12 eylül düzeni aynen sürüyor, devletin bugünkü kurumları ve kadroları 12 eylül tarafından dizayn edildi ve buna şu tarihe kadar doğru dürüst bir değişim olmadı. Evet polis, Gezi Parkına sabahın saat beşinde sorgusuz sualsiz girip, bir avuç Taksim Platformu üyesini gazlayıp, dövüp, kovma yetkisini 12 eylül mamulü Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'ndan alıyor.
Hep barış üzerine yazmaya niyetlenmiştim ama güncel olaylar ülkenin bu çok önemli Barış gündemi ile ilgili olarak ele alınsa da geçen ay çatışmalı 1 mayıs'ı ve polisin tutumunun kökenini anlatmaya çalıştık.
İşte bu ay da tüm Türkiye isyanda: Gezi parkına yapılan haksız müdahaleyi milletin vicdanı kaldırmadı ve ilk kıvılcımı tetikledi.
"12 eylül geçeli 33 sene oldu 2 yıl önce anayasası bile değişti" diyen olabilir aranızda, üstteki başlığı görünce...
Hayır arkadaşlar 12 eylül düzeni aynen sürüyor, devletin bugünkü kurumları ve kadroları 12 eylül tarafından dizayn edildi ve buna şu tarihe kadar doğru dürüst bir değişim olmadı. Evet polis, Gezi Parkına sabahın saat beşinde sorgusuz sualsiz girip, bir avuç Taksim Platformu üyesini gazlayıp, dövüp, kovma yetkisini 12 eylül mamulü TGYK (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu) 'ndan alıyor. Şiddete meydan veren, kaynaklık eden provokatif bir yasa emniyet ve mülki amirlere her türlü yasaklama ve keyfi davranma yetkisi veriyor ve bugüne kadar da hep de kışkırtma amaçlı kullanıldı. Emniyet amirlerinin ve mülki amirlerin Türkiye'de nasıl belirlendiğini bildiğimize göre tam 30 yıldır halkın, emekçilerin, sosyalistlerin, kürtlerin, alevilerin kısacası tüm ötekilerin nasıl bir cendere, nasıl bir deli gömleği içine konduğu hepimizin malumu. Bu cendere aslında bu kanunu uygulamakla görevli alandaki polis memurları için de geçerli. Onları da insanlıktan çıkarıyor. Bir tek amirler rahat, içişleri bakanları rahat. Her dediklerini zorla yaptırabiliyor, hak vicdan tanımıyorlar.
Bunun için devlet kendi jargonunu da yaratmış durumda, "terörist örgüt destekçileri", "teröristler" diyemediğinde de "marjinal gruplar". Polis toplananları dağıtmak için şiddete her zaman ilk başlayan taraf da olsa "göstericilerin attığı taşlardan sonra müdahale edildi" denir ve her zaman kışkırtıcı amirler masum gösterilir. İsyanın beşinci gününde olayları kimin başlattığını unuttu sansürcü medya ve hala atılan taşlara cevap gaz atıyormuş polis. Bunu çadırlarında yatanları yakıp gaz sıkarken düşünecekti basın...
Evet mayıs 2013 ün son günlerinde başlayan isyan aslında bu yasanın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun yıllardır yaşanan sonuçlarına isyandır, yılların ve özellikle son ayların engelleme ve gazlamalarının tepkisidir.
Ağaçlar bu milleti uyandırmıştır çünkü artık anladılar ki İstanbul'un varoşlarında kondusu yada bir eski evi olanlar kentsel dönüşüm projeleri kapsamında ya evlerini yok pahasına kaybedecekler yada bir miktar para alsalar bile yıllardır yaşadıkları, nöbetini tuttukları mahallelere yandaş holding sermayesi ile gökdelenler dikilecek. Her zamanki gibi bu mali gelişmeden onların bir payı olmayacak. İşte bu yüzden ağaçların önemi arttı.
İçkiyi yasaklama kararı fazla içmeyenin bile hayatını değiştirecek şekilde düzenleneceğine dair hiç kimsenin bir şüphesi yok.
Hepsinden önemlisi, başbakanın meydan okuması, tehditkar ve kavgacı tavrı, kibiri ve şımarıklığı... Oy aldı diye herşey yapabileceğini sanması. İşte bunlar haksız zulme uğrayan çevrecilere dev bir destek olarak geri döndü.
Taksim platformu daha önce Emek sinemasının yıkımına karşı örgütlenmiş ve çevre, kentsel dönüşüm konularında hassas, Taksim'in yerlilerinden oluşan bir platformdu, ve sanatçı aydın çevrelerde çok iyi örgütlenmişti. Neredeyse her dizi oyuncusu, her şarkıcı bu platformun harekete geçirebildiği kişiler. Çevre ve kentsel dönüşüm konusunda duyarlı sınırlı çevreler eyleme militan destek verdiler, katılım çok yüksek olmasa da sosyal medyada iyi duyurulmuştu ve yüksek sempati kazanmıştı. Bu iyi niyetli ve masum gruba saldırının olması hemen sol sosyalist ve demokrat, kürt vs bilindik kamuoyunun desteğini getirdi. Sosyalistlerin militan desteği gelince polis şiddeti arttırmak zorunda kaldı, Taksim'deki 300 kişilik basın açıklamasına bile saldırdı (hep bu yukarda sözü geçen TGYK a dayanarak). Sosyalistlerin militan mücadelesi duyulunca konunun ağaç kesme ve AVM ile çevreyi katletme ile ilgili olduğu için önce taraftar gruplarının küfürleri galiz de olsa bazen sosyalistleri bile geçen ölçüde mücadelelerine tanık olduk. Bunun yankısı duyulunca Kemalist ve CHP'li çevreler de kitlesel katılım gösterdiler.
Cuma akşamına gelindiğinde polisle çatışmada deney kazanmış, gaza alışmış, korunmayı öğrenmiş kitleler Beyoğlu, Şişli, Harbiye ve Gümüşsuyu'nu doldurmuştu ve en azından 100 bin kişiye yakın bir kalabalıktı bu. Böylesi bir kalabalıkta polis grupları kitleden uzak duruyor, zırhlı Tomalar bol bol gaz ve su sıkarak kitleyi caddelerden uzaklaştırıyor çok sonra yaya polisler onu takip edebiliyordu. Ama oradan geçince bir saat sonra kitle geri dönebiliyordu. Bütün gece, meydan hariç Tarlabaşı ara sokaklar göstericilerindi. Onbinler sabahladı. Ertesi gün sabahtan başlayarak Taksim zorlandı ve 15.30 da polis Taksim ve Gezi parkından -geride 4 otobüs ve 2 araç da bırakarak- kaçmak zorunda kaldı. Cumhurbaşkanının uyarısından sonra mı çekildiler yoksa bir dedikoduya göre gazları kalmadığı için mi bilinmez. Aslında niyetleri Mete caddesinde kalmak ve orada durmak idi ama eylemciler onları Gezi Parkı serbest de olsa daha da geri kaçmaya zorlayınca gittiler.
İşte o saatten sonra yılların özlemi özgürlük hakim oldu Taksim'de 1977 den beri süren polis işgali sona erdi. Şu anda da özgürlük devam ediyor. Ertesi gün ise olaylar tüm yurda yayıldı.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Bugün Pazar günü bir konser ve bir de mitinge benzer bilgilendirme vardı Taksim meydanında...
Apolitik, resmi ideolojiden etkilenmiş kitleler, Atatürk'lü bayrak taşıyanlar, taraftar grupları Gezi'de eğlenceli maç türü bazen küfürlü bazen esprili tezahürat yaparken sol gruplar meydanda herbirinin elinde bir grup bayrağı grupsal reklamlarına devam ediyorlardı. Kürsüden şu bayrakları biraz azaltın ortak karardır uyarılarına rağmen bir türlü elemanların eli varmıyordu bayrakları azaltmaya. Yani sosyalistler kendi eski hallerinde yeni politikleşmiş apolitik kitleler ayrı yerlerde kendi hallerinde idi... Yani sol grupların bu politikleşmeye şimdilik önderlik etme yönlendirme kabiliyeti yok gibi.
Alanda şimdiye kadar hiç yaşanmamış birliktelikler görüldü. Aynı alanda BDP ve Apo bayrakları ile Atatürk'lü Türk bayrakları bir arada bulunabildi. Gerçi provokasyona yeltenmeler olmadı değil. Şahsen birkaç konuyu yakından izledim... BDP'lilere burada olmalarının ne kadar doğru olduğunu anlatan HDK'lılar yada ÖDP'lilerin yanısıra, Kemalist çevrelerden "Kemalin askerleriyiz' sloganlarını atanlardan Apo resimlerinden rahatsızlık duyanlar vardı... Aralarındaki tartışmalara tanık oldum, gidelim müdahale edelim, BDP bayrağı olabilir ama Apo resmi olmaz diyenler ve bunu böyle kabul edeceğiz, mitingi sabote edemeyiz diyenler hakim olup diğerlerini ikna ettiler. Bu eylemler ilk defa Kürtler ile Kemalistleri yanyana getirdi ve bence Kemalistler için öğretici de olacaktır bundan sonra. Ama her an provokasyona açık bir durumdur, Atatürk bayraklı kitle çok örgütlü değildir. Olsa değişebilir.
Ama gerçek provokatörler de vardı: İşte size bir anı.
Başında atam izindeyiz bandanası sırtlarında kolsuz t-şört 50 yaşına yakın iki kişi BDP kortejinde yaklaşık 15 yaşlarındaki BDP bayrağı taşıyan gence tekme atıp ikisi de farklı yöne ama Türk bayraklıların olduğu yöne doğru kaçtı. Biri benim yanımdan geçerken "kaçın PKKlılar saldırıyor" diye bağırdı. Birileri durumu kavrayıp yalan söylüyorsun sen sivil polissin ajansın falan deyince adam sustu ve amacına ulaşamadan ortadan kayboldu. Diğerinin gittiği yönden ise pet şişeler uçmaya başladı. Neyse ki müdahale edilip kitleye aranızda sivil polisler var "Kürtler saldırıyor" diye kavga çıkarmak istiyorlar kitle uyarılınca pet şişeler de durdu.
Sanırım Beşiktaş taraftarı içinde birkaç tane kurt işareti yapan ülkücü vardı ve ellerindeki büyük bayrakla kürsünün yanına gitmek istiyorlardı, tam da BDP'lilerin yanına. Birçok gruba daha önce teklif edildi: ulusalcılar ve Kürtler arasında baraj oluşturalım diye. Bazı grup şefleri bizimkiler ulusalcılara dalar diye çekindi. Bu görevi, hem de çok başarı ile Halkevleri yerine getirdi. Önce Atatürk bayraklı grubun iç tartışması sırasında müdahale etmeden turuncu şapkaları ile beklediler hem de daha sonra 10 kişilik ülkücü gruba barikat oluşturup sataşmadan geçişi tuttular... Bu kadar kibar devrimci görmedim diye espriler de yapılmadı değil.
Artık önderliğini pek kimsenin yapamadığı yığınsal bir isyan var. Talepsel ana slogan "Hükümet İstifa" da olsa Taksim AVM ‘si konusundaki hükümetin bir geri adımı bu isyanı yumuşatacaktır. Bu demektir ki bütün ipler halen başbakan'ın elindedir. O hangi demeci verirse sonucu bugünlerde o belirliyecek. Eğer geri adım atarsa muhalefet için büyük bir moral kaynağı ve zafer gibi görünecek ve tanıdığımız Tayyip Erdoğan buna yanaşmaz normalde. İsyan yükselirse sert tedbirlerle ezmek yolunu tercih eder eğer ordudan başka bir hareket geleceğini hesap etmiyorsa. Eğer öyle bir durum varsa zaten sosyalistlerin de kazanacağı hiçbirşey olmaz ...
Demek ki her iki durumda da sol-demokratik hareket yığınsal isyanı gerçekçi hedefler yönlendirme becerisini göstermelidir. Bence Kürt hareketi için de bu barış sürecinin devamı ya da son seçeneğidir...
Nedir bu gerçekçi hedef?
Taksim Gezi parkının geleceğine İstanbul halkının karar vermesini sağlamak.. Bu konuda Taksim platformu, kendi seçimi için şimdiden kaygı duyan Kadir Topbaş ile görüşebilir ...
Polisi bu kadar aymaz kılan terör kaynağı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının değiştirilmesi ve iptali... Bu konu dile getirildiğinde çok büyük destek bulacaktır ama birçok siyasi akım bunun farkında dahi değil. Bu süreçte polisin nasıl davrandığını, her sabah tekrar ve tekrar Gezi parkına hangi akılla saldırtıldığını süreç olarak da inceleyip polisin hangi akıl ve mantıkla çalıştığını ortaya çıkarmalı ve kamuya açıp yorumlamalı ve vahametin kaynağının hangi mekanizma olduğunu dosta düşmana göstermeli ve buradan yol alınabilmelidir.
Eğer bir son madde de katılacaksa eylemcilere marjinal veya illegal demenin kışkırtıcılık ve ortamı terörize etmek anlamına geldiği, polisin ve devletin kanun ve politikalarının suçunu başkasına yükleme amacı güttüğünü ve bunun kabul edilemeyeceği de ilan edilebilir... Aslında tüm eylemci kitleler talep olarak bu üçüncü maddeyi ilan ederse, devletin aslında kendisi terörü başlatıcı rol oynayan bir konsept olan kontr terör ideolojisinin toplum üzerindeki etkisini yıkma başarısı sağlayabilir. Şu anda da suçu illegal örgütlere yıkma politikası sürdürülmektedir. Üstelik bu konuda Halk Tv bile aynı dili kullanmaya başladı. Akaretlerdeki direnişte "hiç marjinal grup yok ama polis hala aynı sert tavrını sürdürüyor" diye hayıflanıyordu. Sanki marjinal gruplara karşı polis zulmü uygulanması mubahmış gibi. Devrimci solun en önemli kazanımlarından biri bu olabilir. Yani bu işte de başka işte de illegal örgüt falan yoktur ilkesini tüm bileşenler benimsemeli. Araya sızdırılan ve muhtemelen devlet kaynaklı provokatörler de şu an için Türk-Kürt çatışması çıkarmaya çalışmaktadırlar. Arınç basın toplantısında illegal örgütler diyor ama sorulunca adını bile veremiyor.
Tüm bu 3 maddeyi hayata geçirmek belki de daha fazlasını becermek için ilk önce Taksim Platformunu siyasi hareketler dahil eyleme katılan tüm unsurları içeren süreci siyasi olarak yönetme kabiliyetinde olacak bir hale getirmek gerek. Çeşitlilikten dolayı oluşabilecek provokasyonlar da önlenebilecektir. Bileşenlerce kabullenilmiş, tanınmış sözcülere kavuşturmak da gerekir.
Şimdi bakınca 12 eylül düzeninin sonu diye attığım başlığın iyimser olduğunu düşünebiliriz. Ama bu isyan ne zaman olursa olsun eskinin, çürümüşün bir şekilde tasfiyesini sağlayacaktır. Bunlar durulduğunda kesinlikle eski Türkiye olmayacak. Kazanımlar da 12 eylül cenderesinin tasfiyesi yönünde olacaktır.
Yeni Harman'da yayınlanmıştır
Yazarın Dİğer Yazıları
Diktanın, savaşın panzehiri
26 Ağustos 2016Başkanlık: Kontrgerilla Projesi
23 Mayıs 2015Wolinski’nin Turist Rehberi Yazıyor
20 Ocak 2015AKP Kobane’de treni kaçırdı..
16 Kasım 2014Kobane - Çanakkale - Stalingrad
11 Ekim 2014Irak'ı böldüler. Bölen kim?
16 Temmuz 2014Soma Milat..
1 Temmuz 2014Anahtar parti
5 Mayıs 201417 değil 18 Aralık karşı darbesi ile ARA REJİM'deyiz
26 Mart 2014AKP'nin Yeni Türkiye'si mi? Yeni İktidar mı?
5 Mart 2014Kontralar Arası Savaş
1 Şubat 2014Neden herkes HDP'ye karşı
3 Aralık 2013Demokratik Reform Paketi: Samimiyetsizlik abidesi
8 Kasım 2013Çapulcular esas Rojava'ya Destek olmalı.
15 Ekim 2013Artık İktidarın Medyası da demeçleri de Evren'in 12 eylül döneminin tamamen kopyası..
29 Ağustos 2013Gezi Direnişi Kürt barışına halkları katıp şovenizmi yıkabilecek mi?
5 Ağustos 2013