Hayatını kaybeden Oktay Etiman anlatıyor

5 Ekim 2017
Hayatını kaybeden Oktay Etiman anlatıyor

68 kuşağının önemli isimlerinden, TKHP-C’nin kurucularından, yazar, çevirmen ve yayıncı Oktay Etiman hayatını kaybetti. 

68 kuşağının önderlerinden, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (TKHP-C) kurucularından, yazar, çevirmen ve yayıncı Oktay Etiman 70 yaşında hayatını kaybetti.

70 yaşında olan Oktay Etiman, bir süredir zatürre tanısıyla yatırıldığı Hacettepe Hastanesi’nde tedavi altındaydı.

Oktay Etiman yaptığı çevirilerle hayatını kazanıyordu. Hayatının son anlarına kadar eylemci ruhunu sürdüren Etiman, Yüksel Caddesi eylemlerinde de sık sık görülüyordu. 

Etiman, kamuoyunda Ayşe öğretmen olarak bilinen Ayşe Çelik'in söylediği, "çocuklar öldürülmesin, barış olsun" sözlerine de sahip çıkmış ve kendisini ben de bu suçu işledim diye ihbar etmişti. 

Oktay'ın cenazesi 7 Ekim Cumartesi günü Kocatepe camiindeki uğurlamadan sonra Karşıyaka mezarlığına götürülecek. Taziye için Mülkiyeliler Briliğinde toplanılacak.

Oktay Etiman kimdir?

1947 yılında Adana’da dünyaya gelen Oktay Etiman, Ankara SBF’de öğrenim gördü. Burada öğrenci eylemleri nedeniyle tutuklandı. 68 kuşağı devrimcilerinden ilk kez elektrikli işkenceye tabi tutularak tarihe geç­ti.

THKP-C’nin çekirdek kadrosu arasında yer aldı. İstanbul eylem grubu içindeydi. Akbank Selami­çeşme soygununa katıldı. Efraim Elrom’un kaçırılma eyleminde bu­lundu.

12 Mart’ta açılan THKP-C davasından yargılandı ve müebbet hapse mahkum oldu. 12 Mart Muhtırası sonrası hakkında idam cezası talep edildi, ancak af yasası ile cezası 30 yıla düşürüldü.

İnfaz hükümleri ile hayatının 14 yılı cezaevinde geçirdi.

**

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Etiman’ın ardından Twitter’ından şu mesajı paylaştı:

Doğruluk ve cesaret timsali, 68’lilerin yüz akı devrimci sosyalist yoldaşımız Oktay Etiman aramızdan ayrıldı. Anısı kuşaklar boyu yaşayacak.

Oktay etiman kendisini anlatıyor

"Hapishanede 14 yıl kaldım. Aslında bana verilmiş olan ceza idam. Yargıtay da onaylamıştı. 74 yılında çıkan af yasası idam cezalarını otuz yıla indirdi. Benim aldığım cezanın da onaylanması 78 yılına kadar sürdü. Dolayısıyla infaz yasası ile birlikte 14 yıl yattıktan sonra dışarıya çıktım."

"Ben üç defa ciddi işkence gördüm. Bir tanesi 12 Mart darbesinden önce Demirel’in başbakanlığı döneminde. O zaman öğrencilere kaba dayağın dışında elektrik filan böyle şeyler yapılmazdı. İlk kez bu 70 yılında yapmaya başladılar. Demirel zamanında bugünkü Konya yolundaki Emniyet’in binasında 8. Katta siyasi şubede elektrik de dahil olmak üzere aklınıza gelebilecek her türlü şekilde işkenceye maruz kaldım. Darbeden sonra tutukladığımda yine işkenceden geçtim. Cezaevindeki 13. yılımda Malatya Cezaevinde -12 Eylül’den sonra kurulmuştu orası- hapishanedeki tavrımdan dolayı olsa gerek böyle bir denk düşürüp beni koğuştan alıp işkence bölümüne götürdüler. Falaka da dahil olmak üzere sigara söndürmeye kadar böyle bir şey yaptılar. Hoş değil tabii. 38 yaşındasın, cezanı yatıyorsun. Hapishanedesin zaten. Ne yapabilirsin ki? Dışarıya baş kaldırdı, isyan etti, silah çekti derler. Hepsi palavradır. Bu bir hınçtır, kindir, öfkedir. Bu öfke cezaevindeki 13. yılını tamamlamakta olan bir insana karşı bile yönelebilmektedir. "

" İngilizceyi maarif vekaletinin lisesinde okudum, orada okutulan İngilizce çok sınırlıdır. Hapishanede iken o dört duvar arasında dış dünyaya bir pencere daha açabilir miyim, başka kaynakları da okuyabilir miyim diye düşündüm. Türkçeye çevrilmeyen metinleri ya da kitapları da okumak istedim. Önce gramer çalıştım. Sonra önüme bir kitap koydum, hiç unutmam Puşkin’in Yüzbaşının Kızı diye bir kitabıydı. Pugaçov ayaklanmasını anlatır. Çok hoş bir öyküydü. Puşkin bir de çok sade yazan, modern Rus dilinin de kurucularından biridir. Çok hoştu, onunla ben başladım. Yani hapishanede ne kadar geliştiyse öyle gelişti. Sonra hapishaneden çıkınca Britannica’nın çevrisinde çalışır mısın dediler. Birkaç madde çevirdim. İyi olduğunu söylediler, devam et dediler, devam ettim."

"Dışarı çıktıktan sonra herhangi bir örgütün içinde olmadım ama fikirlerimden uzaklaşmadım. Politik bir yapılanma olmamakla birlikte bireysel yaşantımı ona göre düzenlemeye çalıştım. Evet dağa çıkmadım ya da daha farklı aktiviteler içinde bulunmadım ama birey olarak insan hakları hareketlerinde, kitlesel mitinglerde yer almaya çalıştım. Böyle bir Türkiye’de sağa sola savrulmadan yaşayabilmek de bir mücadeledir. Bir insan elinden geldiğince mücadeleye katkıda bulunuyorsa kavganın içindedir demektir."

**

Yılmaz Güney, Çayan, Hüseyin Cevahir ve Oktay Etiman'ı 12 mar'da evinde saklıyor

Etiman, kişisel Sosyal Medya hesabından 2015 yılında yaptığı açıklamada, Yılmaz Güney'in kendilerini nasıl sakladığını anlatıyor.

İşte o hikaye:

Bir arkadaşımın sorduğu soruya verdiğim yanıt:

Evet doğru. Sokağa çıkma yasağı 24.00'te başlıyordu. Saffet Alp'in Fatih'teki evinden hareket edip 4 Levent'teki eve 100 metre kadar yaklaştığımızda yasak saatine 5 dakika kadar kalmıştı. Ulaş'ı Levent'in girişinde bırakmıştık. Oradaki eve gidecekti Ulaş. Arabanın iç ışıklarını söndürmüş, silahlarımızı Mahir ile benim oturduğumuz arka koltuğun alt tarafına gizlemiştik. Hüseyin Cevahir ön koltukta Yılmaz Güney'in yanında oturuyordu. Birkaç dakika sonra yasak başlayacaktı. Araba yavaşladı ve durdu. Çevre de şimdiki gibi aydınlık olmadığı için bir askerin direksiyon tarafındaki pencereye doğru eğilip içeriye baktığında anladım askerler tarafından durdurulduğumuzu. Asker Yılmaz Güney'i görünce "aaa, Yılmaz Abiymiş, buyur geç abi" dedi. Yılmaz Güney hafifçe gülümseyerek selamladı askeri ve arabayı hareket ettirdi. Evi çok yakındaydı durdurulduğumuz noktaya. Yasak başlamadan sığınacak bir eve ulaşmıştık. İçeri girdik. Salona buyur edildik. Baktım etrafa. Bu salonda oturursak arama halinde şüphe çekebilirdik. Sahte kimliklerimiz de yoktu hiçbirimizin.

Çatıya açılan kapak dikkatimi çekti koridorda. Küçük, ancak bir insanın geçebileceği ebatta bir kapaktı. Mahir ve Hüseyin'e çatıya çıkmamızın daha iyi olacağını söyledim. Kabul ettiler. Duvarlar beyaza boyalıydı ve çok temizdiler. Kapağı kaldırıp yukarıya çekmemiz gerekiyordu kendimizi. Ancak bu sırada ayağımız duvara değerse ayak izimiz kalır ve bu da arama sırasında dikkati çekebilirdi. Bir tabure getirdim çatıya açılan kapağın altına. Arkadaşlarıma "omuzlarıma basın, ben yükselip sizi kapağa iyice yaklaştıracağım" dedim. Ayaklarının duvara değmesini istemiyordum. Mahir ve Hüseyin böyle çıktılar çatıya açılan kapaktan yukarıya, kiremitlerin altına. Onlar çıktıktan sonra ben de kapağın kenarlarına tutunup kendimi yukarıya çektim ayağımı duvara değdirmeden ve çatıya ulaştım. Yanımızda bir fener vardı. Önce yaktık etrafı görmek için. Sonra dışarıdan asker sesleri duyunca ışığı kiremitlerin arasından sızmasın diye söndürdük. O asker sesleri uzun süre devam etti. Genel aramanın nasıl yapıldığını bilmediğimiz için yakındaki evleri arayan askerlerin sesleri olabilir diye düşündüm ben.

Ertesi gün akşama doğru sokağa çıkma yasağının bitmesiyle birlikte aşağı indik ve evden ayrıldık. Çatı aralığına çıkmadan önce henüz salonda iken Yılmaz Güney'e evde silah olup olmadığını sormuş, o da olduğunu söyleyince kendisine arama durumunda evde silah bulunmasının iyi olmayacağını bundan dolayı silahları yanımızda yukarıya çıkarmanın doğru olacağını söylemiştim. Yılmaz Güney bir an gözlerime bakmış sonra bir Magnum Colt ile bir şarjörlü Smith Wesson tabancayı yanındaki sehpanın çekmecesinden çıkarıp üzerine koymuştu. Ben de bu iki tabancayı yanıma alıp yukarı çıkmıştım. Evden ayrılırken tekrar arama olabilir, bulunmasın diye yanımda götürdüm.

Yılmaz Güney aslında o gece kimliğindeki soyadı Pütün olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmış. Biz yukarıda iken onun alındığını fark etmemiştik. Daha sonra mahkeme salonunda karşılaştığımızda bana "siz yukarıda iken arama için gelen subaya, kaçakları arıyorsunuz biliyorum, yukarıda çatıda saklanıyorlar dedim, gülümseyerek, görevli subay da gülümsedi ve böylece hayatımın rolünü oynadım" demişti. Tanıdığım en kararlı devrimcilerden biri olan Yılmaz Güney'i sevgi ve saygıyla anıyorum.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…