Var olan Sol’un iktidar olma potansiyeli ve şansı

Selçuk Ş. POLAT

28 Temmuz 2015
Var olan Sol’un iktidar olma potansiyeli ve şansı

Türkiye de Marksist sol, esas olarak kendi geçmişiyle ve mirasıyla ilgilenmeyerek sırasıyla Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk, Latin Amerika vb. kendi dışındaki güçlere yaslanarak güç olmaya çalıştı..

Nihat Ekinci’nin Diyarbakır Grup'da yayınlanan 20 Temmuz tarihli TÜRKİYE’DE SOL NEDEN BECEREMİYOR? Başlıklı yazısını okuyunca ilk defa ülkemizin ‘bam teline’ basan bir yazarın yazısına şahit oluyordum. Kimsenin alınmasına imkân vermemek için belirtmeliyim ki birincisi, bu sorunu dile getiren başka yazarlar da olmuştur mutlaka ama ben ilk defa rastlıyordum; ikincisi, okuduğum tüm yazarlar açık ki ülke sorunlarına değiniyorlar. Fakat bu ses tartışmasız diğerlerini bastırıyor.

Yazarın sorunu ele alışı ne kadar çarpıcı ve isabetliyse de, sorunun nedenlerini sıralamakta ve çözüm önermekte o kadar başarılı gözükmüyor. Örneğin yazarımızın “Solun bir türlü başarılı olamamasının altında yatan gerçek…” olarak sıraladıklarına baktığımızda bu sonucu rahatlıkla çıkartabiliyoruz:

1-) “Solun sistemli çalışmamasından kaynaklı.

2-) Yan gelip yatmasından kaynaklı.

3-) Ülke gerçeklerine ve vatandaşın tepkisi karşısındaki duyarsızlığından kaynaklı.”

Yukarda sıralananlar şüphesiz ki görünen nedenler olabilir. Fakat ülkemiz gerçekleri esas nedenler olarak bunları söylemiyor. Her şeyden önce İdris Küçükömer’in de belirttiği gibi ‘sol’ sağcı, sağcılar da ‘solcu’ olarak mevzilenmiş gibi duruyorlar halkın gözünde. Bu tarihin cilvesi, geç kalmış uluslaşma süreçlerinin kaçınılmaz bir sonucudur. Uluslaşma süreçleri feodal yapılardan kapitalist sisteme geçişin en dramatik hikayesidir.

Bu hikayede esas olan devrimdir. Eski geri üretim ve üst yapının yerine yeni ve gelişmiş üretim ilişkileri ve onun üst yapısı gelip oturur. Dolayısıyla toplum farklı etnik, inanç ve kültürel vb. yapıları pazar, dil, toprak ve inanç birliği etrafında doğal olarak birleştirir. Hiçbir kesim bundan rahatsızlık duymadan farklılıklar kendiliğinden ulus kanalına gelişmiş bir bilinç ve kültürle birlikte akarlar. Ama bizde ve o dönemdeki diğer ülkelerde (Örneğin Meksika’da) böyle olmamıştır.

Özetle, 19.Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında başlayan bizdeki uluslaşma süreci, zor ve kaçınılmaz koşullara bağlı olarak zorla ve aceleyle değişik ırkları, inançları, kültürleri bir arada tutma girişimidir. Konumuz açısından sorunu ele aldığımız da, uluslaşmayla birlikte yürüyen devrim, bu geç kalmışlığın tüm özelliklerini içinde taşımaktadır. Her şeyden önce belirtmeliyim ki, 1919-24 yılarındaki doğal uluslaşma ve devrim sürecinin tarihsel olarak yürüme şansı (içinden geçilen tarihsel şartların gereği olarak) hiçbir zaman olmayacaktı.

Ama diğer yanda; siz hiçbir yerde ve zamanda sağcıların devrim yaptığını gördünüz mü? Sonuçta devrimleri solcular yapar. Dolayısıyla Atatürk ve CHP’li kadrolar, solcular olarak hem devrim yapmışlardı hem de geç kalmış bir uluslaşmanın gereği olarak ülkedeki her ırk ve inançtan grupları aynı bayrağın altında zorla toplamak gibi bir görevle karşı karşıyaydılar. İşte bu zorla iş yapma sağcıların alanıdır ve CHP bu alandan süratle çıkmalıdır.

Tarih bu oyunu baştan belirlemiştir: Devrim için herkese hoşgörü ve özgürlük, uluslaşma için ise herkese cendere ve esaret. İşte size geç kalmış uluslaşmanın kısa özeti. Konumuz açısından sorunu ele alırsak, CHP’yi tüm restorasyon çabalarına rağmen ‘sol’ olarak ele almamak gerekir. Bunun için kendi içinde devrim yapması gerekir. Evet, CHP’nin tabanı soldur. Bu da tamamen tarihin ülkemize bir armağanı olan Alevi toplumu ve Marksist solun yürüttüğü mücadelenin ortaya çıkarttığı birikimler sayesindedir.

Yukarıdaki uzun açıklamaların bir gereği olarak belirtmeliyim ki; CHP’nin 1924 yılından itibaren devrimin prestijiyle geç kalmış uluslaşma sürecine bodoslama dalması, her ne kadar harf, kıyafet, medeni kanun vb. biçimsel devrimler, kişilere bağlı olarak gelişen Köy Enstitülerinin kurulması, Marksist Klasiklerin basılması vb. girişimlerine rağmen, siyasi hayattaki boşluğu sağın doldurmasına imkan sağladı. Çünkü iktidarda ki CHP, bu boşluğu doldurabilecek imkanlardan tarihin ona biçtiği don’un gereği olarak yoksun hale gelmişti. Doldurabilecek Sol’u da ya imha ya da baskı yoluyla bu alandan uzak tuttu. Sanırım Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, Sabahattin Ali ve diğerlerinin katledilmesi ile Nazım Hikmet başta olmak üzere tüm sosyalistlerin uzun yıllar işkence edilip mahpuslarda tutulmasının bundaki rolünü taktir edeceksinizdir.

Dolayısıyla sağ kesim kendi meşrebine uygun olarak emperyalizmle işbirliği yapıp boşluğu hızla doldurdu. Menderes tarımda makineleşmeyi, Demirel elektrifikasyonu, Özal telekomünikasyonu (İletişimi) ve sözde demokrasi lafazanlığını geliştirerek kitlelerle eğreti ama gönüllere dokunan bağlar kurabildiler. Erdoğan ise bu mirasın üzerine kendi rejim programıyla oturup Türkiye halkının ensesinde poza pişirmeye devam etmektedir.

Türkiye de Marksist sol, esas olarak kendi geçmişiyle ve mirasıyla ilgilenmeyerek sırasıyla Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk, Latin Amerika vb. kendi dışındaki güçlere yaslanarak güç olmaya çalıştı. Bugün 101 parça. Diğer yanda Kürt özgürlük mücadelesi, gelişmesine ve Selahattin Demirtaş’ın başını çektiği göz kamaştırıcı politikasına rağmen yaşadıkları derin acı ve travmalar, onları sosyal ve ekonomik alandaki çözümlerden ziyade politik alanlardaki yığınaklara yönlendirmektedir.

ÖZETLE, ülkemizde ki mevcut sol ve sol güçlerin iktidar olma veya bunu sürdürebilme şansı yok. Ama bana göre Sol’un iktidara gelebilmesinin yol ve yöntemleri ve birikimleri potansiyel olarak mevcut. Eğer bunu, ‘kinetik’ olarak hayata geçirme yolunda güçlü bir istek oluşursa, bu yönde ilerleme hatta sıçrama yapmak mümkün olacaktır diye düşünüyorum.

Kendi payıma, ekonomik-sosyal ve siyasi olarak bu yönde ki çözüm önerilerimi bir daha ki yazımda sunmak isterim.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
    RAND RTE’yi uyarmış: ordu içinde orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile .. Orduyu önce Kürtlerle…
  2. Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
    Bu yazıda, eti budu belli ve bir türlü belini doğrultamayan Türkiye devrimci hareketinden sadece İlyas Aydın örneğini vererek sol içi şiddetin saflarımızda açtığı yarayı sergilemeye çalışacağım.  Yüzbaşı İlyas Aydın, 1970’lerde…
  3. Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
    Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden…
  4. Aydınların Sefaleti
    Aydınların Sefaleti
    22 Ekim 2019
    İştirakçi Hilmi’nin liderliğini yaptığı ve uğruna öldürüldüğü mücadelesine 100 yıl sonra dönüp baktığımızda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dönemi belirleyen iki hâkim sınıf partisinden biri olan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası (H.İ.F.)…
  5. Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
    Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için…
  6. Erdoğan nereye koşuyor?
    Erdoğan nereye koşuyor?
    24 Temmuz 2019
    Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz. Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik düzeyde ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her…
  7. Devrimci hareketin can alıcı sorunu
    Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o…
  8. İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
    Niye seçime girip yasal gözükecek hileler ve atraksiyonlarla uğraşıyor ki? Kayyum atasın olsun bitsin! Demek ki bu oyunda karşılıklı güçler devrede. İşte bütün bunlar diktatörlüğümüzün Madein-NATO olduğunu gösteriyor. 23 Haziran,…
  9. CHP:  umut mu yoksa çaresizlik mi?
    CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci…
  10. Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
    AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Bu bölümde esas olarak AKP yani…
  11. Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
    Yukardaki başlık; ezilen, horlanan ve sömürülen kitlelerin bir araya gelmemesi için yürütülen kampanyanın şifresi. “Bidon kafalılar, cahiller, göbeğini kaşıyanlar, her yeri pisletenler” vb. ajitasyonlarla halkın bir kesimi aşağılanmakta ve bu…
  12. Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
    Gelinen noktada toplum giderek diyalektik ikili bir kamplaşmaya doğru akmaktadır. Bir yanda milliyetçi-ulusalcı-İslamcılar diğer yanda kadınlar, emekçiler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, ötekileştirilenler ve demokratlar. Ülkemizdeki toplumsal ırmak ne yazık ki yüz yıldır…
  13. Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
    68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak…
  14. Normal ve anormal insan profili
    Diktatörlerin ilk işi, yargıyı yani az-çok çalışan vicdanı söküp atmaktır. Onun yerine kendi hastalıklı, monolitik beyninin ürettiği her kararı aynen onaylayan bir vicdan mekanizmasını yani vicdansızlığı ikame ederler.  İnsanda, davranışlarını,…
  15. Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
    İslami kurallar acımasız ve kesindir: ya biat ya da mevt.. İşte o noktaya hızla yaklaşıyoruz! Tehlike içinde olanlar: emekçiler, çalışanlar, seküler, laik ve modern yaşamdan yana olanlar, Kürtler, Aleviler, aydınlar ve diğerleri.…
  16. R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
    Erdoğan sınıf tahlilinden uzak, çıkarlarının ona verdiği içgüdüsel pragmatizimle, İsrail'le Ortadoğu'da işbirliğine girerek ABD’yi yumuşatmayı, Bharara’ya baskı yapmasını, Rusya'dan özür dileyerek hem ekonomik iyileşmeyi hem de Suriye politikasını ABD çizgisine…
  17. Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
    Eğer ekonomik istikrar bozulur veya Ergenekon ittifakı parçalanırsa bu güçler hiç tereddüt etmeden yeni bir sağ partiye doluşmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Demek ki aşağıdan yukarı kitlelerin Erdoğan iktidarını alaşağı edeceği bir…
  18. Enseyi karartmak yok!
    Enseyi karartmak yok!
    5 Kasım 2015
    AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise,…
  19. AKP'nin düşüş eğrisi
    Anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…