The New York Times Türkiye ekonomisindeki krizi yazdı

22 Ağustos 2013
The New York Times Türkiye ekonomisindeki krizi yazdı

Dünyaca ünlü The New York Times Türkiye ekonomisine dair çok çarpıcı bir analizi web sitesine koydu. Analizin yayınlanma zamanı oldukça manidar. Öyle ki söz konusu analiz, Başbakan Erdoğan'ın Mısır konusunda ABD'yle polemiğinin hemen arkasına denk geldi.

Landon Thomas Jr. imzalı "Ucuz dolar manzaralı İstanbul semaları ve artan kıtlık" başlıklı o analizin Türkçe tam metni şöyle:

"Gökdelenlerin yaban otları gibi yayıldığı bu şehirde hiçbiri Sapphire kadar yükselmemişti. Sapphire bugünlerde güçlü olanın ne kadar uzağa erişebileceğinin sembolü olmuş durumda.

İstanbul tepelerini örtmüş binaların büyük çoğunluğu gibi Sapphire de - 856 feetle Türkiye'nin en uzun, Avrupa'nın da en afililerinden biri - Türkiye'ye ve Brezilya, Hingistan, Güney Kore gibi diğer hızla gelişen piyasalara akan dolar üzerinden ucuz kredilere dayanılarak inşa edildi. 2009'da Fed ve diğer büyük merkez bankaları faiz oranlarında keskin bir düşüş getirip darphanelerinin çalışmasını ABD ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerde düzelmeyi teşvik için arttırınca para da akmaya başladı.

Ancak şimdi durum tam tersi. Geçmiş başkan Bernanke'nin başını çektiği artan beklentilerin etkisiyle Fed yakında para musluğunu kısmaya başlayabilir. İstanbul semaları ödenemeyen krediler, zayıflayan para birimi ve son olarak bankalarla imarcıların başarısızlığıyla tetiklenen "yükselen piyasa" çöküşünün habercisi olabilir.

"BÜYÜK BİR BALON"

Bu hafta Hindistan, Endonezya ve Tayland'ın da dahil olduğu gelişen Asya piyasalarında para birimleri ve hisse değerleri sert bir darbe yedi. Küresel yatırımcılar faiz oranları Fed'in ABD'deki piyasaları uyarma çabalarını azaltacağı yönündeki tahminlere yaklaştıkça "yükselen piyasalar"dan fonlarını geri çekmeye devam ediyor. Endonezya'da indeks pazartesi günü % 5 düşerken salı günü % 3.2 oranında düşüşüne devam etti. Hindistan'da borsa önceki iki seansta % 5.6'ya kaydıktan sonra % 0.3'lük bir gerileme yaşadı.

Bazı analistler - gerçek ya da öyle algılanmış- Bernanke balonunun sonunun geldiğini söyledi. Greenwich'teki bağımsız bir danışmanlık firması olan Pi Economics'ten Tim Lee şöyle diyor:"Tanık olduğumuz şey büyük bir balon. İsterseniz Bernanke balonu da diyebiliriz."

Ancak herkes Lee gibi alarma geçmiş değil. Yerel para biriminin çökmesinin ardından Asya piyasalarının patlamasının üzerinden 16 yıl geçti. İyimserler bile sadece Türkiye'de değil diğer debelenen Brezilya ve Güney Kore gibi ekonomiler için de dolar bazlı devasa borç birikiminden endişe duymaya başladı.

Oysa işin sonunda, Fed'in cömertliğinden en çok fayda gören gelişmiş dünyadan ziyade gösterişçi kulelerin dikildiği, havalı alışveriş merkezlerinin kurulduğu ve daha da büyük projelerin - üçüncü köprü ve yeni havalimanı - planlandığı Türkiye gibi yükselişe geçen uluslarda politik bağlantılara sahip elitlerdi. Tüm bunlar ulusun yeni dinamizmini ekonomik ve jeopolitik açıdan temsil eden unsurlardı.

Lee'nin uyardığı gibi elitlerin ihmal ettiği şey büyük önem ve tehlike taşıyan yükümlülükleriydi: Para birimi riski.

MİNİ DEVALÜASYON

ABD'de subprime kredileri alanların ya da eurozone içindeki İrlandalı emlak girişimcilerin aksine İstanbul'da gökdelenleri dikenlerin, Hindistan'da demir üretenlerin ve Brezilya'da petrol arayanların dolar borçları gelirlerinin çoğunu yerel para birimiyle kazanan varlıklar tarafından ödenecek.

Türk lirası veya Hindistan rupisi yakın zamana kadar güçlüydü. Yerel şirketlerin karşılaştırmalı olarak daha düşük faizlerle dolar üzerinden borçlanmaları için tüm şartlar mevcuttu.

Ancak yerel para birimleri güç kaybetmeye (dolar karşısındaki değeri düşmeye) başlayınca, ekonomik beklentilerin düşmesine paralel olarak, etki ikiye katlandı. Bir yandan dolar üzerinden borçları ödemenin maliyeti artarken, diğer yandan kredi verenler kırılgan para birimlerine karşı giderek ürkekleşti ve kredileri azalttı, hatta kesti.

Brezilya 287 milyar dolarla en büyük dolar kredisi borç stoğuna sahip ülkedir. Ancak pek az ülke 172 milyar borç stoğu olan, toplam ekonominin % 22'si, Türkiye kadar bu para kaynağına dayandı.

Geçtiğimiz aylarda Türk lirası dolara karşı % 4.5 değer kaybetti. Buna ek olarak, Başbakan Tayyip Erdoğan'la yakın politik ve kültürel bağları olan inşaatçılar tarafından planlanan ve istenmeyen bir yapı üzerine başlayan protestolar İstanbul'un en büyük meydanını vurdu.

Goldman Sachs dolar-lira oranını 2.2 olarak tahmin ediyor ki bu mevcut 1.95 seviyesi düşünüldüğünde % 15'lik bir mini devalüasyon olarak değerlendirilebilir. Atilla Yeşilada 1994 ve 2001'deki finansal krizleri yaşamış, İstanbul'da Global Source ortaklarından. Yeşilada şunları söylüyor: "Türk ekonomik mucizesi likidite ve TL'nin olağan üstü değerlenmesine dayanıyordu."


SAPPHIRE ÖRNEĞİ

Çoğunluğu kısa vadeli olan bu krediler ayrıca yükselen piyasaların çöküşünün tekrar eden karakterlerini ortaya koyuyor. Kamuoyunca bilinen yatırımları gerçekleştirme konusunda istekli hükümetlerle politik bağlantılı iş çevreleri bu projeleri üzerlerine almak için hazırdır.

Türkiye'deki Sapphire kulesi bunun kusursuz bir örneği.

2011 başlarında açıldığında Başbakan Erdoğan'ın vaftiz ettiği 54 katlı kule Kiler grubuna ait. Grup, Erdoğan'ın başa geldiği 2003'ten beri olağanüstü başarı gösteren inşaat eksenli holdinglerden biri. Doğu Karadenizli Erdoğan gibi bu iş adamları da Türkiye'nin muhafazakar - İslamcı bölgelerinden geliyor.

Düzenlenmiş dosyalara göre grubun toplam 164 milyon liralık borcunun 154 milyonu dolar üzerinden. Şu anki kurlar üzerinden yaklaşık 79 milyon dolar ediyor. Bu miktarın 25 milyonu Sapphire'e ilişkin. Grubun borçlarının çoğu kısa vadeli. Düzenleyici belgelerin gösterdiğine göre risk koşulları altında mülkün sağladığı nakdin tamamı doğrudan projenin ana finansörü olan Türkiye'nin dördüncü büyük bankası Akbank'a gidiyor.

Dolar kredilerindeki % 6.5'luk fark ve lira kredisinin % 11.5'lik maliyeti düşünüldüğünde, Kiler grubu ve diğerlerinin dolar üzerinden borçlanmayı seçmesi sürpriz olmayacaktır. Şirket son dökümanlarında bu riske değiniyor. Eğer dolar liraya karşı % 10 değer kazanırsa şirketin kaybı 11.8 milyon lira olacak.

Kiler grubunun baş finans uzmanı Rasim Kaan Aytoğu'ya göre Sapphire'in toplam içerisindeki payı 25 milyon dolar. Projenin gelirlerinin dolar türünden olacağı öngörüldüğünden kur dalgalanmalarından etkilenmeyeceklerini ifade ediyor. Ayrıca apartman dairelerine olan talebin güçlü olduğunu ve % 66'sının satıldığını belirtiyor. Aytoğu şunları da ifade etti: "Bu tüm Avrupa'da özel bir mülk. Bir seyahat uğrağı haline geliyor."

Ancak Türk emlak uzmanları apartman satışlarının, 1 milyon dolardan 10 milyon dolara kadar maliyeti olan, gecikmeli olduğunu ve kulenin Zorlu ve Trump tarafından yapılanlar gibi rakip kulelerin prestijine sahip olmadığını söylüyor. Ayrıca kuleden görünen manzarayı izlemek için ayrılan özel bölüme gelen ziyaretçilerden kaynaklanan gelirin hedeflerin altında kaldığı da şirket dökümanlarında görünüyor.

Kiler grubu dolar üzerinden borçlanma ve politik güç sayesinde İstanbul'da büyük bir sıçrama yaratma becerisi bakımından tek değil. Çok daha etkili olduğunu söyleyebileceğimiz Kalyon grubu da yine Başbakan Erdoğan'la yakın bağları olan emlak holdinglerinden. Kalyon, Erdoğan'ın Taksim Meydanı'nın yanında alışveriş merkezi olarak dikmek istediği Topçu Kışlası'nın arkasındaki ana firmalardan.

Türkiye'de sorunlar belirmeye başlayıp, patlamanın eli kulağında oldukça, Kalyon grubunun lideri Cem Kalyoncu hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi güven dolu durmaya devam ediyor. Yerel bir gazetede gerçekleştirdiği röportajda havalimanı ihalesini kazanan firmalardan oluşan konsorsiyumun gerekli parayı nasıl bulacağı kendisine sorulduğunda, Kalyoncu Türkiye dışından kredi arayışında olduklarını belirtti. Şöyle diyordu: "Böyle bir şeyi finanse etmek hiç problem değil."


Landon Thomas Jr. / The New York Times"

Odatv'ye çeviren: Uğur Aytaç - Boğaziçi Çeviri Merkezi


Odatv.com

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…