Mavi Ring filmi ve de halkımızın devrimci olana kayıtsızlığı

Selçuk Ş. POLAT

22 Mayıs 2014
Mavi Ring filmi ve de halkımızın devrimci olana kayıtsızlığı

Film, bir hapishane arabasında (Ring'de) geçen kısa bir öyküden oluşuyor. Fakat o arabanın içindeki devrimciler için bir ömür kadar uzun süren bir sevk bu.

Mavi Ring filminin Yönetmeni ve Ortak Yapımcısı Ömer Leventoğlu geçen hafta filmin gösterisine davet ettiğinde mutlaka gitmem gerektiğini düşündüm. Gitmem için birçok neden vardı. Filmin jeneriğinde senarist olarak, daha önceden benim projeme yardım edebileceğini belirten Bayram Balcı'nın da ismi geçiyordu. Bu isim de benim için bir referans noktasıydı. Sadece Altın Portakal Festival'inde tüm emeği geçenlere verilen ödül nedeniyle değil aynı zamanda biz devrimcilerin TC zindanlarında yaşadıklarını konu ettiği için de mutlaka görmem gerektiğini düşünmüştüm filmi. Ayrıca belirtmeliyim ki sosyal içerikli bir film projesi hazırlayan benim için bu tür SİYASİ içerikli filmlerin kaçırılmaması gerektiği de ortadaydı.

Böyle bir filmin gösterimine öncülük eden Mersin Eğitim-Sen'e ve gösterim için yer veren Mersin/Akdeniz Belediyesi Eş Başkanlarına ne kadar teşekkür etsek azdır.

Film, bir hapishane arabasında (Ring'de) geçen kısa bir öyküden oluşuyor. Fakat o arabanın içindeki devrimciler için bir ömür kadar uzun süren bir sevk bu. Benzer olayları yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki yaşananlar birebir örtüşüyor. Yani film de hiçbir abartma veya eksik diyebileceğim bir vurgu yok. Devletin (ki o dönemlerde devlet askerler tarafından temsil ediliyordu) kendi suçuna ortak etmek için sıradan bir doktoru kullanması ve doktorun insancıl bir değişime uğramış olması da filmi gerçek kılan ögelerden biri. 1981 yılı başında Hasdal Askeri ceza ve Tutukevi'nden Metris Ceza ve Tutukevi'ne sevk edildiğimiz de benzer olayları yaşamıştık. Ring' deki havalandırmanın çalışmaması ve ihtiyaçlarımız için mola verilmemesi vb. gibi. Yine aynı şekilde Metris' deki karşılanmamız, doktor ve hemşirelerin karşısina çıkartılmamız ve onların gözü önünde dayaklar, falakalar vs. Orada az sayıda da olsa hemşire kadınlar gözlerini kapatıyordu. Doktorlar dâhil çoğunluk ise gözlerini kaçırıp karşısına getirilen ve sopalanan devrimci tutuklulara insancıl davranmaya çalışarak vicdanlarını serinletmeye çalışıyordu. Sanırım Mavi Ring'deki doktor da bu gerçeği bize aktarıyor. Özetle film bana göre kendi kulvarında oldukça başarılı. Hem dönemi tüm çıplaklığıyla yansıttığı, hem de devrimcileri ve dışındaki askerleri gerçekçi biçimde ele aldığı için. Doktor karakteri eğer kurgu ise bence bu da çok gerçekçi. Fakat ben yine de gördüğüm eksiklikleri sıralamak isterim.

!2 Eylül Faşizminin devamı sayılan 1989 yılındaki bu uygulamalar bir siyasi film statüsü içinde görevini imkânsızlıklar içinde olsa da fazlasıyla yerine getiriyor. Fakat kadın doktor, sevk işinden sorumlu faşist Binbaşı ve onun uygulamalarına karşı sessizce değil açıktan veya bizlere iletecek şekilde tavrını sloganlaştırmış olsaydı (örneğin bunu ‘Faşist köpekler' şeklinde yapabilirdi.) geleceğe bir mesaj veya not düşülmüş olurdu. Ayrıca devrimciler arasındaki düşünce veya olaylara bakış farklılıkları gerçekten çok iyi yansıtılmış. Örneğin birisi genel hedefler için mücadele yönünde ajitasyon yapıp enerjisini boşa harcarken birileri de arabadaki havasızlığı gidermek için arabanın zemininden bir vida çıkartarak veya bayılan arkadaşını yukardaki pencere kenarına taşıyarak yaşam mücadelesi için gücünü kullanıyordu vb. Yine, tutsak devrimcilerin tamamının Kürt kökenli olduğu imajının verildiğini veya bunu düzeltecek başka karelerin olmadığını görüyoruz. Dersim-Tunceli tanımları nasıl askerlerin ön yargısını yansıtmak için bulunmaz kıymette ise de; Bu ringde bir Trakyalı, Kayserili, Antalyalı vb. şehirlerden herhangi birilerinin varlığı da o derece önemli. Ayrıca belirtmeliyim ki Amed-Diyarbakır tanımı da bu söylediklerime eklenmeliydi. Dahası hem erlerdeki hem de devrimci tutsaklardaki sınıfsal göndermeler de bir o kadar önem taşıyordu. Fakat yapılmamıştı. Ama tüm bunlara rağmen film bana göre iyi bir iş çıkarmış.

Gelelim seyirci sorununa. Ömer ile sohbet ederken gösterimde durumun hiç de iç açıcı olmadığını öğrendim. Aslında buna hiç şaşırmadım. Çünkü ne 12 Mart'ta ne 12 Eylül'de nede 2001 yılındaki "Yaşama Dönüş" adı verilen Nazi uygulamasında ve Kürt halkının toplu imhasında vb. vb. devlet terörlerinin hiç birinde halkımız yanımızda olmadı. Bana göre bu 12 Eylül sonrası Devrimden-kaçış rüzgârının bir ifadesiydi. İsterseniz bu kaçışın öyküsünü sizlere Sosyal-Demokratlar üzerinden anlatmaya çalışayım. Çok açıktır ki tüm bu faşist terör uygulamaları sosyal-demokrat kadroları kullanarak veya onların hükümet içinde var oldukları anları seçerek hayata geçirilmiştir. Daha da önemlisi onların sosyalist veya devrimcilerle birlikte olmaları kesinlikle engellenmiş ve bunu da başarmışlardır. Örneğin 2001 yılındaki Cezaevleri katliamında karar mekanizması içinde bulunan Adalet Bakanı, Ecevit Hükümetinin Bakanı Hikmet Sami Türk'tür. Bu tesadüfler devam eder gider. Keza 1992 yılındaki Sivas Madımak Katliamı Erdal İnönü Başbakan Yardımcılığı görevindeyken hayata geçirilmiştir. Fakat en büyük tuzak 1978 yılındaki Maraş Katliamı ile vücut bulmuştur. Ecevit Hükümeti, bu vb. tuzaklarla yıpratılmış ve Milliyetçi Cephe iktidar yapılmıştır. Ayrıca eklemeliyim ki; 12 Mart Darbesinin Hükümeti CHP'li Nihat Erim, Sadi Koçaş vb. leridir. 12 Eylül'ün diktatörü, Ecevit'in zorla orduda tuttuğu sosyal-demokrat Kenan Evren'dir. Faili meçhul dâhil 1000 operasyona imza atan Mehmet Ağar'ın hem Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenciliğinde Sosyal-Demokrat Dernek üyesi olduğunu hem de Emniyet amirliği yaptığı ilk dönemlerde sosyal bir çevreye ve onların sorunlarına karşı ilgisiz kalmadığını da bilmemiz gerekmektedir.

Görüldüğü gibi derin denen devletimiz son üçünü dönüştürmüş öbürlerini de kullanmıştır. Siyasi piyasaya, ‘SOL' u itibarsızlaştırdıktan sonra yıpranmamış Müslümanları sürmesi de tesadüf değildir. Halkımız ise sadece sosyal-demokratlar olarak değil tümüyle ve her zaman korkularına yenilmiş ve biz devrimcileri sadece uzaktan sevmeyi yeğlemiştir. Bu korkuyu atlatmayı sadece Kürt halkı değil başta Aleviler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülenlerin başarması gerekmektedir.

Bu açıdan yaşadıklarımızı dile getiren Mavi Ring vb. filmlere halkımızın kitlesel ve coşkulu olarak katılmamasının nedenlerinin arkasında 150 yıllık devletin yarattığı korku, eğitim ve geleneklerinin rolü büyüktür.

Filmde emeği geçenlere başarılar dilemek yetmez. Onlara el de uzatmak gerekir.

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
    RAND RTE’yi uyarmış: ordu içinde orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile .. Orduyu önce Kürtlerle…
  2. Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
    Bu yazıda, eti budu belli ve bir türlü belini doğrultamayan Türkiye devrimci hareketinden sadece İlyas Aydın örneğini vererek sol içi şiddetin saflarımızda açtığı yarayı sergilemeye çalışacağım.  Yüzbaşı İlyas Aydın, 1970’lerde…
  3. Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
    Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden…
  4. Aydınların Sefaleti
    Aydınların Sefaleti
    22 Ekim 2019
    İştirakçi Hilmi’nin liderliğini yaptığı ve uğruna öldürüldüğü mücadelesine 100 yıl sonra dönüp baktığımızda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dönemi belirleyen iki hâkim sınıf partisinden biri olan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası (H.İ.F.)…
  5. Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
    Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için…
  6. Erdoğan nereye koşuyor?
    Erdoğan nereye koşuyor?
    24 Temmuz 2019
    Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz. Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik düzeyde ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her…
  7. Devrimci hareketin can alıcı sorunu
    Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o…
  8. İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
    Niye seçime girip yasal gözükecek hileler ve atraksiyonlarla uğraşıyor ki? Kayyum atasın olsun bitsin! Demek ki bu oyunda karşılıklı güçler devrede. İşte bütün bunlar diktatörlüğümüzün Madein-NATO olduğunu gösteriyor. 23 Haziran,…
  9. CHP:  umut mu yoksa çaresizlik mi?
    CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci…
  10. Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
    AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Bu bölümde esas olarak AKP yani…
  11. Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
    Yukardaki başlık; ezilen, horlanan ve sömürülen kitlelerin bir araya gelmemesi için yürütülen kampanyanın şifresi. “Bidon kafalılar, cahiller, göbeğini kaşıyanlar, her yeri pisletenler” vb. ajitasyonlarla halkın bir kesimi aşağılanmakta ve bu…
  12. Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
    Gelinen noktada toplum giderek diyalektik ikili bir kamplaşmaya doğru akmaktadır. Bir yanda milliyetçi-ulusalcı-İslamcılar diğer yanda kadınlar, emekçiler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, ötekileştirilenler ve demokratlar. Ülkemizdeki toplumsal ırmak ne yazık ki yüz yıldır…
  13. Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
    68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak…
  14. Normal ve anormal insan profili
    Diktatörlerin ilk işi, yargıyı yani az-çok çalışan vicdanı söküp atmaktır. Onun yerine kendi hastalıklı, monolitik beyninin ürettiği her kararı aynen onaylayan bir vicdan mekanizmasını yani vicdansızlığı ikame ederler.  İnsanda, davranışlarını,…
  15. Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
    İslami kurallar acımasız ve kesindir: ya biat ya da mevt.. İşte o noktaya hızla yaklaşıyoruz! Tehlike içinde olanlar: emekçiler, çalışanlar, seküler, laik ve modern yaşamdan yana olanlar, Kürtler, Aleviler, aydınlar ve diğerleri.…
  16. R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
    Erdoğan sınıf tahlilinden uzak, çıkarlarının ona verdiği içgüdüsel pragmatizimle, İsrail'le Ortadoğu'da işbirliğine girerek ABD’yi yumuşatmayı, Bharara’ya baskı yapmasını, Rusya'dan özür dileyerek hem ekonomik iyileşmeyi hem de Suriye politikasını ABD çizgisine…
  17. Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
    Eğer ekonomik istikrar bozulur veya Ergenekon ittifakı parçalanırsa bu güçler hiç tereddüt etmeden yeni bir sağ partiye doluşmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Demek ki aşağıdan yukarı kitlelerin Erdoğan iktidarını alaşağı edeceği bir…
  18. Enseyi karartmak yok!
    Enseyi karartmak yok!
    5 Kasım 2015
    AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise,…
  19. AKP'nin düşüş eğrisi
    Anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…