Afrin Harekâtı Hakkında Bazı Notlar

27 Ocak 2018
Afrin Harekâtı Hakkında Bazı Notlar

“İstiklal Savaşı”ndan söz edildiği bu günlerde, geçmişteki savaşımızın, bizim askerlerimizin yabancı bir ülkenin topraklarına girmesiyle değil, yabancı askerlerin bizim topraklarımızı işgal etmesiyle başladığını da unutmamalıyız.

Sanıyorum bugün ülkeyi yönetenler de bunu çok iyi biliyorlar ve bu yüzden de bu “fetihçi” bayramın boomerang etkisiyle bir süre sonra tersine dönebileceğini ve ülkeyi içinden çıkılması zor bir duruma sokabileceğini de düşünmeleri gerekiyor.

Prof. Dr. Taner Timur

1) Afrin operasyonu bir “fetih coşkusu” içinde başlamış ve bu atmosferde Erdoğan’a “Gazi unvanı” önerisi bile yapılmıştır. Oysa bu, bağımsız bir operasyon değildir; bölgedeki ABD-Rusya nüfuz kavgası kullanılarak ve hava sahasını kontrol eden Rusya’nın rızası alınarak başlatılmıştır. Bu demektir ki Rusya’nın çıkarlarına ters düşülmesi halinde de bu rıza ortadan kalkabilecek ve operasyon sona erecektir. Kaldı ki Rusya daha başlangıçtan itibaren “kaygılarını” belirtmiş ve Türk tezlerinin haklılığından çok, “Amerika’nın kışırtması” ile ilgili açıklamalar yapmıştır.

2) İkinci hedef olan Menbiç ise ABD kontrolü altındadır ve Beyaz Saray şimdiden Erdoğan’ı “Türkiye-ABD silahlı çatışmasından kaçınması” için ikaz etmiş bulunuyor. Blöfçü siyasi retorik bir yana, TSK’nın sırası gelince bu “ikaz”ı gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi en olası seçenek olacaktır.

3) Resmi makamlar tüm operasyonun hedefinin “Suriye’nin terörist unsurlardan temizlenmesi ve toprak bütünlüğünün sağlanması” olduğunu ilan etmiş bulunuyorlar. Bu hedef Esad’ın da hedefidir ve Suriye’nin formel planda bir “uyarma” dışında sessiz kalmasının, herhangi bir çatışmadan kaçınmasının nedeni de bu olmalıdır. Erdoğan ayrıca harekâtın tamamlanmasının Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların yurtlarına dönmelerine olanak sağlayacağını söylemiştir ki bu da Türkiye ve Suriye rejimlerini yaklaştıran bir husustur. Kaldı ki ABD de Esad’ın gidişini bir öncelik olmaktan çoktan çıkarmış ve belirsiz bir süre daha Esad’a tahammül edeceğini ortaya koymuştur. Bu koşullarda AKP iktidarı da, en azından tutarlı olmak için, “Katil Esad!” retoriğini terk ederek -mesafeli de olsa- Suriye rejimi ile kooperasyon kurmak durumundadır.

4) Çatışmalar halen kırsal alanda devam etmektedir ve resmi açıklamalara göre şu ana kadar “394 terörist etkisiz hale getirilmiştir”. Oysa çatışmalar 200 binden fazla sivilin ve ağır silahlarla donanmış binlerce YPG’li savaşcının yaşadığı şehir merkezine intikal edince karşılıklı kayıpların artması ve cepheden vahim haberlerin gelmesi ihtimal dahilindedir. Böyle bir durum ise Batı kamuoyunda şimdiden başlamış olan kaygıları bir anda “kampanya”ya dönüştürme ve Türkiye’yi çok zor bir duruma sokma potansiyeli taşımaktadır. Resmi tezler ne olursa olsun, dış dünyada Afrin hareketi şimdiden “kürtlere karşı savaş” olarak ilan edilmeye başlamıştır. Unutmayalım ki “terörist” tanımlamaları “ulusal” tanımlamalardır ve hiçbir ulus kendisine bir zararı olmayan grupları pratikte “terörist” saymıyor. Yıllar önce Rusya’da kanlı terör eylemlerine bulaşmış bir sürü Çeçen’in Türkiye’de kolayca sığınma hakkı buldukları bugün unutulmuş görünüyor. Aynı şekilde bugün Batı kamuoyu da PYD/YPG hareketini bir terör hareketi olarak değil, Suriye’de DAEŞ’in yenilmesinde başrolü oynayan bir hareket olarak görmektedir.

5) Savaşlar günümüzde silahlı çatışma alanlarından önce kamuoyunda kazanılıyor ya da kaybediliyorlar. Fransızlar Cezayir’de, Amerika’lılar Vietnam’da, Sovyetler Afganistan’da kamuoyunu kaybettikleri an savaşı da kaybettiklerini anladılar. Yoksa silahlı çatışmayı daha yıllarca sürdürecek ve bu ülkelere diz çöktürecek askeri güce sahiptiler. Bu bakımdan Erdoğan’ın kendisine Afrin harekâtı için “süre” soran Trump’a Afganistan ve Irak örneklerini vermesi çok talihsiz bir benzetme olmuştur. AKP iktidarı ülke kamuoyunu kolayca yönlendirebilen, dış kamuoyuna da duyarsız kalabilen bir iktidar olsa da, Türkiye’nin yıllarca sürecek bir savaşa tahammülü yoktur. Sanıyorum bugün ülkeyi yönetenler de bunu çok iyi biliyorlar ve bu yüzden de bu “fetihçi” bayramın boomerang etkisiyle bir süre sonra tersine dönebileceğini ve ülkeyi içinden çıkılması zor bir duruma sokabileceğini de düşünmeleri gerekiyor. Yerli yersiz yeni bir “İstiklal Savaşı”ndan söz edildiği bu günlerde, geçmişteki savaşımızın, bizim askerlerimizin yabancı bir ülkenin topraklarına girmesiyle değil, yabancı askerlerin bizim topraklarımızı işgal etmesiyle başladığını da unutmamalıyız.


Taner Timur'un Facebook sayfasından alınmıştır.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…