Fıs Fıs İsmail, Will Smith ve Bir Süreklilik Teması Olarak Ataerkillik

Gamze Şimşek

3 Nisan 2022
Fıs Fıs İsmail, Will Smith ve Bir Süreklilik Teması Olarak Ataerkillik

"Lanet olsun. Sen sevgilinle metroda öpüşürsen, çocuk parkında öpüşürsen, kafeteryada öpüşürsen ben devreye girerim. Öyle bir hakkım var. Öpüşemezsin kardeşim. Hiç kimse halka umum olan yerde sevgilisiyle öpüşemez. Kural vardır, ahlak vardır.”  Nam-ı değer fıs fıs İsmail adlı karaktere can veren bir zamanların popüler dizisi Çocuklar Duymasın’la adını duyurmuş olan Süleyman Yağcı’ya ait bu sözler.

Çok konuşuldu, herkes bir yorum yaptı.  Geçtiğimiz günlerde Marmaray’da bir adam, genç bir çifte (ki, maskeli oldukları halde) “ahlaksızlık yapmayın, burada öpüşemezsiniz.” diye saldırdı.  Gene çok yakın bir zaman önce Üsküdar’da genç bir çifte bir kafenin çalışanları, bu kafede hareketlerinize dikkat edeceksiniz diye uyarıda bulundu.  Bir yıl önce Üsküdar’da, Eminönü Kafe’nin önünden saat 00.50 sularında geçen genç bir çifte kafe sahibi ve çalışanları “Burada camiler var, siz burada böyle sarılamazsınız, ahlaksızlık yaptınız, siz Müslüman değil misiniz?” diyerek saldırmışlardı. Bu örnekleri çoğaltmak çok kolay, çünkü çok fazlalar. 

Yirmi beş yaşlarındayken ilk yurt dışı seyahatimi Londra’ya gerçekleştirmiştim. Hiç unutmam, metro’dan inmişim yürüyen merdivenle yukarı çıkıyorum. Hemen sol tarafta da aşağı inmekte olan bir yürüyen merdiven ve üzerinde bir çift, dünya umurlarında değil nasıl güzel öpüşüyorlar. Ve orada o çifte bakan bir tek kişi vardı o da bendim. Birden toparladım kendimi tabi ve dönüp gittim yoluma. Hiç alışık olmadığın bir manzara, filmlerden görmüşsün ama canlı kanlı karşında olunca şaşırıyorsun tabi. Sonrasında öpüşen bir çifte neden bakılırı düşündüm hep ve bu kadar güzel bir sevgi eyleminin kendi ülkemde insanlar tarafından neden bu kadar büyütülüp tu kaka ilan edildiğini, öpüşen çiftlerin neden bir çırpıda ahlaksız ilan edildiklerini. Bunun çok çeşitli nedenleri olabilir ama altında yatan en büyük nedenin kültürel kodlar olduğunu düşünüyorum. Mahallelerinden geçen yabancı erkekler mahallenin kızlarına bakınca ona kafa göz dalan ve bunu mahallemizin namusunu koruyorduk diye böbürlenerek anlatanların çocukları ve torunları aracılığıyla öğrenilmiş davranış kalıplarının yani kalıp yargıların iletimi devam ediyor. Olumsuz kalıp yargılar ön yargıları oluşturuyor. Ön yargılarsa kişi ya da gruplarla aramıza duvarlar örerek davranışlarımıza yansımasını ayrımcılık temelli olarak gösteriyor. Gerek fıkraları, gerek şarkıları, gerekse küfürleriyle cinselliği hayatının her anında canlı kılan bir toplum olmamıza rağmen cinselliği bu denli tabu kılan bir toplum olmamız da içinde önemli bir karşıtlık barındırıyor. İnsanlar bedenlerini ve karşı cinsin bedenini tanımadan cinselliği de mekanik bir biçimde yaşıyorlar. Birbirine sevgiyle dokunan çiftler görünce de kendi sevgisiz dünyalarının farkına varıp bir nevi kendi gerçekliğini fark etmemek için namus yeleğini giyinip mahallenin kabadayısı olmaya yelteniyorlar. Aslında olay birilerinin güzel güzel öpüşmesinden ziyade, diğerlerinin bu düzen içinde ne denli kıstırılmış, ve ne denli tutsak olduklarını fark etmesi. 

Bir diğer etmen, Bando Vagonu (Sürü) etkisi. Bunu en güzel asansör deneyi ile açıklayabiliriz. Bir kişi asansöre biner ve doğal olarak yönünü kapıya çevirir ama sonra bir grup insan daha biner asansöre fakat onlar arkalarını dönerler kapıya. Yüzü kapıya dönük kişi anlamlandıramaz olayı ama sonra birden o da diğerleri gibi kapıya arkasını döner. Kopyala yapıştır davranışlar ve düşünce kalıpları; düşünmeyen, sorgulamayan, okumayan ve araştırmayan kitleler için bir can simidi olur. 

Nazi Dönemi’nde Nihai Çözüm’de aktif rol alan ve savaş sonrası Arjantin’e kaçan buradan da İsrail ajanlarınca Kudüs’e kaçırılıp yargılanan eski Nazi subayı Yarbay Adolf Eichmann’ın yargılandığı sürece,  The New Yorker dergisi adına,  muhabir gözlemci sıfatıyla katılan Hannah Arendt;  gözlem ve yorumlarını “Kötülüğün Sıradanlığı” adlı raporunda belirtir.  Eichman’ın gerçeklikle bir bağ kuramamasının dolayısıyla, geleneksel ya da basmakalıp yargılarla sarmalanarak gerçeklikten izole olmasının başlıca sebebi olduğunu belirtir. Arendt’e göre, bu “…düşünmeme hali –gaflet içindeki bir umursamazlık ya da dumura uğramış bir zihin ya da koflaşmış ‘doğruları tasasızca terennüm eden bu hal- zamanımızın en bariz özellikleri arasındadır. 

İçinde yaşayıp büyüdüğünüz ev bakış açınızı önemli oranda etkiliyor, sonrasında üzerine bir şey konulmadığı takdirde ömür boyu bu düşünceler hiç gelişmeden aynı şekilde kalıyor. Daha çok yakın zamana kadar el ele tutuşmak da bir tabuydu mesela. Kadınlar eşlerinin kollarına girerlerdi. Çekirdek ailenin makbul karşılanan görsel formuydu bu, ama zaman içinde artık genci yaşlısı partnerleriyle el ele tutuşur hale geldi. Değişim ve dönüşüm çok hızlı gerçekleşen olgular değil maalesef, bunun için tek ihtiyacımız olansa düşünmek ama bu yetimizin gelişmesi için ihtiyacımız olan da totaliter rejimlerin insanı tek tipleştiren yargılarına direnebilmek için okumak, araştırmak ve farklı bakış açılarını sorgulayarak kendi fikirlerimize sahip olabilmek.

Oscar ödül töreni çok konuşuldu. Sunucu Chris Rock’ın  yaptığı sözde şakayla Will Smith’in eşi Jada Pinkett Smith'in saçı olmadığına dikkat çekmiş ve "Jane'in Zaferi'nin yeni filmi ne zaman geliyor?" diye alaycı bir biçimde sormuştu. 1997 tarihli 'Jane'in zaferi' filminde Demi Moore, saçları 3 numara olan, özel eğitim alan bir askeri canlandırıyordu. Bunun üzerine Will Smith kalktı ve Chris Rock’a okkalı bir tokat attı. Sonrada sakince yerine dönerek “eşimin adını o lanet ağzına alma” diye bağırdı. İşte tüm fırtına da bundan sonra koptu. “Eline sağlık, tabi ki karısını koruyacak” diyen kadın ve erkekler ve” kadının adı yok mu” diyerek olayı Patriyarka’ya bağlayan diğer kadın ve erkekler. Hatta bununla da kalmayıp bir de “zaten açık ilişki yaşıyorlarmış, şimdi mi karısı aklına geldi” diyenler. 

Aslında Oskar Tören’inde  Will Smith’in sergilediği davranış ne taraftan bakılırsa elimizde kalır. Bir kere ortada bir şiddet olayı var mı? Var ve dolayısıyla şiddeti olumlayan bir kesim. Öte taraftan “kadının adı yok durumu var mı? Ziyadesiyle var. Sözlü anlatılardan, hikâyeler masallara hep edilgen kadınlar ve onların hakkını arayan kahraman sevgili durumları. Peki ya, Chris Rock’a ne demeli? Bir kadının saçlarıyla ilişkisi üzerine sayfalarca yazı yazılır ve saçlarının kadınlar için ne kadar önemli olduğunu herkes bilirken, hınca hınç dolu bir salonda neden bir kadının saçları şaka malzemesi yapılır? Neden erkekler herhangi bir durumu açıklarken illa konuyu kadın cinsi üzerinden betimlerler? Will Smith, Rock esprisini yaptıktan sonraki ilk anda neden kahkaha atıp, eşinin yüz ifadesinden bozulduğunu anlayınca sözde erkeklik yapıp gidip tokat atarak karısını savunma yöntemini seçmiştir? 

Patriyarka yani ataerkillik, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu bir tahakkümse elbette ki yukarıdaki davranışın Patriyarkayla bir ilişkisi vardır. Bu davranışın, özellikle sahnede gerçekleşen şiddet gösterisinin “Sen sevgilinle metroda öpüşürsen, çocuk parkında öpüşürsen, kafeteryada öpüşürsen ben devreye girerim. Öyle bir hakkım var.”  Diyen fıs fıs İsmail’in söyleminden de hiçbir farkı yoktur. Kalıp yargı paketlerini kopyalayıp yapıştırmış toksik erk zihniyetin farklı anakaralardaki aynı yansımalarıdır sonuçta.

Oskar Tören’indeki bu hadisenin üzerin ‘Hands of Doom’ adıyla el yapımı oyuncaklar tasarlayan Zach Polland,  eBay üzerinden açık artırmayla satışa çıkardığı figürlerin adını ‘Everybody hates Chris‘ (Herkes Chris’ten nefret ediyor) koydu ve açık artırmada fiyat  400 doların (5 bin 900 lira) üstüne çıktı.  

https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2022/03/20220329-tokat-action-figure-ebay.jpg

Maalesef ki, bu yargılar sosyolojik boyutta incelenip bir şeylerin düzeltilmesine yardımcı olmak yerine kapitalizm kültürünü besleyerek, insanların yerini nesneleştirmesine ve imajlara bırakmasına sebep oluyor

Bu olay bir şekilde unutulacak, bir gün başka bir yerde başka bir adam herhangi bir konuyu başka bir kadının bedeni ya da fikri üzerinden alaya alacak sonra başka bir adam çıkıp başka bir kadının hakkını koruyacak ve sonra bir dolu başka insan yorumlar yapacak. Fatmagül Berktay’ın deyişiyle tarih kopuşlarla sürekliliğin birlikteliği, Ataerkillikse önemli bir süreklilik teması. 

Burada Fıs Fıs İsmail, diğer tarafta Will Smith ve benzerlerini besleyen kültürü değiştirmekse zorlu bir süreç ama imkânsız değil.





Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Çölde Vaha Misali Bir Etkinlik
    ''Bir yer düşünün; cep telefonu, bilgisayar, cüzdan gibi eşyaların çadırların önündeki masalara bırakıldığı, masanızdaki bir tava menemene gelen geçenlerin ekmek bandırıp yollarına devam ettikleri, bir yer düşünün herkesin tanısın tanımasın…
  2. Afetler Ayrımcılık Yapmaz, İnsanlar Yapar
    Depremlerde, cinsiyetlerinin savunmasızlığından ötürü kadınların karşılaşabileceği sorunlar çok daha fazladır ve unutmayalım ki bu deprem, küresel cinsiyet eşitsizliği sıralamasında 156 ülke arasında 133. sırada yer alan Türkiye’de gerçekleşti. Afetler ayrımcılık…
  3. Afgan kadınlar köleyken biz özgür olabilir miyiz?
    “15 Ağustos 2021 sonrasında her şey gözlerimin önünde oldu: 20 yıldır uğruna çalıştığımız bir demokrasi 24 saat içinde yerle bir oldu. Açıklığa kavuşturmak istediğim bir nokta var: Afganistanlı kadınların başına gelenler her…
  4. Suçlu bulundu : İç Barışı Tehdit Eden Kadınlar!
    “Ey insanlık dinle ve anla. On ikiye beş kaldı, aç gözünü tetikte ol, hırsız çaldı zamanı. Gel Pazar günü saat üçte, öğren de kurtar canını.” Michael Ende’nin, dinlemeyi bilen küçük…
  5. Kafeslere sığmayan bedenler
    Dürüst olalım, bir gün zayıflarım diye sakladığın o elbisenin içine on yıldır giremiyorsan, ne olur biraz gerçekçi ol ve içine girebileceğin başka bir elbise al da, ruhun da, gardırobunda ferahlasın.…
  6. Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet
    Dün Sırbistan, Japonya, bugün Rusya ya da yarın herhangi başka bir yer. Ülkeler değişir ama asla değişmeyense eril zihniyetin savaş meydanlarındaki tezahürüdür. Bir bakmışsınız bugün kurban gibi görünen bir ulus,…
  7. Eril Aktörlerin Yitik Kurbanları
    Kadınları namus, ahlak ve sadakat kemerleriyle eve bağlayan Nazilerin erkeklerinin lugatlarında sadakat, sadece birer propaganda aracıymış tabi ki. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin liderlerinden Heinrich Himmler’in sekreteri Hedwig Potthast ile…
  8. Dünya emekçi kadınlar gününde elleri düşünmek
    Hey sen, oradaki… Ne yapıyorsun ellerinle? Tıkış pıkış bindirildikleri arabada Corona önlemlerine uyulmayıp, maske takılmamasına itiraz ettiği ve bu olayı görüntülemeye çalıştığı için gözünün kör olmasına neden olduğun 60 yasındaki…
  9. Metaverse dünyasında kadınlar ve taciz.
    Gece dışarı çıkma, kalabalıklara karışma, onu bunu giyme derken şimdi de sanal âlemde kimliğini gizle. Peki, ama neden? Kadınlar bin yıllardan beri kendilerine reva görülen sessizlik ve toplumun dışında tutulmayla…
  10. Sen Ne Çektin Be Havva
    Sen ne çektin be Havva… Canın çekti bir elma yedin. Sonra Âdem’e de ikram ettin. Âdem de hayır demeyip yedi. Üstüne kovuldun cennetten ama ikramiye sana kaldı, o gün bir…
  11. Başarılı kadınların enselerinde vızıldayan erkekler
    Tamer Karadağlı Türkiyeli izleyiciler tarafından kültürel kodlarımızın bir tezahürü olan taş fırın erkeği tiplemesi ile akıllarda kalmış bir sanatçıdır.  Yaşanan böylesi bir olayda,  taş fırın erkek kimliğinden soyunup sanatçı kimliğine…
  12. Özgürlüğe Pedallayın Kadınlar!
    Sufrajetlerin önemli ismi Susan Anthony: “Bisikleti yönetmeyi başaran bir kadın, hayatı da yönetmeyi başaracaktır” sözü ile kadınların bisiklet mücadelelerine verdiği destek ile güç katmış ve  “Dünyadaki kadınların eşit haklara ulaşması…
  13. Kadın Katillerini Yetiştiren Kim?
    Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü, kadın katillerinin korunduğu, kadınların yaşam haklarını savunmak için kuş misali çırpındıkları bir ülkede yukarıdaki sözleri söyleyenin bir kadın olmamasını çok isterdim ama gene…
  14. Kadınların Sahnesi Yeni Başlıyor
    Son zamanlarda tüm dünya kadınlarını da içine alarak belki, ama en çok da kendi ülkemin kadınlarını düşününce görüyorum ki, hep kanlı oyunların başrolünü oynamak biz kadınlara düşüyor. Ve maalesef ki,…
  15. Makbul Analık Sorgusu
    Makbul Analık Sorgusu
    9 Şubat 2021
    Aile yapısının sağlamlığının göstergesi, AKP hükümetinin 2012-2019 yılları arasında %1400 artış göstermiş olan kadın cinayetleri midir? Evlenme oranları azalırken, boşanma sayılarının her geçen gün hızla artış göstermesi midir? Yoksa, aile…
  16. Bir Sonra Katledilecek Kadın Ya Sen İsen?
    Evet, bir sonrakinin sen olma olasılığı çok yüksek, senin olası katilinin de bir kravat, iki pişmanlıkla davasının en kısa sürede kapanması da çok olası. Velev ki, katledilen sen olmasan dahi,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…