Hacı ismi, çarpıtıldığı gibi Kabe’ye gittiği için değil, Bektaşiliğin Sünniliğin bir kolu haline getirmek için uydurulmuştur. Gerçek lakabı Hace’dir. Farşca “bilge” anlamına gelmektedir. Hacı Bekdaş’ın Kabe’ye gittiği de yalan haberdir. Zira kendisi “Benim Kabem insandır Hac değil” der.
Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından Hacı Bektaş Veli’nin ölümünün 750. Yıldönümü nedeniyle bu yılı, “2021 Hacı Bektaş Veli Yılı” ilan etti.
Kültür mirası olarak yabancı ulusların değer verdiği, önemsediği Bektaşi önderi Hacı Bektaş’ı acaba kaç insan bilir! Kimdir, necidir? Bırakın sıradan insanı alevi vatandaşlar bile onunla ilgili bilgi istediğimizde ancak kerametlerini söylerler, bir de türbesinin Kırşehir’in Hacı Bektaş ilçesinde olduğunu! E, ne de olsa evliyalardan yana varsıl, bilimden yana yoksuluzdur.
Bırakalım şimdi bu hususları da gelelim adı büyük, namı yüce Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye.
Asıl adı Muhammed olup doğum yeri Horasan’dır. 1209 yılında doğduğu, 1272 yılında öldüğü söylenmektedir. Bektaş adını “bekdeş” topluluğundan almıştır. O dönemlerde birçok ulu kişi ismini ait oldukları topluluktan alıyordu. Örneğin; 1239 tarihinde Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı gerçekleştirilen Babai İsyanının lideriBaba İlyas da “İlyas” ismini “İlyas” adlı cemiyetten almıştır.
Hacı ismi, çarpıtıldığı gibi Kabe’ye gittiği için değil, Bektaşiliğin Sünniliğin bir kolu haline getirmek için uydurulmuştur. Gerçek lakabı Hace’dir. Farşca “bilge” anlamına gelmektedir. Hacı Bekdaş’ın Kabe’ye gittiği de yalan haberdir. Zira kendisi “Benim Kabem insandır Hac değil” der.
Veli ismine gelecek olursak. Tanrı katında kabul gören, ermiş eren demektir. Hacı Bektaş Veli denilerek onun Allah’a yakın olduğu ima edilmiştir. Hacı Bektaş Veli, Hünkar diye de anılır. Gönüllerin padişahı anlamında söylenir. Bir insanda, bu kadar isim bu kadar anlam, ilginç doğrusu.
Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin Horasanlı olduğu, Nişabur şehrinde doğduğu söylenir. Horasan bir şehir yada küçük bir yer ismi değildir. Afganistan, Türkmenistan, Tacikistan ile İran’ın doğu sınırlarını kapsayan geniş bir bölgedir. Hünkar Hacı Bektaş, Horasan’dan çıkarak Kuhistan, Hindistan, Hoy, Kürdistan gibi bölgeleri dolaştıktan sonra, Mardin civarına gelmiş, oradan Sivas’a geçmiştir. Yanında kardeşi Menteş le birlikte Baba İlyas ve Baba İshak’ı ziyaret etmiştir. Rivayet odur ki ; Baba İlyas ayaklanma lideri olarak savaşı kaybedeceğini hissetmiş, genç Hacı Bektaş’a ; “sen git buralardan, dergahını uzak yere kur” demiştir. Daha sonra kardeşi Menteş’in Amasya’da şehit edildiğini haber alacaktır. Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in de bu isyanda öldüğü söylenir.
Hacı Bektaş’ın evlenip evlenmediği, çocuğunun olup olmadığı üzerine yeterli bir bilgiye rastlanılmamıştır.
AHMET YESEVİ’NİN MÜRİDİ MİYDİ?
Bu soruya, evet cevabı vermek mümkün değildir. Ahmet Yesevinin doğumu 1096 yılında iken , Hacı Bektaş Veli’nin doğumu 1209 ölümü tarihinde olmuştur. Ahmet Yesevi ile onun doğumları arasında en az yüz yıl fark vardır. Hacı Bektaş, Mevlana, Yunus Emre gibi büyük düşünürlerle aynı dönemde yaşamıştır. Ahmet Yesevi’nin müridi olmasa da öğrencisi Lokman Perende’den ders aldığı iddia edilmektedir. Daha güçlü yazılı kaynaklar, Hacı Bekdaş’ın Moğol akınlarından kaçarken İsmaili Kalelerine sığındığı dönemlerde, Hasan Sabah öğretilerinden etkilendiğini söyler.
BABA İSHAK’LA KARŞILAŞMASI
Bilindiği gibi Baba İshak, büyük Anadolu ayaklanmasının lideridir. Yoksulluğa, baskıya ve zulme karşı yapılan bu ayaklanma, Amasya’da başlamış, diğer illere yayılmıştır. Daha sonra bu savaş, Baba İshak ve halkının mağlubiyetiyle son bulacaktır. Baba İshak asılacak, çevresindeki binlerce insan, kadın çocuk demeden katledilecektir. Hacı Bektaş genç delikanlıdır o zamanlarda. Mitolojik olarak anlatırsak, kuş donunda gider Sulucakarahöyük’e. Bugünkü adıyla Hacı Bektaş diyarına. Kaçar adeta savaşın belasından . Nasıl kuş olmasın ki. Anadolu aç, Anadolu perişan, darma duman, Moğol baskını bir yandan, devlet zulmü bir yandan. Kimin kimi öldürdüğü belli değil, hakkını arayanların adı, bugünün diliyle söylersek olmuş terörist! Böyle bir ortamda gidecek, Kırşehir’in, adı sonradan Hacı Bektaş ilçesi olan yöreye dergahını kuracaktır.
Doğa boşluk kabul etmez. Padişahların, halkın ekonomisini, eğitimini, sağlığını düşünmediği yerde, iyi insanların önderliğinde dergahlar, ocaklar, tarikatlar kurulmuştur. Nasıl kiı bugün yoksulluğa, eğitimsizliğe, haksızlığa, çevre katliamına, kadın cinayetlerine karşı, sivil toplum kuruluşları varsa.
Hacı Bektaş’ın dergahını uçmaz kervan geçmez yere kondurması, muhtemelen can güvenliği nedeniyle idi.
Burada şunu belirtmek isterim ki; kaybedilen bir davanın sonucunu gördüğü için olsa gerek, Hacı Bektaş, Selçuklu devletine karşı ılımlı bir politika izleyecektir. Mevleviler gibi devlet yanlısı Moğol taraflısı bir duruş sergilemeyecek, ama Baba İshak gibi isyan da etmeyecektir. Zor olanı başarmıştır aslında. Tasavvuf inceliklerini halklara yayarak, bilim ve öğretim merkezi kurmuş, ortaya koyduğu iyi ve ahlaklı insan olmak gibi düşüncelerle, topluma ışık ve ümit vermiştir. “İncinsen de incinme“ diyerek hoşgörü düşünüşünü yayacaktır.
KADINCIK ANA
Kadıncık Ana olayı uzun yıllar üstü kapalı kalmış, ama ülkemizde yükselen kadın hareketiyle sık sık gündeme gelir olmuştur. Hacı Bektaş’ın Kırşehir’de ilk konakladığı yer, Kadıncık Ana’nın evidir. Başka isimlerle de adlandırılır Kadıncık Ana; Kutlu Melek, Fatma Nuriye gibi. Kadıncık Ana sıradan bir kişilik değil, Anadolu’daki ilk kadın örgütünü kuran bir kadındır. Bacıyan-ı Rum adlı kurduğu kadın örgütü, Ahilik teşkilatında büyük bir yer edinecek. Moğol baskınında kitlesiyle beraber büyük direnç gösterecektir. Bu güçlü direncin kırılması sonucunda, Ahilerin ve Anadolu Bacıları büyük bir katliama uğrayacak, sahip oldukları her şey; mal mülk ne varsa Mevlevi ve Kalenderi dervişlerine verilecektir.
Hacı Bektaş’ın ilk mekanını, bir kadının evinde gerçekleştirmesi onun kadınlara verdiği değeri gösterir diyebiliriz. Kadınlar hakkında, zamanının çok çok ilerisinde düşünen Hacı Bektaş’ın “kadınlarınızı okutun” öğüdü aslında, bugün bile eksikliği duyulan bir sosyo-kültürel bir durumun göstergesidir. Yine şu anlamlı ve güzel dizeler ölümsüz sözler arasına katılmıştır.
Erkek dişi sorulmaz muhabbet dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek fark yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde
YENİÇERİ OCAĞININ KURULMASI
Yeniçeri Ocağın kurulmasında Hacı Bektaşın gücünün ve öğretilerinin etkisi vardır. Ancak Yeniçeri Ocağını Hacı Bekdaş kurmamıştır. Ocak 1362 yılında kurulmuştur; Hacı Bektaş ise 1272 yılında ölmüştür. Yani Hünkar’ın ölümünden doksan yıl sonra. Padişah 1. Murat zamanında, Balkanlardaki Hıristiyan çocuklarını sünnileştirerek asker yapmak için, Bektaşiliğin esnek ilkesinden yararlanılmak istenmiştir.
Osmanlı devleti, Hristiyanlar arasında İslam dinini yaymak için Hacı Bektaş öğretilerinin hoşgörü felsefesinden yararlanmıştır. Özellikle Balkanlarda Bektaşiliğin yaygın olması, Hacı Bektaş dini ibadet ve kurallarının Ortodoks İslama göre daha kolay, daha yumuşak uygulanabilirliğinden kaynaklanmıştır.
MAKALAT
Hacı Bektaş felsefesini insan üzerine kurmuştur. İslam dinini Batını öze ilişkin, içsel olan yönünü benimseyip, zahiri yani dışsal olanı eleştirmiştir. Onun Kabesi insandır,
“Benim Kabem insandır”
Diyerek…Şöyle seslenir.
“ Hararet baştadır narda değil,
Keramet hırkada tacda değil.
Ne ararsan kendinde ara
Kudüs’de Mekkede hacda değil”
Hacı Bektaş’a ait olan en büyük eseri Makalat’tır. Ancak bu eseri kendisinin yazmadığı, ölümünden 200 yıl sonra yazıldığı söylenir. Makalat’ta yer alan öğreti, “Dört Kapı, Kırk Makam” üzerine kurulmuştur. Hakk’a ancak bu aşamalardan, bu kapılardan geçilerek ulaşılır.
Dört kapı şöyle sıralanır; Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat
Bu kapıların içindeki kuralların tamamını okurlarımı sıkmamak için yazmayacağım. İsteyen arar okur tamamını.
Şeriat kapısı kendi içinde on makam taşır: İman etmek, temiz ve iyi insan olmak diye gider…
Tarikat kapısı kendi içinde on makam taşır: tövbe etmek, mürşide uymak gibi kuralları taşır…
Marifet kapısı yine kendi içinde on makam taşır: cömert olmak, hoşgörülü olmak şeklinde yer alır.
Hakikat Kapısıyla kırka tamamlanır öğretiler. Alçakgönüllü olmak, iyi insan olmak Allah’ın varlığına ulaşmak şeklinde devam eder.
Bektaşiliğin kırk maddelik insan olma düsturu, en bilinen şekliyle şöyle özetlenmiştir. “Eline beline diline sahip ol.”
Türkü sevenler bilir, deyişlerde dinde özün sağlam olması çok önemlidir.
Hacı Bektaş Veli’nin binasının giriş kapılarından birinde şu yazar; “Burası aşıkların Kabe’sidir. Eksik gelen tamam olur”.
Ancak Makalat’ı okuduğumda büyük bir şaşkınlığa uğradığımı belirtmeliyim, değerli okurlar. Tamamen Sünni inanç zihniyeti taşıyan bu eser, tamamen zahiri özellikler taşıyordu. Oysa Alevilik Allah’a inancı iyi insan olmakta ararken, değiştirilen Makalatta çoğunlukla namaz ve ibadet gibi kurallar üzerine yazılmıştı. Eğer gerçekten Bektaşilik Makalat’ta yazdığı gibi olsaydı bütün Alevi- Bektaşilerin tamamı Sünnileşmiş olurdu. Böylece Bektaşilerin, Alevilerin, Sünni toplumdan farkı kalmazdı. Anlaşılan o ki, Bektaşilik üzerine yazılan eserler üzerinde değişiklik yaparak Sünni İslamlık benimsetilmeye çalışılmış. Yönetimler kılıç zoruyla yapamadıklarını, ikna ve inkar yoluyla yapmaya çalışmışlar.
17. Yüzyıl Arnavut Bektaşi şairi Seyyid bakın ne yazmış;
“Yetmiş kafiri öldürmekten sevaptır
Kim öldürür ise bir Kızılbaşı”
Hacı Bektaş’ın diğer eseri “Velayetname”dir. 16 yüzyılda yazıldığı tahmin edilen bu eserde daha çok Hacı Bektaş’ın hayatı konu edilir.
SONUÇ
Tarihin akışına baktığımızda görülüyor ki Dünyanın neresinde olursa olsun tüm felsefeciler, düşünürler, bilim insanları “iyi insan” olmanın peşindeler. Sanılmış ki iyi insan olunca sorunlar halledilir. Homeros’tan Sokrates’e, Erasmus’dan Konfüçyüs’e, Montaigne'den, Russel’a ve daha sayamayacağım birçok filozofa kadar böyle devam etmiş. Ama iş böyle olmamış, Hacı Bektaş’ın Yunus’un Mevlana’nın öğütleri de, diğer ustaların sözleri gibi kötü düzenin kalkmasında pek bir işe yaramamış. Dilekler, öğütler Dünyayı kurtarmaya yetmemiş.
Sonra büyük usta Marks demiş ki; Filozoflar bugüne kadar dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa aslolan onu değiştirmektir.
İyiliğin kurumsallaşması, teşkilatlanması gerçekleştirilmiş.
“İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” yayınlanmış, bu yönde bir yığın kanunlar çıkmış. Sadaka yerine, sosyal güvence kavramı doğmuş. İnsanlık daha iyiye, daha güzele doğru ayakları kanayarak da olsa yol almaya devam etmiş.
Yemeyelim yine de haklarını bu güzel bilgelerimizin, her biri insanın mutluluk merdiveninin döşeyicileriydi, hangi merdiven birinci basamağa basmadan yukarı çıkılırdı ki!
Sözü Hacı Bektaş’la bitirelim yine…
“Okunacak en büyük kitap insandır“ diye.
-----------------------------------------------------------------------
KAYNAKLAR;
Hamza Aksüt, Mardin’den Karahöyük’e Hacı Bekdaş,Yurt yayınları
Faik Bulut, Horasan’dan Nasıl Geldik, Alevi Yol Hikayeleri Kor yayınları
İslamansiklopedisi.org
Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergileri
www. Wikipedia.org
Yazarın Dİğer Yazıları
Tanrıça Demeter ve Akbelen
6 Ağustos 2023Örgütlü Mücadelenin Gücü
23 Mart 2023Göçebe toplumlardan bugüne Göçler
4 Mart 2023Deprem!
19 Şubat 2023Serol Teber
25 Ocak 2023Mahsa Amini ve Mücadeleci tüm kadınlara
9 Ekim 2022Spartaküs ve Zenci İSyanı
27 Mayıs 2022Rıza Şehri
29 Nisan 2022Baharın Mitosları
28 Mart 2022cam tavan etkisi
3 Mart 2022Mitoloji öğretiyor
23 Şubat 2022Yunus Emre
31 Ekim 2021Halide Edip Adıvar
8 Ağustos 2021Özgürlük (2)
17 Temmuz 2021Özgürlük -1
29 Haziran 2021Yalnızlık ve halleri
16 Haziran 2021Zabel Yeseyan
3 Haziran 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın Dergileri
16 Mayıs 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın Dernekleri
27 Nisan 2021Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği
11 Nisan 2021