RTE’nin anti-Kürt hamlesi, PKK’nın silahlı mücadelesinden daha çok Hükümete bakan verme vb. taktiklerle boşa çıkartılabilirdi. RTE ve AKP’ye göre HDP=PKK veya 'terörist' değil mi?
1 Kasım erken seçim Hükümetinde HDP’lilerin yer alıp almama konusundaki görüşler, sanırım Selahattin Demirtaş’ın son Avrupa gezisi sonrası netleşmişti. Çok yerinde ve RTE’nin oyununu bozacak stratejik değerdeki bu hamle bana göre oyunun sonunu etkileyecek bir at hamlesiydi. Hani şu rakip güçlerin üzerinden de atlayan At çıkışı varya oydu bu. Bazı önemsiz tehlikeler barındıran bu adım, rakibi alt etmek için olağanüstü imkânlar veriyordu. Fakat HDP’li (!) Levent Tüzel, Parti’nin eline vurarak az kalsın AT’ın hamlesini engelliyordu. Fakat diğer iki HDP’li bu engellemeyi boşa çıkarmış bulunuyor.
Bizim kuşaktan yazarların da ele aldığı bu konu gördüğüm kadarıyla tam bir kafa karışıklığı ve büyük kırılmaların birer parçası gibi duruyor.
Bu konuda Demir Küçükaydın’ın yazdıkları ise Marksist aydınların devrimci taktikler konusunda hala ‘birçok fırın ekmek yemesi’ gerektiğini gösteriyor.
HDP birleşeni olarak görülen EMEP’in içinde yer aldığı çatı örgütüyle yaşadığı sorunların en sonuncusu ve bana göre en ciddi olanı da bu.
Levent Tüzel Skandalının Ardından Kısa Bir Not başlıklı yazısında D. Küçükaydın, yaptığı yanlış değerlendirmenin çok ötesinde HDP’yi ‘paspas’ edecek olan Erdoğan tiplemesiyle ve üslubuyla rakibe belki bir koz veremiyor ama (Rakibin onu değerlendirmeye aldığını sanmıyorum) demokrasi mücadelesini olağanüstü bir başarıyla yürüten Parti kadrolarının veya onun ulaşabildiği destekçilerin canını belki de sıkmayı başarıyor. Daha önceki can sıkıcı“Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor” yazısını da hatırlatarak yaptığı yorumlar çalakalem ele alınmış ve yazmak için yazılmışlar izlenimi veriyor. Veriyor çünkü bu güne kadar ortalıkta ‘Ne yapacağını bilen ve kararlı’ bir HDP’den başka bir oluşum görmüyoruz. Sanırım son seçim sonuçları bu konuda ikna etmek için yeterlidir.
Esas değinmem gereken konu ise Kürt sorununa Türk Solunun bakış açısı. Bu konudaki şovenizm derece derece ve değişik renklerde kendini gösteriyor diyebilirim. Rüşeym halinde de olsa şovenizm içinizde büyür ve siz bunun farkında bile olamazsınız. Tıpkı hamilelik gibi.
Son seçim için bakan verilmesinin önemli ve ciddi bir hamle olduğunu söylemiştim. Bunun önemi, hem RTE’nin izlediği stratejiyi boşa çıkarması hem de Kürt halkının yaşadığı travmaya terapi olacağı için.
RTE’nin izlediği strateji; Kürt seçmeni kaybetmesi üzerine Ergenekon güçlerinin de desteğiyle Milliyetçi seçmeni saflarına çekebilmek için Anti-Kürt hamlesinden başka bir şey değil. Her ne kadar PKK bu hamleye, uğradığı hayal kırıklığı üzerinden eski yol ve yöntemlerle cevap vererek AKP’nin stratejisine kolaylık sağlıyor olsa da ülkedeki güçlü Anti-AKP ve Anti-RTE tepki, bu durumu önemli ölçüde izole ediyor diyebilirim. Fakat bu izolasyon zamanla etkisini yitirebilir. Çünkü devletin geniş imkânları her türlü dezenfermasyonla geniş kitlelerin beyninin yıkanmasını sağlayabilir.
Bu açıdan PKK hem silahla özerklik kurma işinden ve genel silahlı karşı koyuşundan biran önce vazgeçmelidir.
İşte RTE’nin bu anti Kürt hamlesi, PKK’nın silahlı mücadelesinden daha çok Hükümete bakan verme vb. taktiklerle boşa çıkartılabilirdi. RTE ve AKP’ye göre HDP=PKK veya 'terörist' değil mi?. Bugün ülkedeki şartlar silahlı bir mücadeleye imkân veriyor olsaydı Levent Tüzel ve diğerlerine katılabilirdim. Ne var ki, ülke şartları ve toplumsal durum hala seçim sathında yürümemiz gerektiğini gösteriyor. Oyunu kurallarına göre oynamayanlar oyun dışı kalır.
Değerlendirmemiz gereken bir diğer konu ise; Marksist ‘Sol’un bu tavrının arka planı. Dışardan ahkâm kesmek veya keskin duruşlar ve kararlar sergilemek bana göre iki şeye işaret ediyor. Birincisi Hükümete bakan vermenin ‘Sol’ duruş nedeniyle ret edilmesi. Ki bu tavır içinde bulunduğumuz koşulları doğru tahlil edemeyen ve doğru okuyamayan Sol grupların açmazlarından birisi. Koşullar bize göre değil, başta emekçiler olmak üzere bütün ezilen kitlelerin durumuna göre belirlenir. İkincisi ise; bu doğru okuyamamanın nedeni Kürt halkının yaşadığı travmayı özümseyememektir. Onlarla özde değil sözde empati kurmaktır. Onlardan biri olmadan veya bu halkla birlikte yaşamadan, oturup kalkmadan, onların her an öldürülme, işkence görme, aşağılanma, linç edilme, taciz vb. vb. sorunlarına Batıdaki kentlerden çözüm üretemezsiniz. Eğer bugün HDP doğru politikalar üretiyorsa onun bir parçası olmayı sürdürebildiği içindir.
Özetle Kürt halkı başı suya sokulmuş boğulmak üzere olduğunu yaşayarak biliyor. Hükümete iki bakan vermek (tüm tuzaklara rağmen), onlar için kafalarını bir an için de olsa dışarı çıkartmak anlamına geliyor.
Baylar! Kürtlerin soluk almaları için elinizi amasız uzatır mısınız!
*Selçuk Ş. Polat / Mersin 68’liler Derneği Başkanı
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015