Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik

Emel Sancaklı

2 Nisan 2021
Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik

Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamımız Mihri Müşfik’tir. Kadınların ötekileştirilip, yok sayıldığı dönemlerde yaşamış bir kadın ressam olarak var olma mücadelesini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray’a yakın önemli ailelerden birine mensup, Türk resim sanatının en önemli ressamlarından biri Mihri Müşfik’tir.  

Kadınların ötekileştirilip, yok sayıldığı dönemlerde yaşamış bir kadın ressam olarak var olma mücadelesini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Sanatçı, figürlü manzara resmi çalışmış olsa da burjuva ve seçkin kesime ait ailelerin portre ve natürmort çalışmalarıyla bilinmektedir. Dönemin edebiyat, musiki, sanat, politik yaşamlarında yerleri olan kişileri paletine alarak sanat tarihine imzasını altın harflerle atmıştır.

Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamımız Mihri Müşfik’tir.  26 Şubat 1886 yılında İstanbul Moda’da Dr. Rasim Paşa’nın konağında doğar.  Galatasaray mezunu babası, Askeri Tıbbiyenin de hocaları arasındadır. Osmanlı’da saray hekimliği de yapmıştır.    

Osmanlı Reformu olarak bilinen Tanzimat’la birlikte yaşanan değişimler, Mihri’nin eğitim hayatını da şekillendirir. Saray hekimi olan babasının vasıtasıyla,  bir gün yapmış olduğu bir tabloyu, o dönemin padişahı II. Abdülhamit’i ziyareti sırasında ona hediye eder. Resmi beğenen padişah,  Mihri’nin İtalya’dan getirtilmiş ressam Zonara’dan iki yıl boyunca resim dersleri almasını sağlar.  Bu derslerin sonucunda Mihri, Türkiye’de çağdaş resim sanatını başlatan ilk kadın ressam unvanını alır.

Mihri’nin sanat emelleri sınırsızdır. Resmi, hayatının odak noktası yapmak istediği için akademik bir resim eğitimi almak ister fakat Osmanlı’da o dönemde bir Türk kadınının böyle bir eğitim alması çok zordur.

Günümüzde olduğu gibi her dönemde ötekileştirilen kadınla karşılaşıyoruz.  Sanat ve kadın, tarih boyunca çok rahat bir araya gelememiştir. Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok coğrafyasında bu sorun ne yazık ki, halen yaşanıyor.

Tüm çağlarda erkek, dışarıdan gelen her türlü etkiyi alabilme gücüne sahip görülürken, yaratma eyleminin merkezine konulmuştur.  Akılcı yaratım erkeğe ait görülürken kadının ise düşünce dünyası ile ilişkilenerek eş zamanlı olarak, sanat dünyasında var olabilmek için çok fazla mücadele etmesi gerekmiştir. Toplumsal cinsiyet rollerine dayalı kalıplaştırılmış yargılar ve cinsiyete dayalı iş bölümü olgusu, erkeği evrenin merkezine koyarken, kadını ev içinde sınırlandırarak, toplumsal alanda var olmasını ve devingenliği engellemiştir.

Osmanlı döneminde kadın, kırsal alanda eşi ile birlikte, tarlada, bahçede çalışmak, evin içinde de kadına toplumsal cinsiyetinden ötürü atfedilmiş görevleri yapmakla yükümlüydü.

Kadına atfedilen görev tanımlarının böylesine çizildiği bir ortamda, Mihri Müşfik adeta tabuları yıkarak,  yurtdışında resim eğitimi almak ister ve 17 yaşında sahte pasaportla Galata‘dan bindiği bir gemiyle Roma’ya kaçar. Bir süre Roma’da resim alanında çalışmalar yapar, sanatın merkezi olarak kabul edilen Paris’e geçer. Kiralamış olduğu evini aynı zamanda atölye olarak kullanır. Sanatçı, yurt dışında bulunduğu dönemlerde dışavurumcu anlayışla özgün portre ve gravür ağırlıklı resimler yapar.  Portrelerinde kübizm ve ekspresyonizmin etkisi görülür.

Mihri Müşfik, Fransa’da bulunan Osmanlı Devleti Maliye Nazırı Cavit bey ile bir davette tanışır. Cavit Bey Maarif Nazırına bir telgraf gönderir ve Mihri Müşfik’in Darül-Muallimat Kız Öğretmen okuluna atanarak resim öğretmeni olmasına vesile olur. Bu okul Müslüman halkın kızlarının devam ettiği bir okuldur.  

1914 yılında Türkiye’de kız öğrencilerin güzel sanatlar alanında eğitim alabilmeleri için Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılmasında katkıda bulunur. Bu okulun kurucu ve aynı zamanda yöneticilerinden olan Mihri Müşfik, kız öğrencilerin açık havada resim yaparak, modelden çalışmalar yapmalarını sağlamış ve ayrıca ilk toplu sergi açılmasına da öncülük etmiştir. Aliye Berger, Nazlı Ecevit, Fahrelnisa Zeid, bu sergiye eserleriyle katılan ressamlardan bazılarıdır.

Mihri Müşfik dönemin ünlü ressam ve edebiyatçıları ile dostluk kurmuştur. Tevfik Fikret de onun dostlarından biri olup, ressam şairin birçok resmini çalışmıştır.  Şairin ölümünden sonra da yüzünden aldığı bir kalıpla Fikret’in maskını yaparak, ülkesinde mask alanında çalışmaları başlatan ilk kadın ressam olarak anılmıştır. Bu eser günümüzde Aşiyan müzesinin en değerli eseri olarak sergilenmektedir.

Mihri Müşfik 1919 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğünü bırakarak İstanbul’dan ayrılır. Roma’da resim alanında çalışmalarına devam eder.  Bir yıl sonra tekrar Türkiye’ye gelir.  Resim alanında çok değerli çalışmalar yapmaya devam eder. 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün mareşal üniformalı 3 metre yüksekliğindeki portresini yapan ilk ressamımızdır.

Roma’da bulunduğu dönemde tanışmış olduğu İtalyan şair arkadaşı Gabriele d’Annınzio vesilesiyle Papa XV Benedictus’un portresini yapmıştır.   lüman ve aynı zamanda kadın bir ressamın o dönemde papanın resmimi yapması ne denli zor, alışılmamış olduğunun düşündüğümüzde, Mihri’nin yine bir ilke imza attığını söyleyebiliriz.  Bu tablo yeni Papa’nın seçimine kadar Vatikan Müzesi’nde kalmıştır.

Sanatçı İtalya’dan sonra Paris’e geçer ve Çingene adlı eseri Louvre Müzesi’ne kabul edilir.  Bu eserin bir kopyası İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunmaktadır. Mihri Müşfik, sanat alanında Türkiye’de sınırlı kalacağını düşünmektedir ve hayatının son dönemlerinde Amerika’da yaşar. New York, Washington, Chicago’da üniversitelerde konuk resim profesörü olarak çalışarak, deneyimlerini genç kuşaklara aktarır. 26 Aralık 1928 tarihinde Geroge de Maziroff Galerisi’nde bir kişisel sergi düzenler.

Geçimini sağlayacak kadar para kazanma hedefi olan Mihri Müşfik, aristokrat zengin yaşamını bırakarak daha bohem ve sade bir yaşam tarzını benimser.

Hayatının son yılları sefalet içinde geçer. Amerika’da kimsesiz ve yoksul olarak 1954 yılında 68 yaşında iken vefat eder ve New York’taki kimsesizler mezarlığına gömülür.

Her ne kadar kimsesiz şekilde ölüp, kimsesizler mezarlığına gömülmüş olsa da,  ölümümden sonra Mihri Müşfik’e sahip çıkılmıştır. Türkiye’de 32, İtalya’da 36, Amerika’da 60’dan fazla ve Fransa’da 23  olmak üzere 150 civarında eseri kayıt altına alınmıştır.  

Mihri Müşvik’in bazı eserleri

Mihri Müşfik; 1922 yılında Yunan ordusunun denize dökülmesinin ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün mareşal üniformasıyla ayakta, yaklaşık 3 metre yüksekliğinde portresini yapar ve Çankaya Köşküne götürerek Atatürk’e teslim eder.  Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk Atatürk portresidir. Bu Portre Yugoslavya Kralı Alexander’in hatırasına Yugoslavya’ya hediye edilir. Bu tablo 2. Dünya savaşı sırasında  Belgrad Sarayı’nın tahrip 

olmasıyla kaybolur. Genç kadın portresi -Pastel boya ile yapılan bu eser; 110 cm’e 90 cm ölçüsünde yapılmıştır. Pastel boya çalışması için oldukça büyük bir çalışmadır. İhtişamlı kıyafeti içindeki burjuva sınıfına ait bir kadın figürünü, ışık ve gölge oyunları ile ustaca tuvale aktaran ressamın bu tablosunda, figürün çok özgüvenli ve rahat olduğunu görüyoruz.  Modele bakarak, eksresip el hareketleri ile yapılmış bu eser, adeta izleyiciyi modelle buluşturuyor.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
    ''Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli…
  2. Bread and Pupet ile Röportaj
    1963 yılında Peter  Schumann  tarafından kurulan  Bread and Puppet Theater, kağıt hamuru ve mukavvadan  tasarladıkları dev kuklalarla tanınıyor.  Amerikalı kukla tiyatrosu,  kurulduğu yıldan günümüze kadar şiddetin her türlüsüne karşı çıkarak…
  3. Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
    ''Eğer daha önce çamurdan bir şey yaptıysanız, bunun son derece heyecen verici ama aynı zamanda da sakinleştirici bir süreç olduğunu bilirsiniz. Seramik çamurunun elinizde şekil alması, aklınızdakinin elinizde canlandığını hissetmek,…
  4. Devrimci Feminist Paula Rego
    Sanatçının, 1998 yılında yasa dışı kürtaj olan kadınları resmeden pastel eserleri, Portekiz’de ilgi odağı olmuştur ve oluşan kamuoyu baskısıyla,  2007 yılında ikinci bir referandum kampanyası düzenlenir ve kürtaj yasal hale…
  5. Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
    ''Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni…
  6. Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
    “Sanatçı doğası gereği anarşik bir yapıdadır bu durumda yaşantısı ve cesareti ile sanatçıyı toplumunun aykırısı, cüret sahibi yapıyor, belki bu cüretle çılgınlık arasında bir bağ kurulabilir.  Öte yandan halk kuşatamadığı,…
  7. Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
    “Gerekçe ne olursa olsun savaşa hayır diyen biri olarak, yüzyıllardan beri birçok sanatçının Kolwitz gibi eserleriyle kendi iç dünyalarındaki yaralarını sardığı apaçık ortada. Pablo  Picasso “Guernika”  ile, Norveçli ekspresyonist  ressam…
  8. Delilik ve Sanatın Rengi
    Delilik ve Sanatın Rengi
    15 Şubat 2022
    ''Eski çağlardan günümüze kadar akıl sağlığı bozulan kişilerin gözlerinin şüpheyle uzaklara ya da hayalimsi bir şeye odaklandığı gözlemlenmiştir. Aslında bu bireyler akışkanlık gereği yakında olan her şeye bakmaktan kaçınırlar.  Çünkü…
  9. Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
    Çok değerli dostum ve hocam Alpay Aksayar ile yine bir aradayız.  Yaklaşık altı yıldır tanıdığım bu değerli isim sanat serüvenimde her zaman yanımda olup anlatım güzelliği ve üslup zenginliğiyle bizlere…
  10. Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
    Türkiye’deki sosyo – kültürel dille dışa vuran,  resimden desene, heykelden  gravüre, tiyatrodan performansa  uzayan,  zengin  bir ifade arayışının gelişim ve dönüşümlerle ışık tutan ismidir Mehmet Güleryüz. Güleryüz, 1980’li yıllarda izlenimciliğe…
  11. Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
    Caravaggio’nun resimlerinde siyah renk çok baskındır. Büyük yüzleri aydınlatan kuvvetli ışığın yerine, önemli noktaları kısmi aydınlatan cansız bir ışık gelmiştir. Resimlerinde karanlık hâkim, belirsizlik ve melankolik atmosfer daha yoğundur.    …
  12. Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
    17. yüzyılın en büyük Flemenk ressamı, Barok döneminin devidir. Yenilikler yapma yolunda gösterdiği yetenek onu birçok çağdaşından ayırır. Belli öğeleri, daha fazla aydınlanmış ışığı doğru ve hızlı biçimde kullanır. Asimetri…
  13. Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
    Da Vinci, Padişah II.Beyazıd'a şöyle yazar: İstanbul'dan Galata'ya uzanan bir köprü yapmak istediğinizi, yapabilecek biri bulunmadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum. Ben nasıl yapılacağını biliyorum. Dünyaca ünlü bilim insanı ve sanatçı…
  14. Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
    Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır.  Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…