Kadınlara verdiğiniz değeri anneliği kutsayarak değil, şiddeti önleyerek gösterin

Nuray Kılıç

17 Mayıs 2021
Kadınlara verdiğiniz değeri anneliği kutsayarak değil, şiddeti önleyerek gösterin

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yılı kutlandı. Tek adam rejiminin keyfi politikalarına bağlı olarak yayınlanan kararnamedeki fesih kararını tanımayan kadın dernek ve STK’ları İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya devam ediyor.

Pandemi kısıtlamaları gölgesinde yapılan kutlamalar bize bir kez daha gösterdi ki, kadınlar olarak İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz ve hukuksuz olarak keyfi alınan kararları tanımıyoruz.

Bir kez daha haykırıyoruz;

İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz. Çünkü ‘’İstanbul Sözleşmesi, mağdur-fail arasındaki ilişkiye bakılmaksızın şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi olan kadınları, çocukları, yaşlıları, engellileri, lgbti + bireyleri, göçmen ve mültecileri korumayı amaçlar.’’

 

Hükümetin politikaları kadın cinayetlerini önlemede yetersiz mi kalıyor? Yoksa yetkililer kadın katline, cins kırıma göz mü yumuyor? Uygulanmayan, fesh edilmek istenen İstanbul Sözleşmesi kadınların hukuki güvencesidir.

1 Mayıs’ta, Konya Karatay ilçesinde yaşayan 8 aylık hamile Tuba Menek, eşi Ramazan Menek tarafından boğazından bıçaklanarak katledildi. Ramazan Menek 4 ay önce Tuba Menek’i yine bıçakla yaralamış ve şiddet suçundan cezaevine gönderilmişti. Tuba Menek şikâyetini geri aldığı gün cezaevinden çıkan Ramazan Menek uzaklaştırma kararına rağmen Tuba’yı katletti.

5 Mayıs’ta, Edirne Havsa ilçesinde Naipyusuf köyünde yaşayan H.G kocası G.G. tarafından boğazından bıçaklanarak katledildi

7 Mayıs’ta, Mersin Erdemli ilçesinde yaşayan Semra Çetin eşi Ahmet Çetin tarafından bıçaklanarak katledildi.

8 Mayıs’ta, Ankara’nın Çankaya ilçesinde yaşayan Zeynep Erdoğan evli olduğu Mehmet Erdoğan tarafından işkence gördükten sonra katledildi.

9 Mayıs’ta, Niğde merkez Kiledere beldesinde yaşayan Emel D. Anneler Günü’nde öz oğlu A.D. tarafından av tüfeği ile vurularak katledildi. 

13 Mayıs’ta, Diyarbakır merkez Kayapınar ilçesinde yaşayan Şirvan Dönmez 25 yıldır birlikte yaşadığı erkek Şehmuz A. tarafından beş yerinden bıçaklanarak katledildi.

Ne Evde, Ne Kamusal Alanda Kadınlar Olarak Güvende Değiliz 

Kadına Şiddeti Durdurun İstanbul Sözleşmesini Uygulayın.

1 Mayıs‘ta, Niğde’de yaşayan K.Ç erkek arkadaşı G.K tarafından tabanca ile vurularak ağır yaralandı. Fail G.K., K.Ç.’yi vurduktan sonra Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinin önüne bırakarak kaçtı. Ameliyata alınan kadının sağlık durumu ciddiyetini koruyor.

9 Mayıs’ta, İstanbul Esenyurt’ta Y. A. isimli kadın, evinin balkonunda oğlu Tolga A. ve evli olduğu Ekrem A. tarafından yumrukla darp edildi. O anları gören bir yurttaş, cep telefonuyla olayı görüntüleyerek polise ihbarda bulundu. Darp anına ilişkin görüntülerde kadının balkon demirlerine tutunarak “imdat” diyerek yardım istediği duyuluyor. Y.A, kocası ve oğlundan şikâyetçi olmadı.

Eğer İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı Y.A oğlu ve eşinden dayak yiyemeyecekti. 

Kadınlara verdiğiniz değeri anneliği kutsayarak, makul annelik söylemleri ile değil, şiddeti önleyerek gösterin. Yasaları ve İstanbul Sözleşmesi'ni uygulayın!

12 Mayıs’ta, Kocaeli’nin Körfez ilçesinde yaşayan Rabia Buse Şeker evli olduğu erkek Burhan Emrah Şeker tarafından 15 yerinden bıçaklandı. Ağır yaralanan Rabia Buse Şeker ameliyata alındı. Rabia Buse Şeker'in hayati tehlikesi sürüyor.

Diyarbakır’da, 16 yaşındaki Emine Karakaş, ikinci eş olma talebini reddettiği için kuzeni Aslan Karakaş isimli erkek tarafından silahla ağır yaralanmıştı. Komadan çıkan ve 3,5 aydır hastanede tedavi gören Emine Karakaş ve ailesi kuzen olan 7 çocuk babası Aslan Karakaş’ın hala yakalanmamasına tepkili. İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı, ne 16 yaşındaki çocuklar kuma olarak seçilecekler ne de okulda olması gerekirken yoğun bakımda hayat mücadelesi vereceklerdi.

 TARİHTE BU HAFTA 

İlk kadın işçi şairimiz der ki!

Ey işçi…

Bugün hür yaşamak hakkı seninken

Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.

Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin

Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?

Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;

Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.

Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.

Azmet de esaret bağı kopsun bileğinden.

Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.

Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.

Ey işçi…

Mayıs birde bu birleşme gününde

Bi şüphe bugün kalmadı bir mani önünde…

Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;

Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.

Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin

ta’zim ile hürmetle sana başlar eğilsin.

Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.

Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.

Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay

Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say…

Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü.

Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.

Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;

Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.

Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!

Kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.

Yaşar Nezihe Bükülmez (1880-1971) 

1 Mayıs 1886'da, Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından; 'Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı. Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta Kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi. Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

1 Mayıs 1906 yılında Türkiye'de günümüzde bilinen ilk 1 Mayıs İzmir'de kutlandı.

Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. Uzun yıllar Bahar Bayramı adı altında yok sayılmaya çalışılan 1 Mayıs’ın, 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları sırasında hala aydınlatılmamış saldırılarda 34 kişi öldü, 136 kişi yaralandı. Olay, tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçti.

1 Mayıs 1988 tarihinde sosyalist feminist Kaktüs dergisi yayına başladı. Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası'nın başlangıcı sayılan 17 Mayıs 1987'deki Dayağa Karşı Yürüyüş de, ideolojik mayalanma döneminden hareketlilik dönemine geçişin simgesi oldu. Bütün bu süreçler içinde yer alan sosyalist feministler, 1 Mayıs 1988'de Sosyalist Feminist Kaktüs dergisini çıkararak, Türkiye'deki ilk sosyalist fe

minist odak oldular. 1990 Eylül'üne kadar 12 sayı yayımlanan Kaktüs‘ün ilk yayın kurulunda Banu Paker, Gülnur Savran, Nalan Akdeniz, Nesrin Tura ve Sedef Öztürk yer alıyordu. Ancak bu isimlerin yanı sıra derginin sürekli yazarları da vardı, zaten daha sonra künyede yayın kurulunun yanı sıra yazı kurulu da yer aldı. Pek çok kadın da yazılarıyla ve tartışma notlarıyla Kaktüs'e katkıda bulundu.

1 Mayıs 1910 tarihinde Behice Boran doğdu. Türkiye İşçi Partisinin son genel başkanı, siyasetçi, akademisyen ve sosyologdur. Boran, ilkokula Bursa’da başladı. Orta öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde tamamladı. Daha sonra Fransız okuluna gitti. Bu okul kapatılınca Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji’nde okumaya başladı. Amerikan Kız Koleji'nin, yani şimdiki adıyla Robert Koleji’nin, 1927’de orta, 1931’de lise kısmını birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrenci oldu. Manisa Orta Mektebi İngilizce öğretmenliğine atandı. Michigan Üniversitesinde sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra 1939'da Türkiye'ye döndü ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak atandı. Aynı dönemde Yurt, Dünya ve Adımlar dergilerinin yayın faaliyetlerine katıldı. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Menderes hükûmetinin Kore'ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca 15 ay hapis cezası aldı.

1962'de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Şanlı Urfa'dan milletvekili seçildi. Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil etti. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'a karşı tavır aldı ve 1970 yılındaki parti kurultayında genel başkan seçildi. 12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte tutuklandı ve partisi kapatıldı. Boran, 15 yıl hapis cezası aldı. 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kaldı. 1975'te tekrar kurulan TİP'in genel başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kısa süre ev hapsinde tutulan Boran, daha sonra yurt dışına çıktı. “Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.” sözüyle hafızalarda yer edindi. 

1 Mayıs 1915 tarihinde Mina Urgan doğdu. Türk İngiliz edebiyatı profesörü, yazar, filolog ve çevirmendir. İngiliz edebiyatının en önemli eserlerini Türk edebiyatına kazandırdı. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley, Graham Greene, William Golding, John Galsw

orthy ve Shakespeare’in eserlerini çevirmenin yanı sıra yazdığı Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri isimlerindeki iki kitabıyla da okuyucudan büyük ilgi gördü. Urgan, Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar adlı çalışmasıyla doçent ve 1960'ta profesör oldu. Aynı yıl, Türkiye İşçi Partisi'ne girdi ve İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü öğretim üyeliğinden 1977 yılında emekli oldu. Özgürlük ve Dayanışma Parti

si'nin kurucu üyeliğini yaptı. 15 Haziran 2000 günü, 85 yaşında vefat etti. Çalıştığı İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü onun 

anısına her yıl bir öykü yarışması düzenlemektedir.

Bir Dinozor'un Anıları ve Gezileri

Urgan'ın seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getirdiği ve yakın tarihi anlattığı Bir Dinozorun Anıları 74 baskı yaparak çok satan kitaplar arasına girdi. Ardından Urgan yeni kitabı Bir Dinozorun Gezileri’ni kaleme aldı ve bu kitap da büyük ilgi gördü. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mina Urgan'ı oturtmakla birlikte Atatürk'ten Halide Edip'e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal'den Ahmet Haşim'e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir belge niteliği kazanmıştır. Bir Dinozorun Gezileri’nde ise, başta Mavi Yolculuk ve Bodrum olmak üzere, Anadolu, Paris, İngiltere, İtalya, Sovyet Rusya ve Amerika'ya "dinozorca" (az parayla) yaptığı yolculukları, eksilmeyen yaşama sevinci ve gülümseten izlenimlerle aktardı. İki kitabı da büyük satış rakamlarına ulaşmış olan yazar, bu durumu ironik biçimde şu şekilde açıklamıştı:

"Kitaplarımın nasıl bu kadar sattığını anlamadım, hala da anlamıyorum. Nasıl satar benim kitabım. O kadar aykırıyım ki bu topluma. Çok satıyorum, acaba çok mu bayağı yazıyorum. Acaba yanlış bir şey mi yaptım?"

4 Mayıs 1912 tarihinde Nettie Maria Stevens 51 yaşında vefat etti. Amerikalı genetikçidir. 1905 yılında kromozom yapısındaki araştırmaları sonucunda X ve Y kromozomunu bilim dünyasına kazandırdı. Çeşitli üniversitelerde eğitim alan Stevens, bilimsel çalışmalarına ise 35 yaşından sonra başlayabildi. Bryn Mawr Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. Yaptığı çalışmalar ile modern genetiğin önde gelen isimlerinden biri haline geldi. Organizmanın biyolojik çeşitliliği ve cinsiyet kromozomlarını keşfederek bu konuda makaleler yazdı. Cinsiyet belirlemede erkeklerin mi yoksa kadınların mı etkili olduğunu araştırdı.

7 Mayıs 1748 tarihinde Olympe de Gouges doğdu. Fransız kadın filozof, yazar, kadın hakları savunucusu, aktivist ve oyun yazarıdır. 1780'lerde oyun yazarı olarak başladığı kariyerinde siyasi yazılarıyla ünlendi. Fransız Devrimi sırasında çok aktifti. Ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayri meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk konularında mücadele etti.Günümüzde daha çok kadın hakları konusundaki öncü görüşleri ile bilinir. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu düşünmekteydi. Meclisin çıkardığı Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'ne cevaben 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'ni yayımladı. Kölelerin özgürleştirilmesi, idam cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, siyahilerin hakları, gelir vergisinin adaletsizliği, yoksulluğun giderilmesi, işsizler için ücretsiz eğitimler, kadınların boşanma hakkı ve cinsel özgürlüğünü savunduğu için, yaşadığı çağın çok ilerisindeydi.  Okuma yazma bilmediği için, eserlerinin hepsini okuma yazma bilen bir kişinin yardımıyla gerçekleştiriyordu. Kadın, idam sehpasına çıkma hakkına sahiptir. Konuşma kürsüsüne de çıkma hakkına sahip olmalıdır  sözü, 1791’de kaleme aldığı Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi’nin 10. maddesinin bir kısmını oluşturur. İnandığı her şeyin uğrunda sonuna kadar peşinden koşan devrimci bir kişiliğe sahipti. Yaşadığı sürece adaletsiz olarak gördüğü her olaya karşı çıkmıştı.

Olympe de Gouges, 1789 Fransız Devrimi’nin “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” ilkelerini, umutla karşıladı. Fakat kısa süre sonra tüm hakların sadece erkeklere verildiğini, erkeklerin üstünlüğünün devam ettiğini gözlemleyince Fransız Devrimi’ne olan inancını ve güvenini kaybetti. Olympe de Gouges’in kaleme aldığı ‘’Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi’’,  Fransız Meclisi tarafından yayımlanmış olan ‘’İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne’’ karşılık ‘’kadın hak ve özgürlükleri’’ üzerine basa basa belirttiği bir bildirge özelliğini taşıyordu. Bu bildirge akılcı bir yaklaşım ile eşit insan hakları taleplerinin gerekçelerini yansıtmaktadır.

Fransız Devrimi sırasındaki adaletsiz ve insan hakları ihlalleri sonucu, Olympe de Gouges ’in yazılarındaki eleştiri dozu giderek arttı ve 1793 yılının Temmuz ayında tutuklandı. Tutuklu kaldığı 3 ay süresince, avukat tutma hakkı verilmediği için kendi kendisini savundu ama fayda etmedi. 3 Kasım 1793 günü giyotin ile idam edildi. 

10 Mayıs 2008 tarihinde Ayşe Leyla Gencer 80 yaşında vefat etti. Türk opera sanatçısıdır. 20. yüzyılın en önemli sopranolarından biri olarak görülür. Batı ülkelerinde "La Diva Turca", "La Gencer", "La Regina" olarak ün yapmıştır. Milano, Roma, Napoli, Venedik, Viyana, Paris, San Francisco, Köln, Buenos Aires, Londra, Rio de Janeiro, Bilbao ve Chicago’da konserler vermiştir.  Soprano Leyla Gencer, hem seçkin opera sahnelerinde hem resitallerinde hayranlık uyandırmış sanatçılardandır. Opera repertuvarı 23 bestecinin 72 yapıtını kapsamıştır. Gencer, T.C. Devlet Sanatçısıdır.

12 Mayıs 1871 tarihinde Paris Komünü, boşanmaları ile ayrılık halinde kadınlara nafaka hakkı tanıdı.

12 Mayıs 1820 tarihinde Florence Nightingale doğdu. İngiliz sosyal reformcu, istatistikçi ve hemşiredir. Modern hemşireliğin kurucusudur. Kırım Savaşı sırasında eğitim alan hemşirelerin yöneticisi olarak öne çıkmış, savaşta yaralanan askerlerin tedavi ve bakımlarını yapmıştır. Hemşireliğe son derece olumlu bir itibar kazandırmış ve Viktorya kültüründe bir ikon olmuştur. Özellikle gece gündüz demeden yaralı askerlere baktığı için kendisine "Lambalı Kadın" denmiştir. 1860 yılında Nightingale, Londra'da St Thomas' Hospital'da kendi hemşirelik okulunun kurulmasıyla profesyonel hemşirelik vakfının temellerini atmıştır. Dünyada ilk modern sivil hemşire okulu olmuştur ve şu anda King's College London'ın parçasıdır. Yeni hemşireler tarafından alınan Nightingale Andı ile adı onurlandırılmıştır. Doğum günü her yıl "Uluslararası Hemşireler Günü" olarak kutlanmaktadır.

14 Mayıs 1940 tarihinde Emma Goldman 71 yaşında vefat etti. Anarşist yazar ve siyasal eylemcidir. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa'da anarşist siyasi felsefenin yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.  27 Haziran 1869’da, Litvanya’da Yahudi bir ailenin kızı olarak doğdu. Emma 13 yaşındayken ailesiyle St. Petersburg’a taşındı ve okulu bırakıp fabrikada çalışmak zorunda kaldı. 15 yaşlarına geldiğinde babası onu evlendirmek istedi. Emma babasına karşı çıktı ve evlenmedi. 17 yaşındayken kız kardeşiyle birlikte ABD’ye göç etti. 1886’daki Haymarket Olayı’nın neticesinde dört anarşistin asılması Emma’nın anarşizme olan inancını arttırdı. 1887’de evlendi, ancak anarşist harekete katılıp evliliğini sürdürmemeye karar verdi. Daha sonraları ABD’deki anarşist hareketin öncülerinden Alexander Berkman’la tanışıp onunla beraber yaşamaya başladı. Emma Goldman tekrar tekrar tutuklandı. İşçileri, İş isteyin. Eğer iş vermezlerse, ekmek isteyin. Eğer ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın. sözleriyle otoriteye karşı kışkırttığı gerekçesi tutuklanma nedenlerinden biri oldu. Bir keresinde tutuklanma nedeni dağıttığı doğum kontrolü hakkında bilgilendirici dokümanlardı. Başka bir sefer de Beɾkman ile birlikte “Zoɾunlu Askerliğe Hayır” isimli kurdukları birlik ve Birinci Dünya Savaşına karşı düzenledikleri gösteriler nedeniyle tutuklandılar. İki yıl hapiste kaldılar. Sonra, Amerikan vatandaşlığından çıkarılarak Rusya’ya sürüldüler. Emma Goldman 1931’de Hayatımı Yaşarken isimli otobiyografisini yayımladı. 1936’da İspanyol Devriminin başlamasından kısa bir süre önce Berkman intihar etti. Emma Goldman ise aynı yıl, 67 yaşında, İspanyol Devrimine katılmak için İspanya’ya gitti. Emma Goldman hayatının sonunda kadar anarşist ve feminist düşüncelerinden vazgeçmedi. 1940 yılında öldü ve Haymarket İsyanı’nda ölenlerin yakınına gömüldü.

Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir

“Evlilik insan doğasına aykırıdır, esas olarak kadınları baskı altında tutmaya yarar ve bir kurum olarak kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını engeller...

Kadın ile erkek arasında aşkla kutsanmamış, doğal olmayan her türlü birlik fuhuştur.

Kıskançlık ise, aşkın meyvesi olmaktan ziyade, erkeklere seks tekeli kurmayı sağlayan bir bahanedir...

Teizm insan zihnine bir hakaret, ateizm ise hayatın, güzelliğin ve insan bilincinin en güçlü biçimde ve ebediyen onanmasıdır.

Vatanseverlik, dünyamızın her biri demir parmaklıklarla çevrili, küçük parçalara bölünmüş olduğunu ve bazı özel parçalarda doğma şansına sahip olanların, üstünlüklerini başka parçalarda yaşayanlara göstermek için onlara savaş açma ve onları öldürme hakları olduğunu öngörür.

Anarşizm insanın ufkunu açıp onu özgürleştiren bir güçtür; insanlara kendi yeteneklerine güvenmeyi, herkesin eşit ve güvenlikte olacağı bir hayat uğruna mücadele etmeyi, tek birimiz bile tutsaksak hiçbirimizin özgür olamayacağını öğretir.” (Emma Golman)

15 Mayıs 1903 tarihinde Maria Reiche doğmuştur. Peru'daki Nazca çizgilerini araştırması ile ünlü olan Almanya doğumlu matematikçi ve arkeologdur.

Dresden Teknik Üniversitesi'nde matematik, coğrafya ve diller üzerine çalışmıştır. 1932'de Peru, Cusco'daki Alman konsolosunun çocuklarına dadılık ve öğretmenlik yapmaya başlamıştır. 1934'te bir parmağını kangrenden kaybetmiştir. Aynı yıl Lima'da öğretmen olmuş ve bilimsel çeviriler yapmıştır. II. Dünya Savaşı başladığında, Almanya'ya dönmemeye karar vermiştir.

1940'ta Nazca çizgilerini bulmuş olan Amerikalı arkeolog Paul Kosok'un yardımcısı olmuştur. 1946 civarında Nazca'daki figürleri haritalamaya başlamıştır. Kosok 1948'de araştırmayı bıraktığında, Reiche işi devam ettirmiş ve bölgeyi haritalamıştır.

Reiche çizgileri yapanların onları güneş takvimi olarak ve astronomik devirleri gözlemlemek için kullandıkları teorisini oluşturmuştur. Çizgiler yalnızca yukarıdan açıkça görülebildiğinden Peru Hava Kuvvetleri'ni bölgeyi fotoğraflamak için yardım etmeleri konusunda ikna etti. Zamanının çoğunu Nazca'da evinde yalnız geçirmiştir. Teorilerini The Mystery of the Desert (Çölün Gizemi) adlı kitabında açıklamıştır ve kitabın gelirini çölü korumak, güvenlik ve yardımcılar tutmak için harcamıştır.

Reiche, Nazca çizgilerini bölgeye zarar veren trafikten (bölge Panamerikan Karayolu'nun yanında bulunmaktadır) ve çeşitli hükûmet planlarından korumak istemiş ve parasının önemli bir kısmını bu amaç için harcamıştır. Hükûmeti bölgeye halkın girişini sınırlandırması konusunda ikna etmiştir. 1993'te Büyük Haç Derecesi'nde Erdem Madalya'sını almıştır ve 1994'te Peru vatandaşı olmuştur. UNESCO, 1995'te çizgileri dünya miras listesine almıştır.

Marie Reiche, 8 Haziran 1998'de Lima'da bir hava kuvvetleri hastanesinde yumurtalık kanserinden ölmüş ve Nazca yakınında gömülmüştür. Yaşamış olduğu ev müzeye çevrilmiştir.

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…