Kürkçü: Erdoğan ve Soylu susuyor çünkü işin içindeler

19 Haziran 2021
Kürkçü: Erdoğan ve Soylu susuyor çünkü işin içindeler

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Deniz Poyraz'ın öldürüldüğü saldırıya ilişkin "Saldırıyı kınamak Soylu’nun ve Erdoğan’ın çok ağrına gidiyor. HDP'nin mağduriyetini doğrulayamazlar. Çünkü işin içindeler" değerlendirmesini yaptı.

Halkların Demokratik Partisi İzmir il binasına Onur Gencer isimli şahıs tarafından perşembe günü (17 Haziran) düzenlenen saldırıda  partili Deniz Poyraz öldürüldü. Poyraz'ı katleden Gencer ise dün apar topar savcılığa sevk edildi ve tutuklandı.

Saldırının üzerinden ikinci gün geçmesine rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan ise henüz bir açıklama gelmedi.

HDP'ye yapılan saldırı "Organize mi?",  "Gencer HDP toplantısını mı hedef aldı" , "Erdoğan ve Soylu'nun hâlâ açıklama yapmaması nasıl okunmalı?"

HDP eski milletvekili ve Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, saldırıyı ve beraberinde gelen soruları Bianet'e cevapladı 

Kürkçü, saldırının münferit olmadığını vurguluyor ve "Saldırganın bir 'yalnız kurt' olduğuna inanmamız mümkün değil" diyor. Erdoğan ve Soylu'nun sessizliği için ise "Suikast ellerinde patladı ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. Açıklamalarını ya da daha doğrusu açıklamamalarını kurgulamakla meşguller" değerlendirmesini yapıyor. 

İşte Kürkçü'nün bianet'in sorularına yanıtları...

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan “saldırının yarım  saat sonra gerçekleşmesi halinde büyük bir katliam yaşanacağını ve saldırı günü bir toplantı yapılacağını” söyledi.  Sizce saldırganın toplantı yapılacağı günü seçmesi tesadüf mü? Toplantıya yönelik bir saldırı planı mı vardı? Kendisi de ifadesinde “daha fazla insan olsaydı hepsini öldüreceğini” söylüyor.

Halkların Demokratik Partisi il binasına mesai saatleri içinde ne zaman gelseniz daima bir toplantıya rastlarsınız. İzmir vekilliği de yaptığım için İzmir çalışmamalarını da yakından biliyorum. Her gün binada yöneticiler ve parti çalışanları var. Aslında saldırı günü partide sadece Deniz’in olması bir tesadüf olabilir. Bu açıdan saldırganın neyi hesap ettiğini tam olarak söyleyemeyeceğim. Ama hiç kimse olmasaydı dahi kastı değişmezdi. Yine partiye karşı bir suikast, bir katliam sahnelenmiş olacaktı.

"'Yalnız kurt' değil"

İzmir Valiliği, Onur Gencer’in yakalanmasının hemen ardından yaptığı açıklamada sağlık çalışanı olduğunu, istifa ettiğini belirtti. Saldırganın daha önce Suriye’de görev yaptığı, sosyal medyada yer alan paylaşımlarını da göz önünde bulundurduğunuzda saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? İfade edildiği gibi münferit bir saldırı mı?

Saldırganın bir "yalnız kurt" olduğuna inanmamız mümkün değil. Olayın ardından sosyal medya hesaplarına bakıldığında bu kişinin 'kamu görevlisi' sıfatıyla Minbiç’te işgal bölgelerinde görev yaptığı görülüyor. ÖSO kuvvetleri ve TSK emri altında çalıştığı anlaşılıyor. Bir insan bu ağlara nasıl yalnız girebilir ve nasıl yalnız çıkabilir? Bu kişinin Suriye'deki kıyamda rol aldığı ortaya çıkıyor. Oraya yalnız gitmediği ve yalnız çıkmadığı buradan belli.

Ayrıca istifa ettiği de henüz net değil. Gözaltındaki ifadesinde istifa ettiğini ama tam işlenmemiş olabileceğini söylüyor. Kamu görevlisi bir kişinin yolu hangi hiyerarşi zinciri içinde İzmir’den Minbiç’e kadar uzanabilir ki? Bu sürecin irdelenmesi gerekiyor. Rejim, uluslararası suç iddialarını savuşturmak için sınır ötesinde kelle kesici ÖSO unsurlarını, El Nusra'yı ve DAİŞ'i kullanıyor; yabancılara emanet edilemeyecek kanunsuz işleri de SADAT'a ihale ediyor. Bu adamın bütün bu pisliğin içinden çıkıp geldiğine şüphe yok. Ciddi bir sorguda bunların hepsi ortaya dökülür. 

"Tablo görünenden daha vahim"

Ayrıca polis, olaydan sonra esnafın güvenlik kameralarını alıyor ve daha sonra kayıtları siliyor. Maksat apaçık, olaydaki suç ortaklarını, ikinci üçüncü şahısları kamera kayıtlarından çıkarmak için bunu yapıyor. Organize bir faaliyet olmadığı iddiası polisten geliyor, onun için örgütsel belirtileri de kameralardan çıkarıyor. Kayıtların silinmesi, İzmir Valiliği ve Emniyetinin saldırıya  ikinci dereceden de olsa dahil olduğu gösteriyor. Tablo göründüğünden ve daha da vahim ve saklanmak istenilen şeyle yalnızca katliamdaki suç ortakları değil. 

Dahası, saldırıdan dakikalar sonra hükümet yanlısı havuz medyası internet sitelerinde tek bir ağızdan  ‘HDP il binasında çatışma’ başlığı atıldı. Demek ki, orada öngörülen senaryo şuydu: Daha çok yoldaşımız öldürülebilirse, 'İzmir HDP il binasında çatışma çıktı. HDP’liler birbirlerini öldürdüler’ denecekti. Nitekim bugün Saray medyası ‘niçin binada hiç kimse yoktu’ diye soruyor. Şimdi de suçumuz, katliamın doğrudan doğruya üstümüze atılmasına yardımcı olmayarak, devletin tertibinin boşa çıkmasına sebep olmak. Neresinden baksanız  arkasında devletin yer aldığı korkunç bir senaryo olduğu görülüyor.

Kınamak Erdoğan'ın ağrına gidiyor

Peki,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hâlâ saldırıya dair hiçbir açıklama yapmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz, açıklama yapmamalarını nasıl okumak gerekiyor?

Rejimin HDP İzmir senaryosu bir anda tersine döndü. Öngörülen çapta bir katliam gerçekleştirilemedi. Bu cinayete başka bir hikaye yazılamadı. Kamuoyu algısı, HDP’nin mağduriyeti ve meşruiyeti yönünde oluştu. Bu apaçık. Ağzını açan herkesin önce bu uğursuz katliamı kınaması gerekiyor. Sonuç olarak  HDP’nin mağduriyetini doğrulamadan ağızlarını açamazlar.  Saldırıyı kınamak Soylu’nun ve Erdoğan’ın çok ağrına gidiyor. HDP'nin mağduriyetini doğrulayamazlar. Çünkü işin içindeler.

"Kendilerini ele verdiler"

HDP’nin gayri meşrulaştırılması, şeytanlaştırılması ve yaftalanması sürecinin yöneticileri bu ikili ve kendilerini ele verdiler. Suikast ellerinde patladı ve ne yapacaklarını bilemiyorlar. Açıklamalarını ya da daha doğrusu açıklamamalarını kurgulamakla meşguller. Öte yandan iktidar açısından meydan boş bırakılamayacağı için de bugüne kadar bu gibi durumlarda kendilerine söz düşmeyen Binali Yıldırım, Abdülhamit Gül, Numan Kurtuluş söz aldılar, ancak bunlar güvenlik ve asayiş işlerinden sorumlu olmadıkları için suikastla verilmek istenen "şok ve dehşet" mesajına aykırı şeyler söylemek zorunda kaldılar.

Rejim kendi kazdığı kuyuya düştü. Tayyip Erdoğan da bu nedenle susuyor. Artık ezberledik: Tayyip Erdoğan ne zaman uzun süre susarsa başına bir şey geldiği duygusuyla baş başa kalmış demektir. İkincisi; sessizliğini bozduğunda çok daha saldırgan bir dille sahneye geri dönecektir. Susmak konuşmak kadar çok şey anlatıyor. Bütün bunlar Erdoğan’ın ve Soylu’nun bu oyunun başında olduğunu gösteriyor.

"Konuşmasın diye sorgulamıyorlar"

Saldırgan 24 saat dolmadan adliye sevk edildi ve tutuklandı. Basit bir olayda dahi gözaltı süresi 4 günden az olmazken Onur Gencer neden apar topar tutuklandı?

Ne kadar az konuşursa o kadar iyi diye düşünüyorlar. "Yalnız kurt" senaryosuna uygun olan da bu. Oysa güvenlik ilkeleri açısından böyle bir arka plandan gelen ve rejim yanlılarının dediğine göre "büyük bir oyun"un parçası olan bir kişinin uzun süre sorgulanması gerekmez mi? Bir tweet nedeniyle evini bastıkları insanları üç gün dört gün gözaltında tutuyorlar. Ama saldırganı konuşmasın diye sorgulanmıyor.

İzmir’in orta yerinde kendilerini madara eden bir cinayet failini yakalamışlar, koştura koştura cezaevine yolluyorlar. Eğer arka planı ortaya çıkarmaya uğraşmıyorlarsa cinayete ortaklar  demektir.  Zaten yakalanma şekli de bunu göstermiyor mu:  ‘Adın ne abicim?’ Şefkate bakar mısınız! 

"Muhalefet görmüyor"

Meral Akşener’e Rize’de gerçekleştirilen saldırının ardından Cumhurbaşkanı ‘bunlar daha iyi günleriniz’ dedi. Bugün HDP’ye bu saldırı gerçekleşti. Muhalefet bugünden sonra nasıl bir tutum sergilemeli?

Mithat Sancar saldırı günü çok isabetli bir açıklama yaptı. Onu tekrar edeceğim: ‘Eğer muhalefet odakları bugün HDP liderliğiyle kendileri bir görüşme istemezlerse aslında başlarına gelmekte olan şeyi hiç anlamamışlar demektir.’

Tayyip Erdoğan Meral Akşener'e saldırının ardından ‘bunlar daha iyi günleriniz’ diyorsa ve ardından bu saldırı yaşanıyorsa muhalefetin neler olacağını iyi okuması gerekir. Muhalefetin direnmekten başka şansı yok. HDP’ye sıkılan her kurşunun son beş yıldır kendilerini vurduğunu görmemişlerse hiçbir şey görmüyorlar demektir.

 "Olmayan illiyet nasıl kuruldu?"

Son olarak saldırıdan bir gün sonra AYM Raportörü HDP’nin kapatılması talebiyle hazırlanan ikinci iddianamenin kabulünü istedi. Saldırıdan bir gün sonra iddianamenin kabul edilmesi talebi tesadüf mü?

Raportör, ilk iddianameyi iade ettiğinde Yargıtay Başsavcılığına ‘bu iddianame sayılmaz ve bu iddianame ile hiçbir şey yapılamaz’ demiş oldu doğrusu. Parti kapatmak için öne sürülen gerekçeler ile partinin üyeleri ve yönetiminin eylemleri arasında bağ kurulmasını talep etti. Bu bağ olmadığı için 15 üyenin oy birliğiyle iddianame reddedildi.

Olmayan illiyet bu kadar kısa sürede nasıl kuruldu? İddianamede soruşturma dosyaları dışında bir şey yok. Soruşturma adı üzerinde hüküm değildir. Bir mahkeme tarafından suçluluğunuz hükme bağlanmamışsanız masumsunuzdur. Masumiyet, suçluluk karinesi olabiir mi? 

"Raportör baskıya dayanamadı"

İddianameyi Anayasa Mahkemesi’nin önüne polis fezlekelerini hüküm sayarak koymuş olmalılar; çünkü dosyaya girecek yeni bir delil yok. Anayasa Mahkemesi raportörünün tehditler ve yaratılan şantaj iklimi dolayısıyla ikinci kez reddetmesi gereken bir iddianameyi kabul edilebilir bulduğu anlaşılıyor. Baskıya dayanamamış besbelli.

Baskılara rağmen kapatma talebinin kısa sürede sonuçlanacağına ihtimal vermiyorum. Siyasi yasak istenen yüzlerce insanın her birinin durumunu tek tek tartışmayacaksa AYM, suçların ve cezaların şahsilği ilkesi en yüksek mahkemede can vermiş olur.  Uzun bir tartışma süreci yaşanacak.

Ayrıca kapatma davası da HDP’ye karşı yürütülen kampanyanın bir parçasıydı. Cinayetin saati ile iddianamenin kabulünün saati arasında bir bağ olamayabilir ama cinayeti gerçekleştiren yapı ile AYM’ye davayı taşıyan Savcılık arasında bir senkron var. Bu senkron Saray’dan kuruluyor, susan kişi şimdilik bunlarla konuşuyor. 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…