ROBOSKİ NEREDEYDİ, ROJAVA NEREDE? --'Denize düşen yılana sarılır'dan vazgeçilmelidir. Halkların kardeşliğinin, halkların ortak mücadelesiyle mümkün olduğunu, bunun da Gezi direnişiyle RUH İKİZİ olmaktan geçtiğini anlamak gerekir artık.
Uzun zaman önce küreselleşmeyi analiz eden bir yazıda yeni bir koleci düzene ya da yeni bir Ortaçağa geçmekte olduğumuza işaret etmiştim. Burjuva uygarlığının çökmekte olduğunu ve bu çöküşle birlikte insanlığı ve doğayı yıkıma, yok oluşa sürüklediğini ifade etmiştim. Berlin Duvar'nin yıkılışı aslında bu çöküşün habercisiydi. Milliyeticilik ve fundamantalizm (köktendincilik) duvarın yıkıntıları arasından barbarlık reflekslerini daha çok harekete geçirecek şeytanlar olarak çıkıyorlardı. Bu, diğer bir çok geçiş eğilimiyle birlikte bir çağdönümü anlamına geliyordu..
İNSAN ÖZNE OLARAK YOK OLDUKÇA BARBARLIK YÜKSELİYOR
O günden ve Irak'ın işgalinden bu yana, savaşların adım adım biçim ve muhteva değişikliğine uğradığını gözlemliyoruz. Katliamların siyasi mücadelenin bir aracı haline dönüşmesi bir ana eğilim haline geldi. Coğrafyamızda yaşanan çatışmalar bu eğilimin örnekleriyle dolu. Irak'ta her gün ortalama 40-50 İNSAN'ın katledildiği haberleri artık kimsenin tınında değil. O insanların kim olduğunu, kimlerin, neden katlettiğini dahi vermiyor egemen medya. Bugün Suriye'de yapılan katliamlar dünya medyasında yer bulabiliyorsa eğer, onun da nedeni, Suriye'ye şu ve bu şekilde müdahaleye haklılık kazandırmak içindir. İnsan hakları kavramı, günümüzde emperyalist politikaya içerilmiştir çünkü.
'İnsan', Benjamin'in deyişiyle, "meta krallığında" kimliksizleştirildikçe, metalarla buluşturulması gereken bir meta halini aldıkça, soyut sayılarla ifede edilen nicel bir "değer"e dönüştürülüp değersizleştirildikçe özne olarak, insan olarak yok oluyor. Çunku kapitalizm icin insan/birey, öznelligi olmayan, esasında yalnızca bir tüketicidir. Kapitalist sistem tüm coğrafyayı da buna göre bir hiyerarşiye tabi kılmıştır. Kuzeyden Güneye, Batıdan Doğuya gittikçe insanın öznellik düzeyi giderek alçalır.. Batı'da piramit yükseldikçe artar. Mesela, geçen yıl ABD'de, 20'sı çocuk 27 kişinin bir psikopat tarafından otomatik silahla taranıp katledildiği olayı hatırlayın. Anaokulundaki çocuklardı onlar. Masumdular. Tıpkı Rojava'da katledilen çocuklar gibi. Ama hiyerarşide üstteydiler. Başka ulkeler gibi, bizim devlet yöneticilerimiz, parti yöneticilerimiz dahi Başkana taziyede bulunup katliamı kınadılar.. Ne var ki, Rojava'lı çocuklar bedenleri parçalanarak katledilseler de, en yakınlarından bile, bir kınamaya laik görülmediler. Çünkü başka coğrafyanın çocuklarıydılar.
Değerşizlesme her alanda yaşanan bir olgu. Sanat yapıtlarına "ucube" diyenleri; şiiri, edebiyatı, resmi "terör propagandası" olarak nitelendirenleri tolere ettikçe de gelişen bir olgu. Aslında hepimiz yavaş yavaş yokoluyoruz. Kendimize hangi sıfatı yakıştırırsak yakıştıralım, ister yurtsever, demokrat, sosyalist ve komünist diyelim, pozitiv bir kültürel kimlik olarak Alevi ya da Müslüman demokrat diyelim, bu yokoluşun dışında değiliz. Barbarlık bizim de tavırlarımıza, tutumumuza, düşünce tarzımıza sinmekte olan bir şey.. Çoğumuzun elinden başka bir şey gelmediği için, ayrıca bilgi-bilinç ortaklaşmasını geliştiren bir araç olduğunu kaydederek, ama bir eğilim olduğunu da görerek- sosyal medayadaki paylaşımlarımızla, digital savaşlarımızla vicdan rahatlatıp kovuğumuza çekilmekle yol verdiğimiz.. Hollywood tarzı korku/dehşet/vahşet sahnelerini depoladığımız bilincimizin kuytularında türeyen.. Metastas yapıp tüm bedeni ele geçireceği günü bekleyen sinsi bir kanser hücresi gibi. Tek tek hücrelerimizi nasırlaştırıyor. Ya da kompartmanlara bölüyor. İnsanları gerçek yaşamlarına, yani sınıfa, toplumsal gruba, zümreye göre değil, mutlak olarak bir ırka, milliyete, dine, mezhebe, tarikata göre bölüyor. İnsan duyarlılığı evrensel olana göre değil, farklı olana göre örgütleniyor yeniden, bilinç ona göre şekilleniyor. Farklı olanı, yerel olanı aşırı bir şekilde vurguladıkça evrensel olandan kopuyoruz.
Bu, modernizmin krizinin ve yeni kapitalist küreselleşmenin önümüze koyduğu bir sorundur ve bu soruna çözüm bulmadıkça olan ve olası devrimler de tökezleyerek yokolup gidecektir. İnsanın/İnsanlığın/doğanın, kapitalist sistemin egemenliğinden, kapitalist aklın tahakkümünden kurtuluşunun parçası olmayan bir değişim ve dönüşüm süreci devrim olamaz çünkü.
'DEMOKRATİK MODERNİTE' BİR ÇIKIŞ OLABLİR AMA ..
Evet, aydınlanmanın evrenselciliği, bütün özgürlük ve eşitlik vaadlerine karşın anti-demokratikti, tüm öznel kimlikleri tek bir mutlak özneye indirgiyordu, ya burjuvazinin ya da proletaryanin gölgesindeki elemanları olarak. Ancak partikülarizmlerin de onun alternatifi olamıyacağı bu süre içinde, özellikle halkların kıyıma uğratıldığı bölgemizde görülmüş olmalıdır. Farklı inancı, kültürü, dili olan halkların, farklı toplumsal grupların, emekçi sınıfların birbirine eklemlenmiş ortak mücadelesi, bir arada varoluşları, özgürleşmeleri için şarttır. Ancak bu bir arada varoluş, tüm bu grupları, kimlikleri aşan değerler olmaksızın da imkansızdır. O değerler yine demokrasi, özgürlük ve eşitlik değerleridir, ancak şu farkla ki, bu kez kimlikler çoğulluğunun mücadelesinden türetilen değerler olarak.
Demokratik moderniteden bu anlaşıldığında, insanlığın içinden geçtiği çağdönümünden özgürlüğe doğru bir çıkış olabilir. Bunu ister Habermas ortaya atsın, ister Öcalan bugün coğrafyamızın somut koşulları için dile getirmiş olsun, başka bir içeriği ve anlamı olamaz. Bir başka deyişle, bu geçiş, en keskin pratikleri bölgemizde yaşanan yeni-ortaçağdan çıkış olacaksa, demokratik modernite, özgürlüğün koşulu olan laikliği ve seküler yaşamı, yani gerçek din ve vicdan özgürlüğünü de içermelidir.
EZİLEN VE SÖMÜRÜLENİN DOSTU, BİR BAŞKA EZİLEN VE SÖMÜRÜLENDİR
Aidiyet ilşkileri belirttiğimiz gibi, böyle empoze edildiği ve kompartmanlara bölündüğü için şu halkın ya da bu halkın acıları, dramı, uğradığı katliamlar da kendi ahvadının duyarlılık alanını aşamıyor. Rojava'daki katliam böyle bir şey. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar katlediliyor. Vahşice bedenleri parçalanıyor. Ama Müslümanlığı tekelinde gören iktidarın medyasında tık yok! Üstelik o iktidar partisinin içinde, milyonlarca Kürt vatandaşın oyu ile seçilen çok sayıda Kürt milletvekili var. Öte yandan, Irak Kürt federe deveti, Barzani de suskun!
Burada bir ittifak yok mu? Bal gibi, ideolojik şemsiyesi Sünni İslam-kardeşliği olan sınıfsal bir ittifak, kendi milliyetinden ezilen halka ihanet eden müttefikler yok mu? Kürt egemenleri, burjuvaları değil mi onlar? Oysa bu ittifaka vurdukça gelişmemiş miydi Kürt emekçi halkının mücadelesi?
Bu, kimlik siyasetinin, salt kimlikle belirlenmiş olmasının da sakatlığını, onun kan banyosunda resmedilen mutlak sınırlarını ve aynı zamanda yeni bir paradigmaya dayalı sınıf perspektifinin de eksikliğini göstermiyor mu? Ezilenin ve sömürülenin dostu, KARDEŞİ -dili, inancı, kültürü farklı veya değil- yine bir başka ezilen ve sömürülendir.
ORTAÇAĞDAN HORTLAMIŞ YENİ MUKTEDİRLER!
Şimdi sormayacakmıyız şu ortaçağdan hortlamış yeni muktedirlere?
iki yıldır, "Esad halkını katlediyor, bu zulüme kayıtsız kalamayız" diyen o başbakan hani nerdesin? Senin El Nusracıların katlederken susuyorsun! Bu mu senin dinin. İslam'dan bunu mu öğrendin. Sen değilmişin, polslerinin sıktığı kurşunlarla ölen 5 genç için tek laf etmeyen. Başbakanı olduğun, yönettiğin halkın evlatlarını öldürenler için "destan yazdılar" diyen . Bir eli güya barışta öteki insanlık düşmanlarının omuzunda olan!
"Eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir"(Maide süresi) Sen şimdi Kuran'a göre de katilleri teşvik eden, savunan değil misin? Zenginleştikçe tiranlaşanlar, kitabı şeytana uyduranlar değil misiniz?
Susmanız "Kürtlerin mali ve namusu (kadınlarına çocuklarına tecavüz) helaldir" anonsunu onaylamak değil midir? Susmak, desteklediğiniz, silah verdiğiniz, lojistik sağladığınız, TC kimliği verdiğiniz, otellerde barındırdığınız, yardım ve yataklık ettiğiniz El Kaide bağlantılı paralı askerlerle, emperyalist uşağı "mücahitler"lerle aynı safta olmak, onların vahşetini, barbarlığını onaylamak değil midir? Çocukların vahşi kurtlar gibi parçalanan bedenleri hiç mi, eğer hala varsa, vicdanınızı sızlatmıyor? Böylelikle 'bütün insanlığı öldürme'ye iştirak etmiyormusunuz?
Havuzunda İbni Sina'ların, Farabi'lerin, Mevlana'nın, İbni Rüşd'un, İbni Haldun'un ve daha nicesinin yetiştiği İslam kültürünü de vandalca /talibanca yok etmiyor musunuz? İnsanların başını kesen, kalbini ve ciğerini çıkartıp yiyenlerin öncüllerine, değil islam tarihinde, insanlık tarihinde, koleci toplumda bile raslamak zordur. Esir aldıkları sivil insanları bile yere yatırıp hayvanları keser gibi başlarını tekbir getirerek kesiyorlar. Hiç bir dinde buna cevaz verecek bir kaide yoktur. Vahşetin dini olmaz çünkü. Vahşet ancak bilinçsiz doğanın tarzı olabilir, aç kurt sürülerinin..
İşte sizin siyasetiniz, insanlıktan çıkmış, barbarlaşmış bu vahşilerle işbirliği yapacak kadar, iktidar hırsınız onların vahşet ihtirası ile örtüşecek kadar insanlık-dışılaşmıştır.
Ve bizim vahşetin siyaseti ile bir temasımız dahi olamaz!
ROBOSKİ NEREDEYDİ, ROJAVA NEREDE?
Ve sen ey Anamuhafet.. Hani nerde senin insan hakları savunuculuğun? Nerde senin ‘bizim politikamız insan merkezlidir' söylemin? Kürt sorununa yabancılaştıkça Kürt halkına yapılan zulme ve katliama da sessiz kalır oldun. Roboski neredeydi, Rojava nerede? İkisi de sınırda değil mi? Ayrımcılığınızın tek nedeni ilkinde katledilenlerin TC vatandaşı kimliğini taşıması mı? Bu kafayla mı kurtaracaksınız TC'yi? Ulusalcılık (esasında milliyetçilik) yaptıkça, resmi siyasetinizin insan ve hakları kısmı Kürt konpartmanını kapsamaz oldu.. Yürekleriniz nasıl suskun kalabiliyor? Sosyal demokratlığınızın hümanizmine ne oldu? Modernizmin faşizmi üreten katı determinizmine tutsak olmak değil mi bu?
Mazeret uydurmayın.. İddia ettiğiniz gibi, Kürt halkının siyasi temsilcileri, bölücü, ayrılıkçı, emperyalizmin uşağı olabilirler. Şudurlar budurlar.. Bunlar doğru olsa bile, bu tür gerekçeler ileri sürerek, hiç kimse bir halkın özgürlük mücadelesini görmezlikten gelemez, hiç kimse savunmasız insanların yaşlıların, çocukların katliamına sessiz kalamaz. İnsan olmayı hakedemez. Bu kadar nettir bu.
Sessiz kalmaktır barbarlığa destek olmak..
NEDEN ROJAVA HALKI "SOYDAŞIMIZ" DEĞİL
Bosna'da Müslümanlar katledilerken, Osmanlının varisleri olarak ayağa kalkar, binlerce yıl önce coğrafi olarak koptuğumuz Uygurlar'a bir şey olduğunda soydaşlarımız diye feryad-I figan eder, Bulgaristan'daki Türkler baskı gördüğünde, isimleri-dilleri yasaklandığında, anadillerinde eğitim hakkı ellerinden alındığında, kıyamet koparırsınız. Elbette ki haksızlığa, zulme karşı tavır almak haktır. Ama içiçe yaşadığınız Kürtler'e ve onların emperyalistlerin yapay sınırlarla ayırdığı akrabalarına Sindirella'nın üvey annesi gibi davran mıyormusunuz? Neden bu topraklarda "bin yıldır kardeşçe birlikte" yaşadığınız insanlar sizin yurttaşınız, onların akrabaları sizin de soydasınız olamıyor bir türlü?
Zulüm, zulümdür, katliam katliamdır. Zulme ve katliama uğrayanların, derisi, rengi, dili, inancı, fikri, coğrafyası onların insan olduğu gerçeğini değiştirebilir mi?
ÇIKIŞ YOLU: GEZİ DİRENİŞİYLE RUH İKİZİ OLMAK
Bu çifte standartlardan kurtulmadıkça ne demokrasi gelişir ne de barış olur. Eli kanlı bir iktidardan barış için medet ummanın da barışa ve özgürlüğe katkısı olmayacağı gibi. 'Denize düşen yılana sarılır'dan vazgeçilmelidir. Halkların kardeşliğinin, halkların ortak mücadesliyle mümkün olduğunu, bunun da Gezi direnişiyle ruh ikizi olmaktan geçtiğini anlamak gerekir artık.
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019