12 Eylül sonrası Aydınlar Dilekçesini hazırlayanlar Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Erdoğan'ın da kapısını çalarak imza istemişler fakat boyunları eğik ve hayal kırıklığı içinde dönmüşlerdi..
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı son Demokratikleşme Paketini salt teorik argümanlarla ele alıp incelemek ve karşı çıkmak sanırım akıntıya kürek çekmek veya sağırlar diyaloğu gibi bir çabanın içine girmek olur. Tartışma sonunda herkesin gerçeğin bir kısmını söylediğini görerek tereddüte bile düşebilirsiniz. Tablonun tamamını görebilmek için isterseniz rahat bir nefes alarak basit bir gözlem yapalım derim.
Önce Erdoğan..
Erdoğan hiçbir zaman demokrat olmadı. Sadece pragmatist yanının oldukça geliştiğini eklemeliyim. Örneğin, 1977 de, Taliban'ın Başbakan'ı Gurbettin Hikmetyar ile olan samimi ilişkisini Milli Eğitim Bakanlığı'nın kitaplarında ölümsüzleştirmek istemesi (Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı açılışında öğrencilere dağıttığı kitapta, Hikmetyar'dan "liderimiz" olarak söz edilmesini hatırlayın.) neyle açıklanır? Sanırım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve OECD Mali Eylem Çalışma Grubunun 2 yıldan fazladır yaptığı Taliban ve El Kaide'nin elemanlarının finans kaynaklarına el konulması baskısı karşısında daha fazla direnemeyeceğini anlayan Erdoğan, onların aleyhinde karar almak zorunda kaldığını ama gönlünün onlardan yana olduğunu göstermek istemiştir. Erdoğan ve ekibinin ayak sürten davranışları ve direnişlerini kırmak için OECD Mali Çalışma Grubu, Türkiye'yi ‘Gri Liste'ye alarak ülkemizi Kenya, Etopya gibi terörizmin finansmanı ve kara para aklama cenneti ülkeler statüsüne düşürdü. İçinde Hikmetyar'ın da olduğu Taliban ve El Kaide örgütünün toplam 349 gerçek ve 67 Tüzel kişisinin mal varlıklarına el konulması kararının resmileşmesinin arkasında yatan gerçek işte bunlardı. Bakanlar Kurulu'nun bu konudaki 6 kararı da yürürlükten kalkmış oldu.
Biliyorsunuz, 12 Eylül sonrası Aydınlar Dilekçesini hazırlayanlar Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Erdoğan'ın da kapısını çalarak imza istemişler fakat boyunları eğik ve hayal kırıklığı içinde dönmüşlerdi. Demek ki Erdoğan demokrasiden yana bir aydın imajını hiç vermeyecekti.
Erdoğan "... bir demokrasi şehidi olarak gönüllerimizde silinmez yer edinen merhum Adnan Menderes'e, değişim sevdalısı merhum Turgut Özal" a göndermeler yapmasına rağmen S. Demirel'i bu kervana katmayarak sadece anti demokrat sicilini kabarıklaştırmıştır. Hâlbuki bu konuşmada Atatürk ve Erbakan'ı bile unutmamıştı. Yani Erdoğan, Atatürkçü, Mendereşçi, Özalcı ve Erbakancıların oyuna taliptir fakat Demirelcilerden oy istememektedir. Çünkü Demirelciler son seçimlerde CHP listesinden seçime girmişlerdi. Görüldüğü gibi zincir, Demirel halkası çıkartılarak kopartılmıştır. Eğer maksat bu sağcı liderlerin Demokrasi mücadelesine atıfsa Demirel'in konu edilmemesi maksadın başka olduğunun açık bir beyanıdır. Ancaki Erdoğan'ın konuşmasında adı geçenlerin demokrasi adına ciddi bir girişimleri ve icraatlarının olmadığını belirtmek zorundayım.
Örneğin Menderes'in iktidarında demokrasi tümden rafa kalkmıştı. Hatırlayın kurulan Vatan Cephesi'ni. Nerdeyse ülke ikiye bölünmüştü. Devlet Radyosundan da Vatan Cephesine katılanlar tek tek ilan edilerek hem kışkırtılıyor hem de taltif ediliyorlardı. Operasyonu ise Ergenekon adı verilen Kont-Gerilla'nın Menderes taraftarları yönetiyordu: yalan haberler, baskılar, şiddet vb. çalışma tarzıyla karşı taraf (CHP ve Atatürkçüler) geriletilmeye çalışılıyordu. Özellikle Meclis'te kurulan Tahkikat Komisyonu kararlarıyla yargı sistemi devre dışı bırakılarak her türlü soruşturma ve ceza verme Menderes ve ekibinin eline geçmişti. Fakat tarihin cilvesine bakın ki bu örgütün (Seferberlik Tetkik Kurulu-Kontr-Gerilla Örgütü.) elamanlarının başını çektiği bir darbeyle yıkıldı. Bu nedenlerle söyleyebilirim ki Menderes'i mağdur ve Demokrasi havarisi ilan etmenin yolu da böylece açılmış oldu. Hâlbuki Menderes'in demokrasi öncüsü olduğunu söylemek Kontr-Gerilla adı verilen devletin gizli ve korkunç örgütüne Demokrasi Nişanı takmak gibi bir şeydir. Atatürkçü aslanların önüne atıldığı ve haksız yere öldürüldüğü doğrudur. Fakat iktidar iken yaptıkları demokrasinin gerekleriyle sonuçlandırılmalıydı.
Ayrı nedenler ve hesaplarla da olsa Özal, Türk-İslam Sentezi'nin taşlarını yerinden oynattığı için Kontr-Gerilla ekiplerince öldürülmüştür. Bu nedenle görüyoruz ki 12 Eylül Faşist Darbesi'nin muteber adamı Özal, kendi aralarındaki güvensizliğin bir sonucu olarak aradan fırlayıp iktidar olmuştur. Dikkat edilirse 12 Eylül yasalarının hiç birine dokunmamış sadece sorunlara ekonomik çıkarlar açısından bakarak çözümler üretmeye çalışmıştır. Ama kendi sonunu da hazırlayan ölümcül girişimi Kürt sorununda olmuş ve şöyle hesap yapmıştır: Eğer Kürt sorununu çözersem savaşa akan parayla Orta Doğu'da ve Türki devletlerarasında lider olur ülkeyi 10 misli zenginleştiririm. Daha önceden kurşunlarla uyarılmasına rağmen bundan bir ders çıkarma yoluna girmemiş ve ne yazık ki zehirlenerek öldürülmüştür.
Görüldüğü gibi torba ve paketlerin efendisi Erdoğan'ın efendileriyle imtihanı başarısızdır. Zaten, Demirel'i efendisi olarak ilan etmeyerek ilk kırık notunu almıştır.
Bana göre Menderes, Demirel ve Özal bir ağacın güller açan dallarıdır. Her biri, Türk-İslam Sentezi'nin yılmaz savaşçılarıdır. Dolayısıyla devletin tüm illegal ve gizli yapılanmasının içindedirler. Sadece Özal, bu örgütle ekonomist olduğu savıyla fazla ilgilenip içinde yer almamıştır. Ama her ucu de ekonomik olarak teknolojiye geriden de olsa ayak uydurarak ülkenin kapitalistleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
Menderes, büyük bir toprak ağasına yakışır bir şekilde tarımda MAKİNELEŞMEYİ geri teknolojiyle de olsa başlatarak köylülerin kalbinde taht kurmayı başarmıştır. Hâlbuki o dönem ABD vatandaşları araba telefonu, renkli televizyon vb. teknolojiyi çoktan kullanmaya başlamışlardı.
Bugünkü HES'lerin duayeni Demirel, ‘Barajlar Kralı' unvanıyla ABD ve Avrupa'da ki geri teknolojiyi ülkemize sokup ELEKTRİFİKASYONU dört bir yana yaymıştır. Bu açıdan buzdolabı, elektrik süpüresi vb. eşyaların köylere kadar girmesini sağlayarak hem sermayenin hem de köylünün gönlünde o da taht kurmasını bilmiştir.
Özal, 12 Eylül Darbesi öncesi Milliyetçi Cephe Hükümetinin 24 Ocak Kararlarının baş mimarı, 12 Eylül Cunta'sının da Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı'ydı. Başbakan olduktan sonra ise hizmet yarışına girmiş ve hizmet karşılığında gerekli yüzdeyi almanın hak olduğunu kafalara kazımıştır. En büyük girişimi ise telefon, televizyon vb. iletişim alanında yaptığı yatırımlardır. Onu TELEMİNİKASYON yatırımları ve ekonomik yasakların kaldırılmasında öncü sayabiliriz. Böylece o da kitleler içinde buruk da olsa taht kurmasını bilmiştir.
Görüldüğü gibi bu üç sağcı lideri birbirinden ayırmak imkansızdır. Erdoğan, Demirel'i bu halkadan çıkartarak ne kadar garezkâr ve anti-demokrat olduğunu ve de demokratik olmayı bir türlü başaramayacağının işaretini vermiştir.
İsterseniz şimdide aydınlardan Erdoğan'ın demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisinin olamayacağına ilişkin beyanlarına ve de onların demokrasiyle imtihanlarına bakalım.
Namık Çınar, 11 Ekim tarihli Taraf' da ki yazısında "Bir kere görünen o ki, darbe süreçlerine dair ne kadar Silivri davası varsa, bunlar nerdeyse Türkiye'nin demokratikleşmesine değil de, adeta Erdoğan tarafından inşa edilmekte olan yeni siyasal paradigmaya engel olmasınlar diye açılmış gibiler." diyerek 12 Eylül yasasının aynen korunduğunu örneklerle anlatıp şöyle eklemiş: "Anayasa'nın 118. maddesi, ordunun tepesindeki MGK üyesi generallere "ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliği" konularında görev vermeyi sürdürmektedir." Ülkemizde darbelerin hukuki olduğunu söyleyen Çınar, demokratikleşme girişimlerini "Erdoğan tarafından inşa edilmekte olan siyasal paradigmanın" adımları olarak değerlendirmektedir.
Murat Belge 11 Ekim tarihli Radikal Kitap da çıkan yazısında Erdoğan için Müslüman ülkelerin lideri olmak gibi kendine biçtiği bir rolden bahsetmeden hemen önce onu övüp şunları da eklemiş: "...Ama uluslararası demokratik düzene uzak bir kökenden geliyor... daha doğrusu Şerif Mardin'in tabiriyle folk İslam... o dekordan dünyaya bakan ‘tek adam' var. O patriyarkalizmin kendisi bizi demokrasiye götürecek bir yöntem değil, tam tersi demokrasiyi engelleyen tikaç." Yazar "Demokratikleşme paketinde tatmin edecek bir şey olmadığı ortada." diyerek Erdoğan Hükümetiyle olan balayına son veriyor.
Konu paketten açılmışken diğer aydınlarımıza ve 68'lilere bir bakalım derim. Hasan Cemal, Can Dündar vb. gazeteci yazarların, içerdeki yüzlerce tutsağın ve acılar içinde kıvranan ve öldürülenlerin yaşadıklarına değinmiyorum bile. A. İnsel, B. Oran vb. yazarların yarı sesli çığlıklarını ise hiç konu etmiyorum. Sadece umut ışıklarının sönmemesi için çaba harcayanlara seslenmek istiyorum.
Son paket sanırım devletin 14. Potpurisi. Şimdi de farklı cepheleri görelim: 68'li olmakla övünen O. Çalışlar son paketi şöyle değerlendiriyor: "Paket, Türkiye'nin demokratikleşme yolculuğunu olumlu yönde teşvik edecek değişiklikleri içeriyor." 68'le her türlü bağını koparmış olan C. Çandar ise bakın ne diyor: "Demokratikleşmeyle bir ilgisi yoktur. Bu içerikteki bir ‘Paket'e ‘yetmez ama evet' tavrı göstermek, ömür boyu aşağılanmayı ve alay edilmeyi kabullenmek anlamına gelir.
‘Yetmez ama evet' artık yok. ‘Yeter artık' var."
Diğer aydınlar ve 68'li kökenden gelenlerin yukardaki iki farklı yaklaşım etrafında buluştuklarını söyleyebilirim.
Görüldüğü gibi YETMEZ AMA EVET cephesinde ciddi gelişmeler olduğu açık. Paket ve Torbaların efendisi Erdoğan da ise demokratiklik adına ciddi hiçbir gelişme olmadığını sadece eleştirenler değil "Yetmez ama..." diyenler de zımnen kabul etmiş oluyor. Bugüne kadar yapılanlara "Tamam evet" diyeni hiç duymadım. Çaresizlik içinde umutla beleyenleri özellikle de Kürtleri üzmek istemem ama bundan sonra da "Godot" hiç zaman gelmeyecek.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015