Suriye'yi Niçin Tehdit Ettik

Murtaza Demir

5 Eylül 2011

Ekonomide durum vahim gibi… Tayyip Erdoğan ekonomi kurmaylarıyla ilk kez toplandı. Bana göre “end of the game.” Bizim memlekette baba mirasına, “İdris’in öğüttüğü” derlerdi. Doksan yılda kazandığımız bankaları, hava alanlarını, rafinerileri, petrolü, gazı, elektriği, yolu, suyu, yeraltı, yerüstü kaynaklarını hazat mezat sattılar. Vakıfbank, Halk Bank gibi bankaları da, Sabah-ATV gibi varlıkların yandaşlara peşkeş çekilmesi ve kredi kullandırılması için tutuyorlar. Cari açığın büyümesini milli varlıkların satışıyla önlemeye çalıştılar ama yetmedi. Yani İdris’in öğüttüğü de bitti ve gitti. Dün milletin olan milli varlıklar, şimdi eşe dosta, sırdaş hesaplara geçti. Borsa, döviz fırladı; altın çıldırdı… IMF’nin boşluğunu kapatan, “doldur-boşalt” vurgunlarıyla kanımızı emen küresel bankerler ise yavaş yavaş gemiyi terk ediyor.  

Hiçbir özgür-bağımsız ülke, durup dururken komşu ülkeyi tehdit etmez; komşu ülkenin içişlerini “kendi içişleri” olarak tanımlamaya cüret edemez. Bildik bir fıkradır; kurt yukarda, kuzu aşağıda aynı dereden su içiyorlarmış. Kurt bir yandan su içiyor, bir yandan da kuzuyu yemek üzere bahane arıyormuş. Kafasını kaldırmış ve “kuzu kardeş“ demiş, “suyumu bulandırıyorsun.” İyi ama “kurt amca” demiş kuzu, “sen yukardasın, ben aşağıda. Senin suyunu nasıl bulandırabilirim?” Fazla konuşma demiş kurt, “suyumu bulandırıyorsun…” Hikâye böyle, kafanıza koymuşsanız gerekçeyi yaratırsınız. Hoş, kimin kimi yiyeceği de belli olmaz hani; savaş bu… Suriye mi Türkiye’yi yer, Türkiye mi Suriye’yi yer veya ABD kafamızı tokuşturup ikimizi birden mi yer bilinmez.

“Dinime söven bari Müslüman olsa...” Suriye Hükümeti muhaliflere saldırıyor, katliam yapıyormuş. Adaletli-dürüst yönetimler, bu zulmü elbette kınar… Ama sen? Esad zalim de, sen demokratsın? Ki, Suriye Hükümetini kınıyor, tehdit ediyorsun. Uygulamaların demokratik mi; yirmi milyon Alevi’nin hakkını gasp eden sen değil misin? Ayırımcılık, bölücülük yapmıyor musun? Devri iktidarında yalan-talan gırla gitmiyor mu? Daha dün, 12 Haziran seçimlerinde mezhepçilik yapmadın mı; toplumu ayrıştırmadın mı? Çorum’un, Maraş’ın katillerini, Madımak’ı yakanların avukatlarını partine toplamadın mı? Bakan, milletvekili, belediye başkanı, Anayasa Mahkemesi üyesi yapmadın mı? Yazanı, çizeni, usulsüzlüklerine karşı çıkanı sorgusuz-sualsiz Silivri’ye göndermedin mi? Hangi hakla, hangi insan hakkından bahsediyorsun? Şimdi komşu ülkelerden biri çıkıp, olan biteni sebep gösterip, Türkiye’ye saldırmaya kalksa, “haklısın” mı diyeceğiz?

Suriye yönetimi, azınlıkta olan Nusayri Alevilerine dayanıyormuş, diktatörmüş, zalimmiş! Eyyy Tayyip Erdoğan; ülken bölünüyor! “Küresel oyuncu” lakırdılarını bırak da ülkeni kurtar, ülkeni! Sen kendini akıllı, milleti enayi mi sanıyorsun? Bölünen Irak’ın Kürt Bölgesinin başkanı Barzani… Barzani bir Kürt… 36. Paralelin altında kalan Irak’ta bir tane olsun Kürt yoktur. Tamamı Şii ve Sünni Arap… Ve de Türkmen… Ama ülkenin başkanı yine bir Kürt… Adı, Celal Talabani… Söyle bakalım; Irak’ın yönetimi çoğunluğa mı dayalı?.. Hadi buyur tehdit et!


Gerçek şudur

“Denize düşen yılana sarılır.” AKP hükümeti de batmak üzere olan ekonomiyi biraz daha sürdürmek ve “iktidarda kalmak istiyorsan, Suriye’ye saldıracaksın” diyen küresel patron ABD’nin taleplerini karşılamaya hazır gibi görünüyor. Dün “komşularla sıfır sorun” deyip, bugün en yakın komşuya karşı savaş tamtamları çalma “zorunluluğunu” başka türlü anlamlandırmak olası değil. Görünen o ki, ekonomide köşeye sıkışan hükümet, darboğazdan çıkmak için ABD’nin taşeronluğunu yapmaktan başka çıkar yol bulamadı.

İşine gelmeyen hükümetleri gönderip, işine gelenleri getirmek konusunda ABD’nin nasıl mahir olduğunu, Irak’a saldırı izni vermeyen Ecevit Hükümetinin bir gecede nasıl tarumar edildiğini en iyi AKP’liler bilir. Zira AKP, o tezgâhın ürünüdür. Irak, Libya, Suriye gibi işgal ya da hedef ülkelerde AKP Hükümetine verilen rol taşeronluk mu, tetikçilik mi, ortaklık mı bunu zaman gösterecek. Ama biz hükümetin akıl danelerini uyarmak, ülkemizi bu onursuz durumdan kurtarmak ve bu iki kavramın arasındaki nüans farklarını göstermek bakımından taşeronluğun, simsarlığın ve tetikçiliğin ne anlama geldiğini anımsatmaya çalışalım. 


Taşeron

Ana firmanın yani işin gerçek sahibinin işlerinden bir bölümünü belli bir ücret karşılığında üstlenip, yerine getiren yardımcı- alt firmaya taşeron firma denilir. Küresel firmanın taşeronu olmak öyle her babayiğidin harcı değildir. Bu firmalar her önüne gelene iş vermez; işgal edilen coğrafyada soygunun gerçekleşmesi aşamasında bir “sorun” çıkmaması için mutlak bir tavassuta yani büyük makamlardan referansa gereksinim duyarlar. Son yüzyılda küresel devletin ta kendisi haline gelen uluslar arası ölçekli firmalar, devletlerinin yönetimine de model oldular ve mensup oldukları devleti aynı mantıkla yönetir oldular.  

Taşeronluk sisteminde ana firma genellikle ortada görünmez. Çevreyle muhatap olan, cebelleşen, sağa sola efelenen, gerekirse eş dost, komşuyla kavga eden taşerondur. Bu sistemde taşeronun da çıkarları söz konusudur ama aslolan küresel ağanın çıkarıdır. 

Bir gerekçe uydurup, saldırdığınız; muhaliflerini, solcularını, yurtseverlerini öldürüp iğdiş ettiğiniz ülkenin kaynakları, “savaş” sonrasında “iş, onarım, taahhüt ya da tazminat” adı altında ülkeye üşüşen küresel firmalara peşkeş çekilir ve o arada taşeronlar, aracılar ve simsarlar da pay kaparlar…


Simsar

Aracı yani simsarın pozisyonu önemlidir. Hükümetlerin aracıları-işbirlikçileri, ajan provokatörleri aşağı yukarı bellidir; Ankara’da, İstanbul’da, Şam’da, Bağdat’ta veya Trablusgarp’tadır. Ancak küresel simsarın yerini tespit etmek kolay değildir. O’nun kolu daha uzundur. Okyanus ötesindedir örneğin… Pensilvanya’da, New York’ta, Washington’da, Anakara’da veya her yerdedir.  

Bu nedenlerle günümüzde, küresel ölçekte iş yapan büyük firmalar, işlerinden bir bölümünü işte bu güçlü simsarlar aracılığıyla verirler.


Tetikçi

Tetikçilik, eskiden beri çeşitli adlarla kullanılan ve sık başvurulan en iğrenç yöntemlerden biridir. “Tetikçi devlet” kavramı yeni olmasına karşın, bir devlet için bundan daha iğrenç ve onursuz olanı yoktur. Yukarda örnekleri verilen kavramlardan yola çıkılarak “keşfedilmiştir.” Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesiyle ilgili serüvenini okuyanlar bilir. Komşu varsıl devletlere afyon çeken suikastçılar gönderir, kralı veya ikinci adamı öldürtür, sonra bir haberciyle haraç isterdi. Haracını alır ve devletinin yaşamını bu “gelirlerle” sürdürürdü.

Ancak baktığımızda “tetikçi devlet” kavramı yanında, bu “suikastçı devlet” kavramı dahi hafif kalıyor. Zira suikastçı devlet, bu cinayetleri güya kendi milletinin âli-menfaatleri adına işliyorken, tetikçi devlet ya da daha doğru bir tanımla tetikçi hükümetler, bu cinayetleri, bağlı olduğu küresel devlet adına işliyor.

Geri dönülmez ölçekte büyük tahribatlar yapan, akıl almaz zenginliklere ulaşan, bu yüzden de her ne olursa olsun iktidarını sürdürmek zorunda olan iktidarlar, devletinin ve milletinin istikbalini düşünmeden akıl almaz çılgınlıklara başvurabilir ve komşularına saldırabilirler. Bir devletin, komşu olduğu bir başka devlete, hem de hiçbir haklı nedeni yokken saldırması, “hara-kiri” yapması demektir. Devletler ve milletler için bundan daha büyük bir felaket olamaz.    


Tayyip Bey, Suriye’den özür dilemelidir

Güvenilirliğimizi, saygınlığımızı, “iyi komşu” imajımızı kaybettik. Bundan böyle, hiçbir komşumuzun bize güven duyacağına inanmıyorum. Çevremizdeki bütün ülkeler silahlanma yarışına girecek ve her ihtimale karşı silahlanacaklardır. Tayyip Beyin bu efelenmesi, ABD’li silah tüccarlarının karına kar katacak, ülkemize kaybettirecektir. Dolaysıyla, AKP Hükümetinin, Suriye’ye ile ilgili tavrı, tüyler ürperticidir. Bu süreçten, özür dilenerek geri dönülmezse, uzun vadede Türkiye’nin zararına neden olur.

Bülent Arınç, TV’deki evlilik programlarını izlerken kusmak istiyormuş: haklı… Ben de bu onurlu, saygın ülkeyi emperyalizmin tetikçisi haline getirmek isteyenlerin “hak, hukuk, din, iman, demokrasi, yaşam hakkı” yalanlarını dinlerken -izlerken kusmak istiyorum.


 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 'Hepimiz Aleviyiz' sloganını atma zamanı gelmedi mi
    Artık demokrat-solcu, laik ve Kürt kardeşlerimizden yanımızda olmalarını, "hepimiz Aleviyiz" sloganını atmalarını, önümüze düşüp yürümelerini, artık kardeşlik duygularını göstermelerini isteme hakkımız yok mu? Bir evladımız daha, sırf Alevi olduğu için…
  2. Tayip Erdoğan ve şürekâsı Müslüman'sa Aleviler bu dini kabul etmeyecek
    "Alevilik İslam dışıdır" kabulü içinde olan yurttaşlarımızın oranı dün marjinal denebilecek düzeydeyken, bugün sayının oldukça boyutlandığı, özellikle gençlerin bu kabule daha yakın durdukları görülmektedir. Kamu otoritesinin bu gelişmeyi, "bunlar, yurtdışında…
  3. Diyanet İşleri neden yolsuzlukla ilgili konuşmuyor
    Allah" deyip çalan, "Kuran'la aldatan", din-iman numarasına yatıp götürenlerden; "Haksızlık, hırsızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadisinden haberdar mısınız? Diyanet denilen bir kurum vardı; adil bir toplum yapısı için çalışacağı, ahlaki…
  4. Aleviler bu provokasyona gelmemeli!
    Tayip Erdoğan Akhisar'da şunları söyledi: "ancak ben CHP zihniyetine mensup olan savcıların mağduruyum, onu da söylüyorum. Onların meşrebine sahip olanların mağduruyum. Bunların genlerinde ne var bunu da iyi bilirim. Başbakanınız,…
  5. Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarında şaşılası benzerlikler
    Nazlı Ilıcak, 20 Mart günü “CNN TV’de, “Dört Bir Taraf” adlı programda, hiç utanmadan, katilleri değil, 3 Temmuz 1993 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşetini sallayarak, “bozacının şahidi şıracı” hesabı, Aziz Nesin’i suçluyordu.…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…