Türkiye de Marksist sol, esas olarak kendi geçmişiyle ve mirasıyla ilgilenmeyerek sırasıyla Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk, Latin Amerika vb. kendi dışındaki güçlere yaslanarak güç olmaya çalıştı..
Nihat Ekinci’nin Diyarbakır Grup'da yayınlanan 20 Temmuz tarihli TÜRKİYE’DE SOL NEDEN BECEREMİYOR? Başlıklı yazısını okuyunca ilk defa ülkemizin ‘bam teline’ basan bir yazarın yazısına şahit oluyordum. Kimsenin alınmasına imkân vermemek için belirtmeliyim ki birincisi, bu sorunu dile getiren başka yazarlar da olmuştur mutlaka ama ben ilk defa rastlıyordum; ikincisi, okuduğum tüm yazarlar açık ki ülke sorunlarına değiniyorlar. Fakat bu ses tartışmasız diğerlerini bastırıyor.
Yazarın sorunu ele alışı ne kadar çarpıcı ve isabetliyse de, sorunun nedenlerini sıralamakta ve çözüm önermekte o kadar başarılı gözükmüyor. Örneğin yazarımızın “Solun bir türlü başarılı olamamasının altında yatan gerçek…” olarak sıraladıklarına baktığımızda bu sonucu rahatlıkla çıkartabiliyoruz:
1-) “Solun sistemli çalışmamasından kaynaklı.
2-) Yan gelip yatmasından kaynaklı.
3-) Ülke gerçeklerine ve vatandaşın tepkisi karşısındaki duyarsızlığından kaynaklı.”
Yukarda sıralananlar şüphesiz ki görünen nedenler olabilir. Fakat ülkemiz gerçekleri esas nedenler olarak bunları söylemiyor. Her şeyden önce İdris Küçükömer’in de belirttiği gibi ‘sol’ sağcı, sağcılar da ‘solcu’ olarak mevzilenmiş gibi duruyorlar halkın gözünde. Bu tarihin cilvesi, geç kalmış uluslaşma süreçlerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Uluslaşma süreçleri feodal yapılardan kapitalist sisteme geçişin en dramatik hikayesidir.
Bu hikayede esas olan devrimdir. Eski geri üretim ve üst yapının yerine yeni ve gelişmiş üretim ilişkileri ve onun üst yapısı gelip oturur. Dolayısıyla toplum farklı etnik, inanç ve kültürel vb. yapıları pazar, dil, toprak ve inanç birliği etrafında doğal olarak birleştirir. Hiçbir kesim bundan rahatsızlık duymadan farklılıklar kendiliğinden ulus kanalına gelişmiş bir bilinç ve kültürle birlikte akarlar. Ama bizde ve o dönemdeki diğer ülkelerde (Örneğin Meksika’da) böyle olmamıştır.
Özetle, 19.Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında başlayan bizdeki uluslaşma süreci, zor ve kaçınılmaz koşullara bağlı olarak zorla ve aceleyle değişik ırkları, inançları, kültürleri bir arada tutma girişimidir. Konumuz açısından sorunu ele aldığımız da, uluslaşmayla birlikte yürüyen devrim, bu geç kalmışlığın tüm özelliklerini içinde taşımaktadır. Her şeyden önce belirtmeliyim ki, 1919-24 yılarındaki doğal uluslaşma ve devrim sürecinin tarihsel olarak yürüme şansı (içinden geçilen tarihsel şartların gereği olarak) hiçbir zaman olmayacaktı.
Ama diğer yanda; siz hiçbir yerde ve zamanda sağcıların devrim yaptığını gördünüz mü? Sonuçta devrimleri solcular yapar. Dolayısıyla Atatürk ve CHP’li kadrolar, solcular olarak hem devrim yapmışlardı hem de geç kalmış bir uluslaşmanın gereği olarak ülkedeki her ırk ve inançtan grupları aynı bayrağın altında zorla toplamak gibi bir görevle karşı karşıyaydılar. İşte bu zorla iş yapma sağcıların alanıdır ve CHP bu alandan süratle çıkmalıdır.
Tarih bu oyunu baştan belirlemiştir: Devrim için herkese hoşgörü ve özgürlük, uluslaşma için ise herkese cendere ve esaret. İşte size geç kalmış uluslaşmanın kısa özeti. Konumuz açısından sorunu ele alırsak, CHP’yi tüm restorasyon çabalarına rağmen ‘sol’ olarak ele almamak gerekir. Bunun için kendi içinde devrim yapması gerekir. Evet, CHP’nin tabanı soldur. Bu da tamamen tarihin ülkemize bir armağanı olan Alevi toplumu ve Marksist solun yürüttüğü mücadelenin ortaya çıkarttığı birikimler sayesindedir.
Yukarıdaki uzun açıklamaların bir gereği olarak belirtmeliyim ki; CHP’nin 1924 yılından itibaren devrimin prestijiyle geç kalmış uluslaşma sürecine bodoslama dalması, her ne kadar harf, kıyafet, medeni kanun vb. biçimsel devrimler, kişilere bağlı olarak gelişen Köy Enstitülerinin kurulması, Marksist Klasiklerin basılması vb. girişimlerine rağmen, siyasi hayattaki boşluğu sağın doldurmasına imkan sağladı. Çünkü iktidarda ki CHP, bu boşluğu doldurabilecek imkanlardan tarihin ona biçtiği don’un gereği olarak yoksun hale gelmişti. Doldurabilecek Sol’u da ya imha ya da baskı yoluyla bu alandan uzak tuttu. Sanırım Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, Sabahattin Ali ve diğerlerinin katledilmesi ile Nazım Hikmet başta olmak üzere tüm sosyalistlerin uzun yıllar işkence edilip mahpuslarda tutulmasının bundaki rolünü taktir edeceksinizdir.
Dolayısıyla sağ kesim kendi meşrebine uygun olarak emperyalizmle işbirliği yapıp boşluğu hızla doldurdu. Menderes tarımda makineleşmeyi, Demirel elektrifikasyonu, Özal telekomünikasyonu (İletişimi) ve sözde demokrasi lafazanlığını geliştirerek kitlelerle eğreti ama gönüllere dokunan bağlar kurabildiler. Erdoğan ise bu mirasın üzerine kendi rejim programıyla oturup Türkiye halkının ensesinde poza pişirmeye devam etmektedir.
Türkiye de Marksist sol, esas olarak kendi geçmişiyle ve mirasıyla ilgilenmeyerek sırasıyla Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk, Latin Amerika vb. kendi dışındaki güçlere yaslanarak güç olmaya çalıştı. Bugün 101 parça. Diğer yanda Kürt özgürlük mücadelesi, gelişmesine ve Selahattin Demirtaş’ın başını çektiği göz kamaştırıcı politikasına rağmen yaşadıkları derin acı ve travmalar, onları sosyal ve ekonomik alandaki çözümlerden ziyade politik alanlardaki yığınaklara yönlendirmektedir.
ÖZETLE, ülkemizde ki mevcut sol ve sol güçlerin iktidar olma veya bunu sürdürebilme şansı yok. Ama bana göre Sol’un iktidara gelebilmesinin yol ve yöntemleri ve birikimleri potansiyel olarak mevcut. Eğer bunu, ‘kinetik’ olarak hayata geçirme yolunda güçlü bir istek oluşursa, bu yönde ilerleme hatta sıçrama yapmak mümkün olacaktır diye düşünüyorum.
Kendi payıma, ekonomik-sosyal ve siyasi olarak bu yönde ki çözüm önerilerimi bir daha ki yazımda sunmak isterim.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015