15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi

Mihri Belli

15 Haziran 2021
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi

''Silahsız işçiler her yerde polis barikatlarını yardılar. Silahlı polisler her yerde bozguna uğrayarak kaçtılar. Kartal'dan Kadıköy meydanına kadar Silahtarağa’dan Cağaloğlu’na kadar, Levent'ten Şişli'ye kadar her yerde bu böyle oldu. İşçiler polisle karşılaştıkları her noktada işçi davası gibi kutsal bir davayı güdenlerin, sömürücülerin fedailiğini edenlere üstünlüğünü ispat ettiler'' 

Mihri Belli'nin 15-16 haziran Direnişi ile ilgili değerlendirmesi EMEKÇİ dergisinin 8.ci saysında (1975) şöyle bir sunuşla yayınlandı: ''15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişinden bu yana 5 yıl geçti. Bu tarih işçi sınıfımızın tarihinde bir dönüm noktasıdır. Büyük işçi direnişinin bu 5. yıl dönümünde, direnişin hemen ardından yazılmış bir yazıyı özetleyerek sunuyoruz."

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi 

1970 yılının 15 ve 16 Haziran günleri İstanbul'da ve Kocaeli'nde, tarihimizin “Büyük İşçi Direnişi” diye kaydedeceği olaylar yer aldı. Türkiye sanayi işçilerinin yarısını barındıran bu iki ilimizde belli başlı bütün fabrikaların işçileri, greve ya da işgale geçtiler ve yığınlar halinde yer yer yürüdüler. Yürüyüşe katılan işçilerin toplam sayısı yüzbin kadardı. Merkezi bir yönetim bulunmadığı halde, bu muazzam kitle, işçi sınıfına, bu en devrimci sınıfa yaraşır bir ağırbaşlılık ve disiplin içinde hareket etmesini bildi; en ufak bir çapulculuk olayına izin vermedi. Amerikancı sarı sendikacılığın Türkiye'de baş temsilcisi olan Türk-İş, AP, MHP ve Komünizmle Mücadele Derneği binalarının taşlanması, Demirel Kardeşlerin malı olan Haymak Döküm Fabrikası bürosunun tahribi gibi eylemler, işçi direnişinin hedefini belirleyen, bu direnişin gerçek anlamını yansıtan olaylardı. 

Ankara Asfaltında işçi-polis çatışması…

Direniş hareketi sırasında şiddet olaylarının tümünün sorumlusu toplum polisi ve ona emreden AP iktidarıdır. Devrimci genç düşmanı olduğu kadar işçi düşmanı olarak da şartlandırılmış olan bu devşirmeler, korku ve panik içinde işçilerin göğüslerine kurşun sıktılar. Ölü ve yaralı işçiler yüzlercedir. 16 Haziran akşamı, sadece Numune Hastanesi'ne götürülen ağır yaralı işçilerin sayısı 150'yi aşmaktaydı. Ama polislerin hedef gözeterek sıktığı kurşunlar kendilerini korku ve panikten kurtarmadı. Silahsız işçiler her yerde polis barikatlarını yardılar. Silahlı polisler her yerde bozguna uğrayarak kaçtılar. Kartal'dan Kadıköy meydanına kadar Silahtarağa’dan Cağaloğlu’na kadar, Levent'ten Şişli'ye kadar her yerde bu böyle oldu. İşçiler polisle karşılaştıkları her noktada işçi davası gibi kutsal bir davayı güdenlerin, sömürücülerin fedailiğini edenlere üstünlüğünü ispat ettiler. 

Büyük işçi direnişi, özünde, yılların sömürü ve baskısına karşı işçi sınıfında biriken öfkenin dışa vurmasıydı. Toplu sözleşme yapma tekelini sarı sendikacılığın baş temsilcisi Türk-İş'e veren son Sendikalar Kanunu, bu birikimin dışa vurması için bir vesile oldu. İşçiler, Türk-İş denilen Amerikan beslemesi kuruluşun, özünde, işçi düşmanı bir örgüt olduğunu kendi öz tecrübeleri ile anlamaya başlamışlardı. Öteki büyük işçi kuruluşu olan DİSK’in yöneticileri arasında özellikle aşağı kademelerde dürüst sendikacılar vardı ve DİSK, işçilerin namuslu sendikacılık uğruna vermekte oldukları mücadelenin başlıca alanı olmaya başlamıştı. İşçilerin, yer yer patrona karşı direnmeleri, Türk-İş'e bağlı sarı sendikadan ayrılıp, DİSK'e bağlı bir sendikaya girmek için mücadele şeklinde tezahür etmekteydi. DİSK’in yöneticilerinden bazıları Türkiye işçi hareketi içindeki bu önemli gelişmeyi anlamaya başladılar ve işçilerin dürüst sendikacılık uğruna mücadelesi karşısında çoğu kez yeteri kadar aktif olmasa da olumlu bir tutum benimsediler. 

Direnişçi işçilerin en ön saflarında yer alan kadın işçiler, polis barikatını aşmaya çalışırken…

İktisadi iflasın eşiğine sürüklenmiş bulunan toplumumuzda Filipin Demokrasiciliği artık eskisi gibi yürümez olmuştu. Bu gelişmenin, Filipin demokrasiciliğinin bir unsuru olan Amerikan beslemesi sarı sendikacılığın üzerinde kaçınılmaz etkileri olmaktadır. Türk-İş'in temelinden sarsılmaya başlaması bu yüzdendir. Türk-İş binasının da taşlandığı büyük işçi direnişine katılan işçilerin çoğunluğunun DİSK’ten değil, Türk-İş'ten olması, emperyalizmin desteğinde sarı sendikacılığın günlerinin sayılı olduğunun kanıtıdır. Bazı DİSK’li sendikacılar, işçi sınıfının hızla bilinçlenmekte olduğunu gösteren bu gelişmeyi sezdiler ve davranışlarını ona göre ayarladılar. 

Bunu sezen yalnız onlar değildi. Egemen çevreler ve bunların temsilcisi kurulu sömürü düzeninin savunucusu politikacılar ve bunların Amerikan danışmanları da gidişin kötü gidiş olduğunu görmekte gecikmediler. Devrimci gençliğin sendikacılık alanında, sınırlı ölçüde de olsa, eyleme geçmesi onlar için suyu taşıran damla oldu. Karşı tedbir olarak, bilinen Sendikalar Kanunu tasarısı ile ortaya çıktılar. Tasarı, başta DİSK olmak üzere, Türk-İş dışında bütün sendikaları fiilen ortadan kaldırıyordu. Sendikacılığı, Amerikancı sarı sendikacılığın baş temsilcisi olan kuruluşun, Türk-İş'in tekeline teslim ediyordu. Tasarı, işçileri, isteseler de istemeseler de, toplu sözleşme yapma tekeline sahip bulunacak olan Türk-İş Sendikası'nda birleşmeye zorluyordu. Bu bakımdan Tasarı, anayasada yazılı, işçilerin sendikalarda birleşme özgürlüğünü baltalamaktaydı. En değerli hukukçular, anayasa hukuku uzmanları, Tasarı'nın Anayasa’ya aykırı olduğu yolunda demeçler verdiler. 

Anayasa’yı çiğnemeyi adet haline getirmiş olan AP iktidarının baş temsilciliğini ettiği işbirlikçi sermaye çevrelerinin yararına olan böyle bir tasarıyı teklif etmesi tabii idi ama tasarı Anayasal düzenin savunucusu geçinen CHP’li politikacılar tarafından da desteklendi. CHP kodamanları, sendika kurmada mevcut sınırlı özgürlüğü de ortadan kaldırma işinde Demirel ile aynı safta bulunma akıllılığını gösterdiler. Parlamenterler, her zamanki ileriyi görürlükleri ile meseleye sadece bir DİSK meselesi olarak baktılar. Ekmek kapıları kapanan DİSK yöneticilerinin önemsiz bir, iki direnişine rağmen yeni kanun uygulanacak, Demirsoylar ve Tunçlar Türkiye'de sendikacılığın tek hakimi olacaklardı. Amerikan danışmanlarının da görüşü buydu. Bundan bir süre önce Amerikalıların etkisiyle Arjantin'de de aynı nitelikte bir sendikalar kanunu uygulanmış, işçilerin direnmesinin üstesinden gelinmiş ve Amerikancı sarı sendikacılık bu ülkede egemen duruma getirilmişti. 

Evet, egemen çevreler ve yabancı danışmanları Türkiye'de bu işin Arjantin'de olduğu kadar kolay olacağını hesaplıyorlardı. Hesapları yanlış çıktı. Türkiye işçi sınıfı anayasada yazılı, sendikalar içinde birleşme özgürlüğünü çiğnetmeyeceğini yüzbinlerce hançereden göklere yükselen gür sesiyle ilan etti. Büyük işçi direnişi, işçi sınıfımızın dürüst, namuslu sendikacılar özleminin nasıl bir güçlü özlem olduğunu göstermiştir. 

İktisadi Mücadele, Siyasi Mücadeleden Ayrılamaz 

Ama büyük işçi direnişinin taşıdığı anlam sadece bu değildir. Bu direniş, işçilerimizin iktisadi mücadeleyi siyasi mücadeleden ayırt etmenin imkansız olduğu bilincine vardıklarını da göstermiştir. İşçinin siyasi bilinçlenmesi olgusu, proleter devrimcilerin işçi saflarında eyleminin somut neticesidir. 

Türkiye'de devrimci bilincin gençlikten işçi, köylü yığınlarına taşmakta olduğu bu tarihi dönemde, yüzbin işçinin katıldığı direnişin hedefi sadece iktisadi olmadı. Direniş siyasi hedeflere de yöneldi. Ve açıkça anti-emperyalist ve anti-faşist niteliğe büründü. Bunun böyle oluşunda devrimci aydınların, özellikle devrimci gençliğin katkısı büyüktür. Bütün direniş boyunca devrimci gençler işçiler ile omuz omuza yürüdüler. İşçilerle birlikte polis barikatlarını aştılar, coplandılar, kurşunlandılar. Devrimci gençlik, büyük işçi direnişi günlerinde, proleter devrimciliği sınavını başarıyla vermiştir. 

Büyük işçi direnişi Türkiye toplumunun 20. Yüzyıla gerçekten girmekte olduğunu gösteren bir tarihi olaydır. Bütün engellere rağmen, bütün hedef şaşırtmacalarına rağmen, yüzbin işçinin bilinçli olarak direnişe geçtiği bir ülke, gerçek uygarlık doğrultusunda epey yol almış olan bir ülkedir. İşçi direnişi Amerikan emperyalizminin vesayeti altında tuttuğu geri ülkelerde reva gördüğü cinsten sarı sendikacılığın temelden çatırdamakta olduğunu göstermiştir. Çoğunluğu Türk-İş’e bağlı sendikalardan olan işçilerin gür sesleriyle haykırdıkları anti-emperyalist ve anti-faşist sloganlar, Türk-İş binasının kırılan camlarının şangırtısı, Amerikanca sarı sendikacılığın ölüm çanları idi. 

İşçilerin buluşmasını engellemek için açılan Galata Köprüsü.

İşçilerle Dayanışma Yurtseverlik Görevidir 

Bu oyunu başarısızlığa uğratmak ulusal görevdir. İstanbul ve Kocaeli sanayi işçileri Anayasa’da yazılı hakları uğruna büyük direnişleriyle, Türkiye'nin yerli yabancı sömürücüler için bastonsuz gezilecek köpeksiz köy olmadığını gösterdiler. Onlar kahramanca direnişleri ile Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilere Türkiye'nin tekin yer olmadığını öğrettiler. Bütün yurtseverler büyük işçi direnişinin anlamını ve tarihi önemini kavramakla yükümlüdür.  Türkiye'nin öteki bölgelerindeki işçiler, bütün Türkiye'nin köylüleri, aydınları, küçük esnafı, sıkıyönetim altındaki işçi kardeşleri ile dayanışma durumunda olmalıdırlar. Hızlı bir bilinçlenme süreci içine girmiş olan ve bundan böyle Türkiye'nin tarihi gelişmesinde ağırlığını her gün daha fazla hissettirecek olan işçi sınıfımızı, halkımızın öteki sınıf ve zümrelerinden tecrit etme yolunda, ulusal cephemize bölme yolunda çabaları boşa çıkarmalıyız. Kartal'daki tornacı, Silahtarağa'daki kaynakçı, Levent'teki tesviyeci yalnız olmadığını bilmelidir. Büyük işçi direnişi, Türkiye'nin ulusal davası, Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye yaratma davası yolunda büyük bir adımdır. Bu adımı atanlarla devrimci dayanışma yurtseverlik görevidir.

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…