Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'

Emel Sancaklı

26 Mart 2022
Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'

“Sanatçı doğası gereği anarşik bir yapıdadır bu durumda yaşantısı ve cesareti ile sanatçıyı toplumunun aykırısı, cüret sahibi yapıyor, belki bu cüretle çılgınlık arasında bir bağ kurulabilir.  Öte yandan halk kuşatamadığı, anlamlandıramadığı her eylemi neredeyse delilik olarak görmüştür, bunlar çoğu kez çağının ötesinde fikirler ve eylemlerdir. Platon'un da dediği gibi “Sanatçı, kendisine tanrılar tarafından kutsal çılgınlık verilmiş kişidir.”

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\ao5.jpeg

Resim Sanatında, toplumun “Öteki" dediği kişileri eserlerinizde ustalıkla işleyen birisi olarak  resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

A.O.: Çocukluk çağlarımda mekanik oyuncaklar yapardım daha sonraları orta okuldaki öğretmelerimin övgü dolu sözlerinden hatırlıyorum ki el becerim vardı. Ancak resimi bir araç olarak keşfetmem daha sonraki yıllara rastlar. Bu sebeple de güzel sanatlar lisesine yönlendirildim ve sanat serüvenim başladı. 

E.S.: Sanat tarihinde sizi özellikle etkileyen sanatçılar var mı?

A.O.: Bu sorunun cevabını uzun bir liste olabilir…  Klasik desen ve resim ustaları beni hep etkiledi bunlardan en önemlileri; Francisco Goya, Theodore Gericault, Fernand Hodler dir.

E.S.: Aldığınız sanat eğitimlerini değerlendirirken sanatçı olabilmek için sanat üzerine eğitim almak yeterli ve gerekli midir?

A.O.: Konu ne olursa olsun yaşam enerjimizi, bilgimizi, öfkemizi vd. disipline etmek için eğitime ihtiyaç duyarız. Hele ki konu yazmak ve resmetmek ise. İlk çocukluğumuzda sadece duyumsayarak taklit yoluyla konuşabiliyoruz ancak iş yazmaya gelince geniş bir kurallar silsilerine, prozodiye ihtiyaç var. İlkokul’dan itibaren kendi dilimizin kurallarını öğreniyoruz ancak konu özgün bir yazı yazmak olunca çoğumuz kendi dilimizin gramerine uygunluğu konusunda tereddüt ediyoruz. Hal böyle iken resim sanatında çok daha karmaşık ve değişken gramer varken, bu karmaşık dili bir uyarıcı etkileşim ve eğitim olmadan öğrenmek pek mümkün değildir.

Sanatta eğitim bir koşuldur ancak yeterli değildir. Yaratma edimi kişinin öz enerjisi ve zekâsının ürünü olarak ortaya çıkar, o yüzden sanat eğitimi almak kimseyi sanatçı yapmıyor, öte yandan sanatsal bir üretim de eğitim olmadan sürdürülebilir olamıyor.

E.S.:  Resimlerinizde işlediğiniz konular oldukça dikkat çekici işlediğiniz konular hakkında Politez okuyucularına neler söylemek istersiniz?

 C:\Users\cetin\Downloads\kapak ao.jpg

A.O.:  Çocukluğumdan beri toplumun ”öteki “ dediği insanlara ilgi duyuyorum, bunun türlü sebepleri var. Delilik de bu konulardan biri. Akıl ya da irade kaybının ilginç halleri ve öyküleri hep ilgimi çekerdi, çalıştığım kurumun görevlendirmesiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeyim yedi yıldır. Burada merak duyduğum bu alanı derinlemesine araştırdım, bu alanda deneyimler kazandım. Öyle ki başka bir şey düşünemez, çizemez oldum. Şimdilerde “resim sanatında deli tipolojisi” adında bir tez hazırlıyorum.

E.S.:  Sanatsal anlamda yaratmaya niçin ihtiyaç duyulur? Kendinle yüzleşmek ve yaşadıklarını gün yüzüne çıkarmak için mi? Yoksa var oluşa bir anlam değer vermek insanlığa dair duyulan hissi ya da bilinci derleyip toparlamak, aktarmak için mi?

A.O.: Ben bir huzursuzluk hissiyle doğduğumu düşünüyorum, ancak bir şeyleri değiştirdiğimde, anlamlandırdığımda, yaptığımda ve bozduğumda dinen bir huzursuzluk hissiyle… Bu hissiyatı durduramıyorum ya da erteleyemiyorum. Sanırım bu bir varlık gösterme arzusu.

E.S.:  Aristo’nun sevdiğim bir sözü vardır. Sizce de dehanın içinde biraz delilik var mıdır?  Ya da Nilüfer Kuyaş’ın dediği gibi sanatçı olma metodu bir delilik midir?  “Delilik ve sanat üzerine bir bağ kurulabilir mi? Varsa siz bunu nasıl açıklarsınız?”

A.O.: Sanatçı doğası gereği anarşik bir yapıdadır bu durumda yaşantısı ve cesareti ile sanatçıyı toplumunun aykırısı, cüret sahibi yapıyor, belki bu cüretle çılgınlık arasında bir bağ kurulabilir. Öte yandan halk kuşatamadığı, anlamlandıramadığı her eylemi neredeyse delilik olarak görmüştür, bunlar çoğu kez çağının ötesinde fikirler ve eylemlerdir. Platon'un da dediği gibi “Sanatçı, kendisine tanrılar tarafından kutsal çılgınlık verilmiş kişidir.”

E.S.:  Yaratıcılık delirmeyi zorunlu kılar mı? Veya tam tersi? (Camille Cloudel, Van Gogh, Dali nasıl aşırıya kaçmadan yaratmaya yetecek kadar deli oldu?)

A.O.: Yaratıcı enerji yaratamadığında, yaratım olanağı bulamadığında psikoz yaşar diye düşünüyorum.

Aslında sanatçı noropsikolojinin “gerçeklik yitimi“ dediği durumu yaşar sürekli, çünkü gerçeği eğip bükmek, gerçeğin etrafından dolaşmak sanatçının imge dünyasında yeni arayışlara dalmasının bir koşulu gibidir. Bu gerçeklikten kopuşun sınırı neresidir bunu söylemek zor.

E.S.:  Günümüzde sanat izleyicilerine, her sanatçının içerisinde bir çatlağın olduğunu ve ışığın bu çatlaktan sızdığını söyleyebilir miyiz?

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\ao4.jpeg

A.O.: Bana göre sanatçının duygu durumunun yansıması olan şey eseri değil öz yaşamıdır. Eser söz konusu olduğunda sanatçı planlı ve homojendir, kusursuzluğun kusurluluğuna kapılmaz. O yüzden çatlak toplumun içerisinde sanatçının kendisidir.

 E.S.: Günümüze kadar yazılan birçok biyografik çalışmada depresif duygu bozukluğunun sanatçılarda sıkça görüldüğü ortaya konmuştur. Özellikle şairlerde, bestekârlarda, ressamlarda, heykeltıraşlarda ve onların birinci dereceden akrabalarında bu hastalığın gözükme oranı, intihara meyilli olma oranı normal insanlara göre daha fazladır. Bu konuyla ilgili sizin fikirleriniz nelerdir?

A.O.: Konuya ilişkin tezler ve bilimsel çalışmalar var çokça ancak benim bu konuda değerlendirme yapmam yöntemlerim itibarı ile doğru olmaz. Akıl yürütme ve gözlem yoluyla söyleyebileceğim tek şey sanatçıların duygu dünyasının diğer insanlara göre hassas, zayıf olduğudur.

E.S.:  Sanatı temel bir iletişim biçimi olarak düşünürsek sanatçının ürettiklerini ruhsal sıkıntılara bir tepki olarak değil de rahatlama biçimi olarak düşünebilir miyiz, ne dersiniz?

A.O.: Evet bu da söylenebilir, sonuçta her dışavurum bir ihtiyacın sonucudur. Vasiliy Kandinsky’nin de dediği gibi ''Sanatsal çalışma derin bir iç gereksinmeden kaynaklanır.''  

E.S.:  Michel Foucault Deliliğin Tarihi kitabında deliliğin, insanın gerçekle olan ilişkisinin bozulduğu ve karardığı yerde ortaya çıkması düşüncelerine yer vermiştir. Siz bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz? 

A.O.: Buna katılıyorum; çocukluğundan itibaren insan, toplumun ondan beklediği kalıplara girerek adına uygarlık dediğimiz dünyanın bir parçası olmaya çalışır. Olumlanmak, kabul görmek için belki de hiç de benimseyemeyeceği bir kültür kalıbı içerisinde biricikliğini ve özerkliğini yitirir. İnsan ancak toplum normlarının sınırını aştığında kendiyle gerçekte olduğu kişiyle tanışıyor.  Marquis de Sade’in dediği gibi “ayıplanma korkusunu” arkamızda bırakmadan yaşamdan ve öz yaşamımızdan keyif almamız mümkün görünmüyor. Delilik ayıp ve diğer tüm tabuları aşkın bir kavramdır.

E.S.:  Michel Foucault gücü kötülükle eşleştirir. Elinde güç olan herkes kötülük yapmaya eğilimlidir der. O yüzden de kurumların içerisinde hep kötülük olduğuna inanır. Kurumlar aslında bizi içeri tıkmakla, bizi hapsetmekle, bizi şekillendirmekle kendini sorumlu bulur. Siz de bu görüşe katılıyor musunuz?

A.O.: Kesinlikle katılıyorum, güç istencinin masum olmadığını, üstün olma arzusu taşıdığını biliyoruz araçları itibari ile yasa koyucu ya da Foucault’un tanımıyla “psikiyatrik erk” bu güce muktedir.

E.S.: Tekrar sizin sanatınıza dönecek olursak, eserlerinizi üretirken ilham kaynaklarınız nelerdir? 

A.O.: Ben yaşamak için ilhama ihtiyaç duyanlardanım sanatsal üretimimi bilgiyle inşa ederim. Yani bir konu üzerinde yeterince düşünüp bir fikri olgunlaştırmış isem onu hayata geçirmek için ilham aramam. Hakkında konuşup, yazamadığım bir konuyu resmedemiyorum. Tabi bunun tam aksi ile üretim yapan sanatçılar da var. 

E.S.:  Sizin çalışmalarınız bana ressam Theodore Gericault’un bir dizi akıl hastası portrelerini de çok zaman anımsatıyor? Kendi sanatınızla Thedore Gericault arasında bir bağlantı kurmanızı istesem bu bağı bize nasıl anlatırsınız?

A.O.: Evet bu isabetli bir gözlem bir hastane de psikiyatri hastalarını ilk resmeden ressam olmasından ötürü bir öykünme olabilir. Öte yandan kadavralar, kesik başlar gibi romantizm akımı içerisinde sıra dışı sayılabilecek konuları ele almış olması beni çok etkiledi. Ben de çalıştığım psikiyatri hastanesinde yüzlerce portre resmettim, psikolojik portrecilikte Gericault en önemli referansım oldu her zaman.

E.S.: Sizin figürlerinizde Gericaut’ta olduğu gibi,  ruhları kırılmış, çarpıcı bakışları olan acıya mahkûm, figürler görüyoruz. Bize eserlerinizdeki o melankoliyi, tekinsizlik duygusunu nasıl anlatırsınız?

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\ao3.jpeg

A.O.: Desenlerim de  figürler huzursuz şekillerdedir, hiç biri konforlu bir pozisyonda kurgulanmamıştır. Çünkü doğası gereği delilik bir huzursuzluk halidir de. Ama figürlerim sanat tarihi içerisinde başka ressamlarca ele alınmış delilik kavramına bakışın dışında irrite edici, damgalayıcı bir dille ele alınmaz, Umberto Eco “çirkinliğin tarihi” adlı eserinde çirkinliğin, kötülük alameti olarak ele alındığından söz eder. Oysa benim desenlerimde bedenler ideal bir güzellik de resmedilmiştir, yani sorunuzda ki tekinsizlik kendi işlerimde amaçladığım ve yansıtmak istediğim  bir duygu değil.

E.S.: Sanatı temel bir iletişim biçimi olarak düşünürsek sanatçının ürettiklerini ruhsal sıkıntılara bir tepki olarak değil de rahatlama biçimi olarak düşünebilir miyiz ne dersiniz?

A.O.: Bu soruya Edgar Degas’ın “Resim yapmayı bilmiyorsanız, resim yapmak sizin için çok kolaydır. Biliyorsanız çok zor.” cümlesi ile karşılık veriyim. Profesyonelce yapılan her iş; yapan için bir stres kaynağıdır kanısındayım. Öte yandan estetik alanının sanatçının yapıtı ile geçirdiği sürenin ya da sonucun “ayartı ödülü” denen bir yüksek haz kaynağı olduğunu da söyler…

E.S.:  Sizin çalışmalarınız da desenle karşılaşıyoruz? Size neden desen diye sorsam Poiltez okuyucularına ne söylemek istersiniz? 

A.O.: Desen en iyi bildiğim ve çok sevdiğim bir alan.

E.S.:  Son olarak Politez okuyucularına ne söylemek istersiniz?

A.O.: Çok seçkin konu ve konukları buraya taşıyorsunuz ben de gıpta ile takip ediyorum. Sanat eğitimi veren kurumların ve eğitimcilerinin misyonu olan ”sanat okuryazarı“ yetiştirme amacına katkı sunduğunuzu düşünüyorum. Kültür yaşamımıza sunduklarınız için teşekkür ediyorum.






Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
    ''Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli…
  2. Bread and Pupet ile Röportaj
    1963 yılında Peter  Schumann  tarafından kurulan  Bread and Puppet Theater, kağıt hamuru ve mukavvadan  tasarladıkları dev kuklalarla tanınıyor.  Amerikalı kukla tiyatrosu,  kurulduğu yıldan günümüze kadar şiddetin her türlüsüne karşı çıkarak…
  3. Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
    ''Eğer daha önce çamurdan bir şey yaptıysanız, bunun son derece heyecen verici ama aynı zamanda da sakinleştirici bir süreç olduğunu bilirsiniz. Seramik çamurunun elinizde şekil alması, aklınızdakinin elinizde canlandığını hissetmek,…
  4. Devrimci Feminist Paula Rego
    Sanatçının, 1998 yılında yasa dışı kürtaj olan kadınları resmeden pastel eserleri, Portekiz’de ilgi odağı olmuştur ve oluşan kamuoyu baskısıyla,  2007 yılında ikinci bir referandum kampanyası düzenlenir ve kürtaj yasal hale…
  5. Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
    ''Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni…
  6. Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
    “Gerekçe ne olursa olsun savaşa hayır diyen biri olarak, yüzyıllardan beri birçok sanatçının Kolwitz gibi eserleriyle kendi iç dünyalarındaki yaralarını sardığı apaçık ortada. Pablo  Picasso “Guernika”  ile, Norveçli ekspresyonist  ressam…
  7. Delilik ve Sanatın Rengi
    Delilik ve Sanatın Rengi
    15 Şubat 2022
    ''Eski çağlardan günümüze kadar akıl sağlığı bozulan kişilerin gözlerinin şüpheyle uzaklara ya da hayalimsi bir şeye odaklandığı gözlemlenmiştir. Aslında bu bireyler akışkanlık gereği yakında olan her şeye bakmaktan kaçınırlar.  Çünkü…
  8. Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
    Çok değerli dostum ve hocam Alpay Aksayar ile yine bir aradayız.  Yaklaşık altı yıldır tanıdığım bu değerli isim sanat serüvenimde her zaman yanımda olup anlatım güzelliği ve üslup zenginliğiyle bizlere…
  9. Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
    Türkiye’deki sosyo – kültürel dille dışa vuran,  resimden desene, heykelden  gravüre, tiyatrodan performansa  uzayan,  zengin  bir ifade arayışının gelişim ve dönüşümlerle ışık tutan ismidir Mehmet Güleryüz. Güleryüz, 1980’li yıllarda izlenimciliğe…
  10. Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
    Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamımız Mihri Müşfik’tir. Kadınların ötekileştirilip, yok sayıldığı dönemlerde yaşamış bir kadın ressam olarak var olma mücadelesini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray’a yakın…
  11. Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
    Caravaggio’nun resimlerinde siyah renk çok baskındır. Büyük yüzleri aydınlatan kuvvetli ışığın yerine, önemli noktaları kısmi aydınlatan cansız bir ışık gelmiştir. Resimlerinde karanlık hâkim, belirsizlik ve melankolik atmosfer daha yoğundur.    …
  12. Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
    17. yüzyılın en büyük Flemenk ressamı, Barok döneminin devidir. Yenilikler yapma yolunda gösterdiği yetenek onu birçok çağdaşından ayırır. Belli öğeleri, daha fazla aydınlanmış ışığı doğru ve hızlı biçimde kullanır. Asimetri…
  13. Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
    Da Vinci, Padişah II.Beyazıd'a şöyle yazar: İstanbul'dan Galata'ya uzanan bir köprü yapmak istediğinizi, yapabilecek biri bulunmadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum. Ben nasıl yapılacağını biliyorum. Dünyaca ünlü bilim insanı ve sanatçı…
  14. Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
    Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır.  Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…