1960'lı yılların başından itibaren Avrupa merkezli başlayıp tüm dünyayı kısa zamanda saracak olan anti-kapitalist içerikli etkin bir muhalefet, özellikle gençler arasında egemen olmaya başladı. İki kutuplu dünyada sosyalist deneyimlerin bir kazanımı olarak ortaya çıkan, emekçi sınıfların kapitalizm karşısındaki mücadelesi, duyarlı aydınların desteği ve devrimci gençlerin heyecanıyla büyük bir anlam kazanacaktı. İşte 60'lı yıllarda filizlenen ve kırk yıl boyunca da etkilerini sürdüren bu hareket tüm dünyada "68 Direnişi" olarak adlandırıldı.
Ülkemizde ise,1960’lı yıllardan başlayarak gelişen öğrenci gençlik hareketi, giderek ülkenin yakıcı sorunlarıyla birleşip, anti-emperyalist, anti-faşist ve anti- şövenist bir isyana dönüşecekti. Altmışlı yılların başından başlayarak İşçilerin grev, işgal, direniş vb. eylemleri ve bunların getirdiği deneyim ve kazanımları da DİSK'in kuruluşunu beraberinde getirdi. Özerk ve özgür üniversitelerin sonucundaysa; kapitalizm ve emperyalizme karşı duran, emekten yana tavır koyan, devrimci birikimden beslenen ve ülkesinin kaderi için söz söyleme gayreti içinde olan, bilinçli bir gençlik kuşağı ortaya çıktı. İşte Türkiye'de de bu harekete, tıpkı dünyadaki diğer türdeşleri gibi "68 Direnişi" adı verildi. Öncelikle büyük kentlerde ortaya çıkan bu hareket, dalga dalga tüm Türkiye'yi sardı.
Ancak egemen sınıflar için bu bilinçli kuşağın kabına sığmayan eylemleri tehdit edici varsayılarak, askeri darbeler bu hareketin önüne bir engel olarak çıkarıldı. "68 Kuşağı", önce 1971 Muhtırasında sonra da 12 Eylül Darbesinde emperyalizmin ve egemen ideolojilerin başlıca hedefi oldu. 68 Kuşağı, yetmişli ve seksenli yıllar boyunca idamlar, işkenceler, zorlu hapis koşulları ve her türlü maddi ve manevi baskıya maruz kalacaktı. Deniz-Hüseyin-Yusuf ve diğer arkadaşlarımız idamla yargılanmaya başladıklarında Mahir ve yoldaşları tüm zorluklara rağmen onları kurtarmak için çoktan yollara düşmüşlerdi bile. 30 Mart Kızıldere destanı böyle yazıldı. Zalimler yani kontr-gerilla güçleri, GG’ler(Güvenlik Güçleri) 10 yoldaşımızı katlettiler.
Onlar ne istemişti? Ülkenin topraklarından parsel mi? Ya da yolsuzluklardan pay mı? Hayır, onlar gencecik fidanların kırılmasını önlemek, onların idam edilmemeleri için seslerini yükselmek istemişlerdi. Onlar arkadaşlarının idamını durduramadan katledildiler. Üç fidanımız darağacında zalimlerin yüreklerine korku salarak tarihe mal oldular. Onlar bu gün hala aynı heyecan ve coşkuyla anılıyorsa bunun nedeni ölüme yolculuklarında ki dik duruşları ve şu sözleri nedeniyledir:
Deniz Gezmiş: " Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm- Leninizm. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği. Yaşasın İşçiler, köylüler. Kahrolsun emperyalizm"
Yusuf Aslan: "Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm, ".
Hüseyin İnan: "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!".
Türkiye'de '68 Kuşağı' bugün, büyük zorluklar çekerek "Umuttan Gerçeğe 40 küsür Yıllık Bir Yolculuk" geçirdi. Ve bu yolculuk ne yazık ki bugünün kuşaklarının imgeleminde adeta bir masal gibi şekilleniyor. Bu kuşağın toplumsal anlamda yarattıkları ve sonrasında çektikleri acı, gerçekliği olmayan bir efsane anlatısı şeklinde genç kuşaklara aktarılıyor. Çünkü bu 40 küsür yıllık tarih, hâlâ yaşayan pek çok kahramanının belleğinde ve anılarında ancak bir sözlü kültür ürünü olarak saklı duruyor. Ne yazık ki bu tarihi yolculuğun hikâyesi, bugüne dek ciddi anlamda kayıt altına alınıp bugünün ve gelecek kuşakların belleklerine aktarılamadı. Ve bu tarihi gerçekliğin pek çok canlı tanığı, inadına aramızda yaşıyor.
İşte tüm bunları göz önünde bulundurarak, "68 Kuşağı İnisiyatifi" tarihe karşı sorumluluğunu yerine getirmek adına, bir dizi etkinliğin organizasyonunu üstleniyor. Düzenlenen etkinliklerle, "68 Kuşağı"nın, umutla, heyecanla, onurla, acıyla harmanlanan anıları, sözlü kültürün uçuculuğundan kurtarılıp kayıt altına alınacak. Böylece genç kuşakların zihinlerinde masal gibi algılanan bu tarihi olgu, layık olduğu gerçeklik değerine kavuşturulmuş olacaktır. "68 Kuşağı"nın deneyimleri ve umutla örülü öykülülerine, genç kuşakların, hem bugün hem de yarın ihtiyacı olacaktır.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015