'Çok acı var, dayanamıyorum'

Nesimi Cem Kalender

20 Mayıs 2016
'Çok acı var, dayanamıyorum'

"Çok acı var, dayanamıyorum. Lütfen beni affedin ve kendinizi üzmeyin, siz elinizden geleni yaptınız. Çok özür dilerim. Çok çaresizim. Özür dilerim. Lütfen çıtçıta iyi bakın. Ve paramı ve her şeyimi hayvanlara bağışlayın.”

Bir intihar notu... Sabah beynimde bu not dönerken uyandım. Çok acı var ve Canım çok yanıyor. Yanmıyor numarası yapamıyorum bugün. Herşey yolundaymış gibi davranmıyorum.

Gülümsememde bile belli bir hüznün aczi var. Bazen insan bittiğini hisseder, o basenlerden biri bu sanırım. Bu "bazen" i atlatabilirsem yine görüşeceğiz.

Taşımak zor birçok şeyi. Çok acıyor, hangi acıdan bahsetsem ki? O kadar çok acı var ki. O yüzden susuyorum ve acının izdüşümünden bahsediyorum. Üzülüyorum sonra; acının merkezinde olanlara kıyasla benim acım o kadar cılız ki. Üzülüyorum şımarıklığıma. Yine de, olağanca acıya mesafenin yükünü taşımak? Of, "omzumda paltomu taşımaya üşenirken, Nasıl taşırım dünyayı?" (F. K. )

“Artık güneşin doğmasını bekleyecek gücüm kalmadı ama siz yeni doğacak güneşi mutlaka bekleyiniz.” diyor Zwieg intihar notunda. Ben daha bu sabah doğurdum güneşi. Üstümde birkaç bira sersemliği. "Yavaş yavaş delirdim ama kimse farkına varmıyor" (İ. H. ). Yavaş yavaş deliriyorum ben de galiba ama birilerinin farkına varması değil mesele. Varsın, istemiyorum. Sadece hissediyorum delirişimi, çaresizliğimi. Ve bu korkutuyor beni. Bunun sonunun nereye gideceği belli. Çok belli. Ve evet, korkuyorum ama "alea jacta est": ok yaydan çoktan çıktı. Ben doğmadan önce çıkmış belki de veya doğumum da. Tam doğduğum anda. Kader falan değil bu, başka bir şey. Varoluşsal birşey.

"Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil. Tiksiniyorum bütün bunlardan. Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım…” (C. P. ) Evet, kolay değil bırakıp gitmek. Ki bu dönemde insan, telefonunu dahi bırakıp gidemiyor. Mevzu hayat olunca, yani herşeyi bırakıp gitmek olunca, daha da zorlaşıyor. Bahsettiğim şey, mutlak bir ölüm. Öyle "yardım çağrısı" falan değil. Mutlak bir son.

Ölenler, öldüklerine pişmanlar mı bilmiyorum ama yaşayanlar, yaşadıklarına birer birer pişman oluyorlar galiba. Acının böyle bol kepçe dağıtıldığı yerde, bu acıyı dindiremeden yaşamanın hüznü, pişmanlık olsa gerek. İnsan pişman olmasın da ne yapsın, bu çürümüşlüğün hükümranlığında yaşadığı için? Çok yanlış bir zamanda doğduk. Ne zaman doğru zamandı, bilmiyorum. Ve lanet olsun ki bu dünyayı değiştirtmiyoruz. Bu çürümüşlük zamanını değiştirmiyoruz. "Yeni doğacak güneşi beklemeye" çalışıyoruz, o kadar.

"Ve kalbin kırılması ya da kurşuna dönmesi gereken, bu dünyadan göçüyorum.” diye yazmış 1794'te Fransız yazar. Yüzyıllardır değişen birşey yok. Kalbimi kurşuna çeviremedim ben. Kırılır ha kırılır durmadan. Önceden kişisel naifliğim sanırdım bu durumu ama artık anlıyorum ki, bu kişisel bir şey değil. Anlıyorum ki, kalp ya kırılacak ya da taşa dönecek bu devirde. İkisinin arası birşey istedim, beceremedim. Yaşamak için, ne kırılsın ne taş olsun dedim, olmadı. Olmuyor. Şimdilik yapacak birşey yok.

"Hayatın neresinden dönülse kardır" (N. M.) mı? Bilmiyorum. Yaşamak yanı ağır basıyor çokça. Bu dünyada ne var bilmiyorum ama içinde tutuyor. "İki mısra daha söylesek düzelecek herşey sanki.." (C.S.). Beton asfaltı delip geçen bitkiyi görünce, insan umut ediyor. Veya bir kırlangıç yuvasındaki yavru kırlangıçları. O ufacık gagalarıyla, annelerinden yemek yemelerini... Bunca çürümüşlüğün içinde hala filizlenen güzel şeyler var. Ve belki daha da olacak. Olmalı. Çıkar yolu yok başka. Ama ya kuşlar da giderse? O zaman "bir caz parçası gibi geçip gitmez hüzün" (E. C.)

Çok acı var, dayanamıyorum. Ağır geliyor küçücük omuzlarıma. Kaldıramıyorum. Ama pes etmiş değilim. Her gün doğacak güneşi bekliyorum. Güneş'in doğması için üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum. Bir işçi karınca gibi, kolonime yiyecek taşımaya çalışıyorum. Kollektif bir katkı sunmaya. Ama çok acı var.

“İnsan artık bir işe yaramadığında, kaçınılmaz ve yakın bir ölümden emin olduğunda, yavaş ve feci bir ölüm yerine hızlı ve kolay bir ölüm seçmek en basit insan haklarından biridir. Kloroformu kansere tercih ettim.” Amerikalı bir yazarın son notu bu. Siz ne kadar işe yarıyorsunuz? Ölmemek için ne yapıyorsunuz? Dünya için, insanlık için, bu çürümüşlüğü yıkmak için... Yoksa ölmüş müsünüz de, haberiniz mi yok? Acınası hayatlarımıza yaşamak demiyorsunuzdur umarım.

"Korkarım ki ikimiz de anlıyoruz, başka başka şeyleri aynı." (Ö.A.) bu şiiri şöyle değiştirebiliriz galiba: Korkarım ki hepimiz de anlıyoruz. Aynı şeyleri, farklı farklı.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
    Dünya Üçüncü Paylaşım Savaşı çoktan başladı sanırım. Tahmin ettiğimiz gibi ultra gelişmiş silahlarla, ‘görkemli’ bir başlangıç olmadı ama oraya da geleceğiz daha. Anlaşılıyor ki bu savaş; vicdan ile vicdansızlık arasında…
  2. Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
    Sabah uyandım... Haberlere baktım önce.. Sonra, sonra tarihe baktım: Ağustos.. 18 Ağustos mu diye endişelendim.. Hayır.. 7 Ağustos.. Tarihleri mi karıştırıyorum derken, baktım 1992 mi diye?Hayır.. 2015 yılındayız.. Bir zaman…
  3.  İç savaşın ayak sesleri
    Zor bir dönem bekliyor bizi. Burada denge unsuru HDP olacak muhtemelen ve HDP’nin izleyeceği akılcı siyaset, onu parlamenter sistemde iktidara bile taşıyabilir. kendini ifade etmeli ..PKK savaştan kaçınmalı mağrur bir şekilde.. Sosyalist…
  4. AKP'nin ölüm korkusu..
    AKP'nin ölüm korkusu..
    12 Haziran 2015
    Zor görünüyor.. Hdp kendini anlatmalı milliyetçilere, milliyetçiler de çaba göstermeli. Chp’nin ulusalcı kitlesi nasıl değişti, gördünüz mü? Zor değil, olur bu da. Seçimler bitti, AKP tek başına iktidar olma durumunu…
  5. Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
    İspanya da Baskların gördüğü zulme üzülürsün, İngiltere'de İrlandalıların, Amerika’yı lanetlersin, Kızılderililere yaptıkları için, İsrail zaten zalim bir siyonisttir, Filistin Halkı aha şurada duruyor. Ağlarsın Filistin için, hatta boykot edersin İsrail…
  6. Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
    Yarın 1 Mayıs! İlk kez 1856’da yürüyüş yapıldı, Melboure’de. Gayet basit bir mesele: 12 saatlik çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi. Sonra 1886. Haymarket. Ölenler, öldürülenler, idamlar. Kirli eller… ve o…
  7. Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
    ..Ve şayet insansanız, göz pınarlarınız nemlenir. Belki ağlarsınız. İnsanlığın belki en büyük göstergesi, başkasının acısını acınız gibi hissedebilmenizdir. Başkasının suratında patlayan tokadı, kendi suratınızda hissedebilme kabiliyetidir insanlık. İnsan mısınız? "Çok…
  8. Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
    Ağrı olayından sonra seçimlerde oy kullanmanın bir işe yaradığını düşünmememe rağmen tutupta oyumu HDP’ye vereceğim. Derin devlet ve sığ devletin bu kadar korktuğu ‘şey’ neyse, onun yanında saf tutmak lazım! Hem %50…
  9. Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
    Umut, gözü dönmüş taşlı, sopalı, ellerinde gaz bidonları olan güruhu, örgütlenmiş cehaleti bir ufak süpürgeyle yenebileceğimizi bilmektedir. O süpürgeyle yenilecek karanlık, o süpürge süpürecek bu ‘pisliği’… Umut gece uyuyamayışımızdadır. Sevdiğimizi,…
  10. Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
    Hayal gücünün iktidari, Kavafis'in "ithaka"sı gibidir. "Her yürek devrimci bir hücre gibidir" ve önemli olan İthaka'ya varmak değil, o yolda olmaktır. Hayal gücünün iktidarının yolunda. Bazen bu yol kobane'den geçer.…
  11. Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
    Devlet intiharı sevmez, din intiharı sevmez. Senin bedenin üstünde tasarrufunu, sen sağlamamalısın. Sen kendi bedenine bile sahip değilsin. Sen ölemezsin, ölsen de devletin bildiği şekilde ‘son yolculuğuna’ uğurlanmalısın. Sen bir…
  12. Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
    Bir toplumda adalet hissiyatı, bir zerre bile yoksa o artık bir toplum değildir. Dokunulmazların, ayrıcalıklıkların olduğu yerde adaletten bahsedilmez. Ki bu kapitalist sistemin adalet anlayışı tamamen bir aldatmacadır. Toplumun gazını…
  13. Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
    Henüz vakit varken, inanmalıyız insanlara. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce. İnsanların ilki, kendimizdir. Kendimize inanmalı. Henüz vakit varken, düşmüşken dehşet dehlizlere. Kırım kırım kırılmışken ümitsizlikten, gülümseyebilmeli insan. Getireceğimiz günlerin hatrına, boşuna çıkmadı…
  14. Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
    Time dergisinin kapağında kim olacak? Dergi 3 isim belirliyor; Sisi, Erdoğan ve Miley Cyrus.. Aslında mesajını vermiş bulunuyor o meşhur dergi; üçünüz aynı klasmandasınız. Yılın kişisi hanginiz olsun :) Sonra,…
  15. Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
    Büyük Usta, Milli Şef, Führer, El Caudillo, Duce, Büyük Amca... Örnekler çoğaltılabilir, yakın tarihe dair kimi ‘liderler'e takılan lakaplar... Hepsi diktatörlerin sıfatları. Hepsi uzun yıllar boyunca iktidarda kaldı, ‘karşı-devrimci' hamleler…
  16. Kan..kan.. sokaklardan akan..
    Kan dökülecek... Bu çağda hala şarklı toplumlarda kan çok önemlidir. Kah bir hayvanın boğazında, kah bir kadının kasıklarında... Kan kutlamadır, "iyi şeyler" için kurban etmektir birşeyleri. Kan dökülür... alna sürülür,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…