Tek bilmediğimiz, bu yapının ne kadar Cemaat ne kadar direkt Amerikancı olduğu... Öte yandan bize bir illüzyon da gösteriliyor olabilir, hükümet bile yanılıyor olabilir... Ama Ergenekon'u tasfiye ederken işbirliği yaptığı ve işin nasıl yürüdüğünü bildiği için karşı hamleler yapabildi. Yeni hedefi "Tayyipçi bir derin devlet"tir.
17 Aralık'tan sonra çok yönlü sosyal mühendislik projeleri ile ((bu deyim de yeni çıktı, darbecilik ve kontrgerillacılık faaliyetinin yeni adı diyebiliriz) karşı karşıya olduğumuzu anladık. Sadece Cemaat'in değil, hükümetin de sosyal mühendislik hünerleri var. Yargıyı yönetmelikle rafa kaldırma bunlardan sadece biri. Yolsuzluğu açık açık savunup; yolsuzluk yokmuş intibaı yaratmak da bir diğeri. Zaten basında çok büyük bir tekele sahip olup bunu -dünkü müttefi-ki- Cemaat'e karşı kullanma biçimleri de dahası... Sözde Batı düşmanlığı ve sözde bağımsızlıkçılık edebiyatı da bir türü...
CHP ÜSTÜNE OYNANAN OYUNLAR
17 Aralık operasyonundan önce Fethullah Gülen cemaatinin AKP ile yolunu ayırdığı gibi bir izlenim vardı ve cemaatin CHP'ye yakınlaştığı AKP yazarları tarafından tekrarlanıyordu.
Belki Sarıgül'ün İstanbul adaylığı değil ama Ankara'da MHP'li Mansur Yavaş'ın Hatay'da AKP'nin eski belediye başkanının aday gösterilmesi, CHP merkez kadrolarının aklından çok DYP, ANAP türü eski sağ kadroların, ama her şeyden çok Cemaat aklı gibi görünüyor.
Devletçi de olsa milliyetçi de olsa bildiğimiz, kendi başına kalmış CHP böyle değildi... Tarihin en büyük kitlesel isyanını yaşamış bir Türkiye'de kendi tabanının da tümden katıldığı Gezi hareke -tinin yarattığı sentezden, bu kadar kısa zamanda, bu kadar uzak düşmesi, CHP'nin bazı vaatlere kandığı ve kısa vadede iktidar olanağı gördüğü anlamına geliyor.
Ama her daim iktidarda olmak mecburiyetinde olan Cemaat, -bir sürü kanadı olan- CHP'yi parmağında oynatır. Cemaat her daim iktidardı, evet; tüm Demirel iktidarları desteklendi; 1999'da DSP desteklendi; sola oy vermek istemeyecek taban da MHP'ye yönlendirildi ve MHP yüzde 18 aldı; ertesi seçimde 2002'de AKP desteklendi: hepsi de iktidardı...
CHP ne pahasına bunu yapıyor? İktidar olup muktedir olmamaya razı olma pahasına...
Böyle bir iktidar -genel anlamda- Sol için bir felaket anlamına gelir. Tıpkı DSP iktidarında oyuncak olmaları gibi... F-tipi hücrelerin DSP iktidarında kurulması gibi...
Bir tek olumlu durum olabilir, o da CHP iktidarında mecliste ve sokakta güçlü bir sol muhalefetin olması ve CHP'yi soldan zorlamasıdır...
Başka bir durumda; yani solun (burada HDP-BDP-ÖDP-TKP ve birçok grubun) birlikte güçlü bir muhalefet olarak yerini almadığı durumda CHP'nin ipliğinin pazara çıkmasının hiçbir faydası olmaz. Kitlelerin gözü din ya da milliyetçilik ile boyanır.
Aslında CHP tabanı ne olursa olsun "Tayyip git sin" ya da "büyük şehirleri kaybederek zayıflasın" havasında... Nasıl olacağı umursanmıyor; ister PKK ile ittifak olsun ister MHP ile... Bu yüzden Sarıgül'e karşı fazla ses çıkmıyor. Hatta Sarıgül, ilçe belediye başkan adayları için de merkez tarafından son söze sahip kılınmış. O seçecekmiş: ilçe belediye başkan adaylarını... Yaygın duyum bu! Buna kızan çok, ama öyle bir havaya sokulmuş ki, kimse bozguncu olmak, açık açık karşı çıkmak istemiyor.
‘SİZ GERİLLAYSANIZ BİZ DE KONTRGERİLLAYIZ!'
Biz hep derin devleti, faili meçhul cinayetler ile tanımladık. Elbette öyleydi... Ama o cinayetler neden işlendi?
Ya iktidarı değiştirmek ya da var olan iktidarı sağlam laştırmak için; yani, antidemokratik kanunları istendiği gibi çıkarabilmek için, suçluları yargıdan kaçırmak için, delilleri karartmak hatta sahte deliller yaratmak için... Bir süredir cina -yetler olmadığı için derin devletin derin faaliyetleri nasıl çalışıyor farkına vardık. Hrant Dink davası da bunun en tipik örneği...
Bu sorunu anlamak için bir kere tanımlamaları doğru yapmamız lazım. Paralel dev -let, Derin devlet, Kontrgerilla, Ergenekon, Süper Nato, F tipi örgüt... Kamuoyunun bu isim -leri duyum tarihine göre sıralayalım...
Kontrgerilla:1971 darbesinden sonra devrimci-leri ve aydınları, emniyet müdürlüklerinin siyasi şubelerinin dışında, özel mekanlarda, Ziverbey köşklerinde işkence eder -ken, devrimcilere: "siz gerillaysanız biz de kontrgerillayız" diyorlardı...
Bu söz elbette enter -nasyonal olarak kullanılan Amerikan terminolojisi idi... O tarihe kadar "kontrgerilla" deyimi yerine daha çok "MİT" sözcüğü kullanılıyordu. Devrimci gençler tek tek köşe başlarında vuruluyor; ya sivil polis ya da MİT öldürdü, deniyordu.
1960'larda MİT derin devlet sayılıyordu ve katiyen sivil iktidara paralel ayrı bir örgütlenme sayılmıyordu. "Kontrgerilla" sözcüğü, sol literatüre, işte bu işkenceler sırasında gözler kapalı edinilen duyumlarla girdi.
1970'lerdeki siyasi cinayetlerin bu kontrgerilla tarafından darbe tezgahlanmak ve emek hareketini tasfiye etmek üzere yapıldığına dair çok büyük farkındalık yoktu. Amaç: 12 Eylül 1980 darbesi netleşince yerli yerine oturtuldu.
Derin Devlet: Bu deyim ilk defa Bülent Ecevit'in 1978 İzmir mitinginde duyuldu. Ama en çok da 1997'de Susurluk Kazası'ndan sonra kamuoyunda farkındalık yarattı ve siyasi tahliller yapılırken dikkate alınır bir kavram oldu. İçi herkes tarafından farklı doldurulsa da...
Bu tarihten itibaren Sağ'da da, Sol'da da daha az gaza gelinir oldu. Provokasyonlar devam etti, etmesine ama, taraflar bu eylem -lerin bir takım derin yapılar tarafından yapıl-dığını hissediyordu.
Öte yandan resmi ağız suçu hep; Sol'a, Kürtlere atmaya devam etti. Yani Derin Devlet/Kontrgerilla muktedir olmaya devam ediyordu. Resmi ağız yalan söy -lüyor, kendi içinden suçlular olabileceğini kabul etmiyordu...
1983-1997 arasında iktidar olan tüm partiler, kontrgerillanın kucağında kontrgerilla partileri gibi faaliyet göstermek mecburiyetinde kaldılar. ANAP da, DYP de,DSP de istisna değil...
Kontrgerilla daha çok askeri yapı, silahlı eylemler, faili meçhul cinayetlerle anılan bir isimdi. O zamanlar, Derin Devlet de öyle algılandı... Ama "siyasi mühendislik" denen şeyin amacı bu tip eylem ve cinayetleri kullanarak, siyasi hedeflere ulaşmaktı... Aktörleri birbirine düşürerek, birçok örgüt-parti içinde bile tasfiyelere giderek, seçme tutuklamalara giderek; temelde yolsuzluk, hırsızlık, kara para ve gasp ile bu derin yapıyı finanse ederek...
Maraş'ta yapılan Alevi katliamı, Alevilerin şehrin ekonomisinde etkin hale gelmesinden yapıldı, yani Alevilerin tasfiyesi ekonomik bir tasfiye idi. Elbette aynı anda 20'ye yakın ilde sıkıyönetim ilanına da yaradı ve 12 Eylül darbesinin köşe taşlarından biri oldu. 1955'teki 6-7 Eylül olaylarında da Müslüman olmayan azınlıkların ekonomi üzerindeki egemenliklerine son verildi. Kalan malların gaspı izlense, yani para takip edilse idi esas suçlular bulunurdu. 50 bin kişi Anadolu ve Trakya'dan otobüslerle İstanbul'a taşınmıştı. Ve tek kişi suçlu bulunmadı. Dikkat edilirse azınlıkların boşalttığı semtlerde sokak, cadde adları değiştirilip "Ergenekon", "Bozkurt" gibi birkaç isimle değiştirildi.
Paralel devlet:Bu da terim terminolojiye Tayyip Erdoğan'ın katkısı... Bence bu terim, Derin Devlet yapıları arasında çelişki ve rekabet demek. Derin Devlet, gücünü meşru/seçil-miş yapılardan ziyade devle -te yerleşmiş bürokratik yapı-larla, mali çıkar kliklerinin ortaklaşmasından oluşan yapıları tarif ediyor. AKP, Ergenekonu tasfiye ederken, kendi derin devletini kurmayı ve bu yolla olabileceğinden daha uzun bir iktidar hayali kurmayı umuyormuş. Ki bunun NATO'cu Kontrgerilla (bunu Susurluk zamanında Perinçek "Süper Nato" diye adlandırmıştı) ve "Fethullahçı Kontrgerilla" ile yapmaya yeltendi. Ama olmayacağını gördü.
Tek bilmediğimiz, bu yapının ne kadar Cemaat ne kadar direkt Amerikancı olduğu... Öte yandan bize bir illüzyon da gösteriliyor olabilir, hükümet bile yanılıyor olabilir... Ama Ergenekon'u tasfiye ederken işbirliği yaptığı ve işin nasıl yürüdüğünü bildiği için karşı hamleler yapabildi. Yeni hedefi "Tayyipçi bir derin devlet"tir. Esasen yürütmeyi hukuksal olarak güçlendirme niyeti de derin devleti yenisi ile değiştirme yöntemlerinden biriydi. Bu hedefe ulaşması mümkün görünmüyor. Erdoğan'ın sırtında milyar dolarlık yolsuzluk kamburu ve Suriye yenilgisinin rezaleti var. Adamı "terörü destekten" Lahey Adalet Divanı'na bile götürebilir. İnatçılığı gerçekleri değiştirmez...
ERGENEKON DAVASI'NDA DAVALI DA DAVACI DA DERİN YAPI KANATLARI
"Ergenekon Davası" başladığında biraz da iddianamelere göz gezdirince hep söyledik: Bu davada davalı derin devletin bir kanadı (Ergenekon), davacı da öbür kanadı (Süper NATO ve F-Tipi) dedik. Bu yüzden Veli Küçük bile -canice işlendiği söylenen- hiçbir somut suçtan yargılanamıyor. Hangi cinayeti ortaya çıkardılar? İddianamede bunlar yok... Hükümetin bunları "yan cebime koy" tavrı içinde izlemesine karşın kendini zor duruma sokacak uygulamalardan da neden rahatsız olduğu anlaşılıyor.
Sonuçta Derin Devlet'i biraz değiştirip temize çıkarma projesi olarak ortaya çıktı. Ama bu yeni klikler arası savaş, acaba daha hayırlı ve demokra -tik sonuçlara yol açabilir mi? Acaba Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun önerdiği Terörle Mücadele Kanunu'nun iptali gerçekleşir mi? Zaten iptal edilmiş özel mahkemelerin ellerinde kalan davalar düşer mi? Hatta savcıya bağlı adli kolluk polisi kurulur mu? Olursa bilelim ki, AKP-Cemaat kavgası sayesinde "demokratik bir yan ürün" ola -rak ortaya çıkacak...
Yeni Harman
Yazarın Dİğer Yazıları
Diktanın, savaşın panzehiri
26 Ağustos 2016Başkanlık: Kontrgerilla Projesi
23 Mayıs 2015Wolinski’nin Turist Rehberi Yazıyor
20 Ocak 2015AKP Kobane’de treni kaçırdı..
16 Kasım 2014Kobane - Çanakkale - Stalingrad
11 Ekim 2014Irak'ı böldüler. Bölen kim?
16 Temmuz 2014Soma Milat..
1 Temmuz 2014Anahtar parti
5 Mayıs 201417 değil 18 Aralık karşı darbesi ile ARA REJİM'deyiz
26 Mart 2014AKP'nin Yeni Türkiye'si mi? Yeni İktidar mı?
5 Mart 2014Neden herkes HDP'ye karşı
3 Aralık 2013Demokratik Reform Paketi: Samimiyetsizlik abidesi
8 Kasım 2013Çapulcular esas Rojava'ya Destek olmalı.
15 Ekim 2013Artık İktidarın Medyası da demeçleri de Evren'in 12 eylül döneminin tamamen kopyası..
29 Ağustos 2013Gezi Direnişi Kürt barışına halkları katıp şovenizmi yıkabilecek mi?
5 Ağustos 2013Gezi Parkı direnişi 12 Eylül düzeninin sonu olabilir
15 Temmuz 2013