HDP Sözcüsü Kubilay: İşe yargıyı Saray'dan bağımsızlaştırmakla başlanmalı

31 Mayıs 2019
HDP Sözcüsü Kubilay: İşe yargıyı Saray'dan bağımsızlaştırmakla başlanmalı

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, Erdoğan’ın açıkladığı “yargı paketi” için “Türkiye’de ihtiyacı olan gerçek bir yargı reformudur. Yargının Saray’dan bağımsızlaşması, yargıçların Saray’dan özgürleşmesidir” dedi. Kubilay, sınır ötesi operasyonun “çözüm” olmadığını söyledi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Kubilay, “Yargı Strateji Belgesi”, Federe Kürdistan Bölgesi’ne başlatılan sınır ötesi operasyonları değerlendirdi.

Mezopotamya Ajansı'nın bildirdiğine göre, toplantıya “yargı reformu” ile başlayan Kubilay, “Bu değerlendirmeye geçmeden önce şöyle bir saptama yapmak gerekir. Uzun süredir Türkiye’de büyük bir demokratik değişim ihtiyacı vardı ve bu ihtiyaç 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkmıştı. Yine demokratik değişim kapısının aralandığının ve artık değişim sürecinin içine girdiğimizin emareleri ortaya çıkmıştı. İktidar da bu ihtiyaçları tespit etmiş olmalı ki bu değişim ihtiyacını bir yargı paketi ile karşılamak yerine bir strateji belgesi ile 2023’e bir zemin hazırlamak için bu değişime kendince karşılık vermiş oluyor” dedi.

‘YAPAY DÜZENLEMEDİR’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün açıkladığı belgenin demokratik bir yargı paketi olmadığını söyleyen Kubilay, “Bir ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan, zamana bağlı bir strateji belgesi, bir perspektif metni. Eğer Türkiye’de demokratik bir yargıdan söz edilecekse her şeyden önce işe Saray’ın yargısı haline gelmiş olan mevcut yargıdan başlamak gerekir. Yargıyı Saray’dan bağımsızlaştırmak, yargıçları Saray’dan özgürleştirmek yargıdaki demokratikleşme sürecinin başlangıcı olacaktır. Bu noktada atılmayacak hiçbir adım yargıda demokratikleşme adımı anlamına gelmeyecektir. Bunların her biri birer yapay yüzeysel düzenleme olmanın ötesine geçmeyecektir” diye konuştu.

‘ADALET YAPBOZ TAHTASINA DÖNDÜ’

Açıklanan belgenin toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığını ifade eden Kubilay, toplum ihtiyacına göre hazırlanabilmesi için muhalefet ve iktidar ile birlikte ortak hazırlanması gerektiğini belirtti. Ortak biz uzlaşı belgesi olması gerektiğini vurgulayan Kubilay, şunları söyledi: “Bir ortak uzlaşı belgesi olarak olabilirdi fakat bunların hiçbiri olmadı saray kendi ihtiyaçlarını dikkate alarak saray uzun uzun bu belgeyi parlak cümlelerle sunmuş oldu. Uzun zamandır Türkiye’de yargı ve adalet bir yapboz tahtası ve oyuncağına çevrilmiştir.”

‘ZULMÜ HALFETİ’DE GÖRDÜK’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün yaptığı açıklamada sarf ettiği  “Adalet küçülürse zulüm artar” sözlerine atıfta bulunan Kubilay, şunları söyledi: “İnsan şaşırıyor, bunu kimin için söylüyor? Evet, Türkiye’de adalet küçülmüş, zulüm artmıştır. Ben size bununla bağlantılı bir iki olgudan bahsedeyim. Zulmün ne kadar artığını biz Halfeti’de gördük. Halfeti’de 90’lı yıllara çağrışım yapacak şekilde, açık bir işkencenin yapıldığını kamuoyu ile birlikte görmüş olduk. Yere yüzüstü yatırılmış, elleri ters kelepçe ile bağlanmış insanlar... Gözaltı olur mu? Olur. Yargı önüne insanlar çıkarılır mı? Çıkarılır. Şüpheli görülür mü? Görülür. Ama bütün bu olguların her biri artık yargının yerine polisin infaz gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor. Yargıya yardımcı olması gereken kolluk kuvvetleri, yargının yerine kendilerini geçirmiş ve bizatihi kendileri yargılıyor. Bunu da fiziki işkence ile gerçekleştiriyor.  

İNSANLIK DIŞI UYGULAMALAR 

Halfeti’deki insanlık dışı olguyu Ankara’daki işkence realitesi ile birleştirdiğimiz zaman Türkiye’nin çok vahim bir noktaya doğru sürüklendiğini görmekteyiz. Ankara Emniyeti’ni dair düzenlenen raporuna bakıldığı zaman o raporu kamuoyu biliyor olsaydı, Kocaeli milletvekilimiz Sayın Ömer Gergerlioğlu vekilimiz bunu açığa çıkarmamış olmasaydı, Ankara Barosu’nun insan hakları kuruluşlarının yaptığı çalışma olmasaydı Ankara Emniyeti’nin derin dehlizlerindeki insanlık dışı uygulamayı hiç kimse bilmeyecekti.” 

KENDİNİ YARGI YERİNE KOYAN KOLLUK 

Türkiye’de iktidarın izlediği politikalar sonucunda işkenceye sıfır tolerans politikasının, işkence politikasına dönüştüğü ve sistematik bir işkence sürecine doğru hızla gidildiğine dikkat çeken Kubilay, “Bu çok vahim bir durumdur, altını çizmek isterim. Biz Türkiye’deki tüm demokratik kamuoyunu, sendikaları, insan hakları kuruluşlarını bugün demokrasiden, özgürlükten yana olan, işkencenin bir insanlık suçu olduğunu düşünen herkesi bu konuda tepki göstermeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bu görmezden, duymazdan gelinebilecek bir konu değildir. Kendini yargının yerine koymuş olan kolluk ile ilgili bu pakette herhangi bir düzenleme yoktur. Bu polisin görev ve selahiyetleri ile ilgili kanunu incelediğinizde o yetkilerle ortaya çıkan her kolluk kuvveti, o anlayışla yetiştirilmiş herhangi bir emniyet görevlisi kendisini herkese hizmet eden kamu görevlisi olmaktan çok iktidarın empoze ettiği ideolojik saiklerle bilenmiş ve karşısına kin ve nefretle yönelen bir insan haline dönüşmüştür” dedi.

‘SARAY İHTİYAÇLARINA UYGUN DÜZENLENMİŞ’

“Eğer bir yargı paketinden söz edilecekse, 2023’e bir projeksiyon tutulmak isteniyorsa, her şeyden önce başta elbette yasaların demokratikleşmesi gelmektedir”  diyen Kubilay, şöyle devam etti: “Türkiye’deki uygulamalar çok vahimdir. Biz aynı güvenlikçi yaklaşımı özellikle 15 Temmuz sonrası OHAL uygulamaları ile birlikte darbe girişimi gerekçe gösterilerek gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler, akademisyen, aydınlar, yazarlar, aydınlar, siyasetçiler ve siyasi tutuklu ve hükümlülerle ilgili hiçbir düzenleme de yoktur. Bu mantalitede değişiklik yoktur, bunu ele alabilecek bir perspektif yoktur. Gazeteciler, yazarlar kendi ifade özgürlüklerinden dolayı, basın özgürlüğünden dolayı akademik özgürlüğünden dolayı, her biri ‘terör’ suçlusu olarak damgalanmış, tutuklanmış ve hapse gönderilmiştir. Bu belgenin içerisinde düşünce ve ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğü, akademik özgürlüğün bir terör suçu olmanın ötesine geçtiğine dair bir herhangi bir emare yoktur. Aynı şey demokratik siyaset üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanan bu yargıda herhangi bir düzenleme de yoktur.

Yargı, Saray’ın ihtiyaçlarına uygun çalıştığı, Sarayın ihtiyaçlarını dikkate alan kararlar aldıkları, savcılar Saray’ın ihtiyaçlarına göre harekete geçtikleri için burada keyfi bir uygulama söz konusudur ve onun dışında adaletin tecelli edeceği bir tek örnek yoktur. Bugün başta HDP milletvekilleri olmak üzere her biri Parlamento’da kürsüde söyledikleri sözler sebebiyle, başta Eş Genel Başkanlarımız için olmak üzere pek çok fezleke hazırlanmıştır.”

Yargı bağımsızlığına dair eleştirilerini sürdüren Kubilay, şunlara dikkat çekti: “Türkiye’de yasalar nezdinde dokunulmazlığı olan milletvekillerinin dahil uyduruk gerekçelerle gözü korkutulmak isteniyorsa, halkın vekilliğini özgürce yerine getirilmesi engelleniyorsa hepimiz bunu düşünmeliyiz. Bu strateji belgesi bize Türkiye halklarının özlemi olan, büyük bir beklentisi olan demokrasiyi, özgürlükleri hakkı ve adaleti tesis etme projeksiyonunu sunmuyor. Erdoğan’ın konuşmasında da ifade ettiği gibi bu belge 2023’e bir projeksiyon tutma adıyla, güven veren ve adalete erişebilmeyi öngören bir mantıkla hazırlanıyor.

SERMAYAYE GÜVEN AMAÇLANIYOR

Eğer bir ülkede yapılacak demokratik reform paketi kendi ülkesindeki yurttaşlara güven vermiyorsa, güven vereceği adres şudur: özellikle Ağustos 2018’den itibaren bir finansal kriz olarak açığa çıkan ekonomik krizin sonucunda artık yabancı sermaye Türkiye’den kaçmaya başlamıştır. Yerli sermaye de kaçmaya başlamıştır. Ekonomik krizi de sopa zoruyla muhalefeti bastırmak istediği gibi sopa zoruyla çözmek isteyen Erdoğan’ın yöntemleri karşısında kriz daha da büyümüş, dalgalı kur nedeniyle bu tür istikrarsız konuşmalar nedeniyle kriz giderek derinleşmiştir. Ve artık büyük bir yapısal kriz olarak kendini ortaya koymaktadır. Bu yargı paketi yerli ve yabancı sermayeye ‘biz artık normalleşiyoruz, keyfi uygulamaların ötesinde bir hukuksal zemine geçiyoruz, bize artık hukuk yön verecektir normalleşeceğiz’ işareti veriyor, onun için esas olarak sermayeye güven vermek amacıyla düzenlenen bir pakettir. Kriz Erdoğan’ın fırçası, damadın cilası ile çözülemeyeceği anlaşılınca bir cila yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Kriz zaten derinleşti.

HUKUKSAL MAKYAJLA ÇÖZÜLMEZ

İnsanlar büyük bir umutsuzluk içine sürüklendiler, Antep’te iş bulamayan genç insanın nasıl canına kıydığını görelim. Köprüden atlayan insanları görelim. Yüzde 1’in ihtiyacını karşılamak için.. Dolayısıyla hukuk bunu normalleştiren, buna bir toplumsal meşruiyet kazandıracak bir zemin oluşturmaya çalışıyor. Önümüzdeki günlerde kıdem tazminatının fona devri söz konusu olacak, vergi tabana yayılacak deniliyor. Vergi zaten tabandaydı, bundan sonra vergi daha çok gündemde olacak borçları ödemek için. Şimdi ortada bir kırk katır mı kırk satır mı politikası vardır, buna hukuksal makyaj yapılmak istenmektedir.”

‘OPERASYONLAR ÇÖZÜM DEĞİL’

Dün yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında askeri operasyonların devam edeceğine dair kararlar alındığını hatırlatan Kubilay, iktidara yüklenerek, şunları söyledi: “Bugün borçlarını ödemekte zorlanan Türkiye’de dün MGK toplantısında görüldüğü gibi askeri operasyonları yoğunlaştıracaklarını açıklıyorlar. Bildiğiniz gibi birkaç gün önce çeşitli adlar altında operasyonlar yapıyorlar, Güney’e de bir operasyon yapılmış oldu. Aşağı yukarı orta yaş kuşağında olan aynı insan bu aynı nakaratlarla tekrarlanan bu ezberi biliyor. Defaatle yani 20-25-30 kez bu operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlar ülkenin kaynaklarını tüketmekten, can kayıplarını arttırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Ama bu aynı zamanda başka bir ülkenin topraklarına yönelik askeri operasyon olduğu için o ülkenin egemenliğine karşı bir ihlaldir. Uluslararası hukukta bu bir ihlaldir, sorgulanması gereken bir durumdur.

BARIŞ İÇİN DÜZENLEME ŞART

Seçim döneminde iktidarın bu zamana kadar anlattığı beka meselesi onların iktidarlarının bekası olduğunu biz gördük. Bugün ne hikmetse çok bekadan söz etmiyorlar büyük ihtimalle İstanbul seçimlerinde sıkışırlarsa yine gündeme gelebilir. Şimdi burada da askeri operasyonları da beka ile birleştirdiğimizde görülüyor ki siyasi iktidar savaşsız, şiddetsiz bir şekilde iktidarlarını sürdürmekte zorlanıyor. Bunu bir milliyetçi hezeyan eşliğinde şoven bakış altında üstünü örtmeksizin iktidarını sürdüremiyor. Hayat normalleştikçe insanlar ekonomik ve siyasi krizi görüyorlar, bunun üstüne kalın bir örtüye ihtiyaç vardır. İktidarın ihtiyaç duyduğu budur. Yargının demokatikleşmesinden söz ediyoruz o zaman ihtiyacımız olan bölge barışına da katkı sunacak içeride ülke halklarının barışına da kattı sunacak hakkı, hukuku ve adaleti tescil edecek bir düzenleme yapmamız lazım. Bu sadece Türkiye halklarının ihtiyaçlarını gözeten değil demokratik Ortadoğu perspektifi ile bütün halkların çıkarlarını gözeten bir düzenlemeye ihtiyacımız var.

Önümüzdeki günlerde kıdem tazminatının fona devri söz konusu olacak, vergi tabana yayılacak deniliyor. Vergi zaten tabandaydı, bundan sonra vergi daha çok gündemde olacak borçları ödemek için. Şimdi ortada bir ‘kırk katır mı kırk satır mı’ politikası vardır, buna hukuksal makyaj yapılmak istenmektedir.

‘PYD İLE NEDEN GÖRÜŞMÜYORSUNUZ?’

Suriye’de 8 yıldır iç savaş kritik bir eşiğe dayandı. Türkiye’nin yoğunlaşmış bir askeri operasyonları olduğunu biliyoruz. Askeri yığınak yaptığını biliyoruz ama öte yandan ne hikmetse Kürtler şu ya da bu düzeyde yeni Suriye’de bir statü elde etmesin diye dün ‘katil Esed’ dedikleri Suriye rejimi ile bugün ‘kardeş Esad’ olarak görüşme yaptıkları basına yansıyor. Siz şimdi ‘katil Esed’ dediğiniz bir rejim lideri ile kendi çıkarlarınız için görüşmeyi meşru görüyorsunuz da o ülkenin artık vazgeçilmez halkı olan Rojava halkları ile neden görüşmüyorsunuz? Onların temsilcisi olarak gördükleri demokratik bir siyasi parti olan PYD ile neden kamuoyu ve bölge halklarının önünde açık bir görüşme yapmıyorsunuz? Bu görüşmelerin hiçbiri kapalı kapılar ardında görüşmeyi gerektirmiyor.

Görüşmeler, Suriye halklarının önünde açık, meşru demokratik müzakereyi esas alan yöntemlerle yapılmalıdır. İktidar PYD ile demokratik dönüşüm için görüşme yapmalıdır.  Eğer eski rejimle görüşüyorsa oradaki bütün halklarla görüşülmelidir. Yeni Suriye’nin inşasına barışçıl ve demokratik bir katkıda bulunulmalıdır. O yıkıntının içinde olan bölge halklarına gerekli desteği yapmalıdır Türkiye. Ancak Ortadoğu’da büyük bir ülke olabilir bölge halklarının vicdanında hak ettiği saygın yeri o zaman alabilir.”

‘YARGIÇLAR SARAY’DAN ÖZGÜRLEŞMELİDİR’

Yargı paketinin Avrupa Birliği (AB) raporunun açıklandığı döneme denk geldiğini aktaran Kubilay, şunları söyledi: “Rapor açıklanmadan da bundan haberdar oldukları ve buna uygun bir biçimde bu açıklamayı yaptıkları görülüyor. Dolayısıyla Türkiye de ihtiyacı olan gerçek bir yargı reformudur. Yargının Saray'dan bağımsızlaşması, yargıçların Saray'dan özgürleşmesidir. Buradan başladığınız andan itibaren arkası gelecektir. Bu olmaksızın Türkiye'de bir demokratik yargıdan, yargı bağımsızlığından yargıçların bağımsızlığından söz etmek mümkün olmayacaktır.”

‘TALAN BAKIŞ AÇISI VAR’

HDP’li belediyelere yönelik son günlerde artan farklı uygulamalara dair de Kubilay, şöyle devam etti: “31 Mart’tan sonra HDP belediyelerine doğrudan kayyım atmadılar ama kazanımları bertaraf etmek için her türlü yolu denediler. Önce Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 6 belediye başkanımızın, 56 belediye meclis üyemizin mazbatasına el koydular. Yetinmediler tekrar bir kaç ilçemizdeki çoğunluğu olan belediye meclis üyelerimize soruşturma açtılar, AKP’li belediye meclis üyelerini çoğunluk hale getirmek için ilginç yöntemlere başvurdular. Arkasından ise görevi devralan arkadaşlar inanılmaz borçlar açıkladılar, dudak uçuklatacak kadar borç batığına sürüklenmiş belediyelerimiz. Sanki düşman malı bir savaş sonrasında bir ganimet var ortada ve bir yağma ve talan bakış açısı.

DİYARBAKIR’DA KREŞ İŞGALİ 

 Bu anlayışın bir devamı olarak Kayapınar Belediyesi’ndeki kreşi işgal etmişler inanamazsınız, 19 Mart 2019’da yani seçimden iki gün önce orada belediye tarafından çocuk kreşi olan kreşi Diyarbakır Müftülüğüne 25 yıllığına vermiş. Tahsis etmiş yeni belediye geldikten sonra belediye meclise oturmuş karar almış ve bu kararı iptal etmiş. Burayı kaymakam polis gücünü yanına alarak kreşi çocukların önünde basıyor. Görüntüleri izlemişsinizdir. Belediye eşbaşkanımız diyor ki geçerli olan belediye meclisinin kararıdır. İsterseniz yargıya başvurabilirsiniz az önce bütün konuştuklarımıza rağmen yargı karşı karar çıkarırsa biz buna saygı duyarız diyor.

Ama ne mümkün. Bunların hiç biri olmuyor aynı şey Cizre’de benzer bir durum. Çok utanç verici. Kayyum 15 günlük ücreti kalmış diye belediyeyi icraya veriyor. Ama kendisi giderken Cizre gibi küçük bir ilçe de 220 milyon borç bırakıyor.  Yüksekova’yı da bir daha hatırlatmak isterim tarihe kara leke olarak düşsün 22 milyon bütçesi olan bir ilçe 650 milyon borç bırakılmış. Antep de bir küçük baklavayı çalıyor diye bir çocuğa ne kadar ceza verdiler. Nerede yargıçlar nerede yargı? Niye harekete geçmiyorlar. Tam da bunların her biri bizim ne kadar da yakıcı bir şekilde demokratik bağımsız ve tarafsız bir yargıya ihtiyacımızın olduğuna dair bulgulardır.

‘HALKA HİZMET ETTİYSENİZ NİYE KALDIRIYORSUNUZ?’

Yine başka bir örnek Derik Belediye’sinden. Daha önce belediyenin kadın merkezi varmış. Kadınlarla Dayanışma Merkezi’ne kadın müdür atanmış. Daha önce 180 bin TL’lik çeşitli demirbaşlar alınmış müdüre hanım seçimden sonra görevi bıraktığında bu demirbaşları almış evine götürmüş.Yani burası bunların tapulu özel mülkü mü nasıl bir anlayıştır bu savcılar nerede niye harekete geçmiyorlar. Mardin’deki ortaya çıkan 1,5 milyar TL’lik, Kızıltepe Belediye billboarda asmış halk görsün diye. Bu sakıncalıdır diye kaymakamlık apar topar kaldırıyor.

Şimdi bunların hangisi doğru siz eğer halk için çalışıyorsanız bunları halkın bilmesini niye engel oluyorsunuz. Öyle ya siz Cizre gibi bir yerde 250 milyonluk borç etmişsiniz çok büyük hizmet etmişsiniz de mi bunu halka göstermeniz gerekmez mi? Sonuç olarak ister işkence konusu olsun ister belediyelerdeki yağma ve talan uygulamaları olsun, ister iktisadi kriz olsun bunların her birinin demokratik bir yargıya özgür yargıçlara saraydan talimat almayan savcılara ve bir yargı sistemine ihtiyacımızın olduğunu açıkça gösteriyor.”

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…