624 yıl süren bir imparatorluk. Dünyaya meydan okuyan, güneş batmayan hükümdarlık. Kuşkusuz ulu devlet olmak için çok masumun canı yandı, çok göz yaşı döküldü. Tarihin gözü kör değil ya, yazdı çizdi bunları. Ancak doğruyu yazanlar çizenler çok azdı ve de sessizdi. Ben geleceğimi kurarım, siz geçmişimle uğraşmayın diye haykırıyordu birileri. Gelin, bu haykırışlara kulak verelim, gerçeği bilelim, gerçeği söyleyelim.
HAREM’İN GERÇEK YÜZÜ
Harem ; Kısaca saraylarda kadınlara ayrılan odalar demektir. Padişah evlatları ve çok yakındaki erkeklerin dışında kimse hareme giremez. Bu ifadeyle harem; “dokunulmaz, üstün, yasak yer“ manasına gelir. Harem sözcüğüne ilk kez Milattan önce 2000’li yıllarda kullanılan Akadca dilinde rastlanmıştır. Ölü bir dil olan Akkadca’da Harem’e aynı anlamı içeren şekliyle “haramum” deniyordu. “Harem haramdır” diyenler de vardır. Haremin karşıtı “selamlık”tır. Birincisi kadınlara mahsusken, ikincisi erkeklere mahsus yer anlamına gelir. Bugün de hala “haremlik-selamlık” sözcükleri birçok betimlemede kullanılır. Harem kültürü hem batı toplumlarında hem de doğu toplumlarında vardır. Romalılar ’da ve Araplar’da kadınlara özel yasak yerler mevcuttur.
Bir de, Harem-i Hümayun deyimi vardır ki, haremin padişaha ait olduğunu vurgular.
Büyük ve haşmetli Osmanlı Saltanatının arka odalarında, cariyelerin ve hadımların ve daha birçoklarının, kan ve göz yaşları vardır.
Bir gün, çocuklar sokakta oyun oynarken bir baskınla kaçırılıp, kilometrelerce uzağa götürülürler. Sabiler, neye uğradıklarını bilemeden palas pandıras gemiye bindirilirler. Kaçıranlar elleri silahlı Osmanlı askerleridir. Çalınan çocuklardan kız olanları, İstanbul’da bir sarayda gözlerini açar. Hemen hamama götürülüp yıkattırılırlar. Sıraya dizdirilirler. Kolları, bacakları, saçları dişleri, hemi de ayıp yerleri tek tek incelenir. Körpecikler, esir düştüklerine mi üzülsünler, yurtlarından, ailelerinden koparıldıklarına mı. Karanlık, en karanlık günleridir yaşadıkları. Başlarına gelen bu korkunç belalar, felaketler. İsyan etseler nereye gider ki sesleri. Bağırıp çağırmalar duyulmaz yüksek duvarlı, loş odalarda. Soğuk taşlar, sert muhafızlar. Günler günleri kovalar, haftalar haftaları. İlk günlerin akan göz yaşları kurur, kahırdan dolayı yemedikleri yemekleri yemeye başlarlar… Çaresiz yaşam devam ediyordur. Tutsak kölelerin kaybolmaz uzun süre ümitleri. Yakınlarını, memleketlerini bir daha göreceklerine dair umutlardır bunlar. Rüyalarında annelerinin sesini duyarak uyanırlar. Nafile! Sarayın içi, odalar, taşlıklar kendileri gibi talihsizlerle doludur.
DİSİPLİNLİ, KATI, ZORAKİ BİR EĞİTİM
Acemi’dir ilk unvanları. Sıkı, katı bir terbiyeden geçerler. Başarılı olanları cariyeliğe terfi eder. Çok güzel, yetenekli ve zekilerse padişah eşi olmaya adaydırlar. Fakat o kadar zordur ki padişah gözdesi, ya da eşi olmak. Zira yüzlerce cariye arasında sivrilmek her güzelin harcı değildir. Günümüz koşullarında; işe başvuru sınavında, 5000 kişiden birinci olmak gibi bir şeydir.
Saraya gelenler uzun bir eğitimden geçerler. Üç yıldan sekiz yıla kadar süren eğitimlerde, öncelikle din eğitimi verilir, Müslümanlık öğretilir. Müzik eğitiminde yeteneklere göre seçim yapılır. Sesi güzel olanlara hanende denir. Hanendeler şarkı söyler. Tambur, kemençe, keman, ud gibi enstrüman çalanlar ise sazende olur. Sazendeler saz çalar. Müziğin dışında; dikiş nakış, kitap okuma faaliyetleri gerçekleştirilir. Yemek yemekten, konuşma adabına, oturup kalkmadan, yürüme zarifliğine kadar her şey öğretilir. Tüm bu öğretimler, cariyelerin özgürce kendi iradeleri ile seçtiği bir faaliyet değildir, biat ve itaat kültürünü aşılayan bir zorunluluktur. Olsa olsa yıllarca kapalı odalarda yaşayan kadınların belki bir avuntusudur diyebilirim.
Cariyeler, sarayda bulunduğu sürece belli bir ücret alırlar. Kimi dönem yedi sekiz akçe, kimi dönem on ile elli arasında değişir ödenekleri.
Ne acıdır ki; cariyelerin çoğu otuz yıl yaşar. Sarayın nemli, rutubetli havası, onları verem hastalığına yakalatmıştır. Epey saraylı, verem yüzünden gün yüzü görmeden genç yaşta ölmüştür.
CARİYLERİN ÇERAĞ EDİLMESİ
Şanslı denebilecek cariyeler de vardır. Bunlar, Enderun’dan çıkmış memurlarla, rütbeli erkeklerle evlenirler. Sadrazamla evlendikleri çok görülmüştür. Evlilik sonucu saraydan çıktıklarında , saray görgüsünü dışarı taşırlar. Aldıkları eğitimle topluma ‘’örnek’’ olurlar. Harem’den çıkan kadınlara ”saraylı hanım” diliyle özel bir değer biçilir. Harem’in giriş kapılarından birinde “hayırlı kapı aç” sözleri yazılıdır. Bu sözlerin gayesi, sarayda yaşayan kadınlara mutlu evlilikler dileğiyle ilgilidir. Kadınların baş göz edilmesine çerağ etmek denir. Çerağ Farsçada ışık anlamını taşır. Bir diğer anlamı; görevini tamamlayan, emekli edilen demektir. Muhtemelen çerağ sözcüğü; Harem kadının özgürlüğüne kavuşması emekli olması görevini tamamlaması olarak ortaya çıkmıştır. Kimi cariyeler evlilik hayatına atılırken, kimileri saraydan hiç çıkmaz. Yaşamını sarayda tamamlar. Memur olarak kalırlar, bu memurlardan Cumhuriyet dönemine kalanlar olmuştur.
ENDERUN
Harem’e eş kurum olarak Enderun mektebi kabul edilir. Nasıl ki hareme getirilen seçilmiş esir kızlar yetiştirilir, eğitilir, aynı uygulama küçük erkekler için de yapılır. Enderun mektebinden yetişen erkekler sadrazamlığa kadar yükselir. Çoğu zaman da eşlerini Harem’den seçerler. Böylelikle küçük bir aristokrat zümre oluşmuştur.
HANEDANIN OLUŞMASI
Padişaha kadın sunumunu genellikle anneleri yani valide sultanlar yapar. Batılı gözlemcilerin dediği gibi, hükümdarın haremdeki tüm kadınlarla birlikte olduğu savı doğru değildir. Zira, sayıları seksenlerden binlere kadar varan kadınlar söz konusudur . Ekserisi hizmetkarlık yapar. Padişah tanımaz çoklarını.
Harem’de padişah anneleri, eşleri, kız kardeşleri için özel odalar vardır. Cariyeler beşer ya da on beşer kişilik odalarda yer yataklarında yatarlar. Her grup cariye veya aceminin başında yaşlı kadınlar bulunur .
HAREMDE GÖREVLİ KADINLAR
Sarayda her görev için bir veya birkaç kadın sorumluluk alır. En yetkili kadın Hazinedar Usta’dır. Padişah çocuklarına süt veren kadınlara Daye kalfa, Dadı Kalfa deniyordu.
Kahya kadın, Kilerci Usta, Katibe Usta gibi bir çok mevkiden oluşmuş kavramlar vardır. Yüzyıllar öncesinden gelen kaideler silsilesi, sarayda yaşayanlar için her an kendini hissettirir. Kapalı toplumların aşırı gelenekçi ve kuralcı yapısını Harem’de görmek mümkündür.
HADIMLAŞTIRILMIŞ ERKEKLER
Harem ağaları; Harem’i oluşturan çileli erkekler. Uzak ülkelerden özellikle Afrika’dan zorla getirilerek, canlı canlı cinsel organları kesilerek hadım edilen çocuklar. Hadım etme sırasında, on çocuktan birinin yaşayabildiği acımasız düzenin mağdurları. Ya da maktulleri..! Öyle ki, kanlı ölümler daha az oluyor diye, yol üzeri sıcak limanlarda iğdiş işlemi gerçekleştirilirmiş. Asya kıtasından getirilen beyaz tenli kölelerin kesim sonrası kan kaybına dayanamayıp ölmeleri üzerine, siyah tenli köleler tercih edilir olmuş. Zira zenci köleler daha dayanıklılarmış. Bu nedenle; fiyatları beyaz kölelere göre beş alt kat daha pahalı imiş.
Hadım erkekler kadınların arasında serbestçe dolaşma imkanına sahiplerdi. Ancak gözlerine kestirdikleri kadınlarla beraber oluyorlardı. Testislerinin alınması cinsel hazza engel olmuyordu. Kadınlar bu hadımlarla mutlu olabiliyordu. Saraydan ayrılarak evlenen kadınların bir ay sonra boşandıkları görülmüştür. Boşanma nedeni ise kadının kocasından zevk alamadığını söylemesiydi.
Harem ağaları, harem içindeki düzenden sorumludurlar. Hadım edilmiş en yetkili harem ağasına “Kızlarağası’’ denir. Alış veriş, ulaklık gibi görevlerle birlikte büyük bir disiplin ve hiyerarşik yapı içinde yer almışlardır. Gerek cariyelerde gerekse hadım erkeklerde sadakat, ve güvenilirlik en çok beklenen davranış biçimiydi. Zira sarayda çok fazla entrika dönüyordu.
HAREM’DE HİYERARŞİK DÜZEN
Görevinde başarılı olan devşirme köle kızlar sırasıyla; acemi, cariye, kalfa ve usta konumuna yükseliyorlardı. İçlerinden en güzel ve zekileri padişahın gözdesi ve eşi oluyordu. Padişah’ın eşine haseki, kadınefendi deniyordu. En yüksek mevkii ise valide sultan olmaktı. Ancak 624 yıllık Osmanlı İmparatorluğunda, çok az kadın padişah anası olabilmiştir. Bütün padişah analarının , eşleri ve gözdelerinin neredeyse tamamı yabancı kökenlidir. Bunları; Rum, Hırvat, Rus, Kafkas, Çerkez, Macar kökenliler olarak sayabilirim.
HAREMİN ÇIKIŞ NEDENİ
Harem, Orhan Gazi’den beri vardır. Ancak gerçek anlamda haremin kurucusu; Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih’in neden böyle bir yapı oluşturduğunun cevabı imparatorluğun güvenliği sebebiyledir. Harem, ülke dışından getirilen ve hanedanı oluşturan kadınların casusluk yapmasını engellemek için oluşturulan şatafatlı bir kafestir. Onun içindir ki padişah ve birkaç kişi dışında hareme kimse giremez. Yasaktır! Ancak haremin sadece böyle bir anlam taşımadığı yukarda anlatılmıştır. Konu dışı ama söylemeden edemeyeceğim kardeş katlini de kanunlaştıran Fatih’dir. Böyle olunca da koca hükümdar, keşke İstanbul’un fethiyle kalsaydı demeden edemiyor insan.
HAREM’İN MİMARİ YAPISI
Harem’in diğer adı Darüssaade’dir. Mutluluk yuvası anlamına gelen Darüssaade’de yaşayanların mutlu olup olmadıkları tartışılır. Mekanın mimarı çizimi, güvenlik önlemleri ve estetik göz önüne alınarak yapılmıştır. Harem daireleri iç avluya bakar. Asma katlara merdivenle değil, gizli kapıdan çıkılarak ulaşılır. Bu durum usta kadınların; kalfa ve cariyeleri izlemesine olanak verir. Kapıların iç içe olması yine yasaklılık kuralının uygulanması içindir.
Has Bahçe; adı üstünde sarayın bahçesini oluşturur. Azami güzellikte çiçekler ve ağaçlarla süslüdür. Kurulan çadırlarda, kutlamalar eğlenceler düzenlenir.
Harem, ilk başta, bugünkü İstanbul Üniversitesinin olduğu yere inşa edilmiştir. Daha sonra Topkapı’ya ve Dolmabahçe’ye taşınmıştır.
Osmanlı imparatorluğu süresince; bir dönem padişahlar sefere gitmez oldular. Bu padişahlardan bir 3. Murat olup zamanının neredeyse tamamını haremde geçirirdi. Kanuni’nin torunu olan 3. Murat kadınlara aşırı düşkünlüğüyle bilinen biriydi ve 130 çocuğu olduğu söyleniyordu.
Harem’le ilgili bilgileri daha çok, yabancı gözlemci yazarlardan ediniyoruz. Oryantalist bir bakış açısıyla bakan bu yazarlar, Harem’i sadece Padişah’ın birlikte olduğu kadınlar olarak anlatmışlardır. Bu anlamda çizilen resimler gerçeği yansıtmaktan öte fantezi çizimlerdir. Çünkü, Harem’e girmek, oradan bilgi sızdırmak tarihinin başından sonuna dek yasak edilmiştir.
HAREM’İN KAPATILMASI VE BUGÜNKÜ KADINLAR
Sarayda yaşayan cariyeler barınma ve beslenmeleri ile beraber maaş alıyordu. Güvendeydiler ama özgür değildiler. 1922 yılında saltanatın kaldırılması ve haremin kapatılmasıyla bir anda neye uğradıklarına şaşırmışlar, ortada kalmışlardı.
Evet 1922’lerde üç beş kadın ortada kalmıştı belki ama milyonlarca kadına insanca yaşam hakkı tanınmıştı. Kadınlar artık okuyabilecek, erkeklerle eşit şartlar içinde yaşayabilecek, yapamaz denilen meslekleri yapabilecekti. Cumhuriyet, uygarlık yolunda büyük bir atılıma imza atmıştı.
Heyhat ! yüz yıl sonra geldiğimiz nokta..?! Hareme özenen, haremi kutsayan Osmanlıcı bir zihniyet. Sayıları hiç de az olmayan gerici bir kesim. Ve bu zihniyete (farkında olarak veya olmayarak) eşlik eden kadınlar. Tarihin hiçbir devrinde kölelik böylesine benimsenmemiştir! Geçmişin harem düzenini tekrar getirmeye çalışan büyük güruh ne yazık ki hiç durmuyor, ha bire kadınlar aleyhine kanunlar çıkarıyor. Bu yüzden, tesadüf değildir kadın kırımlarının korkutucu seviyeye gelmesi. Cinayet işleyen erkeğin her seferinde ödüllendirilir gibi, az bir cezayla kurtulması. Hapishanenin ön kapısından giren eli kanlı katilin, arka kapısından çıkarılması. Patriaykal yani ataerkil sistem tüm vahşeti ile devam ediyor. Onun içindir ki yönetenler, “İstanbul sözleşmesi”ni imzalamıyor. Peki kadınlar boş duruyor mu? Hayır! Büyük bir örgütlülük içinde mücadele ediyorlar, dayanışma içindeler, direniyorlar, yılmıyorlar…Kısaca;
Kadınlar ayağa kalkmış tarih yazıyor.* Tarih ayağa kalkmış kadınları izliyor…
--------------
Kaynaklar;
Necdet Sakaoğlu / Bu Mülkün Sultanları /Alfa Basım Yayım
TDV İslam Ansiklopedisi
derki.com
Prof Dr. Ahmet Şimşirgil/Hürrem Sultan
İlber Oltaylı Harem bir okul muydu 01/04/2016 /Hürriyet.com.tr.
*Şair Berrin Taş
Yazarın Dİğer Yazıları
Tanrıça Demeter ve Akbelen
6 Ağustos 2023Örgütlü Mücadelenin Gücü
23 Mart 2023Göçebe toplumlardan bugüne Göçler
4 Mart 2023Deprem!
19 Şubat 2023Serol Teber
25 Ocak 2023Mahsa Amini ve Mücadeleci tüm kadınlara
9 Ekim 2022Spartaküs ve Zenci İSyanı
27 Mayıs 2022Rıza Şehri
29 Nisan 2022Baharın Mitosları
28 Mart 2022cam tavan etkisi
3 Mart 2022Mitoloji öğretiyor
23 Şubat 2022Yunus Emre
31 Ekim 2021Halide Edip Adıvar
8 Ağustos 2021Özgürlük (2)
17 Temmuz 2021Özgürlük -1
29 Haziran 2021Yalnızlık ve halleri
16 Haziran 2021Zabel Yeseyan
3 Haziran 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın Dergileri
16 Mayıs 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın Dernekleri
27 Nisan 2021Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği
11 Nisan 2021