Eski AB büyükelçisi: Türkiye’yle anlamlı diyalog mümkün değil

26 Ekim 2017
Eski AB büyükelçisi: Türkiye’yle anlamlı diyalog mümkün değil

Bu kadar acımasız bir kampanya biçimi Türkiye’deki bazı köklü milliyetçilere kullanışlı gelebilir ancak bunun güvenilirliği, eften püften suçlamalar ve komediye varan karalama teknikleri nedeniyle, çok zayıfladı. Muhalif gazeteciler ve sıradan vatandaşların üzerine atılan ağ o kadar genişledi ve öyle gülünç bir boyuta ulaştı ki, Ankara’nın baskıcı yöntemleri – standart otoriter pratikler yerine – giderek daha da siyasi çaresizlik gibi gözüküyor.

AB’nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Pierini Türk hükümetinin içinde bulunduğu “yankı odası”nın hakimiyeti nedeniyle, karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan müzakereler yürütmenin imkansızlaştığını söyledi.

Brüksel merkezli Carnegie Europe’a uazan Pierini diğer ülkelerin de, Türkiye’nin öfkesinin hedefi haline gelmektense, ülkeyi zaptetmeye çalışması gerektiğini söyledi.

Türkiye yönetimi ile anlamlı bir diyalog kurabileceğini düşünenler, en iyi ihtimalle, kendi ülkeleri karşısında kullanılan piyonlar olabilirler. En kötü ihtimalle de, bir diğer ‘yabancı komplocu’ olarak damgalanacaklardır. Ayrıca Ankara’ya yaltaklanmak ya da Ankara üstünde uluslararası baskı kurmaya çalışmak da bir işe yaramayacaktır. En güvenlisi muhtemelen zaptetmek.

2006 – 2011 yılları arasında AB’yi temsil eden Pierini, AB’nin başına daha fazla dert açmamak için, Türkiye cumhurbaşkanı ile herhangi bir diyaloğa girmekten kaçınma stratejisi uyguladığını yazdı.

Uluslararası diplomasi alanında çalışmak çoğunlukla, bir krize çözmek ya da karşılıklı ticareti artırmak gibi, karşılıklı çıkar ilişkisinin olduğu durumlarda geçerlidir. Aslında bunlar dışında başka ülkelerle ilişki içine girmenin hiçbir anlamı yoktur.

Ancak Pierini Türk hükümetinin yabancı güçlere karşı düşmanlığı dış politikasının temeli haline getirdiğine dikkat çekti:

Ankara’nın iki yönlü uluslararası stratejisi – ABD ve/veya AB’^yi Gülen hareketini ya da PKK’yi desteklemekle suçlamak ve Avrupalı liderleri müzakereleri sonlandırmaya kışkırtmak için elinden geleni yaparken bir yandan da birliğe kabul için Türkiye gerekli kriterleri karşılıyormuş gibi davranmak – bir kördüğüme neden oldu.

Pierini’ye göre bunun bir sebebi, Ankara’nın saldırdığı ya da hiçe saydığı ülkelerin “komplocu düşünce yapısı”na bolca yakıt sağlaması. Türk hükümeti bu düşünce yapısını seçmenlerini, hükümet politikasına karşı herhangi bir muhalefetin Türkiye’ye ve Türkiye toplumuna karşı yabancı destekli bir komplo olduğuna inandırmak için kullanıyor.

Bu şu demek: Genel kanının aksine, AK Parti yurtiçinde kendisine olan desteği korumak için, kimi zaman başka ülkelerle diplomatik kriz çıkarıyor.

Uzun süredir AK Parti yönetimi ABD ya da AB’yi açıkça suçluyor ancak kapalı kapılar ardında müzakereye açık davranıyordu.

Şimdi ise AK Parti oy oranını korumak için giderek daha korkunç tedbirler aldıkça, bu anlayış da parçalanıyor. Diğer hükümetler için ise, partinin siyasi muhalefeti toplu olarak cezaevine göndermesini kınaması için baskılar artıyor.

Pierini bu komploculuğunun bir seçim taktiği olarak sonuna gelindiğini ve Erdoğan ile AK Parti’nin 2019 yılındaki seçimlerde sürpriz bir darbe alabileceğini yazıyor.

Bu kadar acımasız bir kampanya biçimi Türkiye’deki bazı köklü milliyetçilere kullanışlı gelebilir ancak bunun güvenilirliği, eften püften suçlamalar ve komediye varan karalama teknikleri nedeniyle, çok zayıfladı. Muhalif gazeteciler ve sıradan vatandaşların üzerine atılan ağ o kadar genişledi ve öyle gülünç bir boyuta ulaştı ki, Ankara’nın baskıcı yöntemleri – standart otoriter pratikler yerine – giderek daha da siyasi çaresizlik gibi gözüküyor.

WHatti

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…