'69 sonundaki en büyük gelişme, 6. Filonun İzmir'e gelmesi ile başladı. Bunun üzerine Dev-Genç, militanlarının büyük bir kısmını İzmir'e yönlendirdi. Ankara'dan İzmir'e 6. filoyu protesto için giden militanların mola sırasında yaşadıkları bir olay sanırım bizi açıklayan en tipik örneklerden biridir. O dönem de Dev-Genç Saymanı A. Bozkurt'tur..
Ahmet arkadaşımı 1969-1970 yılında Dev-Genç Yöneticiliği yaptığı dönemde tanımıştım. Demek ki 45 yılı bulan bir dostluğu devam ettirebilmişiz. Dev-Genç sekreteri Ruhi Koç'la birlikte ismi geçerdi hep. Onun A.İ.T.İ.A. de okuduğunu ve Gaziantepli olduğunu hatırlıyorum. Atila Sarp'ın Başkanlık yaptığı, onun ve Ruhi'nin de yönetimde bulunduğu Dev-Genç dönemi İstanbul'da değil (Çünkü İstanbul'da Denizlerin DÖB takımı etkindi) ama Ankara ve Anadolu'da en güçlü ve kitlesel dönemini yaşadı diyebilirim.
Bu öylesine bir yükselme dönemiydi ki giderek İstanbul'da da en güçlü hale geldi. Mahir'in 1971 Şubatında bize "THKP-C nin artık ağırlık merkezi İstanbul olacak" açıklamasını yapıp eylemlere burada başlaması boşuna değildi. Ama daha dikkat çekici ve ilginç deneylerle dolu olan 69-70 döneminin özelliklerini burada sizlerle paylaşarak belki de günümüzün sorunlarına bazı cevaplar oluşturabiliriz. Fakat önce 68 dönemi olarak belirtilen bu sürecin birbirinden asla bağımsız olmayan iki evreden oluştuğunun altını çizmeliyim. Birinci dönemin 1970'in Ekim ayındaki Dev-Genç Kongresiyle sona erdiğini ve bu kurultay sonrası Dev-Genç kadrolarının Şehir Gerilla taktigi le yeniden organize edildiğini, kitlesel ve güçlü olduğumuz alanlardan tedrici de olsa çekildiğimizi belirtmek zorundayım. Bu açıdan birinci dönem yani Ahmet arkadaşımın da yöneticilik yaptığı evrede gerçekten toplumun kalbinde asla sökülüp atılamayacak zengin deneylerle dolu bir bağ kurduğumuzu sizlerle paylaşmak isterim.
İsterseniz bunlara kısaca bir göz atalım:
1- Güvenlik Güçlerinin giremediği tüm alanlarda, tabi ki üniversitelerde dinci ve milliyetçi (Mukaddesatçı ve Ülkücü) güç ve şer odaklarının üzerinde demokratik ve ezici üstünlük sağlamak;
2- Devletin cepheye sürdüğü bu güçleri sadece okullarda değil İşçi sınıfı içinde ve köylerde bozguna uğratarak halkın her kesimiyle doğrudan ve bozulmaz ilişkiler yaratmak; Bunun için,
A-) 15-16 Haziran 1970 de özellikle de İstanbul'da işçiler, çalışanlar ve biz DÖB'lü ve Dev-Genç'liler, DİSK'in çağrısı üzerine yüzbinlerle, polis barikatlarını bir bir dağıtarak karakolları işgal edip Taksimde İSTANBUL KOMÜNÜ kurmak için üç koldan yollara düşmüştük. Ne hazindir ki ordunun barikatlarına takılıp bir bir eridik. Bizi eriten elbette ki askerin devrimci içerik taşıdığını düşünen boş sanılar ve hayallerimizdi.
B-) 1970 yazında köylere, üreticilerin yanına gitmemizi ve oralarda çalışmamızı bir çağrıyla bize bildiren Dev-Genç Yönetimiydi. Anadoluda gitmedik köy ve mezra bırakmadık. Karşımızda ise Komünizmle Mücadele Derneği kisvesi altında dinciler ve ülkücüler vardı. Ama köylüler onlara rağmen bizlere sahip çıktı.
3- Bugün Gezi olayları sırasında başarılamayan taktikleri hayata geçirerek polis ve Güvenlik Güçlerinden ne kadar üstün olduğumuzu ve demokratik kaldığımızı dost ve düşmanlarımızın gözleri önüne sermek; Bunun için,
A-) 1970 baharında Dil-Tarih Coğrafya Fakültesinin bahçesinde toplanan beş bin kişilik biz gençler, o günkü konseptimize bağlı olarak Türkiye Cumhuriyetinin ilk toplandığı Ulus'taki Mecliste toplanıp o günün gündemi ve terkibiyle Atatürk Türkiye'sinin aldığı kararları yeniden karar altına aldık. Güvenlik Güçleri nerde mi? Sanırım bizden en az 5 km uzakta bize ulaşmak için büyük bir utancın ve çabanın içindeydi.
B-) AİD adı verilen Amerikan yardım kuruluşunun Kızılay'daki merkezine aynı zaman aralığında girerek onların penceresinden halkımıza görüşlerimizi okuduk. Güvenlik Güçleri nerde miydi? Sanırım olayın büyüsüne kapılıp oralarda gezinen bazı arkadaşlarımızla, bizlere benzeyen fakat bizlerle hiç ilgisi olmayan gençleri coplayıp tutuklamakla meşguldü.
4- İstanbul'daki arkadaşlarımız Ankara'da ki olaylarda yanımızda, bizler de İstanbul'a giderek dayanışmanın, cesaretin ve fedakârlığın en güzelini sergilerdik. Bununla yetinir miydik? Asla!
A-) Nerde ve ne zaman devrimci insanlarımızın başı sıkışsa veya dertte olsa hepimiz ordaydık. Örneğin DÖB'ün (Yani Deniz ve arkadaşlarının) Ankara temsilciliği şaka gibi olsa da biz Dil-Tarih- Coğ. Fakültesi FKF'lilerdik.(Dev-Genç'in ilk adı Fikir Kulüpleri Federasyonu idi.)
B-) Mahir ve arkadaşlarının, Denizlerin idamına karşı duyarsız kalmayıp kendi güçleri oranında onların yardımına koşmaları tesadüf değildi. Kökleri TİP, FKF ve Dev-Genç döneminde atılan 68'lilik ruhuyla yakından ilgilidir.
İşte yukarıdaki güzelliklerin altında AHMET BOZKURT'un da imzası vardı. Ama şimdiki gençlerin onu tanıdıklarını sanmıyorum. Bu açıdan diyorum ki ülkemizdeki siyasi alandaki derin fay hatları ve devrimci hareket içindeki kırılmalar eski değerlerin gün ışığına çıkmasında en büyük engeli oluşturuyor. Lafı daha fazla uzatmadan Ahmet'in, anılarımı yazdığım birinci kitabıma gönderdiği aşağıdaki yaşanmışlığı sizlerle paylaşarak sözüme son verirken hem Ahmet arkadaşımın anısına olan saygımı sunmak hem de bugünü anlamamız açısından bulunmaz bir örneği (yaşanmışlıklarımız sayısız ama...) sizlerle paylaşmak istiyorum.
'69 sonundaki en büyük gelişme, ABD Emperyalizmin dünya jandarmalığı için devriye nöbetine çıkan 6. Filonun İzmir'e gelmesi ile başladı. Bunun üzerine Dev-Genç, militanlarının büyük bir kısmını İzmir'e yönlendirdi. Ankara'dan İzmir'e 6. filoyu protesto için giden militanların mola sırasında yaşadıkları bir olay sanırım bizi açıklayan en tipik örneklerden biridir. Bunu birlikte izleyelim derim: O dönem de Dev-Genç Saymanı A. Bozkurt'tur. Otobüsle İzmir'e giderken Mola verildiğinde Ahmet arkadaşlarına gerekli açıklamayı yapar: Arkadaşlar! Kuru Fasulye ve Pilavdan başka bir şey yenmeyecektir. Haberiniz olsun. Mola biter, Militanlar otobüslere yönelirken A. Bozkurt da hesabı ödemek için kasaya yürür. Fakat listeyi incelediğinde bir kişinin tas kebabı yediğini tespit eder. Hemen otobüsteki arkadaşlarının yanına koşar kızgın ve öfkelidir. "Tas Kebabı yiyen kim?" diye defalarca sorar fakat hiç kimseden ses çıkmaz. Ta ki otuz yıl sonra A. Bozkurt bir açılışa katılıp kürsüden konuşma yaparken topluluktan bir ses yükselir: " Ahmet, o Tas Kebabını yiyen bendim" işte o arkadaş Tayyar...dır.
O, İş Adamı da oldu fakat hiçbir zaman 68'lilik ruhunu kaybetmedi. Onu ve onun gibi yüzlerce arkadaşımı hep özledim ve özleyeceğim.
Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015