Türkiye, özellikle 12 Eylül’de yapılan Anayasa referandumundan sonra kesin bir dönüm noktasına (critical point) geldi. Yargının iktidarın denetimine geçişi tamamlandı. Emniyet teskilatı zaten cemaat örgütlenmesinin kontrolündeydi. TSK içinde de faaliyette olduğu gizli tanıkların rol aldığı soruşturmaların karakterinden belli. İktidarın gizli bir gündemi, fiilen İslami bir rejim kurmakta olduğu artık yaygın bir kanı. Siyasal islamın devleti esas olarak ele geçirmiş olduğu zımnen kabul edilmiş durumda.
İktidarın “Kürt açılımı: ile Kürt hareketini, “Alevi açılımı”yla Alevleri islamileştirmek (Sünnileştirmek) amacında olduğu artık netlik kazandı. RTE “Türkiye’de Kürt sorunu vardır” noktasından “Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır” noktasına geldi. Halklarin kardeşliğini degil, “İslam kardeşliğini” öne sürüyor. Sorunu, ozgürlük hareketini tasfiye edip gericiliğe yaslanarak çözme eğiliminde.
Ergenekon operasyonlarında özellikle Alevi kökenli subayların tasfiye edildiği bir olgu. Yüksek yargıda bu daha da belirgin. Başbakan, “alevi dedelerinin” hakim-savcı atamalarına müdahil olduğunu, yüksek yargıda bir Alevi-mezhep örgütlenmesinin varolduğunu iddia etmişti. Tabii bu iddia, Alevileri “devletin ideolojik ajani” ilan eden yandaş medyada, düşmanımın düşmanı dostumdur mantığından hareket eden Murat Belge gibileri dahil bilumum dinci ve liberal yazıcının zihinsel üretiminden besleniyordu. Bu zevat, Diyanetin kuruluşundan beri tek mezhepli yapısına gözlerini kaparken, Belge, Nusayri Alevilerin kontrolündeki Suriye ile paralelik kurarak yargıda bir Alevi “mezhep” örgütlenmesinden ve zaten bunların da kemalist olduğundan baisle tasfiyeye onay çıkartıyordu.
*
Ergenekon davasının işlevi de netlik kazanıyor. Polis fezlekelerinin aynen savcılık iddianemelerine geçirildiği dikkate alındığında, özel yetkili savcıların ve yargıçların genel olarak cemaatin ilişki ağı içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu davanın Türkiyenin yakın tarihinde, kontr-gerillanın, özellikle sol hareketi ve 80’li-90’li yıllarda Kürt hareketini hedef alan siyasi cinayet ve suikastlerini ortaya çıkarmak, darbecileri teşhis edip yargılamak olmadığı artık bir varsayım olmaktan çıktı.
Ordunun komuta kademesinden yükselen NOTO karşıtı beyanlar, ABD’nin Irak işgaline karşı tutumlar, Rusya, Çin ve İran’la ittifak arayışları bu davanın perde arkasındaki temel bir gerekçesini oluşturur. Büyük Ortadoğu Projesinin stratejik doğrultusuyla çelişen bu eğilim tasfiye edilmeliydi. ABD’nin ırak işgaline karşı çıkan Ecevit Hükümetinin Kemal Derviş marifetiyle ipinin çekilmesi, AKP’nin iktidara getirilmesi ve nihayet 1 Mart tezkeresinin Meclis’de reddinin ardından ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in TSK’nın sürece iyi liderlik yapamadığı eleştirisi TSK’ne yeni bir dizayn verilmesi gereğinin işaretiydi. Artık bu projenin temel bir parametresi olan demokrasi soslu ılımlı islamın siyasal bir düzen olarak önü açılmalıydı. 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize yol açması, 27 Nisan muhtırası ve ardından muhtıracı Genelkurmay başkanı Y. Büyükanıt’la Dolmabahçe Mutabakatı sonun başlangıcı oldu. Bu mutabakat uyarınca açılan Ergenekon soruşturmalarının, bir yandan kontr-gerillanın deşifre olmuş unsurlarından arındırılıp aklandırılmasına, öte yandan siyasal islamın devletin fethine direnecek unsurları sivil ve askeri bürokrasiden temzlemeye hizmet ettiği açık..
*
Bir yanda Ergenekon davası, öte yanda Kürt aydınlarını ve belediye yöneticilerini kapsayan KCK davası, diğer yanda, gerçekte sosyalistlere yönelik bir komplo olan Devrimci Karargah davası var. Emniyet, yargı ve ordu içinde Gülen cemaatinin paralel örgütlenmeleri olduğunu yazdığı kitapta öne süren ve milliyetçi-muhafazakar görüşleriyle bilinen Eskişehir emniyet müdürü H. Avcı’nın bu örgütün üyesi olmak iddiasıyla tutuklanması, davanın ne kadar düzmece olduğunun bir gostergesidir. Ortak noktasi islami bir rejime muhalif olmak olan ve her biri farklı siyasal odakları temsil eden bu davaların çeperlerinin seçimden sonra genişletilme ihtimali çok yüksek.
Bu sürecin ABD ve AB tarafından desteklendiği, ‘İlımlı İslam modeli’ adı altında empoze edildiği artık bir sır değil. ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’in bu amaçla desteklendiği de. Dün 1. Yeşil Kuşak Projesinde radikal islamcı Bin Laden’in oynadığı rolü, bugün Obama yönetiminin 2. Yeşil Kuşak Projesinde ılımlı İslam için oynayan Gülen, Anayasa referandumunda açıkça ‘evet ‘ çağrısı yaparak doğrudan siyasete müdahale etmişti. Bazı partilerin, özellikle MHP’nin tabanını etkilediği kamuoyunun ortak yargısı. Şimdi de MHP’yi barajın altına düşürmek için pornografik bir “siyaset” tarzı sürdürüyorlar. Tehdit ve şantajla 16 kişilik MHP üst yönetiminin 10’nunu tasfiye etmeyi başardılar.
ABD’nin Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın Ergenekon sanığı olarak tutuklanmalarının ardından basın üzerindeki baskıları eleştirmesi inandırcı değil. Çünkü aynı ABD yönetimi Mısır’daki halk devrimini yok etmek için Müslüman Kardeşleri destekliyor ve orada Pakistan modeli geliştirmekle meşgul. Yani ABD’nin Turkiye’deki gidişattan kaygı duyması sözkonusu değil, bu bir paradoks olurdu.
*
Bir başka önemli gelişme, İslami kurallara uygun işletmelerin teşvik edilmesi, üretimin denetlenmesi ve anlaşmazlıkların İslam Hukuku'na göre çözülmesini öngören "Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşması" nin 30 Nisan’da TBMM'de kabul edilmesdir. Anlaşmaya göre, İslami Kalkınma Bankası'ndan finansal ve teknik yönden destek alacak olan şirketleri, merkezi Suudi Arabistan'da bulunan "İslam Hukuku Komitesi" denetleyecek. Komite üç din görevlisinden oluşacak ve yatırımların şeriata uygun olup olmadığına karar verecek. İslami Kalkınma Bankası, destek talep eden firmalara "İslami üretim" prosedürünü tamamlamaları ve Komite'nin onay vermesi durumunda kaynak aktaracak. Anlaşma onaylanırken “Anayasamız ve kanunlarımızdaki hükümler saklı kalmak şartıyla” diye bir kayıt koyulmuş. Bu belli ki göstermelik bir anlam ifade ediyor. Kanunların arkasından dolaşmayı iyi beceren AKP iktidarı, laiklik ilkesini anlamsızlastırmakta da başarı sağlayacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Türkiyenin bölgede piyasa mantığına en uygun özelliklere sahip ülke olması dolayısiyle AKP’nin bu anlaşmaları imzalayarak Ortadoğu'da daha fazla yer edinmek istediği söylenebilir ve doğrudur da. Ancak bundan daha önemlisi, bu partinin ideolojik amacına uygun bir rota izlemesidir. Yani kapitalist sermaye birikim modelini de islami değerlerle biçimlendirmek istemesidir. "İslam hukukuna uygunluk"’ genel olarak işçi sınıfının daha köleci şartlara sürüklenmesi demek değil, kadınların çalışma koşullarından başlayarak toplumsal ilişkilere de doğrudan etki edecektir.
*
İşaret ettiğimiz bütün bu olgu ve gelişmeler, kuvveden fiile çıkmaya hazırlanan siyasal ve toplumsal bir düzenin (“ılımlı” islamın) önkoşullarını oluşturuyor. AKP’nin seçimden sonra gündeme getireceği Anayasa ise bu düzenin yasallığını güvence altına alacak. RTE’nin Anayasayı tek başına yapabilecek oy oranına ulaşma çabasının nedeni budur. Bütün darbe karşıtlığı, askeri vesayete itiraz, sivilleşme ve “ileri demokrasi” söylemleri bu amaç için kullanılan demagojik soylemlerdir. Nitekim, Erdoğan’nın ve AKP temsicilerinin seçim sath-ı mahalindeki tehdit ve şantaj içerikli saldırgan söylemleri, referandumdan farklı olarak, 12 Eylül faşizminin ‘Turk-İslam’ çerçevesine oturuyor.
Bu nedenle, 12 Haziran seçimleri, siyasal ve toplumsal düzenin geleceği açısından 12 Eylül 2010 referandumundan sonra ikinci bir dönüm noktası olacak. Temelden farklı bir ‘’akla’ dayalı yeni toplum ve devlet düzeninin risk-güvence ölçeğini belirleyecek. Geri dönülmezlik eşiğinin aşılıp aşılmadığı anlaşılacak. Somut olarak ifade edersek, AKP eliyle devletin ve toplumun yeniden İslami surette biçimlendirilmesi operasyonu 3. cü aşamasına geçerken muhalefetin karşı koyma gücü (risk) ne şiddette olacak ve bu gücün bileşimi nasıl olacak? Keza iktidarın devletin yeni bicimini güvencede (“istikrar”) tutma kararlılığının şiddeti ne olacak?
Seçimlerin ortaya çıkaracağı olgu budur. Eğer CHP %30-33 aralığında bir oy oranını yakalarsa ve BDP 28-32 milletvekili çıkarmayı başarırsa, bu Turkiye’de güçlü bir toplumsal ve ideoljik muhalefet dinamiğini ivmelendirecektir. Böylece AKP’nin yeniden iktidar olması onun için bir Pirus zaferi olabilir. Çünkü bu, Anayasal çoğunluk olan 330 milletvekiline ulaşamaması demektir. Tabii MHP’nin baraj altında kalmaması koşuluyla. Haziran seçimlerinin böyle bir sonucu çıkarma olasığı bana göre yüksektir.
Öte yandan CHP’nin Kürt halkının özgürlük taleplerine ilişkin olumlu yöndeki politika değişikliği görmezden gelinemez. Kürt sorununu hazmeden bir CHP tabanının sola açılımı da mümkün olacaktır. Çünkü bu değişim, resmi ideolojinin küçük-burjuva zümreler üzerindeki etkisinin kırıldığını ve bu zümrelerin Kürt gerçekliğini ozümsediklerini gösteriyor. Bu da, solun önündeki bir çok handikapın aşılması demektir. Türkiye’nin Doğusu ve Batısı, sosyalistlerin katalizörlügü ile özgürlük ve sosyal kurtuluş mücadelesini birleştirirse, bu birleşimin sesi parlamento kürsüsünden sokaklara taşınabilinirse, 68 baharını yeniden yaşamak imkansız değildir. Tarih, böylesi dönüm noktalarında tehlikeyi kristalize ettiği kadar siyasal ve toplumsal dönüşüm için imkan da sunar.. Beklenen ise bu imkanı seslendirecek Minervanin baykuşu’dur.
Tersine AKP’nin 330’un üzerinde milletvekili çıkarması, Anayasayı tekbasına değiştirme gücünü elde etmesi anlamına gelecek ve böylece islami bir devlet ve toplum mimarisine hizmet eden demokrasi iskelesinin sökülüp atılması, belki de insanlık anıtı heykelinin parça parça yıkılması operasyonundan daha hızlı ve pervasız işleyecektir. Bir başka muhtemel ihtimal ise şudur: Bu iktidarın sorumlu olduğu KPSS ve YGS sınavlarında yandaşlara şifre skandalları.. Yüksek Seçim Kurulunun, halkın muazzam tepkisiyle geri almak zorunda kaldığı Emek-Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun 12 adayını veto edişi.. ODP’ni secime sokmamasi.. Aynı YSK’nun ısrarla, dava açılmasına rağmen referandum sandık sonuçlarını vermemesi.. 2002-2007 arasında seçmen artışı 5 milyonken, 2007 seçiminden bu yana seçmen sayısındaki artışın tam 10 milyon olduğu iddiaları gibi önemli güvensizlik nedenleri 12 Haziran seçimlerinde de hileyi mümkün kılmaktadır. Buna, sandık basına fazladan 95 oy pusulasının basıldığını da ilave edelim.
*
Ağustos 2010’da Birgün Gazetesi’nde yayınlanan Referandum, Diktatörlük için bir Kaldıraç başlıklı yazıda yinelediğim 2009 Mayıs’ındaki görüşlerimi bir kez daha hatırlatmak istiyorum: “Yükselen bütün sınıflar gibi, postmodern/muhafazakar burjuvazi de, eski iktidar blokunu değiştirme ve bunun için gerekli hegemonyayı tesis etme süresince demokrasi söylemlerine ihtiyaç duyar. Egemenliğini garantiledikten sonra bu söylemlere de, onları ödünç aldığı liberallere de ihtiyacı kalmayacaktır!” “Ortada, bir tarafın hegemonyasını kaybetme refleksi ile varolduğu, diğer tarafın rövanşist bir mantıkla sürdürdüğü bir sınıf mücadelesi var. Ve bu mücadelede, Marksizmin kaynaklarını ve işçi sınıfının kültürel kazanımlarını da içeren çağdaş ve ilerici ve bilimsel olan ne varsa onun tasfiyesi, post-modern faşizmle ikame edilmesi ve nihayet islamcı bir toplum yaratma sözkonusudur.” (Kızılcık, Mayıs 2009)
Umarım bu görüşleri Ergenekonculukla bağdaştıran dostlar bu yolda epey adım atıldığını bugün gorebiliyorlardir. RTE’nin başkanlık sistemine geçişi mümkün kılacak bir oy oranını elde etmek uğruna, bir yandan MHP’yi baraj altına bırakmak için, milliyetçilik bayrağına sarılıp ateşkesi ihlal eden sınırdışı operasyonlara öte yandan kaset skandallarına ihtiyaç duyması, keza Kılıçdaroğlunu hedef alan her konuşmasında onun Aleviligine vurgu yaparak böylece başbakan sıfatıyla siyaseti mezhep ayrımcılığına kadar vardirmasi hedefe ne denli gözü kara kilitlendiğini gösteriyor.
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019