Hatip Dicle: Türkiye’de iç savaş çoktan başladı, büyük bir kaos dönemine girilecek

10 Mayıs 2018
Hatip Dicle: Türkiye’de iç savaş çoktan başladı, büyük bir kaos dönemine girilecek

'Türkiye’yi kurtarmak için demokratik yollardan seçim bir şanstı. Türkiye’de demokrasiden yana güçler bir araya gelip bir demokrasi ittifakı yapabilirdi. Ama ne yazık ki İyi Parti’nin tutumu, Ergenekon’un tutumu bunu engelledi.'

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Hatip Dicle Ahval’a verdiği röportajda Türkiye’de çoktan bir iç savaşın başladığını bu iç savaşın yeni bir aşamaya geçeceğini söyle. Dicle açıklamalarında Türkiye’yi daha büyük bir kaosun beklediğini ifade etti.

Dicle’nin röportajından dikkat çeken bölümler:

OHAL’de yapılacak bir seçim olmasının güvenlik endişelerine neden olduğu sıklıkla ifade ediliyor. Siz de benzer endişelere sahip misiniz? Nelerin yaşanabileceğine yönelik öngörünüz nedir?

Tabii ki endişelerim var. Şu an aldığımız bilgiler de bu yönde; bir yığın gözaltı yaşanıyor. Eş başkanların bile mitinglerine engelleme yapılıyor. Tutuklamalar, yasaklamalar, her türlü engellemeler yapılabilir. Her şeyi bekliyoruz. Eğer bir cumhurbaşkanı kalkıp, “HDP’yi sandığa gömün” demişse bilin ki burada demokrasi diye bir şey yoktur.

Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs tarihli açıklamasında; “Bir partiyi şeytanlaştırma düşüncesinde değiliz” dedi. Ardından Deniz Baykal’la görüşmeleri oldu ve HDP’nin olmadığı bir 4’lü ittifak kurulduğu açıklandı. Daha önce de birçok CHP milletvekilinin Demirtaş’la görüştüğünü biliyoruz. Siz bu tutum değişikliğini nasıl yorumluyorsunuz?

Şunu görmek lazım; bir AKP-MHP bir de gizli ortak Ergenekon var ve Ergenekon’un CHP üzerinde de çok etkili bir gücü var. Ama CHP içerisinde Selin Sayek Böke’nin, İlhan Cihaner’in başını çektiği, 20’ye yakın belki de daha fazla milletvekilinin oluşturduğu demokratlar da var. Bunlar CHP içinde etkili değiller.

Etkili olanlar, CHP’yi devlet partisi olarak yaşatmak isteyen, adına Ergenekon denilen derin devletle ilişki içinde olan kesimlerdir. Öyle sanıyorum ki, Kılıçdaroğlu Baykal’la da görüştüyse, Baykal zaten Ergenekon’un adamlarından biridir, bu görüşmeden sonra da caymışsa Ergenekon, HDP’nin ittifak içinde yer almasını engellemiştir.

CHP, kendi kurullarıyla yönetilen bir parti değil. Ergenekon yönetiyor. Kılıçdaroğlu’nun bir ağırlığı yok. Mesela derler ki, “Kılıçdaroğlu hep Dursun Çiçek’in gözüne bakar. Dursun Çiçek bir şeye karşı çıkarsa o da karşı çıkar.” Kılıçdaroğlu, işte böyle bir durumda, Ergenekon’un elinde bir oyuncak.

Peki, Ergenekon konusunu açtığınız için sormak isterim; bu seçim süreci boyunca nasıl bir rolü olabilir?

Açık söyleyeyim; Türkiye şu anda her türlü ihtimale açık bir durumdadır. Hatta ve hatta CHP içinden iyi haber alan bazı kaynakların anlatımına göre; bu iki aylık süreç içerisinde Türkiye’de çeşitli siyasi suikastlar, bombalamalar ve her türlü provokasyon gelişebilir.

Binali Yıldırım, bir başbakan olarak şunu açıkladı; “Bizim 15 yıldır biriktirdiklerimizi hiç kimseye teslim etmeyiz.” Yıldırım’ın ne kast ettiğini doğru anlamak gerekir. Şunu demek istiyor; biz seçimle geldik ama asla seçimle gitmeyeceğiz.

Demokratik niteliğini kaybedip faşist bir parti niteliğini kazanmasının bir etkisi de budur. Dünyada, hiçbir zaman faşist partiler iktidarlarını demokratik yollarla teslim etmemiştir. Onun için bu süreçte seçimin iptali dahil her türlü provokasyon girişimi olabilir.

Örneğin, Ege’de, Irak’ta ve Suriye’de bir provokasyon sonucunda, cumhurbaşkanının yetkisindedir, “savaş hali ilan ettim, seçimi iptal ediyorum” diyebilir ve sonra seçimi filan unutun artık. Bunları olasılık olarak görüyoruz. Dediğim gibi, bu iki ay içinde her türlü tehlike önümüzde mevcut.

Hem Devlet Bahçeli hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan, erken seçime gerekçe olarak, “iç ve dış tehditlerin artmasını” gösterdiler. Sizce dış dünyadaki ve Suriye’deki bu gelişmelerin seçim kararındaki etkisi nedir?

Türkiye’nin üzerine ekonomik ve siyasi hatta askeri alanda çığlar geliyor. Birincisi, bir ekonomik kriz yolda. Bunu dünyadaki bütün ekonomi kurumları söylüyor, en son S/P kredi notunu düşürdü. Dolar ve Euro almış başını gitmiş. Bunu durduramazlar.

Türkiye’yi çok tehlikeli bir gidiş bekliyor. Bu anlamda, Türkiye’nin Batı’ya karşı meydan okumasına karşı Batı sermayesi buna bir cevap verecektir. İkincisi, Zarrab davasıdır. Bu dava da sonuçlanmak üzere ve Türkiye’ye milyarlarca dolarlık bir ceza çıkması bekleniyor.

Bir üçüncüsü de, rahip Brunson davasıdır. Bu davada da maalesef daha önce gazeteci Deniz Yücel’in rehin alınması gibi rahip Brunson’un da rehin alındığı bir durum var. Devletler hukukuna göre rehin tutmak hukuk dışıdır. Buna karşı ABD’nin yaptırımları gelebilir.

Bir başka konu ise S-400’dür. S-400’lerin alınması NATO standartlarına göre doğru bulunmamıştır. NATO Askeri Komuta Başkanı bunu açıklamıştır. Bunun da yaptırımları vardır. Mesela, Türkiye’ye verilecek F-35’lerin, Türkiye adına üretiminin durdurulacağı söyleniyor.

Dolayısıyla, Türkiye’yi askeri anlamda da bir baskı bekliyor. Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askeri anlamda üzerine bu kadar çığ gelirken, bir yandan da son Suriye’deki bombardıman ile Türkiye’deki iktidar bloğu arasında da bir çatlaklık oluştu. Bunu görmek lazım.

Çatlaklıktan kastınız nedir?

Şunu kast ediyorum; Batı kanadıyla Avrasyacı kanat arasında bir çatlaklık açığa çıktı. Dış İşleri Bakanlığı’yla, Erdoğan ABD-Fransa ve İngiltere’nin Suriye bombardımanını desteklediler. Hatta bazı İslami çevreler bunu az bile bulduklarını açıkladı.

Ama Ergenekon çevresi dediğimiz o Avrasyacı kanat, “Bu bir haçlı zihniyetidir” dedi. Doğu Perinçek, bizzat açıkladı ve Erdoğan bu siyaseti dolayısıyla yerden yere vuruldu. Seçim kararı da bu olayın arkasından başladı. İktidar bloğu; AKP-MHP ile Ergenekon arasında hatta MHP ile AKP arasında da belli sürtüşmeler olduğunu görmemiz lazım.

Size bir şey daha söyleyeyim; en son 28 Şubat kararları verildi ve birçok eski askeri komuta kademesi cezalara çarptırıldı. Şimdi sivil alanda da bu operasyonların yapılacağı konuşuluyor. Uğur Dündar’ın, Ertuğrul Özkök’ün adı sayılıyor.

28 Şubat dönemini yaşayanlar bilirler; o zaman bir silahlı askeri kanat vardı, bir de silahsız kuvvetler denilen sivil kanat vardı. Şimdi bu sivil kanada yönelik AKP’nin güdümünde bir operasyonun başlayacağı iddia ediliyor. Dolayısıyla bu da bir çatlaklığa işarettir. İşte bunun için diyorum; önümüzdeki dönem kaosla örtülü dönem olacak. Biraz önce anlattıklarımı tekrarlamayayım, bizi birçok tehlike bekliyor.

Peki, Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın, “yeni bir gerilla savaşı başlatacağız” açıklamalarına ilişkin değerlendirmeniz nedir?

2015 yılından beri çok şiddetli bir savaş yürüyor. Öyle görünüyor ki, bu savaş bu sene daha da şiddetlenecek. KCK Yürütme Konseyi’nin, HPG komutanlıklarının yaptığı açıklamalardan öyle anlıyoruz. Şu an Türk ordusu, AKP’nin güdümünde 30 km kadar Irak sınırından içeri girmiş.

O nedenle işgal edilmiş Güney Kürdistan bölgelerinde ve Kuzey Kürdistan’da yani Türkiye Kürdistanı’nda çok ağır ve kanlı bir gerilla savaşı olacağı kesin. Murat Karayılan, savaş hazırlıklarını tamamladıklarını, gerilla hamlesi başlattıklarını duyurdu.

O nedenle, maalesef diyorum, bu sene sıcak bir yaz ve sıcak bir seçim döneminin geldiğini üzülerek söylüyorum. Siyasi süreçlerin terk edilmesi Türkiye’nin başına bu felaketi getirebilir. Endişeliyiz. Bu konuda da sorumluluk masayı deviren ve Türkiye’yi Neo-Osmanlıcılık hayalleriyle maceraya sürükleyen AKP, MHP ve Ergenekon’a aittir.

Bahsettiğiniz tablo düşünülebilecek en kötü senaryo… Açıkçası bir iç savaştan bahsediyorsunuz…

Bana göre zaten iç savaş çoktan başlamış. Belki bu iç savaş yeni bir aşamaya geçecek. Ekonomik krizlerin arttığı, devlet kliklerinin arasında çatışmaların gerçekleştiği, tam bir kaos durumuna evrilebilir.

O zaman seçime ne gerek var?

Hedefimiz şu; Türkiye’yi kurtarmak için demokratik yollardan seçim bir şanstı. Türkiye’de demokrasiden yana güçler bir araya gelip bir demokrasi ittifakı yapabilirdi. Ama ne yazık ki İyi Parti’nin tutumu, Ergenekon’un tutumu bunu engelledi.

Dolayısıyla şu an Türkiye, ne yazık ki kaos içinde bir seçime gidiyor. Eğer demokratik yollardan bunu durdurabilseydik belki kanlı süreçler olmadan da 24 Haziran’da demokrasi zafer kazanabilirdi. Ama son gelişmeler bize açıkça şunu gösteriyor; Erdoğan hileyle de olsa, her türlü provokasyonla da olsa, kazanmaya kilitlenmiş.

Ve onun karşısındaki muhalif güçler ne yazık ki çok parçalılar ve bir birlik kuramadılar. HDP, elinden gelen bütün çabayı sarf etti, edecek de. Bütün demokrasi cephesini son ana kadar diri tutup bu değişimi, dönüşümü daha doğrusu bu felakete gidişi, demokratik yollardan engelleyebilir miyiz sorusuna yanıt verebilmek için çaba sarf edeceğine inanıyorum.

Ama çaresiz kalırsa herhalde Erdoğan diktatörlüğü 24 Haziran’da kazandıktan sonra bile Türkiye’yi daha büyük kaosları beklediği artık aşikârdır. Ne yazık ki iyi şeyler göremiyoruz.

Peki, 4’lü ittifaktan ikinci tura kalacak isim CHP’nin adayı olursa HDP’nin tavrı sizce ne olur, ne olmalıdır?

Bu da açıktır aslında, eğer CHP’nin adayı demokratsa, Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesine taraftarsa, Türkiye’nin yeniden demokrasi yolunda yürümesinde güven veriyorsa, açıklayacağı program Kürtleri tatmin ediyorsa, Kürtler tabi ki bütün ağırlığıyla destek verecektir.

Eğer tersi olur ve Ergenekoncu olarak bilinen bir adam pozisyonunu aynı İyi Parti, MHP gibi inkâr eden, bunu şiddetle çözmek isteyen bir seçenek olursa, iki katil arasında Kürtler bir seçenekte bulunma durumunda değil.

Kaynak: Ahval – Eylem Yılmaz

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…