Dünya Üçüncü Paylaşım Savaşı çoktan başladı sanırım. Tahmin ettiğimiz gibi ultra gelişmiş silahlarla, ‘görkemli’ bir başlangıç olmadı ama oraya da geleceğiz daha. Anlaşılıyor ki bu savaş; vicdan ile vicdansızlık arasında olacak.
Saflar belirginleşmeye başladı; mesela nice nasyonal sosyalist bireyler, gayet vicdansız, ırkçı ve narsist bir kampanyaya imza attılar: ‘18-45 yaş arası Suriyelimülteciler askere alınsın, Suriye’ye savaşa gönderilsin’. Dehşet içeren bir başlık bu, dehşet içeren bir düşünce, utandırıcı bir şey... Utanıyorum; insanlar ne zaman bu kadar mantıktan, vicdandan, insanlıktan uzaklaştı acaba? Yüzbinlerce okuyucusu olan, kendini ‘aydın’ gören bir birey de bunu yazdı, bir gazetedeki sütunundan. Hiç utanmadan.
Düşünsenize; evinizde yangın çıkıyor, komşu eve sığınıyorsunuz; komşunuzun oğlu babasından aldığı akılla; yağma için, altınlarınızı çalmak için, üstelik evin yanacağını görmüş ve müdehale etmemişken, hatta hatta yangını körüklemişken; sizin yanan evinize giriyor yangını söndürme bahanesiyle ve ölüyor oracıkta. Ve çıkardığımız yangın, evet hepimizin payı var bu yangında: dur diyemedik, bizim evimize sıçramışken; size sığınanlara gidin yangını söndürün diyemezsin! Yangından kaçanları, yangına atmak insanlığın hangi yanına denk gelir? Öyle bir insanlık varsa, batsın! Suriye’nin yerinden yurdundan olan vatandaşlarının kefareti Türkiye’nin omuzlarındadır. Sebebi de malümdur.
Tüm Dünya’da şiddet ve savaştan nemalanan liderler geliyor yönetimlere ve ardı ardına oyunlar oynanıyor gibi sanki. ’90 da bittiğini düşündüğümüz ama aslında hiç bitmemiş olan, ara verilen bir ‘soğuk savaş’ devam ediyor. Ekonomik ambargolar, ilhak etmeler, savaşlar, anlaşmalar, vetolar, suikastler, toplantılar, alternatifler, silahlanmalar, konuşlanmalar.... Dünya sermayesinin el değiştirme savaşı bir nevi. Ve görülüyor ki oyun tahtası fiili olarak; Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrasya ve Ortadoğu’yu içine alan, yer yer Afrika’ya uzanan bölge. Geçtiğimiz yıllar içinde bu bölgede olan bir çok şehir ve yerleşim bölgesi dümdüz edildi, topla-tüfekle... Ve hala talan ve yıkım devam ediyor. Çeşitli kisveler altında o coğrafyadaki tüm ülkelerde yıkım oldu ve devam ediyor.
Türkiye, emperyalist egemenlik altında bir devlet, NATO üyesi, AB ile ekonomik entegrasyon içinde, siyasi entegrasyon için kapıdaki bir ülke. Dengeleri buna göre kurulmuş ve şimdi bu şiraze net bir şekilde kayıyor izlenimi veriyor; Suriye’nin bedelini Rusya’ya ödüyor. Bu tabii ki batılı müttefiklerin hoşuna gitmiyor. Bu yüzden sanırım önümüzdeki süreçte darbe mekaniği işleyecek. Amerika-Batı ve Rusya, Türkiye üzerinden tüm kozlarını oynayacaklar yakın gelecekte. Ve olan Türkiye’de yaşayan halklara olacak, yine filler tepinirken biz çimenler ezileceğiz.
Buna bir dur demeli! Vicdansızların nasyonal bloğuna karşı, vicdanlıların bir bloğu olmalı, belki o zaman bir umut doğar! Ve umut, en az bir gece daha yaşatır insanı... Bunun için direnmeliyiz, ülkemizdeki yıkıma karşı durmalıyız. Mesela Kürdistan coğrafyasındaki yıkıma, bombalara karşı çıkmalıyız masumlar ölmesin diye, hiç kimse ölmesin diye, yalnızca ölümlere güzelleme yapmamalıyız. Devlet karşıtı bireylerin askeri veya polisi hedef alması gayet doğaldır; bu sadece sorunun görüntüsüdür. Muhtemelen bir ‘ortak amaç koalisyonu’ vardır, tarafların bile bilmediği. Sorunu çözmek istiyorsak, bunu yapan argümanları ortadan kaldırmak gerekir, bu da topla tüfekle olmuyor. Yüzlerce yıldır deneniyor bu şekil, ama henüz başarılı olan yok denebilir. Bizim ülkemizde de onlarca yıldır deneniyor, neredeyse kurulduğu zamandan beri.
Ve tarih bize söylüyor ki; halk desteği olmayan hareketler ölmeye mahkümdür. Her zaman halkın, toplumun desteğine ihtiyaç var. Eğer halkın desteği olmasaydı; ne Hitler bu kadar şey yapabilirdi, ne Putin bu kadar dik durabilirdi, ne RTE diğer ülkeler için bu kadar tehlikeli hale gelebilirdi, ne Trump bu akıldışı cümleleri cüretkarca kurabilirdi... Halkı vicdanlılar kazanmalı ki halkları uzlaştırabilelim, ve belki bu ‘savaş tahtasında’ kazanan biz olursak, dengeler değişir, çok değişir...
‘Aa bak kuş’ denilerek, yemeği çalınan insanlarız hala. Dikkatimizle oynuyor devlet aygıtları, askerlerin neden öldüğünü değil de, neden sığınmacıların savaşa gitmediğini tartışıyoruz. Toprak bizim toprağımız değil, savaş bizim savaşımız değil, kimse de bizi çağırmadı oraya biz zorla girdik... Eee? ‘Neden ölüyoruz?’ diye bir soru ne kadar mantıklı? ‘Neden bombalar patlıyor?’ diye bir soru ne kadar mantıklı?
Gittikçe dengesiz bir piyasa içine giriyoruz, savaş ekonomisi sanki bu, insanlar kamplaşıyor şimdiden, insanın insana tahammülü yok. İyiler suskun ve şaşkın. Kötüler daha kötü.
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013