10 Ekim Katliamı'nın dördüncü yılı: 'Davutoğlu bildiklerini açıklasın'

10 Ekim 2019
10 Ekim Katliamı'nın dördüncü yılı: 'Davutoğlu bildiklerini açıklasın'

103 canın hayatını yitirdiği 10 Ekim 2015 katliamının dördüncü yıldönümü. 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı’nda yapılmak istenen Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne IŞİD tarafından düzenlenen ve 103 insanın yaşamını yitirmesine yol açan canlı bomba saldırısının üzerinden dört yıl geçti. Ankara başta olmak üzere birçok kentte anmalar yapılıyor.

Geçen yıl 10 Ekim katliamıyla ilgili kritik bir rapor yayınladı. Ahval'da yayınlanan raporda şu tespit yer alıyordu:

''10 Ekim 2015 Ankara terör saldırısı, AKP'nin DAEŞ militanlarını bizzat görevlendirmesi sonucunda gerçekleşti...''

Şok edici tespit, Ankara katliamından birkaç gün sonra Avrupa Birliği'nin istihbarat birimi EUINTCEN'in AB içindeki en üst düzey karar mekanizmalarına gönderdiği 'çok gizli' kayıtlı bir istihbarat raporunda yer alıyordu. Raporda şu cümleler yer alıyordu:

''Saldırının tarzı ve/ya biçimi (intihar bombacılarının kullanılması) DAEŞ’e işaret etmekte. (Ancak) Göstericileri taşıyan otobüslerde arama yapılmaması, devasa bir mitingde polisin neredeyse tamamen yokluğu gibi koşullar göz önüne alındığında, bu olayda AKP bünyesindeki güçlerin DAEŞ militanlarını özel olarak görevlendirdiğine inanmak için makul sebep var.''

Cumhurbaşkalığı hükümetinin ve AKP'nin bu rapora bir itirazı olmadı.. Aksine“Ankara olayından sonra oylarımız arttı” açıklamasında bulunmuş dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu AKP'den henüz istifa etmeden önce, 23 Ağustos 2019’da ise

Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır” demişti.

Davutoğlu'nun bu sözleri, AKP yöneticilerinin sessizliği EUINTCEN'in tespitlerinin doğruluğunu güçlendiriyor.

Türkiye’nin 81 ilinden Ankara’ya gelen on binlerce insanın katılacağı mitinge yönelik IŞİD tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirilmişti.

Katliamda 103 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce insan yaralanmış ve onlarca insanda kalıcı hasarlar meydana gelmişti.

7 Kasım 2016 tarihinde 19’u tutuklu 36 sanık hakkında açılan davanın yargılama süreci ise iki yıl sürmüştü. 2 Ağustos 2018 tarihinde mahkeme heyetinin verdiği kararla 9 sanığa 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmişti. Mahkeme ayrıca, firari sanıklar yönünden dosyanın ayrılmasına karar vermişti.

Geride kalan dört yılın ardından 10 Ekim Katliamı’nın yaşandığı Ankara Garı önü başta olmak üzere birçok kentte anmalar düzenleniyor.

DW Türkçe'de yer alan habere göre katliamla ilgili hiçbir kamu görevlisinin yargılanmamış olmasına ailelerin ve avukatların tepkisi büyüyor. Aileler her ayın onuncu günü, aynı yerde kayıplarını anıyor.

Avukat eşi Uygar Coşkun’u kaybettikten sonra iki yaşındaki oğluyla birlikte hayata tutunmaya çalışan Mehtap Sakinci, "Yas tutma lüksümüz yok" deyip, bir grup aileyle birlikte hak mücadelesine başladı, bu mücadele için kurulan 10 Ekim Derneği’nin başkanı oldu. Anneliğin en zor yanıyla mücadelesinden güç alıyor sanki:

"Şimdi, ilkokula başladı oğlum. Öğretmenine gülümseyerek babasının öldürüldüğünü, her yıl gara gidip babasının da içlerinde olduğu 103 kişiyi andığımızı anlatmış."

Katliamdan etkilenen herkesin sesi olan Mehtap Sakinci katliam davasında kayıp ailelerinin ve yaralıların, devletin kurumlarının kusurlu olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na açtığı tazminat davalarının sonuçlandığını hatırlatıyor.

Davalar -kişilerin duyduğu acı ve elemin karşılığı olarak belirlenen- manevi tazminatlarda ailelerin beklediklerinin çok altında 20 ile 40 bin arasında değişen miktarlarla sonuçlandı. Yargı kararlarında 10 Ekim ailelerinin, bakanlık lehine avukatlık ücreti ödemesi de isteniyor.

Sakinci, "İçişleri Bakanlığı, tazminatları ödemeden, bu ücretlerin tahsili için ailelere yazı gönderiyor. Vekalet ücretleri 4-12 bin arasında değişiyor. Biz bu ücretleri ödemezsek icra işlemleri başlayacakmış. Buyursunlar, gelsinler alsınlar her şeyimizi. Bize devlet her seferinde -benimle eşit değilsin- mesajı veriyor. Haklarımızı almamızı engelliyor. Acımızı küçümsüyor, parayı konu ediyor" diye çıkışıyor.

10 Ekim katliamıyla ilgili son dört yılda gerçek sorumluların yargılanmadığı, devlete dokunulmadığı yönünde sosyal medya mesajı atan ailelerin bile tutuklandığını, gözaltına alındığını, işe alınıp sonrasında da ihraç edildiğini anlatan Sakinci, "Biz yine de doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Biz, devletle uğraşmıyoruz. Hakkımızı arıyoruz ve karşı davalarımızı sürdürüyoruz" diyor.

İçişleri Bakanlığı yetkilileri ise avukatlık ücretleriyle ilgili olarak sadece "yasal prosedürün işletildiğini" söylemekten öteye geçemiyor, "Devlet, tüm vatandaşlarına eşit davranmak için var" diyor.

10 Ekim davası avukatlarından İlke Işık, "Ailelerden avukatlık ücreti istenmesi, başından beri nasıl bir hukuk garabeti yaşandığının açık göstergesidir. Çünkü siyasi iktidarla doğrudan bağlantılı bu katliamda hiçbir zaman kamu görevlisini, polisi suçlamak istemediler. Devlete dokunmaktan hep kaçtılar" diyor.

Işık, 10 Ekim 2015’ten sonra ülkenin en büyük katliamının yargılamasının yapıldığını dile getiren siyasi iktidarının yargılama boyunca asla katliamı aydınlatmak gibi bir derdi olmadığını öne sürüyor.

İlke Işık tüm yargılama süreci boyunca "Emniyet, istihbarat bu bombacı örgütün Ankara’ya kadar gelmesinde hiç mi rol oynamadı? Ankara giriş çıkışları neden aranmadı, Gar bölgesi neden kontrolsüz bırakıldı? Dahası, katliamın hemen ardından insanlar neden coplandı, neden gaz kullanıldı, yaralanmalar neden arttı?" gibi temel soruların havada kaldığına dikkat çekiyor.

Katliam yerinde gaz kullanan tek bir çevik kuvvet polisine dahi dava açılmadığını, bütün suç duyurularının cevapsız kaldığını anlatan Işık, 4 yılın sonunda ailelerden avukatlık ücreti istenmesinin hedefinin de "Mağduriyeti daha da artırmak, mağdurlara suçlu gibi davranmak" olduğunu söylüyor. Işık, "Tek dertleri vardı, o da; devlete, polise dokunmamaktı. 10 Ekim katliam davasının özeti budur" çıkışında bulunuyor.

Cumhuriyet'te ise katliamın dördüncü yılında yaşamını kaybedenlerin yakınları ve yaralananların açıklamaları var:

Baba Hüseyin Aslan (Katlimada kızı Gözde Aslan yaşamını yitirdi ,bir diğer kızı Özge Aslan ise yaralandı): Hayat diye bir şey kalmadı ki robot gibi yaşıyoruz. Ömrümüzün çoğu mezarlıkta geçiyor. (Avrupa’nın kabul etmediği IŞİD’lilerin durumu) Zaten IŞİD’liler Türkiye’den çıkmadı, neyi getirecekler. Bunlar Türkiye’de rahat rahat dolaşıyorlar. Bu çocuklar barış için gittiler. Barış için bedel verdiler.

Anne Mehibe Aslan: Ne anlatabilirim ki, her şey değişti sadece nefes alıyoruz. Öne atılan bir kaç piyon sadece. Gerçek katiller dışarıda. Diğer katiller daha yakalanmadan yeni katillerin Türkiye’ye getirilmesi vahim bir durum.

Yaşamını yitiren 17 yaşındaki lise öğrencisi Dicle Deli’nin babası Faik Deli:Bu katliamın yüzlerini 4 yıl boyunca üzerimizden atamadık. Şu ana kadar herhangi bir kamu görevlisi mahkeme karşısına çıkmadı. Bugün Türkiye’deki adalet sisteminin talimatlarla görev yaptığına şahit oluyoruz. Adalet ve hukuk herkes için. Davutoğlu’nun açıklaması, 10 Ekim katliamı olmak üzere 7 Haziran-1 Kasım arasında yaşanan tüm katliamların aslında bilindiğini ve takip edildiğini gösteriyor. Bilerek ve tasarlanarak onlara yer verildi. Talebimiz Davutoğlu’nun bildiklerini açıklamasıdır. Bu katliamlarda yaşamını yitiren insanların hayatlarını siyasi santaj yapıyorlar. Bunun yerine bildiklerini savcıya, hakime açıklasın. Savaşın kazanın olmaz.

Katliamda yaralanan öğretmen Ayşegül Duman: Hiçbirimiz 9 Ekim gecesi yola çıktığımız o insanlar değiliz. 10 Ekim bizim için hiçbir zaman iyileşmeyecek yaraların ve geçmeyecek acıların adıdır. Yangında mal kaçırırcasına hakim mütalaa verdi. En büyük korkumuz da örgüt üyeliğinden ceza alanların bugün ya da yarın çıkmasıdır. Davada firari sanıklar var. Neden ısrarla bunları bulamıyorlar. Asıl yargılanması gerekenler aklanıyor. Suriye’den elini kolunu sallayarak girebiliyorlar. Bu sürece yol açan ve katkı sunan tüm kamu görevlileri yargılanmalı.

Bizi ayakta tutan adalet arayışımız, gerçek sorumluların adalet önüne çıkarılacağı günü beklememizdir. Duruşmalarımızda gerçek sorumlular yargılanmaya başlanırsa adalet tecelli etmiş olacaktır. Biz oraya hiç kimse ölmesin, barış taleplerimizi dile getirmek için gitmiştik. IŞİD’lilerin Türkiye’ye getirilme ihtimali bile acılarımızla dalga geçmektir. Kabul edilebilir bir şey değil.

10 Ekim’de alanda olan ve KHK ile işinden ihraç olan Sinan Ok: Şimdi 80 bine yakın IŞİD üyesinin ve ailelerinin Türkiye’ye teslim edilmesi veya Türkiye’nin sorumluluğuna bırakılması gibi ucu, sınırı açık bir durumla karşı karşıyayız. Biz bir barış siyaseti yürütemezsek, IŞİD Antep’te İstanbul’da, Ankara’da yaptıkları tekrar edecektir. 103 kişinin amaçlarına uygun ve bu topluma demokratik bir barış hafızası bırakacak bir anıt bırakılmalı.


,

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…