Film, bir hapishane arabasında (Ring'de) geçen kısa bir öyküden oluşuyor. Fakat o arabanın içindeki devrimciler için bir ömür kadar uzun süren bir sevk bu.
Mavi Ring filminin Yönetmeni ve Ortak Yapımcısı Ömer Leventoğlu geçen hafta filmin gösterisine davet ettiğinde mutlaka gitmem gerektiğini düşündüm. Gitmem için birçok neden vardı. Filmin jeneriğinde senarist olarak, daha önceden benim projeme yardım edebileceğini belirten Bayram Balcı'nın da ismi geçiyordu. Bu isim de benim için bir referans noktasıydı. Sadece Altın Portakal Festival'inde tüm emeği geçenlere verilen ödül nedeniyle değil aynı zamanda biz devrimcilerin TC zindanlarında yaşadıklarını konu ettiği için de mutlaka görmem gerektiğini düşünmüştüm filmi. Ayrıca belirtmeliyim ki sosyal içerikli bir film projesi hazırlayan benim için bu tür SİYASİ içerikli filmlerin kaçırılmaması gerektiği de ortadaydı.
Böyle bir filmin gösterimine öncülük eden Mersin Eğitim-Sen'e ve gösterim için yer veren Mersin/Akdeniz Belediyesi Eş Başkanlarına ne kadar teşekkür etsek azdır.
Film, bir hapishane arabasında (Ring'de) geçen kısa bir öyküden oluşuyor. Fakat o arabanın içindeki devrimciler için bir ömür kadar uzun süren bir sevk bu. Benzer olayları yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki yaşananlar birebir örtüşüyor. Yani film de hiçbir abartma veya eksik diyebileceğim bir vurgu yok. Devletin (ki o dönemlerde devlet askerler tarafından temsil ediliyordu) kendi suçuna ortak etmek için sıradan bir doktoru kullanması ve doktorun insancıl bir değişime uğramış olması da filmi gerçek kılan ögelerden biri. 1981 yılı başında Hasdal Askeri ceza ve Tutukevi'nden Metris Ceza ve Tutukevi'ne sevk edildiğimiz de benzer olayları yaşamıştık. Ring' deki havalandırmanın çalışmaması ve ihtiyaçlarımız için mola verilmemesi vb. gibi. Yine aynı şekilde Metris' deki karşılanmamız, doktor ve hemşirelerin karşısina çıkartılmamız ve onların gözü önünde dayaklar, falakalar vs. Orada az sayıda da olsa hemşire kadınlar gözlerini kapatıyordu. Doktorlar dâhil çoğunluk ise gözlerini kaçırıp karşısına getirilen ve sopalanan devrimci tutuklulara insancıl davranmaya çalışarak vicdanlarını serinletmeye çalışıyordu. Sanırım Mavi Ring'deki doktor da bu gerçeği bize aktarıyor. Özetle film bana göre kendi kulvarında oldukça başarılı. Hem dönemi tüm çıplaklığıyla yansıttığı, hem de devrimcileri ve dışındaki askerleri gerçekçi biçimde ele aldığı için. Doktor karakteri eğer kurgu ise bence bu da çok gerçekçi. Fakat ben yine de gördüğüm eksiklikleri sıralamak isterim.
!2 Eylül Faşizminin devamı sayılan 1989 yılındaki bu uygulamalar bir siyasi film statüsü içinde görevini imkânsızlıklar içinde olsa da fazlasıyla yerine getiriyor. Fakat kadın doktor, sevk işinden sorumlu faşist Binbaşı ve onun uygulamalarına karşı sessizce değil açıktan veya bizlere iletecek şekilde tavrını sloganlaştırmış olsaydı (örneğin bunu ‘Faşist köpekler' şeklinde yapabilirdi.) geleceğe bir mesaj veya not düşülmüş olurdu. Ayrıca devrimciler arasındaki düşünce veya olaylara bakış farklılıkları gerçekten çok iyi yansıtılmış. Örneğin birisi genel hedefler için mücadele yönünde ajitasyon yapıp enerjisini boşa harcarken birileri de arabadaki havasızlığı gidermek için arabanın zemininden bir vida çıkartarak veya bayılan arkadaşını yukardaki pencere kenarına taşıyarak yaşam mücadelesi için gücünü kullanıyordu vb. Yine, tutsak devrimcilerin tamamının Kürt kökenli olduğu imajının verildiğini veya bunu düzeltecek başka karelerin olmadığını görüyoruz. Dersim-Tunceli tanımları nasıl askerlerin ön yargısını yansıtmak için bulunmaz kıymette ise de; Bu ringde bir Trakyalı, Kayserili, Antalyalı vb. şehirlerden herhangi birilerinin varlığı da o derece önemli. Ayrıca belirtmeliyim ki Amed-Diyarbakır tanımı da bu söylediklerime eklenmeliydi. Dahası hem erlerdeki hem de devrimci tutsaklardaki sınıfsal göndermeler de bir o kadar önem taşıyordu. Fakat yapılmamıştı. Ama tüm bunlara rağmen film bana göre iyi bir iş çıkarmış.
Gelelim seyirci sorununa. Ömer ile sohbet ederken gösterimde durumun hiç de iç açıcı olmadığını öğrendim. Aslında buna hiç şaşırmadım. Çünkü ne 12 Mart'ta ne 12 Eylül'de nede 2001 yılındaki "Yaşama Dönüş" adı verilen Nazi uygulamasında ve Kürt halkının toplu imhasında vb. vb. devlet terörlerinin hiç birinde halkımız yanımızda olmadı. Bana göre bu 12 Eylül sonrası Devrimden-kaçış rüzgârının bir ifadesiydi. İsterseniz bu kaçışın öyküsünü sizlere Sosyal-Demokratlar üzerinden anlatmaya çalışayım. Çok açıktır ki tüm bu faşist terör uygulamaları sosyal-demokrat kadroları kullanarak veya onların hükümet içinde var oldukları anları seçerek hayata geçirilmiştir. Daha da önemlisi onların sosyalist veya devrimcilerle birlikte olmaları kesinlikle engellenmiş ve bunu da başarmışlardır. Örneğin 2001 yılındaki Cezaevleri katliamında karar mekanizması içinde bulunan Adalet Bakanı, Ecevit Hükümetinin Bakanı Hikmet Sami Türk'tür. Bu tesadüfler devam eder gider. Keza 1992 yılındaki Sivas Madımak Katliamı Erdal İnönü Başbakan Yardımcılığı görevindeyken hayata geçirilmiştir. Fakat en büyük tuzak 1978 yılındaki Maraş Katliamı ile vücut bulmuştur. Ecevit Hükümeti, bu vb. tuzaklarla yıpratılmış ve Milliyetçi Cephe iktidar yapılmıştır. Ayrıca eklemeliyim ki; 12 Mart Darbesinin Hükümeti CHP'li Nihat Erim, Sadi Koçaş vb. leridir. 12 Eylül'ün diktatörü, Ecevit'in zorla orduda tuttuğu sosyal-demokrat Kenan Evren'dir. Faili meçhul dâhil 1000 operasyona imza atan Mehmet Ağar'ın hem Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciliğinde Sosyal-Demokrat Dernek üyesi olduğunu hem de Emniyet amirliği yaptığı ilk dönemlerde sosyal bir çevreye ve onların sorunlarına karşı ilgisiz kalmadığını da bilmemiz gerekmektedir.
Görüldüğü gibi derin denen devletimiz son üçünü dönüştürmüş öbürlerini de kullanmıştır. Siyasi piyasaya, ‘SOL' u itibarsızlaştırdıktan sonra yıpranmamış Müslümanları sürmesi de tesadüf değildir. Halkımız ise sadece sosyal-demokratlar olarak değil tümüyle ve her zaman korkularına yenilmiş ve biz devrimcileri sadece uzaktan sevmeyi yeğlemiştir. Bu korkuyu atlatmayı sadece Kürt halkı değil başta Aleviler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülenlerin başarması gerekmektedir.
Bu açıdan yaşadıklarımızı dile getiren Mavi Ring vb. filmlere halkımızın kitlesel ve coşkulu olarak katılmamasının nedenlerinin arkasında 150 yıllık devletin yarattığı korku, eğitim ve geleneklerinin rolü büyüktür.
Filmde emeği geçenlere başarılar dilemek yetmez. Onlara el de uzatmak gerekir.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015