İşkencenin pilot üssü: Tarsus T Tipi Cezaevi

23 Ekim 2017
İşkencenin pilot üssü: Tarsus T Tipi Cezaevi

İKTİDAR İŞKENCEYE SESSİZ KALARAK ONAY VERİYOR --Askeri nizam, çıplak arama, dayak, sürgün. Cezaevinden gelen işkence iddialarının ardı arkası kesilmiyor. Avukat ve milletvekillerinin girişimleri sonuçsuz, yetkililer sessiz.  Bu da 'Siz yapın, biz arkanızdayız' demek. 

Erdal İMREK--Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus Cezaevi açıldığı haziran ayından bu yana işkence iddialarıyla gündemde. Tutukluların aileleri ve avukatları aracılığıyla ya da mektuplarla dışarıya duyurdukları işkencenin boyutu tüyler ürpertici. Öyle ki tutuklular dayak nedeniyle kemiklerinin kırıldığından, çıplak aramadan, rutin hale gelen kaba dayaktan, yerlerde sürüklenmekten, hücreye kapatılmaktan, her türlü onur kırıcı muamele ve hakarete maruz bırakılmaktan, susuzluktan, aç kalmaktan söz ediyor. Avukatlar görüştükleri müvekkillerinin vücutlarındaki işkence izlerini, şişlikleri, morlukları görebildiklerini anlatıyor. İşkence iddialarının araştırılması ve sorumluların yargılanmasına ilişkin yapılan başvurular ise sonuçsuz kalıyor. Sorumluların yargılanması bir yana, mağdurlar cezalandırılıyor. Avukatlar ve milletvekilleri cezaevi yetkililerine ulaşamıyor, herhangi bir soruşturma başlatılmıyor, en sık kullandığı argümanlardan biri 'İşkenceye sıfır tolerans' olan hükümet ise başvurulara karşılık vermiyor.  

Kamuoyunda Tarsus T Tipi Cezaevi olarak bilinen kampus içinde bir kadın cezaevi, bir çocuk cezaevi ve 3 T tipi cezaevi bulunuyor. Cezaevinden açıldığı haziran ayından beri işkence ve kötü muamele haberleri geliyor. Önce cezaevine sevk edilen kadın tutukluların yaşadığı işkence gündeme geldi. Daha sonra tutuklu gazetecilere ve siyasi tutuklulara yönelik birçok işkence iddiası basına yansıdı.

‘SOSYAL TESİSLERİ OLACAK’ DENDİ, İŞKENCEYLE GÜNDEMDE

İnşaatına 11 Temmuz 2013’te başlanan Tarsus Ceza İnfaz Kurumu Kampus Cezaevi Türkiye’nin en büyük cezaevlerinden biri. Cezaevi açılmadan önce basına yansıyan haberlerde, hakkında övgüyle söz ediliyordu. 110 milyon 880 bin TL’ye ihale edilen cezaevinin ‘idari ve sosyal tesisleri, kreşi, çarşı binası, sağlık ocağı, ziyaretçi binası, çok amaçlı salonu, tarım, tekstil, temizlik gibi çok sayıda değişik alanda üretime yönelik işlevler hayata geçireceği anlatılıyordu. Ama cezaevi faaliyete geçtiği 2017 yılı boyunca sadece işkence ve kötü muameleyle gündemde.

ASKERİ NİZAM, ÇIPLAK ARAMA, DAYAK…

Cezaevinde gördükleri işkenceyle gündeme gelen gazeteciler Erdoğan Alayumat ve Serkan Erdoğan’ın avukatı, aynı zamanda Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı olan Avukat Tugay Bek’le cezaevinde yaşananları, işkenceye ilişkin girişimlerinin nasıl sonuçlandığını konuştuk.

Cezaevinde korkunç bir tablo olduğunu dile getiren Bek, tutukluların askeri nizamda sayım vermeye zorlandığını, çıplak aramaya tabi tutulduklarını, darp edildiklerini ve sistematik bir işkence uygulandığını söyledi.

İŞKENCE GİRİŞTE BAŞLIYOR 

Cezaevine gelen bir tutuklunun daha girişte çıplak aramaya maruz kaldığını ve işkencenin böylece başladığını söyleyen Bek, "Başka bir cezaevinden nakille gitse dahi zorla çıplak aramaya tabi tutuluyorlar ve bunu kabul etmeyenler darp ediliyor. Bu herkese standart uygulanıyor" dedi.

'BU UYGULAMAYI İLK KEZ TARSUS'TA GÖRDÜK'

Bek, cezaevinde tutukluların günlük yaşamının bir parçası haline gelen uygulamalara dair şu örneği veriyor: “Geçen hafta görüştüğüm müvekkiller hastane, adliye gibi yerlere gidişlerinden sonra bile geri dönüşte yine çıplak aramaya maruz kaldıklarını anlattı. Çıplak arama oldukça yaygın, bunu birçok cezaevi yapıyor. Ancak hastane ve adliyeye gidişten sonra da yapılmasını bir tek Tarsus’ta gördük." 

Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı Tugay Bek

İŞKENCEYE İTİRAZ EDENE İŞKENCE 

Tutuklulara ısrarla 'askeri nizam' dayatması yapıldığını belirten Bek, "Tek sıra halinde dizilmelerini ve kendilerini saymaları isteniyor. Tutuklu ve hükümlülerin sıraya geçerek askeri nizamda komut vermesi rencide etmek ve onur kırmak amacı taşıyor. Çoğunlukla siyasi tutuklular, 'Biz asker değiliz, yönetmeliklerde, mevzuatta sayımın bu şekilde verileceğine dair bir madde yok' diyerek itiraz ediyor. Erdoğan Alayumat’ta olduğu gibi itiraz edenler darp edilip, 'süngerli oda' diye tabir edilen odaya konuyor.

'GÖRÜŞ SIRASINDA İŞKENCE İZLERİNİ GÖREBİLİYORUZ'

Avukatların müvekkillerinin üzerindeki işkence izlerini, morlukları, şişlikleri rahatlıkla görebildiklerini söyleyen Bek, "İzleri görebileceğimiz düzeyde işkence yapılıyor. Bir de göremediklerimiz var tabi. Örneğin Erdoğan’ın sol kulağında işitme kaybı meydana geldi. İşkenceyi yapanların, bunun dışarıya yansımasından, duyulmasından herhangi bir çekincesi yok. Çok rahatlar" diyor.

'İŞKENCE YAPANLAR RAHAT, ÇÜNKÜ HUKUKİ GİRİŞİMLER SONUÇSUZ' 

Bu rahatlığı işkence gören tutuklular için yaptıkları hukuki girişimlerin sonuçsuz kalmasına bağlayan Bek, "Örneğin gazeteciler Erdoğan Alayumat, Serkan Erdoğan ve diğer tutuklulara uygulanan işkenceye ilişkin suç duyurusunda bulunduk. İşkence mağdurlarının vücudundaki izler kaybolmadan, bunların delil olarak tespit edilmesini talep ettik. Ama bu yapılmadı, rapor da aldırılmadı. Kamera kayıtlarının incelenmesini talep ettik ama bu yönde de bir girişim olmadı" diyor.

'İŞKENCE KİŞİSEL DEĞİL, KURUMSAL VE SİSTEMATİK'

Bek, tutuklulara işkence edilmesinin ardından sorumlulara dokunulmamasını hatta mağdurların cezalandırılmasını ise şu sözlerle değerlendiriyor: "Bu durum, cezaevlerindeki kötü muamele, hukuksuzluk ve işkencenin birkaç görevlinin tutumu olmadığını, kurumsal ve sistematik olduğunu gösteriyor. Kurumsal olmasa iddiaların soruşturulması gerekirdi ama bu yapılmıyor. İşkence yapanlar yerine mağdurlar cezalandırılıyor" diyor.

'YETKİLİLERİN SESSİZLİĞİ CESARETLENDİRİYOR'

İşkence gören müvekkillerinin hak arama süreçlerinde hiçbir taleplerinin karşılanmadığını söyleyen Bek, "Şikâyette bulunuyoruz ama hiçbir yaptırım yok. Bu cezasızlık uzun yıllardır böyle sürüyor. İşkence yapanlar da bunu biliyor ve bu nedenle rahatlar. Kamuoyunun bilmesinden, avukatların olanları dışarıda duyurmasından rahatsız değiller. Çünkü tek başına olayın duyulmasının bir caydırıcılığı yok. Bu işkenceler karşısındaki hükümetin, yetkililerin sessizliği, 'Siz yapın, biz arkanızdayız' demek. Bakanlığın, siyasi iradenin de arkalarında olduğunu düşünüyorlar. En azından şimdilik cezasız kalacaklarından eminler. Bu da rahat davranmalarını sağlıyor" dedi.

'CEZAEVİ YÖNETİMİYLE GÖRÜŞMEK İMKANSIZ'

Cezaevi yönetimine ulaşıp, dert anlatmak ise imkansız. Müvekkillerinin gördüğü işkencelerden sonra cezaeviyle hiç görüşemediklerini belirten Bek, "Cezaevi yönetimi görüşme taleplerini reddediyor. Bakanlıktan izin alın vs. diyor. Hiç görüşme şansımız olamadı" diyor.

İŞKENCEDEN SONRA SÜRGÜN 

İşkence yapanlara herhangi bir soruşturma açılmadığı gibi mağdurlara ceza verildiğini hatırlatan Bek, "İşkence iddiaları savcılığa yansıdığında sessizlikle karşılanıyor. Ama örneğin işkence mağdurları Erdoğan Alayumat ve Serkan Erdoğan, Samsun Bafra Cezaevi'ne sevk edildi. Bu işkence olayını paylaştıkları için sürgün edildiler, tek sebebi bu. Sürgünler de başlı başına bir mağduriyet yaratıyor. Başka bir cezaevine nakil savunma hakkının da ihlalidir. Mesela Erdoğan Alayumat, Hatay’da yargılanacak. Serkan Erdoğan ise Mersin'de. Biz en güneydeyiz ama onları en kuzeydeki cezaevine gönderdiler. Avukattan kaçırmak istedikleri için bunun yapıldığını görüyoruz" diyor.

BEŞTAŞ: SAYISIZ BAŞVURU YAPTIK, CEVAP ALAMADIK

Tarsus’taki işkence iddialarına ilişkin defalarca girişimlerde bulunan isimlerden biri de HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş. TMMB’de konuya ilişkin soru ve araştırma önergeleri veren Beştaş’a ne tür girişimlerde bulunduklarını ve ne yanıt aldıklarını sorduk. İşkence iddialarına ilişkin çok yoğun başvurular olduğunu, kendilerinin de ilgili yerlere çok sayıda girişimde bulunduklarını söyleyen Beştaş, “Ancak ne yazık ki hiçbir sonuç alamadık. Sürekli işkence, kötü muamele, hak ihlali bilgileri geliyor. Defalarca soru önergeleri ve araştırma önergesi verdik. Bakanlık nezdinde girişimlerde bulunduk. Ama bakanlık, hükümet, yetkililer tümü susarak geçiştirmeyi tercih etti” dedi.

‘İŞKENCEYE SESSİZ ONAY’

Geçtiğimiz çarşamba da Tarsus Başsavcısı ve Cezaevi Müdürüyle görüşmek için resmi başvuruda bulunduklarını, bunun da hiçbir ciddi gerekçe gösterilmeden reddedildiğini söyleyen Beştaş, "Bu hafta bakanlık düzeyinde yine girişimlerimiz olacak. Adalet Bakanlığı'na daha önce de başvurduk. Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na da sayısız başvuru ilettik. Ama hiçbir girişim yok ve işkence vakaları, bize yapılan başvurular azalmak yerine artıyor. Hükümetin bu suskunluğunun tek izahı var; 'Biz hükümet olarak bu uygulamaları destekliyoruz.' Devletin denetim ve gözetiminin en yoğun olduğu kurumlar cezaevleri. Bu işkenceler sürüyorsa bunun sebebi hükümetin sessiz kalması, onaylaması" şeklinde konuştu.

'BURASI PİLOT CEZAEVİ Mİ?'

Türkiye'deki tüm cezaevlerinde işkencenin gündemde olduğunu ancak Tarsus T Tipi Cezaevi’nin adeta pilot cezaevi olarak belirlendiğini söyleyen Beştaş, "En ağır ve sistematik işkence vakaları buradan yansıyor. Sadece cezaevinde değil, bu cezaevine sevkler sırasında da ağır işkence haberleri geliyor. Biz girişimlerimizi sürdüreceğiz” dedi.

KADIN TUTUKLULARA İŞKENCE

Haziran ayında Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi'ne sevk edilen kadın tutuklular, yaşadıkları işkenceyi aileleri aracılığıyla duyurdu. İddiaların ardından 1 Temmuz’da bir rapor hazırlayan İHD, savcılığa suç duyurusunda bulundu. İddiaların araştırılması için, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne, TBMM İnsan Hakları Komisyonuna, HDP ve CHP meclis gruplarına ve cezaevinden sorumlu savcıya da dilekçeler ile darp raporları gönderildi.

‘ASKER SAÇIMIZDAN TUTUP ATTI, GARDİYANLAR DÖVDÜ’

İHD’nin kadın tutuklularla yapılan görüşmelere dayandırarak hazırladığı raporda tutukluların anlatımlarına yer verildi. O anlatımlardan bazıları şöyleydi;

"21 Haziran’da Tarsus C Tipi’nden nakil amacıyla cezaevinden çıkarıldık. Ring aracının içinde sürekli bize cinsiyetçi küfürler, hakaretler etmeye başladılar. Askerler 'Sizi burada öldürürsek kimsenin ruhu bile duymaz' diye tehdit etti. Yeni kalacağımız T Tipi cezaevine vardığımızda, askerler saçlarımızdan ve boynumuzdan tutarak ring arabasından çıkarıp aşağı attılar… Askerler gelip kelepçemizi çıkardı ve infaz koruma memurları o odada bizi dövmeye başladılar… Sonra erkek gardiyanlar boğazımızı sıkmaya başladılar.

'YARALANDIM AMA DOKTORA ÇIKARILMADIM'

"...Çenemin sol tarafının üst kısmı ve vücudumun değişik yerlerinde yaralanmalar oldu. Revir için dilekçe yazdım ama doktora çıkarılmadım… Cezaevi yeni yapıldığı için su yok, iki gündür musluktan su gelmeye başladı ancak su çamur şeklinde akıyor ve pis kokuyor. Yemek çok az geliyor bu nedenle kimse doymuyor sürekli açlık çekiyoruz… Sabah akşam ayakta sayım yapılmaya zorlanıyoruz… Nakil yapılırken koğuş arkadaşlarımızın çoğu çok kötü darp edildi. Özellikle arama noktasında darp edildiler. Cezaevi yeni yapıldığı için sadece taş bina var, onun dışında hiçbir sosyal faaliyet yok. Sular kirli, sıcak su yok. Soğuk su ile duş almaya çalışıyoruz..." 

SAVCILIĞA GÖRE 'PROVOKASYON AMAÇLI ASILSIZ İDDİA'

İHD’nin, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı ve olayın araştırılarak, sorumlular hakkında işlem yapılmasını talep ettiği dilekçeye 6 Ekim’de cevap geldi. Savcılık iddiaları soruşturmak yerine, 'suçlamaların asılsız olduğunu' ve bunların, 'Ceza İnfaz kurumlarına yönelik provoke amaçlı yapılan asılsız iddialar' olduğunu söyledi.  Kadın tutukluların gördüğü işkence Meclis’te de gündeme geldi. Araştırma ve soru önergeleri verildi, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’ndan inceleme yapması talep edildi ancak bu girişimlerin tümü sonuçsuz kaldı.

KADIN TUTUKLULAR AÇLIK GREVİ YAPTI

Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi’nde hak ihlalleri nedeniyle 52 kadın 1 haftalık açlık grevi yapmıştı. Ağustos ayında cezaevi yönetimi taleplere cevap vermeyince bu sefer 12 kadın süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. Daha sonra yeni tutukluların katılmasıyla açlık grevi 60 kişiyle sürdürüldü. Kadın tutuklular, cezaevindeki fiziki koşulların iyileştirilmesi ve cezaevi yönetiminin hukuk dışı uygulamalarının son bulmasını, açık görüşte kabin sistemine son verilmesini, erkek görevliler tarafından aranmalarına son verilmesini, hasta tutukluların hastaneye götürülmesini ve cezaevi yönetimiyle diyalog kurabilmeyi talep ediyordu. Açlık grevi yönetimin kimi talepleri kabul edeceğini bildirmesi üzerine eylül ayında sonra erdi. Ancak cezaevinden daha sonra gelen haberler hak ihlallerinin devam ettiğini gösterdi.

CEZAEVİ MÜDÜRÜ DİYARBAKIR’DAN TANIDIK!

Tarsus T Tipi Kadın Cezaevi Müdürü Mahmut Çaça, 1996 yılında 11 siyasi tutuklunun yaşamını yitirdiği, 24’ünün de yaralandığı Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nin 2. Müdürü’ydü. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davada sanık olarak yer aldı. Hakkında 'kasten yaralama' suçundan açılan dava zaman aşımı nedeniyle düştü.

Tutuklu gazeteciler Erdoğan Alayumat ve Serkan Erdoğan

GAZETECİLERE İŞKENCE 

Ekim ayı başında kampus içinde bulunan Tarsus T-2 Kapalı Cezaevi'nde KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (Dihaber) muhabiri Erdoğan Alayumat ve Özgürlükçü Demokrasi gazetesi çalışanı Serkan Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 13 tutukluya yapılan işkence gündeme gelmişti. Gazeteciler çok sayıda infaz koruma memuru tarafından darp edilmiş, çırılçıplak soyulmuş, yerlerde sürükelenrek, 'süngerli oda' olarak tabir edilen hücreye konmuştu. Daha sonra avukatı Tugay Bek’e yaşadıklarını anlatan Erdoğan Alayumat, işkence sırasında gardiyanların, 'Gazeteci bunu da yaz' diyerek dalga geçtiklerini anlatmıştı. Alayumat ve Erdoğan’ın gördüğü işkenceye ilişkin girişimler sonuçsuz kalmış, işkence yapanlara her hangi bir yaptırım uygulanmazken, işkence görenler disiplin cezası almış, daha sonra da başka bir cezaevine sürgün edilmişti.

CEZAEVİNDE İNTİHAR CİDDİ BOYUTTA

Türkiye’de cezaevlerinde yaşanan sorunlar işkence ve Tarsus’la sınırlı değil. Kötü muamele, fiziki yetersizlikler, tutukluların insani taleplerine karşı kayıtsızlıkların gündemden düşmediği hapishanelerde birçok intihar vakası da yaşanıyor. Ankara Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın bilgi edinme talebine Haziran ayında Adalet Bakanlığı’ndan gelen yanıta göre, 2011-2016 yılları arasında toplam 280 hükümlü ve tutuklu intihar etti. Bunlardan 7’si 12-17 yaş aralığında, 27’si 18-21 yaş aralığında, 246’sı ise 21 yaş üstü tutuklu ve hükümlüler.

İNTİHARLAR HER YIL ARTIYOR

CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, cezaevindeki intiharlara ilişkin soru önergesine Adalet Bakanlığı tarafından geçtiğimiz günlerde gelen yanıta göre ise 2009 yılında 39, 2010 yılında 46, 2011 yılında 34, 2012 yılında 40, 2013’te 44, 2014’te 53, 2015’te 43, 2016’da ise 66 tutuklu ve hükümlü intihar etti. Resmi veriler intihar vakalarının artarak sürdüğünü gösteriyor.

8 YILDA 77 ÇOCUK VE GENÇ İNTİHARI 

Nisan 2017’de CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin cezaevlerindeki çocuk tutuklulara ilişkin soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre ise 2009 ve 2017 yılları arasında yaşları 12 ile 17 arasında değişen 9 çocuk intihar etti. 18-21 yaş arasındaki genç tutuklulardan ise 68’i bu yıllar arasında intihar etti. 8 yılda toplam 77 çocuk ve genç tutuklu cezaevlerinde yaşamını sonlandırdı.

357’Sİ AĞIR, 1025 HASTA TUTUKLU 

İnsan Hakları Derneği’nin 2017 Ağustos verilerine göre hapishanelerde 357’si ağır olmak üzere toplam 1025 hasta tutuklu var. Adalet Bakanlığı’nın Mayıs ayı verilerine göre ise 2017 yılı Şubat ayı itibarı ile Adli Tıp Kurumu raporuyla ağır ve sürekli hastalığı belgelenen tutuklu ve hükümlü sayısı 841.

451 HASTA TUTUKLU HAYATINI KAYBETTİ

Cumhuriyet Başsavcılıkları aracılığıyla, ceza infaz kurumları tarafından yapılan bildirimlere göre son beş senede ağır hasta olduğu Adli Tıp Kurulunca belirlenmesine karşın, ceza tehir işlemleri gerçekleştirilmeden hayatını kaybeden tutuklu sayısı 451. Kayıtlara göre, en fazla hasta tutuklu ölümü 2016 yılında gerçekleşti. Adalet Bakanlığının açıkladığı verilere göre son beş yılda ağır hastalığı nedeniyle tahliye edilen mahpus sayısı ise 832.

Artı-Gerçek

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…