Doç. Ece Göztepe: Bu anayasada millet yok

13 Ocak 2017
Doç. Ece Göztepe: Bu anayasada millet yok

Meclis’te yumruklaşmalar arasında geçirilen ‘başkanlık teklifi’ maddelerini değerlendiren Doç. Ece Göztepe, "Hep eleştirdiğimiz 'torba kanun' kavramı vardı. Artık 'torba anayasa değişikliği'ne tanık oluyoruz" diyor. Doç. Göztepe'ye göre "Millet bu teklifin hiçbir yerinde yok. Sadece 5 yılda bir, işlevsiz bir parlamento için sandığa gidecek.” Göztepe teklifin 17.Maddesi için de, 'milletvekillerinin asıl korkması gereken tasarı geçmezse erken seçim olması değil bu madde' diyor.

AKP’nin sistem değişikliği getiren anayasa teklifi Meclis Anayasa Komisyonu’ndayken görüştüğümüz Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi anayasa hukukçusu Doç. Dr. Ece Göztepe, teklif için, “mutlakî cumhurbaşkanlığı” nitelemesini yaparken ‘Meclisin işlevsiz hale getirildiğini’ vurgulamış ve “Bu teklifte bir padişah var!” demişti.

21 maddelik teklif Komisyonda 18 maddeye indirildi. Maddeler şimdi Genel Kurul’da görüşülüyor. Ece Göztepe ile teklifin son halini ve Meclis’teki görüşmeleri konuştuk. Doç. Dr. Ece Göztepe’nin altını önemle çizdiği başlıklar şunlar:

‘GİZLİLİĞİN İHLALİ ANAYASAYA AYKIRI’

Anayasanın 175’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 94’üncü maddesine göre anayasa değişikliği tekliflerinin gizli oylamayla yapılması gerekiyor. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli,  anayasadaki ‘gizlilik’ hükmüne rağmen oylamanın açık yapılmasının anayasaya aykırı olmayacağını iddia etti. Canikli, “Bu değişiklik paketinin altında 316 AKP milletvekilinin imzası vardır, bunlar ‘evet’ oyu vereceğini deklare etmiştir, bunun bir gizliliği kalmamıştır” dedi.

Bu akıl yürütme mantığını anlamak mümkün değil. Anayasa değişikliği tekliflerinin gizli verilmesi nasıl mümkün olabilir ki? Bunun yanında, Meclis’teki her görüşme, bir tartışma, fikir alışverişi ve bunun zorunlu sonucu olarak metinler üzerindeki fikirlerin değişebilmesi ihtimalini içinde barındırır. Yani teklifi verenlerin görüşleri değişebileceği gibi, teklife başta mesafeli yaklaşanlarınki de değişebilir. Aksini düşünmek, Meclis’teki oturumların aslında gereksiz birer prosedür olduğunun kabulü anlamına gelir.

Meclis Başkanlık Divanı’nın görevi, milletvekillerinin hiçbir baskıya maruz kalmadan gizli şekilde oy kullanmasını sağlamaktır. Bu da ancak belli bir disiplinle, sadece ismi okunan milletvekilinin gelip kabine girmesi sağlanarak yapılabilir. Zaman yetersizliği ise hiçbir şekilde kabul edilebilir bir argüman olamaz. Gerçek demokrasilerde müzakereler ve oylamalar, zaman baskısına kurban edilmez.

HER ANAYASA MADDESİ AYRI BİR TEKLİF OLMALI

Teklifin sadece 16’ıncı maddesine bir bakın. Şu maddenin şu bendinde, bu maddenin şu sözcüğü değiştirilmiştir diye sayıyor da sayıyor. Bir sürü madde bir maddenin alt bentlerinde sayılıyor. Usul açısından, değiştirilen her bir anayasa maddesinin ayrı bir teklif maddesi olması gerekir. Bütün normatif zorunlulukları bertaraf ederek bir anayasa değişikliği yapmaya çalışıyorlar. Hep eleştirdiğimiz “torba kanun” kavramı vardı. Artık “torba anayasa değişikliğine” tanık oluyoruz. Geldiğimiz nokta budur.

CUMHURBAŞKANINI DENETLEYECEK MEKANİZMA YOK

Bütün siyasi sorumluluğun, tüm yürütme yetkisinin verildiği cumhurbaşkanını denetleyecek bir siyasi denetleme mekanizma neden yok bu sistemde? Hiçbir makama karşı sorumlu olmayan bir cumhurbaşkanı var. Salt cezai sorumluluğun düzenlenmiş olması yeterli değildir. İddia edildiğinin aksine, siyasal yetkileri dengeleyen bir karşı mekanizma Meclis bakımından mevcut değildir.

Yürütmenin denetlenmesi mekanizması o kadar eksik ki, 98’inci maddenin “bilgi edinme ve denetim yolları” olan kenar başlığı atılmış, ama yerine başka bir başlık koyulmamış. Çünkü gerçek bir denetim mekanizması mevcut değil ve buna bir ad bile verilememiş.

CUMHURBAŞKANI İSTEDİĞİ KADAR SEÇİM KARARI VEREBİLİR

Meclis, bugüne kadar basit çoğunlukla erken seçim kararı alabiliyordu. Şimdi beşte üç çoğunluk isteniyor Meclis’in erken seçim kararı alabilmesi için. Yani anayasa değişikliği yapmak kadar zorlaştırılıyor. Buna karşılık cumhurbaşkanının erken genel seçim ve bununla bağlantılı olarak cumhurbaşkanı seçimi yapılmasına karar vermesi için ne bir süre kısıtlaması var ne de bir gerekçe koşulu mevcut. Cumhurbaşkanının mevcut Anayasa’nın 116. maddesinde düzenlenen seçimleri yenileme yetkisi, belli koşulların varlığına bağlanmıştır ve ancak bu koşullar gerçekleşirse seçimleri yenileme kararı verebilir.

Teklifteki durum o halde şöyle: Bir organ (yani Meclis) ancak nitelikli çoğunlukla karar verirken, diğer organ (yani cumhurbaşkanı) Meclisin seçimini (dolayısıyla kendi seçimini) istediği kadar ve herhangi bir neden göstermeksizin yenileyebiliyor. Fransız yarı-başkanlık rejimini getiren 1958 Anayasası’nın 12’inci maddesinde de benzer bir hüküm var ama cumhurbaşkanı seçimleri yeniledikten sonra takip eden bir yıl içinde tekrar seçim kararı veremiyor. Yani en azından bir süre kısıtlaması getirilmiş.

MİLLETVEKİLLERİNİN ASIL KORKMASI GEREKEN MADDE

Teklifin 17’inci maddesinde (Geçici 21’inci madde) 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçiminin 3 Kasım 2019 tarihinde birlikte yapılacağı yazıyor. 2019’un hedeflendiği ve bu değişikliğin o tarihten itibaren geçerli olmasının istendiği bir teklifte, şu niye yazılır: “Meclisin seçim kararı alması halinde, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır”.

Demokles’in kılıcı gibi, ikircikli durumda olan milletvekillerine erken seçim tehditlerinde bulunuluyor şu anda. Yani ‘hayır’ oyu kullananlar bu Meclis’e bir daha giremeyecekler deniyor. Ama bu teklif Meclis’ten geçtikten sonra da Meclis erken seçim kararı alarak (şu andaki duruma göre basit çoğunlukla) şimdi gözden çıkardığı milletvekillerini gene seçtirmeyebilir. Bunun önünde hiçbir engel yok.

Eğer bu anayasa değişikliği geçmezse, erken seçim yapılacak korkusu yaşatılan milletvekillerinin asıl korkması gereken madde, bence bu geçici maddedir.

SEÇİME DAİR TEDİRGİN EDİCİ ÜÇ NOKTA

Biraz önce söylediğim noktayı destekleyen ikinci bir madde de teklifin 17’inci maddesinin ‘h’ bendi. İstisnanın istisnası yapılmış. Anayasa’nın 67’inci maddesine 2001 yılında eklenen son fıkra, seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacağını düzenliyor. Ama teklifin 17’inci maddesi, Meclis çoğunluğunun seçim manipülasyonu yapmasını engelleyen Anayasa’nın bu hükmünün, Anayasa değişikliği yürürlüğe girdikten sonra birlikte yapılacak ilk genel seçim ile cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanmayacağını söylüyor.

Soru şu: Eğer bütün hesap iki seçimin 3 Kasım 2019’da yapılması ise bu istisnanın istisnasını getiren düzenlemeye ne gerek var?

Diğer bir nokta referandumda oy kullanacak seçmenlerin kim olacağına ilişkin. 6 Ocak 2017 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki kamplarda bulunan Suriyeli ve Iraklıların bir kısmına vatandaşlık verilebileceğini söyledi. 12 Ocak günkü Resmi Gazete’de de Türk Vatandaşlığı Kanununu Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te değişiklik yapılarak, mal varlığına ve yatırıma bağlı vatandaşlık edinme hakkı tanıyan yeni bir düzenleme yapıldı. Yani önümüzdeki günlerde kaç kişinin Türk vatandaşlığını kazanacağı muğlaklığını koruyor.

Bir diğer mevzuat değişikliği de 6 Ocak gecesi yayınlanan 680 sayılı Olağanüstü Hal Kararnamesi ile gerçekleşti. Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle, “Yerleşim yeri adresi yurt dışında olan Türk vatandaşlarının adres kayıtları, yaşadıkları ülkede kullanılan adres verilerine veya o ülke ve bağlı olduğu temsilcilik bilgisine göre tutulur” denildi. Oysa önceki düzenlemeye göre, YSK’nın kayıt esasına göre oluşturduğu Yurtdışı Seçmen Kütüğü esas alınıyordu. Yeni düzenlemeyle sayısı hayli belirsiz ve kayıt koşulu kaldırıldığı için de mükerrer oy kullanması muhtemel bir seçmen kitlesinin önü açılmış oldu.

MİLLET BU ANAYASANIN HİÇBİR YERİNDE YOK

Sürekli olarak bir millet iradesinden bahsediliyor. Millet, bu anayasa değişikliği teklifinin hiçbir yerinde yok. Sadece 5 yılda bir, işlevsiz bir parlamento için, bir pazar gününü seçim hakkını kullanmak için feda edecek, hepsi bu. Millet sadece sandığa gidecek.

HEDİYE KADROLAR

Geçici 21’inci maddenin ‘c’ bendinde diyor ki, “Görevi sona eren ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na yeniden seçilmeyen üyelerden, talepleri halinde adli yargı hâkim ve savcıları arasından seçilenler Yargıtay üyeliğine, idari yargı hâkim ve savcıları arasından seçilenler Danıştay üyeliğine Hâkim ve Savcılar Kurulu’nca seçilir; öğretim üyeleri ve avukatlar arasından seçilenler ise Danıştay üyeliğine Cumhurbaşkanınca atanır. Bu şekilde yapılan atamalarda boş kadro olup olmadığına bakılmaz, seçilen ve atanan üye sayısı kadar Yargıtay ve Danıştay kadrolarına üye kadrosu ilave edilir.” Ben buna hediye kadrolar diyorum. ‘Elimizde fazladan hâkim var, kadro aç’ demektir bu.

CUMHURBAŞKANI BAKAN ATAMAYABİLİR

Teklifin 10’uncu maddesi “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir” diyor. Kanunla bile değil. Cumhurbaşkanı kendi bakanlıklarını kuruyor yani. Her bir bakanlığa bakan atamak zorunda mı? Bilemiyoruz. Bakan atamazsa ne olur? Yürütme yetkisinin tamamı kendisinde. Kendisi de yönetebilir bakanlıkları. Bunu yapmasının önünde hiçbir normatif engel yok.

BÜTÇE İLE İLGİLİ BİR SORU

Aslında vergi hukukçularına sormak lazım ama benim aklıma bütçeyle ilgili bir husus takıldı. Halen yürürlükteki Anayasaya göre kesin hesap kanunu tasarıları Meclis’te görüşülmeden önce Bütçe Komisyonu’nda gündeme alınıyor. Yani son derece teknik bir mesele için komisyon çalışması öngörülmüş. Oysa teklifte Bütçe Komisyonu ortadan kaybolmuş. Bütçe kanunu teklif yetkisi cumhurbaşkanına geçtiği için, artık münhasıran Meclis’e ait olan bir yetkinin diğer asli unsurlarından da belli ki vazgeçilmiş. Bu anlamda, gelişmiş ülkelerin tamamında krala karşı demokratik kazanımların simgesi haline gelen parlamentoların bütçe yapma yetkisinden Türkiye’de vazgeçilmiş olmaktadır.

Duvar

 

 

 

 

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…