmez bir bağı vardır. Koşullar açısından baktığımızda bu yürüyüşün zorunlu, gerekli ve uygun bir eylem olduğunu görüyoruz. İçeriği yönüyle ele alıp değerlendirme yaptığımızda da eylemin barışçıl, kitlesel, hedefi gözeten ve burjuvazinin öncülüğünde geliştiğine tanık oluyoruz. Mücadele edilen güç veya güçlere karşı daha etkili, kitlesel ve daha uygun bir eylemi, emekçiler veya onun temsilcisi iddiasındaki Marksistler ortaya koyamıyorsa yapılacak tek şey eyleme katılmak ve onu hem biçimsel hem de içerik olarak etkileyecek doğru taktikleri benimsemektir: Şiddet içermeyen, kitlesel boyutunu geliştiren, tehlikelere karşı önceden tedbirlerini alan ve yürüyüş liderliğini etkileyen vb. birçok yol ve yöntemi uygulayarak öncülükte yer alan bir tarzdır bu.
Bu yönüyle baktığımızda, salt HDP'ye yönelik öneriler şeklinde de olsa Küçükaydın arkadaşın daha önceki önerileri doğru olandır. Fakat işçi sınıfının temsilcisi iddiasındaki Marksistlerin, kendi dışındaki güçlerle ittifak veya ortak mücadele için gözetecekleri temel ilkeler vardır. Bu ilkeleri içselleştirmeden yapılan öneriler her zaman değişmeye veya etkisiz olmaya mahkûmdur. Tıpkı Küçükaydın’ın, Adalet Yürüyüşüne katılmanın gerekliliğini açıklayan ilk tespitinden sonra, yürüyüşte bayrak açılmasıyla birlikte bu yürüyüşün ‘Türk Ulusalcılarının, Şovenlerinin ve Irkçılarının Yürüyüşü’ haline geldiğini açıklayıp HDP’ye şu öneriyi yapması gibi:
“Türk bayrakları kaldırılmadıkça, orada sadece Adalet bayrağı kalmadıkça, Bu yürüyüşten çekileceğinizi ve katılmayacağınızı ilan ediniz.”
Ve sonra, tekrar son yazısında bazı tedbirlerle yürüyüşe katılınabilir demesi gibi:
“Mademki HDP’den üç dört kişi sembolik olarak katılacaktır. Bunlar “eş başkanlar için Adalet” pankartıyla değil; sadece Adalet sloganı ile katılmalı ve Adalet’e sahip çıkmalı. CHP’nin Türklüğü Adalete Kurban ettiğinin mesajını vermeli. Sadece temsilcilerle değil, bütün kitlesi ile, sosyalistleri da katarak ama herkesin yurttaş sıfatıyla, yürüyüşte Türk bayrağı taşımayan; sadece Adalet pankartı taşıyan bir kolon kurmalı. Yani ayrı bayraklarla yürüyoruz ama birlikte vuruyoruz ve gerçekten Adalete biz sahip çıkıyoruz mesajı vermeli.”
Bu tür tutarsızlıkların önüne geçebilmek için ortak mücadele ve ittifaklar için temel ilkelere bir göz atmamız gerekir diye düşünüyorum. Bunlar kısaca şunlardır:
1-) Sınıfsal olarak; Ortak düşmana karşı bir araya gelenler belli sınıfların temsilcileridir. Bu sınıflar içerisinde tutarlı olan proleterya ve emekçiler, diğer yandakiler yalpalayan, kaypak ve tutarsız olan burjuvazinin değişik kesimleridir. Bu açıdan ortak mücadele veya ittifak yapılırken proletaryanın temsilcisi olan komünistler bu konuda hazırlıklıdırlar. Yani ortak hareket ettiği güçlerin siyasal kaypaklıklarına karşı önceden bilinçlidirler ve kendi kadrolarını bu konuda eğitmişlerdir. Bu açıdan farklı bir siyasi tavır ortaya çıktığında şaşırmazlar, aksine tavırlarını yeni duruma göre ayarlarlar. Örneğin CHP’nin bayrakla yürümesi komünistler için bir şaşkınlık konusu olamaz. Tabi olaya sınıfsal bakabilme yetisini kazanabilmişlerse! Çünkü bayrak burjuvazinin simgesidir ve bundan daha doğal bir şey olamaz. Bunun bilinçaltı çözümlenmesi: Burjuvaziden(CHP’den) tutarlı tavır bekleme sınıfsal körlüğü denir buna. Örneğin yazarımız son yazısında HDP’ye hala bayrağın kaldırılması üzerine kurgular üzerinden taktikler öneriyor:
“Böyle yapılırsa, CHP’nin bayrak oyunu bozulup kendi oyununa getirilebilir de. Çünkü CHP’nin tabanı daha demokratiktir. Küçümsenmeyecek bir CHP’li kesim bile bu sırf Adalet diyen kolanda yürümeye başlayabilir ve bu durumda, bu baskı altında CHP Türk bayrağını sarmak ve ortadan kaldırmak zorunda kalabilir.”
2-) Siyasal olarak; Eğer yukardaki bakış açısını içselleştirmişseniz hem burjuvazinin hemde emekçilerin görüş ve davranışlarının serbestçe savunulacağı bir yolun uygulanabilmesi için önceden tedbirler ve anlaşmalar gündeme girer. Biz buna ‘ajitasyon ve propaganda da serbestlik eylemde birlik’ diyoruz. Tabi bu ilke, genellikle önceden hazırlanmış ittifaklar için uygundur. Böyle bir anlaşmayı içermeyen ortaklıklar için ise biz her eylemin özgül durumunu doğru şekilde ortaya çıkartıp ona göre adımlarımızı belirlemek zorundayız. Yani her ortak eylemin kendine göre bir diyalektiği vardır ve biz buna göre hareket ederiz. Örneğin 1- ‘Adalet’ temalı yürüyüş burjuvazinin öncülüğünde başlamıştır. Bu da, 2- yakın tehlikenin ne kadar büyük olduğunu ve aynı zamanda, 3- komünist veya devrimci güçlerin ne kadar zayıf olduğunu gösterir! Bu ve benzeri somut tahliller komünistlerin atacağı adımları belirler ve dost güçlere de bu taktikleri öneririz. HDP ye öneriler de bu açıdan komünistlerin uygulayacağı taktiklerin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Biz tüm bunlara siyasi taktikler diyoruz. Özetle; soruna sadece sınıfsal açıdan bakmak yetmez, aynı zamanda şartlar ve koşullara bağlı olarak siyasi adımların (taktiklerin) doğru şekilde belirlenebilmesi gerekir.
3- Örgütsel olarak; Proleterya ve emekçilerin temsilcileri, yukardaki sınıfsal ve siyasi çözümlemelerin bir sonucu olarak her eylemin kendine, koşulların özel durumuna, tehlikenin yakınlığı ve büyüklüğüne bakarak taktiklerini belirler. Zaten komünistler, milyonların istemlerine, eylemin nicelik ve niteliğine bağlı olarak eylemin içinde olmayı hedeflemek zorundadırlar. Çünkü burda esas olan eylemin düşman güce karşı bir içerik taşıyor olmasıdır. Eylem, burjuvazinin öncülüğünde tutarsız bir yol izleyeceği önceden bilindiği için bu eylemin içinde olmak daha da bir zorunluluktur. Buna da, ‘kitle içinde çalışma’ anlayışın bir gereği olarak atılan adım diyebiliriz. Tüm olumsuz koşullara rağmen, eylemi provoke etmeden, kitleselliğini bozmadan, bu eylemin içinde yer almak bizlerin temel ilkelerinden biridir.
Türkiye'de komünist bir gelenek olmadığı için kitle içinde çalışma anlayışı gelişmemiştir. Daha çok kahramanlıklar üzerinden yürüyen narodnik siyasi taktikler ve bakış açısı hâkimdir. Adalet Yürüyüşü dâhil birçok eylem veya kitle içinde çalışma ‘Marksist’ grupların çocukça tavırlarına muhatap olmaktadır. ‘Marksist ’lerin bakış açısına göre,
a) milyonları yöneten gerici kurum ve partiler içinde çalışma yapmak onların etkisine girmek demektir,
b) bu kurum veya eylemi yönetenlerin tutarsızlıkları karşısında ‘devrimci’ tavır almak esas olandır.
c) ‘Marksist’ grupların kendi görüşleri mutlak doğru olduğu için de devrimci olmayan örgütlerin içinde çalışma yapmak oportünizmdir, türünden dogmalar içeren bir çalışma anlayışıyla gruplar kendi kadrolarını kitlesel çalışma anlamında tembelliğe ve pasifliğe iterler. Onlar için -kitlesel olmayan bireysel terör dâhil- kadro eylemleri esas olandır.
Bu sekter ve ‘sol’ tavırda, milyonları etkileyen burjuva partilerin yönetimiyle tabanını ayıramamak gibi bir basiretsizlik yatar. Örneğin burjuvazinin reformcu temsilcisi CHP Yönetiminin tüm günahları partinin tamamına için varsayılarak tavır CHP örgütüne yönelik geliştirilir. CHP Yönetiminin geçmiş hataları, burjuva parti olmasının doğal tutarsızlıkları ön plana çıkartılarak, kendine komünist diyenlerin CHP tabanıyla ilişki geliştirmesi anlamında hiçbir politika üretilmez. Çünkü kitle içinde çalışma sabır, yetenek, bilgi ve cesaret ister. Bu da ancak komünistlerde olan bir özelliktir. Bu nedenle komünist düşünceyi bilince çıkartamayanlar gerici örgütler içinde çalışmanın önemini kavrayamazlar. Küçük-burjuvazinin sabırsızlığı, bilgisiz ve tutarsızlığı böyle bir çalışma için uygun değildir. İşte kitle içinde çalışmanın püf noktası budur.
Kendine komünist veya devrimci diyenler açısından örnek vermek gerekirse: ABD emperyalizmine karşı olmak Amerikan halkına karşı olmak değildir. ABD de 2001 yılındaki ikiz kulelere yapılan saldırıda orda ölen vatandaşlara sevinenler ne kadar komünist olabilir?
Yukardaki temel ilkeler, ortak mücadele, ittifak vb. taktiklerde komünistlerin ideolojik muhtevasını oluşturur.
Özetle sınıfsal, siyasi ve örgütsel bakış açımız henüz 1900'lerin başındaki Rus Sosyal-Demokrasi hareketinin çizgisine bile ulaşmış değil. Bir de buna teknolojiyle olan uzaklığımızı eklersek sanırım daha çok ‘fırın ekmek yememiz’ gerekecek.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015