Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.

Nesimi Cem Kalender

16 Kasım 2015
Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.

Akp falan, hava cıva; önce suçu kendimizde bulmalıyız. Neden engelleyemedik bu örgütlü salaklığı? Demokrasi diye sadece sandığı görenleri, bu fikirlerinden dolayı eleştirirken, biz de sadece sandığı görüyoruz. Evet söylemimizde bu düşün yok ama pratiğimizde bu var maalesef.

Dünya’ya dair umudum her geçen gün azalıyor.

Kötü enerji yayan bir yazı yazmak istemiyorum; yalnız ne zaman kalemi elime alsam, umuda dair bir şeyler eksik. Bu kadar pisliğin arasında güzellikleri kaçırıyorum galiba. Üzgünüm. Yığınla pisliğin, hayatımdaki az güzellikleri görmemi engellediği için üzgünüm. Ama biliyorum, bunca pisliğin içinde, bunca yapışkan bataklığın içinde açan lotuslar var; erguvan erguvan, beyaz beyaz, maviş maviş... Tek mesele onu görebilmekte, ona tutunabilmekte ve bir bukalemun gibi etkilenmek lotustan, mavi, beyaz, erguvan, kırmızı olabilmek.

Harita da, her hayali sınırın içi yanmış et kokuyor neredeyse. Yanmış insan eti. Her uydurulmuş bayrağın altında gözyaşı, zulm, ölüm mevcut. Çok hızlı bir trafikte değişiyor çoğu şey; kim haklı kim haksız ayrımına varamıyor insan. Sonra düşünüyorum: öldürmenin neresi haklı olabilir ki? Üniforması içinde, tam donanımlı bir can, yerel kıyafetleri içinde bir can. Bu iki hayat arasındaki fark ne?

Dünya gittikçe daha kötü bir yer oluyor. Ana kentlerde toplu katliamlar gerçekleşiyor. Dün Ankara, bugün Paris... Olan ‘masum’ insanlara oluyor. Ama bu, bizim suçumuz canım kardeşim. Ankara’da, Silvan’da, Niğde’de, Reyhanlı’da... hep bizim parmağımız var, ucundan kıyısından. Paris’teki katliamda da, Fransızların. Devletlerimiz eliyle verdiğimiz silahlar bize dönüyor sadece, kullandırdığımız imtiyazlar, bizi suistimal ediyor. Eşyanın doğası gereğidir bu; katil öldürür. Büyüttüğümüz katiller gün gelir, bizi vurur. Vuruyor da. Ve hep bizim suçumuz bu. Akp falan, hava cıva; önce suçu kendimizde bulmalıyız. Neden engelleyemedik bu örgütlü salaklığı? Demokrasi diye sadece sandığı görenleri, bu fikirlerinden dolayı eleştirirken, biz de sadece sandığı görüyoruz. Evet söylemimizde bu düşün yok ama pratiğimizde bu var maalesef. Oy vererek hallolur sanıyoruz ve bizim ‘gruba’ oy vermeyenlere, oy vermedikleri için kızıyoruz, hakaret ediyoruz, aşağılıyoruz. Ne acınası haldeyiz. Halka ragmen, halk için ‘savaşıyoruz’. Keşke yel değirmenleri ile savaşsaydık.

Bir ‘can’ ne eder? Bir can, bir can eder... mi? Üniformalı bir canla, yerel kıyafetli bir can eşit midir? Bari ölümde? Hayır! Mesela rayiç bedel olarak(!), Paris’teki bir ‘can’, Türkiye’deki bir can’dan çok çok daha kıymetlidir. Haber masaları ilgi gösterir, protestolar, resmi ağızlardan sunturlu kınamalar, savaş ve intikam çığlıkları... Halbuki, benim yaşadığım coğrafyada, bir can çok ‘ucuz’dur. Ankara, yaşadığım ülkenin baş kentinde üç haneli rakamlar ifade eder katliamı.. Gel gör ki, yaşadığım ülkedekiler bile sevinir buna, sevinmese de rahatsız olmaz bundan. Ne acı değil mi? Bu coğrafyada ölüm ucuzdur abilerim, ablalarım. Türkiye’deki bir ‘can’, Kürdistan’daki bir ‘can’dan daha kıymetlidir. Tabii ölenin ‘kimliği’ de önemli! Silvan, ateşler içinde yansın, kimsenin umru olmaz. Operasyonlar adı altında bir iç savaş hali bu. Evlere top mermileri vurur, kanun-nizam askıya alınmıştır. Bir Kürt ölür, ölsün, onun alınyazısı! Kim yazmış ki bu yazıyı, hangi silgi siler?

İntihar etmekle, kahve yapmak paradoksundayım. Genelde kahve yapıyorum. Büyük bir şehirden göç ettim, daha küçük bir şehre. Daha az haber okuyorum, daha az dünyayla ilgileniyorum. Daha az kitap, daha az yazı... Kafam daha güzel burada, mütemadiyen uyuşturuyorum kendimi, doğal olmayan yollarla. Bu açıdan bakınca dünya güzel gayet. Yalancı bir güzellik, biliyorum, umrumda değil!

Dünya’ya dair umudum gün geçtikçe azalıyor, kendime dair umudum hiç yoktu zaten. Bu aralar mütemadiyen Chopin dinliyorum, rakıma meze ediyorum. Klasik batı müziği ile oryantalist adetler. Benim de ruh halim bu işte.

Umudu yeşertmek isterdim, kavganın ocağında ama elimden bu geliyor şimdi. Dövüşmeği bırakmadım, düzene atılacak ilk taş belki benden olmaz ama ikinci benden olur.Enseyi karartmamaya çalışıyorum. 

Piyano ezgileri içinde selamlıyorum sizi.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
    Dünya Üçüncü Paylaşım Savaşı çoktan başladı sanırım. Tahmin ettiğimiz gibi ultra gelişmiş silahlarla, ‘görkemli’ bir başlangıç olmadı ama oraya da geleceğiz daha. Anlaşılıyor ki bu savaş; vicdan ile vicdansızlık arasında…
  2. 'Çok acı var, dayanamıyorum'
    "Çok acı var, dayanamıyorum. Lütfen beni affedin ve kendinizi üzmeyin, siz elinizden geleni yaptınız. Çok özür dilerim. Çok çaresizim. Özür dilerim. Lütfen çıtçıta iyi bakın. Ve paramı ve her şeyimi…
  3. Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
    Sabah uyandım... Haberlere baktım önce.. Sonra, sonra tarihe baktım: Ağustos.. 18 Ağustos mu diye endişelendim.. Hayır.. 7 Ağustos.. Tarihleri mi karıştırıyorum derken, baktım 1992 mi diye?Hayır.. 2015 yılındayız.. Bir zaman…
  4.  İç savaşın ayak sesleri
    Zor bir dönem bekliyor bizi. Burada denge unsuru HDP olacak muhtemelen ve HDP’nin izleyeceği akılcı siyaset, onu parlamenter sistemde iktidara bile taşıyabilir. kendini ifade etmeli ..PKK savaştan kaçınmalı mağrur bir şekilde.. Sosyalist…
  5. AKP'nin ölüm korkusu..
    AKP'nin ölüm korkusu..
    12 Haziran 2015
    Zor görünüyor.. Hdp kendini anlatmalı milliyetçilere, milliyetçiler de çaba göstermeli. Chp’nin ulusalcı kitlesi nasıl değişti, gördünüz mü? Zor değil, olur bu da. Seçimler bitti, AKP tek başına iktidar olma durumunu…
  6. Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
    İspanya da Baskların gördüğü zulme üzülürsün, İngiltere'de İrlandalıların, Amerika’yı lanetlersin, Kızılderililere yaptıkları için, İsrail zaten zalim bir siyonisttir, Filistin Halkı aha şurada duruyor. Ağlarsın Filistin için, hatta boykot edersin İsrail…
  7. Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
    Yarın 1 Mayıs! İlk kez 1856’da yürüyüş yapıldı, Melboure’de. Gayet basit bir mesele: 12 saatlik çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi. Sonra 1886. Haymarket. Ölenler, öldürülenler, idamlar. Kirli eller… ve o…
  8. Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
    ..Ve şayet insansanız, göz pınarlarınız nemlenir. Belki ağlarsınız. İnsanlığın belki en büyük göstergesi, başkasının acısını acınız gibi hissedebilmenizdir. Başkasının suratında patlayan tokadı, kendi suratınızda hissedebilme kabiliyetidir insanlık. İnsan mısınız? "Çok…
  9. Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
    Ağrı olayından sonra seçimlerde oy kullanmanın bir işe yaradığını düşünmememe rağmen tutupta oyumu HDP’ye vereceğim. Derin devlet ve sığ devletin bu kadar korktuğu ‘şey’ neyse, onun yanında saf tutmak lazım! Hem %50…
  10. Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
    Umut, gözü dönmüş taşlı, sopalı, ellerinde gaz bidonları olan güruhu, örgütlenmiş cehaleti bir ufak süpürgeyle yenebileceğimizi bilmektedir. O süpürgeyle yenilecek karanlık, o süpürge süpürecek bu ‘pisliği’… Umut gece uyuyamayışımızdadır. Sevdiğimizi,…
  11. Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
    Hayal gücünün iktidari, Kavafis'in "ithaka"sı gibidir. "Her yürek devrimci bir hücre gibidir" ve önemli olan İthaka'ya varmak değil, o yolda olmaktır. Hayal gücünün iktidarının yolunda. Bazen bu yol kobane'den geçer.…
  12. Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
    Devlet intiharı sevmez, din intiharı sevmez. Senin bedenin üstünde tasarrufunu, sen sağlamamalısın. Sen kendi bedenine bile sahip değilsin. Sen ölemezsin, ölsen de devletin bildiği şekilde ‘son yolculuğuna’ uğurlanmalısın. Sen bir…
  13. Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
    Bir toplumda adalet hissiyatı, bir zerre bile yoksa o artık bir toplum değildir. Dokunulmazların, ayrıcalıklıkların olduğu yerde adaletten bahsedilmez. Ki bu kapitalist sistemin adalet anlayışı tamamen bir aldatmacadır. Toplumun gazını…
  14. Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
    Henüz vakit varken, inanmalıyız insanlara. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce. İnsanların ilki, kendimizdir. Kendimize inanmalı. Henüz vakit varken, düşmüşken dehşet dehlizlere. Kırım kırım kırılmışken ümitsizlikten, gülümseyebilmeli insan. Getireceğimiz günlerin hatrına, boşuna çıkmadı…
  15. Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
    Time dergisinin kapağında kim olacak? Dergi 3 isim belirliyor; Sisi, Erdoğan ve Miley Cyrus.. Aslında mesajını vermiş bulunuyor o meşhur dergi; üçünüz aynı klasmandasınız. Yılın kişisi hanginiz olsun :) Sonra,…
  16. Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
    Büyük Usta, Milli Şef, Führer, El Caudillo, Duce, Büyük Amca... Örnekler çoğaltılabilir, yakın tarihe dair kimi ‘liderler'e takılan lakaplar... Hepsi diktatörlerin sıfatları. Hepsi uzun yıllar boyunca iktidarda kaldı, ‘karşı-devrimci' hamleler…
  17. Kan..kan.. sokaklardan akan..
    Kan dökülecek... Bu çağda hala şarklı toplumlarda kan çok önemlidir. Kah bir hayvanın boğazında, kah bir kadının kasıklarında... Kan kutlamadır, "iyi şeyler" için kurban etmektir birşeyleri. Kan dökülür... alna sürülür,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…